İhracatçılar, kayıplarını telafi etmeye hazırlanıyor

İhracatçılar, 2016’da yaşadığı pazar kaybını 2017’de telafi etmeye hazırlanıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisi için 2016 yılı oldukça sıkıntılı geçerken, 2017’ye ilişkin ilk tahminler de oldukça temkinli. Türkiye’nin 2017’yi Orta Vadeli Programa uygun olarak 153 milyar düzeyinde bir ihracatla tamamlaması öngörülüyor. Demir ve demirdışı metaller sektöründe ise 2016 yılında yaşanan pazar kaybının telafi edilmesi beklenirken, Türkiye’nin toplam ihracatında demir ve demirdışı metallerin yüzde 4,5 ve çeliğin ise yüzde 7 civarında bir pay alması ve yılı 17 milyar dolar düzeyinde ihracatla tamamlaması hedefleniyor.

Türkiye’nin hedefi dünya ticaretinden yüzde 1,5 pay almak. Bu hedefe ulaşılabilmesi için gerek sektör gerekse ihracat rakamlarının daha yukarılara taşınması gerekiyor. Bunun için yurtiçinde veya yurtdışında gündem ne olursa olsun Türkiye’nin ekonomik büyümesini yeniden hızlandıracak ve yatırımları artıracak adımların atılması bekleniyor. Bu adımların ise yeni ekonominin gereklerine uygun teknoloji içerikli, katma değerli ürünlere yönelecek şekilde yapılması önem arz ediyor. Ayrıca sürdürülebilir rekabet için ihracatta arzu edilen dönüşümü sağlamak adına mevcut başarılı uygulamaların, yeni ekonominin gerekleri ile birlikte harmanlaması ve yepyeni bir anlayışla hızlanarak devam edilmesi isteniyor.

Akdeniz Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği (ADMİB) Başkanı Adnan Ersoy Ulubaş, Türkiye’nin 2008 yılından bu yana sürdürülebilir istikrarı yakalayamayan küresel ekonomiden bağımsız hareket edemeyeceğini belirterek, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ihracatın geçen yıla kıyasla aynı seviyede tutulduğunu vurguladı. Demir çelik ve kimyevi maddeler gibi önemli sektörlerde bir önceki yıla kıyasla yaşanan düşüşün otomotiv sektörünün ihracat artışı ile dengelendiğini dile getiren Ulubaş, “Çelik sektöründe ilk on ayda yaşanan düşüş 1 milyar doları bulmuş durumda. Düşüşte başta Birleşik Devletler ve Irak olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Azerbaycan, Fas, Peru ve Suriye gibi ülkelere ihracatın azalmasının etkisi büyük. Ürün bazında ise en önemli düşüşün ağırlıklı demir çelik çubuk olmak üzere boru ve inşaat aksamında yaşandığı görülmektedir” dedi. Ulubaş, 2017 yılında büyümenin hızlanması ve yatırımların artması için yeni ekonominin gereklerine uygun teknoloji içerikli, katma değerli ürünlere yönelmek gerektiğini söyledi.

2017 için tahminler temkinli, bizler umutluyuz

Küresel ekonominin 2008 yılında başlayan ve 2009 yılında derinleşen krizin üzerinden geçen yedi yıla rağmen hala sürdürülebilir istikrarı yakalayamadığını belirten Ulubaş, 2016 yılını yüzde 2,2 ile beklentilerin bile altında bir büyüme rakamıyla tamamlaması beklenen küresel ekonominin ticaret hacminin ise mal fiyatlarındaki düşüşün de etkisiyle değer bazında yüzde 3-4 oranında gerileyeceğinin tahmin edildiğini anlattı. Türkiye ekonomisinin de global piyasalardan bağımsız hareket etmesinin düşünülemeyeceğini ifade eden Ulubaş, bu kapsamda 2016 yılında gerek en önemli ihraç pazarı Avrupa ülkelerinin gerekse dünya ekonomilerinin yavaşlayan büyümesinden Türkiye’nin de olumsuz etkilendiğini söyledi. Buna rağmen Türkiye ekonomisinin 2016 yılı ilk yarısındaki yüzde 3,9’luk büyüme performansıyla 21 AB üyesi ülkeden hızlı büyürken, dünyada ise en hızlı büyüyen 7. ülke olduğunu dile getiren Ulubaş, “Üstelik ülkemiz bu büyümeyi gerçekleştirirken artan terör olayları, Rusya krizi ve Suriye’de şiddetlenen iç savaşın yansımalarıyla da boğuşmaktaydı” dedi. 2016 yılı ikinci yarısına gelindiğinde ise Türkiye’nin Temmuz ayında yaşanan darbe girişimi ile sarsıldığını vurgulayan Adnan Ersoy Ulubaş, “15 Temmuz’da kendi halkına kurşun sıkacak kadar gözü dönmüş hainlerin darbe girişimini, milletimiz tarihe geçecek bir kahramanlık destanı ile bertaraf etti. Aynı zamanda tüm dünyaya ‘Türkiye’de demokrasinin temelleri sizlerin sandığından çok daha derinde’ mesajı da verildi. Darbe girişiminin hemen sabahından itibaren ülkemizin fahri birer tanıtım elçisi olan ihracatçılarımız, Ekonomi Bakanlığımız, TİM ve İhracatçı Birliklerimizle bu mesajı tüm dünyaya anlatmaya çalıştık. Bu noktada başta Batı olmak üzere müttefiklerimizden çok daha gür sesli ve samimi bir destek göremeyişimiz ve kredi derecelendirme kuruluşlarının haksız not indirimleri bizleri üzdü” diye konuştu. 2016 yılını ekonomik açıdan oldukça sıkıntılı geçiren küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisinin 2017 yılına ilişkin ilk tahminlerinin de oldukça temkinli olduğunu vurgulayan Ulubaş, Türkiye’nin 2017 yılını Orta Vadeli Programa uygun olarak 153 milyar düzeyinde bir ihracatla tamamlamasını öngördüklerini kaydetti.

Sektörü koruyacak tedbirler gündemde tutulmalı

2016 yılı Kasım ayı itibarı ile ihracat verilerini değerlendiren Ulubaş sözlerini şöyle sürdürdü, “İhracatın, Orta Vadeli Programa uygun olarak yılı 143 milyar dolar düzeyinde tamamlayacak ivmede seyrettiğini görüyoruz. Dünya mal ticaretinin yüzde 3-4 daraldığını düşünürsek Türkiye, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen ihracatını geçen yıla kıyasla aynı seviyede tutmuş olacak. 2016 yılı Ocak-Ekim dönemi ihracatında Demir Çelik ve Kimyevi Maddeler gibi önemli sektörlerimizde bir önceki yıla kıyasla yaşanan düşüşün otomotiv sektörünün ihracat artışı ile dengelendiğini ve diğer önemli sektörlerimizin de genel olarak sabit kaldığını görüyoruz. Çelik sektöründe ilk on ayda yaşanan düşüş 1 milyar doları bulmuş durumda. Düşüşte başta Amerika Birleşik Devletleri ve Irak olmak üzere Birleşik Arap Emirlikleri, Azerbaycan, Fas, Peru ve Suriye gibi ülkelere ihracatın azalmasının etkisi büyük. Ürün bazında ise en önemli düşüşün ağırlıklı demir çelik çubuk olmak üzere boru ve inşaat aksamında yaşandığı görülmektedir. Sektördeki gelişmeler ışığında dünya çelik sektöründeki fazla kapasite sorununun ve bunun yol açtığı keskin korumacı yaklaşımların kısa sürede sonuçlanmasının mümkün olmadığı değerlendirilmektedir. Kotalar, vergiler, anti-damping ve korunma önlemi soruşturmaları yanında Mısır’ın uygulamaya başladığı onaylı tedarikçi sistemi gibi tarife dışı engeller her geçen gün şiddetini artırmaktadır. Bu engeller ihracatçımızın sadece pazarını daraltmakla kalmayıp aynı zamanda enerjisini davalara, mevzuata ve bürokrasiye harcamasına da neden olmaktadır. Özellikle Çin kaynaklı talep daralması ve arz fazlalığı göz önüne alındığında bu durumun bir süre daha bu şekilde gideceğini öngörmek yanlış olmayacaktır. Bu bakımdan biz de ülke olarak sektörümüzü koruyacak tedbirleri gündemimizde tutmalıyız. Zira ülkemiz çelik sektörü, dünya üretiminden aldığı yüzde 2 pay ile Avrupa’da ilk üç, dünyada ise ilk 10 içerisinde yer alan önemli bir merkezdir. Çelik sektörü aynı zamanda neredeyse tüm endüstriyel dallara girdi sağlaması nedeni ile stratejik öneme sahiptir.”

İhracatçılarımız aldığı desteği hak ediyor

Sektörün global çaptaki başta arz fazlası ve haksız rekabet sorunlarının yanında Türkiye özelinde destek bekleyen yüksek enerji maliyetleri, çevre maliyetleri, hammadde maliyet ve temini, nitelikli iş gücü temini, teknolojik yapısal dönüşüm gibi spesifik sorunları da bulunduğunun altını çizen Adnan Ersoy Ulubaş, “Hükümetimiz özellikle 15 Temmuz sonrası açıkladığı yeni paketler ile ihracatçılarımıza önemli imkanlar sunmuştur. İhracatçıya yeşil pasaport maliyet, zaman ve emek tasarrufu sağlarken aynı zamanda moralde olmuştur. Eximbank bütçesinin artırılması, Ar-Ge Kanunu ve damga vergisi kanununda değişiklik gibi destekler de ihracatçılarımızın rekabetçiliğini artıran gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Ayrıca ihracatçılarımıza verilen maddi desteğin 2017 yılında 1 milyar TL’den 3 milyar TL’ye çıkarılması da önemli bir müjdedir. Nihayetinde ülkemize döviz olarak geri döneceği düşünülürse ihracatçılarımız aldıkları destekleri sonuna kadar hak etmektedirler” diye konuştu.

Rusya ile ilişkilerimiz bozulmayacak kadar köklü

Rusya-Türkiye arasındaki ilişkilerin provokasyon ile bozulmayacak kadar köklü ve sağlam bir geçmişe sahip olduğunu vurgulayan Adnan Ersoy Ulubaş, “İlişkilerin gelişmesinden rahatsız bir kesim odakların oyunları ortaya çıkacak ve bu karanlık günleri geride bırakacağız. Biz ihracatçılar ticaretimizi daha da geliştirmek için çalışacağız. İki ülke ilişkilerine darbe vurmak amaçlı tertip edildiği açık hain suikastı kınıyorum” dedi.

Yassı ürünler, vasıflı ve paslanmaz çelik ürünlerine yönelmek gerekiyor

Gerek iç gerekse dış konjonktürdeki olumsuzluklara rağmen Türkiye ekonomisinin pek çok ülkeden daha iyi bir büyüme hızı yakalamasının bir bakıma ülke potansiyelini de ortaya koyduğunu anlatan Ulubaş, devletin ihracatı büyümenin odağına oturtacak politikalara daha fazla ağırlık vermesi durumunda bu potansiyelin ortaya çıkarılmasının da kolaylaşacağını dile getirdi. Başta İran olmak üzere komşu ve çevre ülkelerin hala önemli fırsatlar sunduğunu dile getiren Ulubaş, “Ayrıca, Rusya ve İsrail ile düzelen ilişkilerin ihracata ve ekonomimize olumlu yansımaları önümüzdeki dönemde daha fazla hissedilecektir. Gerek Rusya krizi gerekse Suriye, Irak ve Kuzey Afrika ülkelerinde tecrübe ettiğimiz üzere elde olmayan sebepler ihraç pazarlarımızı daraltabilmekte ve ihracatçılarımızı zor durumda bırakabilmektedir. Bu nedenle öncelikli hedef pazarlarımızı belirlemenin yanında 200’ün üzerindeki ülkenin tamamında da pazar fırsatlarını sektörler özelinde araştırma ve çeşitlendirme çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Bu kapsamında ihracatçılarımızın pazar geliştirmeye ilişkin Ekonomi Bakanlığı tarafından verilen destekleri çok daha fazla kullanmaları faydalı olacaktır. Pazar geliştirmek gibi geleneksel çalışmalar yanında aynı zamanda yeni şeyler söylemek ve yapmak da durumundayız. Bu durumda ar-ge, tasarım, inovasyon ve markalaşmaya dayalı katma değeri yüksek ürünlere yönelmeyi başarmak için sinerji yaratmak ve şartlarımızı zorlamalıyız. Bu kapsamda sektörümüzde yassı ürünler, vasıfl ı ve paslanmaz çelik ürünlerine yönelmek düşünülmelidir. Tosyalı Holding’in Japonlarla ortak yatırımla 2015 yılında Osmaniye’de açılışını gerçekleştirdiği ileri teknoloji yassı çelik fabrikası gibi tesislerin sayısını artırmamız gerekiyor. Diğer taraftan ticaretin yapısını değiştiren gelişmeleri takip etmekle kalmayıp hızla adapte olmanın yollarını aramak durumundayız. Örneğin daha rekabetçi olmak adına gelişmiş ülkeler Endüstri 4.0 devrimini konuşurken bizim konuya uzak kalmamız düşünülemez. Ekonominin tüm dinamikleri ile bu yeni Sanayi Devrimine hazır olunması ve bizlerin de İhracat 4.0 ile yeni döneme ayak uydurmamız için bir an evvel ve ortaklaşa hareket etmeliyiz” dedi.