Büyümemiz baskılanıyor

Taner BERKSOY
Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Gerilimli günlerden geçiyoruz. Bazen farklı kaynaklardan üreyen gerginlikler bir araya geliyor. Gerilim katsayısı büyüyor. Bu günlerde buna benzer bir durum oluştu. Gazeteci dostlarımızın pek de hukuka ve usule uygun görünmeyen biçimde tutuklanmaları bunlardan birisi. Rus uçağını düşürmemiz nedeniyle başlayan ve hızla boyut kazanan olay da böyle. Nihayet değerli bir hukukçunun iki polisimizin sokakta ve bir kargaşa içinde vurularak öldürülmesi olayını yaşadık. 

Bunların hepsi can sıkan, iç yakan olaylar. Her birisi kendi boyutları içinde ülkenin algılanmasını ve tanımlanmasını olumsuz yönde etkileme potansiyeline sahip. Örneğin, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül kendi mesleki görevlerini yapmış olmalarından dolayı tutuklandılar. Bu olay tek başına ülkeye dönük algının bozulmasına yetebilecek bir olay. Algı bozulması dediğim Asya’nın bozkırlarında ya da Afrika ormanlarında gelişen bir olay değil. Tersine, bizim beraber olmak istediğimiz, kaynaklarını kullandığımız, finansman sağladığımız bize yakın duran ülkelerde oluyor bu algı bozulması. Gazetecilere eziyet etmenin yanı sıra bir de uçak düşürme olayı yaşandı aynı günlerde. Burada hata kimdedir derseniz bunda pek şüphe olduğunu sanmıyorum. Putin oyunbazlık yapıyor, şımarık çocuk gibi davranıyor. Bunu olayın sıcak olduğu tarihte söylemiştim. Bu düşüncemden vaz geçmedim. Ama haklı olmamız salt bu olay nedeniyle bize dönük algının hasar görmesini engellemiyor. Olaydan bu yana biz sıcak çatışmaya aday, her an savaş haline kayabilecek, ciddi tehdit altında olan bir ülke konumuna geldik. Bize dönük algıyı fevkalade bozacak bir konum bu. Bütün bunların üstüne bir de Diyarbakır’da baro başkanının öldürülmesi gelince bize dönük algı adeta tuzla buz oldu. 

Bütün bu olaylar ulusça moralimizi bozan, gönlümüze korku salan, ufkumuzu karartan gelişmeler. İşin bu tarafı kötü tabii. Ama bir de bu olayların bize dönük bakışı etkileyen, risk algısını bozan giderek bizi çatışmacı bir çevre ülkesi konumuna iten yanı var. Ben mesleğim gereği işin bu yanına da bakmak durumundayım. Bakınca çok da hoş şeyler görmüyorum doğrusu. Bir süredir siyasi ve jeopolitik riskler bize dönük algıyı bozuyordu. Bunun üstüne bir de bu olaylar zinciri gelince etki boyutu daha da yükseldi. Zaten bozuk olan risk algımız daha da bozuldu. Ağır riskli bir ülke haline geldik. 

Risk algısının bozulmasının ekonomide pek çok yansıması olur. Ben önemli bulduğum bir noktaya işaret edeceğim. Sürekli yukarıya itip adeta yerleşik hale getirdiğimiz yüksek risk algısı ekonominin daha hızlı büyümesini engelliyor. Başka bir deyişle, risk algısının sürekli yüksek kalması büyümeyi baskılıyor. Bir süredir Türkiye ekonomisinin büyüyemediğine işaret ediyorum. Büyüyememeyi üretim artışının negatife döndüğü “iktisadi kriz” ile karıştırmamak gerekir. Büyüyememe halinde ekonominin üretim artış hızı pozitiftir ama potansiyel büyümenin altında kalan bir hızdır bu. En basit deyişi ile ekonomi kendi potansiyelini kullanamadığı için büyüyemez. Bizim uzun erimde yüzde beş civarında olan büyüme hızımız son yıllarda yüzde üç ve altına gerilemiştir. Bu büyüyememe halidir. Büyüyememenin bizi “orta gelir tuzağı” kıskacına sürüklediği de biliniyor. Dahası, büyüyememe sorunu işsizliği besliyor. Yükselen işsizlik kaynaklarımızı verimli ve etkin kullanamadığımıza işaret ediyor. 

Türkiye ekonomisinin bu süreci besleyen bir özelliği daha var. Tasarruf açısından bir zafiyetimiz olduğu malum. Tasarruf oranımız düşük. Buna karşılık yatırım ihtiyacımız yüksek. Bu ikisi arasındaki fark dış kaynak ihtiyacımızı belirliyor. Kısacası, Türkiye ekonomisinin büyüyebilmesi için ekonomiye dışarıdan kaynak girmesi gerekiyor. Yeterli kaynak girişi olduğu zaman ekonomi büyüyor. Kaynak girişi yavaşladığı ya da tersine döndüğü zaman büyüme de yavaşlıyor veya sonlanıyor. Son birkaç senedir Türkiye ekonomisine kaynak girişi yavaş. Son dönemde ise bu tersine dönmüş, sermaye çıkışı eğilimi başlamış gibi görünüyor. Büyüme için gerekli kaynak girişinin zayıflaması hiç kuşkusuz Türkiye ekonomisine dönük algının bozulması, ülkenin gittikçe büyüyen bir risklilik durumuna kaymış olmasından kaynaklanıyor. Neredeyse savaş haline gelmiş, olur olmaz nedenlerle gazetecileri tutuklanan, baro başkanları sokakta vurulan ekonomi fevkalade riskli hale gelmiştir. Riski fevkalade yükselmiş bir ekonomiye de kimse para getirmez, yatırım yapmaz. Risk algısını iyi yönetemediği için büyümesi baskılanan bir ekonominin geleceği durum budur. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ekonomi kıskaçta 20 Aralık 2018
Normalleşme mi? 06 Aralık 2018
Kur’u temizleme 25 Ekim 2018
Yeni bir durgunluk mu? 18 Ekim 2018
Zaman mı kazanıyoruz 11 Ekim 2018
Tedbir gerekirdi 04 Ekim 2018
2019 yılı kritik 13 Eylül 2018
Adını koymadan 06 Eylül 2018