Su ürünlerinde üretim, tüketim ve ihracat politikası
ODAK / ALİ EKBER YILDIRIM
Su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü açısından çok büyük potansiyele sahip Türkiye’nin bunu yeterince değerlendirdiği söylenemez. Sahip olduğu gen kaynakları, iklim koşulları, bitkisel ve hayvansal ürün çeşitliliği, coğrafi konum ve benzeri avantajları değerlendirdiğinde Türkiye, dünyanın önemli ihracatçı ülkelerinden birisi olabilir.
Bunun için üretimden tüketime, tanıtımdan ihracata kadar her aşamanın iyi yönetilmesi, ülkenin bu alanda marka olması sağlanmalı. Özellikle su ürünleri konusunda son yıllarda atılan adımlar, sektörün çabası gelecek için umut vericidir.
Su ürünleri açısından bakıldığında üretim de tüketim de yetersiz. Dünyada kişi başına balık tüketimi ortalama 18 kilonun üzerindeyken, Türkiye’de bunun üçte biri olan 6 kilo civarında. Avrupa ortalaması ise 23 kilo. Bu veriler balık ihracatı kadar, iç tüketimin de artırılması gerektiğini gösteriyor. Kaldı ki başta Norveç olmak üzere su ürünleri üreticisi ülkelerin Türkiye’yi “hedef pazar” olarak mercek altına aldığını biliyoruz. Nüfusu 80 milyona yaklaşan ve kişi başı balık tüketimi dünya ortalamasının çok altında olan bir pazar her zaman gelişmeye açıktır. Bunu yerli üreticilerin de gözden kaçırmaması gerekiyor.
Üretim yapısı değişiyor
Sadece Türkiye’de değil birçok ülkede avlanma ile elde edilen su ürünleri üretimi azalırken, çiftlik üretimi artıyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2000 yılında avlanma ile elde edilen su ürünleri üretimi 503 bin ton olurken, 2015’te 431 bin tona geriledi. Yetiştiricilikle elde edilen su ürünleri üretimi ise aynı dönemde 79 bin tondan, 240 bin tona ulaştı. Bu, son yıllarda su ürünleri yetiştiriciliğinin daha çok önem kazandığını ve bu alana önemli yatırımlar yapıldığını gösteriyor. Yatırımların daha da artacağı ve sektörde üretim yapısının değişeceği biliniyor. Sektörün de buna uygun bir yapılanma içinde olması ve hem içerde hem dışarıda buna uygun pazarlama stratejileri geliştirmesi gerekiyor.
Bazı türler tehlikede
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bazı balık türlerinin geleceği tehlikede. Bilinçsiz avlanma, kirlilik ve diğer nedenlerden dolayı bazı türlerde üretim azalıyor bazıları ise yok oluyor. Çeşitlilik giderek azalıyor. Türkiye’de avcılığı en çok yapılan balık türleri hamsi, sardalya, istavrit, palamut, lüfer, çaça, mezgit, tekir.Yetiştiriciliği yapılan balık türleri ise ağırlıklı olarak alabalık, çipura, levrek ve orkinos.
İhracat ithalattan fazla
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2000’li yılların hemen başında toplam su ürünleri üretimi 600 bin ton sınırına dayandı. İhracatın 20 bin ton düzeylerinde, ithalatın ise dalgalı seyir izlemekle birlikte 45-50 bin ton düzeyinde olması dikkat çekiyor. Geçen 15 yıllık süreçte 600 bin tonun üzerinde olan üretimde büyük sıçrama olmamasına rağmen, ihracat son 3 sezon itibariyle 115-120 bin ton seviyelerinde, ithalat ise 110 bin tonluk 2015 yılındaki yükselme bir yana bırakılırsa 65 bin ton seviyelerinde. Değer bakımında ise avcılıkla elde edilen su ürünlerinin değeri 2015 verileri ile 1.2 milyar lira olurken, yetiştiricilikle elde edilen su ürünlerinin değeri ise 2.5 milyar lira.
2016 yılı verileri ile dış ticarete bakıldığında Türkiye’nin, su ürünleri ihracatı miktar olarak 145 bin ton,değer olarak 790 milyon dolar olurken, ithalatı ise 82 bin ton karşılığı 180 milyon dolar oldu. İhracat ile ithalat arasındaki makasın ihracat lehine açıldığını söyleyebiliriz. Su ürünleri ve hayvansal mamuller olarak değerlendirildiğinde ise ihracat 2 milyar dolar düzeyinde.
Tarım ve hayvancılık önemsenmiyor
İhracattaki bu olumlu gelişmeye rağmen, tarım, hayvancılık, su ürünleri sektörünün yeterince önemsenmemesi, uygulanan yanlış politikalar sonucunda Türkiye'nin sahip olduğu potansiyeli değerlendiremediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Özellikle hayvancılık sektörünün ciddi bir ithalat baskısı altında olduğu ve ithalatın her yıl arttığını dikkate alırsak, dışa bağımlılık artıyor. Su ürünleri ve hayvancılıkta önemli girdilerden biri olan yemin hammaddesi, hayvan materyali büyük oranda ithalatla karşılanıyor. Hammadde bakımından dışa bağımlılık sektörün rekabet gücünü zayıflatan önemli etkenlerden birisi. Bu ithalat baskısı altında su ürünleri ve hayvansal mamul üretenleri, ihraç edenleri kutlamak ve daha çok desteklemek gerekir.
Kıyı balıkçılığı destek kapsamında
Destekten söz etmişken bu yıl ilk kez geleneksel kıyı balıkçılığının destekleme kapsamına alınması olumlu bir adım olmuştur. Geleneksel kıyı balıkçılığı devamlılığının sağlanması ve bakanlıkça belirlenen verilerin toplanması, kayıt altına alınması karşılığında; iç sularda faaliyet gösteren balıkçı gemilerinin tamamı ile denizlerde faaliyet gösteren 10 metreden küçük boylardaki balıkçı gemilerine gemi başına 500 ile 1000 lira destek ödemesi yapılacak. Sektörde kayıt sisteminin yaygınlaşması açısından olumlu bir adım. Bunun gibi desteklerin artırılması gerekiyor.
Tanıtım ve pazarlamanın önemi
Başta da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin su ürünleri tüketimi yetersiz. Tüketimin hem içerde hem de dışarıda artırılması için tanıtım ve pazarlama çalışmaları büyük önem kazanıyor. Bu konuda son yıllarda önemli adımlar atıldı. Özellikle Su Ürünleri Tanıtım Grubu, Kanatlı Sektörü Tanıtım Grubu önemli çalışmalar yaptı. Ülke ihracatının artmasında bu tanıtım ve çalışmaların önemli rolü oldu. Ancak, alınan kararla tanıtım grupları kapatıldı. Türkiye Tanıtım Grubu adıyla daha genel bir organizasyon oluşturuldu. Ancak, bu yapının sektörel bazda başarılı olması çok zor. Bazı tanıtım grupları amacı dışında faaliyet göstermiş olabilir. Fakat başarılı olanların da kapatılması yanlış oldu. Kaldı ki, Su Ürünleri Tanıtım Grubu ve Kanatlı Sektörü Tanıtım Grubu başarılı çalışmalar yapıyordu. Önümüzdeki dönemde bunun eksikliği görülecektir.
Norveç örneği
Japonya’dan sonra en çok uskumruyu ve somon balığı Türkiye’ye ihraç eden Norveç’in bu konudaki çalışmaları,organizasyonu örnek olacak nitelikte. Yakın zamanda bu ülkede balıkçılık konusunda kapsamlı bir programa katıldık. Yapılan etkinlik, Norveç’in balıkçılık ve su ürünleri konusundaki çalışmalarını kapsıyordu. Etkinlik için davet edilen heyette gazeteci, diyetisyen, gastronomi uzmanı, su ürünleri, genetik ve teknoloji konusunda uzman bilim insanları, blog yazarları vardı. Norveç, balığı toplumu etkileyecek her kesime anlatıyor. Türkiye’de bu tür tanıtım çalışmalarını son yıllarda Su Ürünleri Tanıtım Grubu aracılığıyla başarıyla yaptı. Fakat, Norveç’ten alınması gereken önemli dersler olduğunu da belirtmek gerekiyor.
Norveç Deniz Ürünleri Konseyi ve ülkede balıkçılıkla ilgilenen herkes söz birliği etmişçesine “Norveç Somonu”nu marka yapmak için büyük çaba gösteriyor. Kiminle konuşsanız sürdürülebilirlik, çevrenin korunması, balığın insan sağlığına olumlu etkisini anlatıyor. Bu bakış açısı, ülkenin balıkçılık konusunda bir politikası olduğunu ve bunu herkesimin benimsediğini gösteriyor. Balık üretiminin önemi anlatılırken çevrenin korunması gerektiğine mutlaka vurgu yapılıyor. “Çevreyi koruyamazsak gelecekte çocuklarımız balıkçılık yapamaz” diyorlar. Ülkede balıkçılık çok prestijli ve para kazandıran bir iş olarak görülüyor.
Türkiye ile Norveç arasında kültürel, sosyal, ekonomik, sosyal ve en önemlisi iklim bakımından önemli farklılıklar olsa da, Türkiye’nin su ürünleri politikası, tanıtım ve pazarlama tekniği bakımından bu modelden alacağı dersler var.
Kırmızı et sorunu beyaz etle aşılabilir mi?
Türkiye’nin kırmızı et üretiminde açığı var. Yıllık 1.2 milyon ton üretime karşılık 1.5 milyon ton tüketim var. Bu açık ithalatla karşılanıyor. Yapılacak planlama ile Türkiye ithalat yerine bu açığı beyaz etten özellikle kanatlı sektörü ve balıkçılıktan karşılayabilir. Bunun için planlı bir çalışma yapılması gerekiyor. Israrla ithalatı sürdürmek yerine ülke kaynakları seferber edilerek insan sağlığı için yararlı olan balık eti ile karşılanabilir.
Özetle, su ürünleri ve hayvancılık mamulleri sektörünün gerçek potansiyeli değerlendirildiğinde Türkiye ithalat bağımlılığından kurtulacağı gibi ciddi bir ihracatçı da olabilir. Bunun için planlı, akılcı politikalara ihtiyaç var.