Yürüyüş yarışı yapanla maraton koşan aynı piste çıkarsa...

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Kabul edelim ki, şu yürüyüş yarışları bizde pek ilgi görmedi. Aslında diğer ülkeler için de geçerli bu durum. Basit bir yürüyüş gibi görünmekle birlikte zor bir spor dalı. Yürürken, öndeki ayak yere değmeden, arkadaki ayağın yerle temasının kesilmemesi, yani anlık da olsa koşma durumuna geçilmemesi gerekiyor. Ve bu sporu yapanlar, ayaklarının yerle temasını kesmeden olabildiğince çok ve hızlı adım atmaya çaba gösterdikleri için de kalçalarını tuhaf bir şekilde sağa sola oynatmak durumunda kalıyorlar. Belki de biraz bu yüzden pek benimseyemedik bu sporu. Yürüyüş sporu yapanlar, lay lay lom yürüyenlere göre daha hızlılar elbette ama, bir maraton koşucusu gibi de değiller kuşkusuz. 

Yürüyüşçüler 50 kilometre yarışıyorlar, (daha kısa mesafeler de var) maraton koşanlar 42 kilometre, ama bitiş çizgisine varmak yürümede 3.5 saate yakın, maratonda 2 saat dolayında. Dolayısıyla, maraton koşan biri, yürüyüş yapanla zaman içinde farkı açıyor, açıyor ve kapatılamaz hale getiriyor. Yürüyüş sporu yapanla maraton koşanı alın futbol sahasına koyun ve o tempolarıyla futbol oynamalarını isteyin, kimin kime fark atacağını söylemeye gerek bile yok. Yürüyüşçüler, bir kere bırakın diğer kaleye gitmeyi ve tehlike yaratmayı, herhalde kendi sahalarının ötesine dahi geçemezler. 

Getirin bu kişileri siyaset sahnesine yerleştirin, organizasyon ya da organizasyonsuzluk neymiş, ilerleyebilmekten ne anlamak gerekirmiş görün. Yürüyüş sporu yapan tarafın lideri, liderlik koltuğuna oturduğunun hemen ertesinde oy bile kullanamaz. Anlayın ne kadar organize çalıştıklarını. 

Halk, öneri duymak istiyor 

Doğrudur-yanlıştır, eksiktir, daha iyisi olabilir; ama ortada AKP’nin bir dizi icraatı var. Yanlışların, eksikliklerin neler olduğunu halk görmüyor mu, bilmiyor mu sanıyorsunuz, bu çok büyük yanılgı olur. Halk her şeyin farkında, en azından büyük çoğunluk farkında, ancak bir değişiklik isteniyorsa önce daha iyisi bulunmak isteniyor, istenmesi de normal zaten. 

Hani işinden memnun olmayan yakın dostlarımıza, arkadaşlarımıza aklımız yettiğince öğüt verir, “Aman yeni bir iş bulmadan yerinden kımıldama” deriz ya... Aynı o hesap. 
Vatandaş da daha iyisini bulsa, kendisine vaat edilenler içinde daha iyi olacağına güvendiği bir şeyler yakalasa o yöne gidecek de, yok ki! 

CHP, haftada birkaç kez, AKP’nin ekonomik icraatlarının ne kadar eksik, yanıltıcı, yanlış ve ülkeyi ekonomik ifl asa sürükleyecek bir boyut kazandığını dile getiren raporlar yayınlıyor. İleri sürülen görüşler içinde doğru olanlar da yok değil. Ama bazı görüşler var ki ve bu görüşler geçmişte bürokrasinin öyle noktalarında görev yapmış kişiler tarafından ileri sürülüyor ki, insan “Pes” demekten başka bir şey yapamıyor. 

İki aile düşünün. Birinci ailede babanın işleri pek iyi gitmemiş, eşinden ve çocuklarından borç almış, (alır ya, kimi ailelerde işler böyle yürür) yani baba ailenin diğer fertlerine borçlanmış. Bir başka ifadeyle bu ailede iç borç artmış. Ama dikkat, bu ailede alacak da artmış; sonuçta iç borç kadar alacak vardır çünkü. 

Bu aile, komşu aileden de borç almak zorunda kalmış. Yani dış borçlanmaya da gitmiş. 

Şimdi, Türkiye’de iç borcun artması, ki bunun felaket boyutuna vardığı ileri sürülüyor, doğru olabilir mi? Türkiye’nin iç borcu ne kadar arttıysa, “iç alacağı” da o kadar artmıştır. Önemli olan dış borçtur, dış! 

İç borcun artması bir tek şu yönden önem taşıyabilir, gelir dağılımı daha da bozuluyorsa. Buna bakmadan, bu detaylara inmeden ve bunun nedenlerini irdelemeden yalnızca borç artışını ön plana getirmek hiç ama hiç anlam ifade etmiyor. 

Maratona niyetiniz var mı, yok mu? 

Hem varsayalım iç borcun artması da kötü. Bu artışın nasıl durdurulmasının düşünüldüğünü biliyor muyuz? Ya dı borç artışının nasıl frenleneceğini, cari açığın nasıl aşağı çekileceğini... 

Sanayide çarkların nasıl hızlı dönmesinin sağlanacağını, üretim artışının nasıl ivme kazanacağını, fiyat artış hızının nasıl düşürüleceğini, benzindeki dörtte üç verginin nasıl aşağı indirileceğini... 

Yani spor yaşamınıza, maraton koşanlarla aynı yöne gitmenize rağmen yürüme sporu yapan biri olarak mı devam edeceksiniz, yoksa “Bu böyle olmuyor, biz de maratona geçelim, yoksa bu fark kapanmayacak” diyecek misiniz, bunu da bilmiyoruz. 

Oysa, eğer niyet varsa ve çarenin nasıl bulunacağı biliniyorsa, sorunlar açık, aramaya hiç gerek yok. Devletin resmi verileri, vatandaşın ekonomiye nasıl baktığı, ekonomiye duyulan güvensizlik ortada. Pas harika, kale neredeyse boş, forvet oyuncusu yürüme sporu yaptığı için altı pastaki topa bir türlü yetişemiyor, durumun özeti bu. 

Haziran 2015’in önemi 

Bu seçim Türkiye için dönüm noktası. Ya AKP çok zor da olsa müthiş bir başarı yakalar ve Anayasa’yı tek başına değiştirecek çoğunluğu elde eder ve Başkanlık sistemi getirir; ya Anayasa değişikliği referanduma götürülür ve yine büyük olasılıkla bu referandum sonucu Başkanlık gelir ya da yürüme sporuyla yetinenler silkinir ve maraton koşmaya niyetlenir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar