Kağıt kokan bir konu: Türkiye kitap ekonomisi
Türkiye kitap ekonomisinin hikâyesi, aslında insanlık tarihinin kadim hikâyesidir: Korkarız, bu yüzden üretiriz. Korku kitabı basmaya, basılanı okumaya, okunandan ilham almaya iter. Bireysel korkular, fuar gibi toplu alanlarda coşkuya ve dayanışmaya dönüşür. Bu nedenle kitap ekonomisini salt rakamlarla değil, tarihsel süreklilik ve sosyolojik derinlik içinde okumak gerekir.
PROF. DR. UĞUR BATI
ugur.bati@dunya.com
Hayatın o rüzgarlı yollarında, bir toprağın –binlerce yılın tozundan uyanan, suyun şeffaflığıyla dans eden o gizli fısıltının– düşsel çağrısını hiç duydunuz mu: Neden Anadolu, yıldızların izini taşıyıp hâlâ bir rüya gibi kabarıp yükselir, içimizi ısıtan, ruhumuzu saran bir bağla?
4 Ekim’de "Anadolu Mayası" temasıyla başlayan Kocaeli Kitap Fuarı, Kocaeli Kongre Merkezi'nde 515 yayınevinin raflarında, 1050 etkinliğin yankılarında bir düş bahçesi açar – zira bu tema, varoluşun düşsel alegorisi!
Heidegger'in ormandaki patikalarında kaybolan Dasein gibi, korkunun gri gölgesinden sıyrılıp kolektif bir irfana süzülürüz. Düşünün: Bu fuar, yok oluşun o evrensel tedirginliğinde –Sartre'ın özgürlük rüzgarında savrulan anksiyetesinde– bir liman olur. Hayatın o sonsuz döngüsünde, bir mayanın –toprağın, suyun, rüzgarın iç içe geçtiği o gizli hamurun– ontolojik felsefesini hiç irdelediniz mi: Neden Anadolu, binlerce yılın diyalektik gerilimini sırtlanıp hâlâ bir arada tutar bizi, tıpkı bir ekmek gibi kabarıp yükselen bir ruhla, Hegel'in Geist'inde tarihsel ruhun tez-antitez sentezi gibi?
Neyse bu şeyler güzel… Kitaptan söz etmek güzel. Konuya girelim: Kitap Ekonomisine! Kitap, insanlığın belki de en sade ama en derin icatlarından biridir. Bir nesneyi basitçe sayfalara dönüştürmekle kalmaz; insanın unutulma korkusuna karşı geliştirdiği en dayanıklı araç haline gelir. Sosyolog Maurice Halbwachs’ın “kolektif hafıza” kavramıyla ifade ettiği gibi, bireyler ve toplumlar hatırlamak için maddi simgelere ihtiyaç duyar. Kitap, bu ihtiyacın en güçlü taşıyıcısıdır. Bu nedenle kitap ekonomisi, yalnızca bir sektörün değil, aynı zamanda toplumun kendi varlık mücadelesinin aynasıdır.
Türkiye’de kitap üretimindeki iniş çıkışlar, ilk bakışta ekonomik parametrelerin sonucu gibi görünür: Enflasyon, kağıt ve mürekkep fiyatları, ithalat vergileri… Oysa bu dalgalanmaların arkasında, toplumun kültürel bilinçaltını şekillendiren derin bir kaygı vardır: “Unutulma korkusu.”
Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 2024 verilerine göre 413 milyon 860 bin 263 kitap üretilmiştir. Bu, bir önceki yıla göre yüzde 3,38’lik bir artış var. Ancak aynı kurumun 2025’in ilk beş ayı için paylaştığı rakamlar, üretimde yüzde 12’lik daralmayı gösterir. Bu düşüş yalnızca bir ticari problem değildir; aynı zamanda kültürel belleğin kriz anlarını işaret eder. Çünkü toplum, ekonomik baskılar altında dahi kitap üretmeyi sürdürmek ister; kitap basmak, kültürel varoluşun en somut göstergelerinden biridir.
Segmentlere bakıldığında, pazarın yüzde 46,5’ini eğitim yayınları, yüzde 15’ini çocuk kitapları, yüzde 13,6’sını yetişkin kurgu, yüzde 11,9’unu kültür ve yüzde 8,8’ini akademik yayınlar oluşturmaktadır. Bu tablo, modern Türkiye’nin önceliklerini gösterir: Eğitim ve çocuklar üzerinden geleceğe tutunma çabası. Kısacası, korku pedagojik bir güvenlik kalkanına dönüşür; çocuklara ve gençlere yönelen yatırımlar, geleceğe dair kaygıyı hafifletmenin en somut yoludur.
Tarihsel perspektif: Osmanlı’dan dijital çağa
Kitap ekonomisinin bugünkü kırılganlığını anlamak için tarihsel bir geri dönüş yapmak gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nda matbaanın 18. yüzyılda gecikmeli kabul edilişi, bilginin kontrol dışına çıkma ihtimalinden duyulan endişeyle bağlantılıdır. Burada da yine bir korku mekanizması işler: Bilginin “hızlı dolaşımı” karşısında siyasi otoritenin güç kaybı korkusu.
Bugün yaşanan maliyet artışları ya da dijitalleşme kaygıları, bu tarihsel sürekliliğin yeni biçimleridir. Foucault’nun “bilgi-iktidar” ilişkisini düşündüğümüzde, kitabın her dönemde sadece bir kültürel nesne değil, aynı zamanda bir güç aracı olduğu açıktır. Dolayısıyla Türkiye’de kitap ekonomisinin daralması, yalnızca ticari bir daralma değil, aynı zamanda toplumsal güç ilişkilerinde bir gerilim hattıdır.
Dijitalleşme: Fırsat mı, tehdit mi?
Dijital kitaplar, e-kitaplar ve sesli kitaplar, son yıllarda Türkiye’de hızla yükselen bir eğilimdir. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 2023 raporu, online satışların payının yüzde 21,7’den yüzde 38,5’e çıktığını ortaya koyar. Bu artış, özellikle genç kuşakların tüketim alışkanlıklarıyla birleştiğinde geleceğin dijital platformlara kayacağına işaret eder.
Fakat bu durum basılı kitabın sonunu ilan etmek anlamına gelmez. Pierre Bourdieu’nun “kültürel sermaye” kavramı, burada açıklayıcıdır: Basılı kitap, hâlâ bir statü ve prestij göstergesidir. Bir kütüphanenin rafında dizili kitaplar, dijital dosyalardan daha kalıcı bir sosyal sembol işlevi görür. Bu nedenle dijitalleşme, basılı kitabın yerine geçmekten çok, ona eşlik eden bir format dönüşümüdür.
Türkiye Yayıncılar Birliği verilerine göre rakamlarla kitaplar ve yayıncılık:
1 Türkiye’de geçen yıl 14 bin 444 roman basıldı. Türkiye’de 2024 yılında 414 milyon kitaba bandrol alındı. 2023 ile kıyaslandığında roman, öykü, tarih, kişisel gelişim kitaplarının yer aldığı yetişkin kurgu ve edebiyat kategorilerinde yaklaşık 12 milyon düşüş yaşanırken 192 milyon üretim ile eğitim yayınları sektörü ayakta tuttu.
2 Kitap yayıncılığında maliyetlerde döviz bazında artış yüzde 84’e dayandı… Perakende satış fiyatlarında ise yüzde 15’lik azalma var. 2023 yılına kıyasla 2024 sonu verilerine göre kitap perakende pazarı yüzde 67.5 büyümüş görünüyor ama TÜİK’in yüzde 58’lik enflasyonu baz alındığında gerçek büyüme yüzde 9.5 ile sınırlı kalıyor.
3 2024 yılında bağımsız yayıncılarımız 413 milyon 860 bin kitap üretmiş. 2023 yılıyla kıyasladığımızda yüzde 3,38'lik bir üretim büyümesi var. 2022 yılındaki gerilemeden sonra 2023 ve 2024'te yayıncılıkta bir toparlanma görülüyor.
4 2024 yılında 92 bin 560 yeni kitap yayımlanmış. Bunun yaklaşık 78 bini basılı kitap, geri kalanı dijital ve çevrim içi web tabanlı kitaplar. 92 bin yeni başlık yayımladığımızda, bu, dünyada bizi 4-5'inci sıraya getiriyor.
5 Türkiye’de kitap üretim adetleri ilk kez 2016 yılında 400 milyon sınırını geçmişti. 2021 yılında ise sektör 439 milyonluk zirve seviyesine ulaştı. 2022’deki ani düşüşle 380 milyona gerileyen üretim, son iki yıl üst üste büyüme göstererek sektörün istikrarını yeniden kazanmakta olduğunu ortaya koyuyor.
6 Milli Eğitim Bakanlığı’nın ücretsiz dağıttığı kitap sayısı 182 milyon 368 bin 602 olurken 48 sayfa altında olup bandrol alınmayan kitap sayısı yaklaşık 100 milyon, toplam kitap üretimi ise 696 milyon 228 bin 865'e ulaştı. Kişi başına düşen kitap sayısı ise 8,15 oldu.
7 2024'ün ilk üç ayında 92 milyon 476 bin 607, bu yılın aynı döneminde ise 81 milyon 764 bin 136 bandrol alındı. Buna göre bu yılın ocak-mart döneminde, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12 oranında azalma söz konusu oldu
8 2024 yılında kitapların yüzde 11,9’unu yetişkin kültür yayımları, yüzde 13,6’sını yetişkin kurgu edebiyat ayımları, yüzde 15’ini Çoçcuk kitapları, yüzde1’ini gençlik kitapları, yüzde 8,8’ini inanç yayımları, yüzde 2,5’ini akademik yayımlar, yüzde 1,3’ünü ithal kitaplar ve yüzde 46,5’ini eğitim yayımları oluşturdu.
9 2024 yılının Kasım ayında yayımcılarımız 22 milyon 306 bin 951 adet kitap üretimi gerçekleştirdi. 2023 yılının aynı ayındaki rakam 22 milyon 147 bin 569 olarak kayıtlara geçmişti. Geçen yıla kıyasla Kasım ayında yüzde 1 oranında bir büyüme gerçekleşti.
10 Perakende tarafında ise en dikkat çekici değişim online kitap satışlarında yaşandı. 2019’da toplam satışların yüzde 22,5’ini oluşturan çevrimiçi kitap alımları, 2024 yılında yüzde 43,8’e çıkarak neredeyse iki katına ulaştı. Bu rakam, hem okuma hem de kitap satın alma alışkanlıklarının dijitalleşme yönünde hızlı bir evrim geçirdiğinin göstergesi olarak öne çıkıyor.
Fuarların sosyolojik rolü: Korkudan kolektif coşkuya
İşte tam bu noktada, fuarlar devreye girer. Özellikle Kocaeli Kitap Fuarı, Türkiye’deki kitap ekonomisinin yalnızca ticari değil, sosyokültürel boyutunu da gözler önüne serer. 2024’te 1 milyon 23 bin 514 ziyaretçi ağırlayan fuar, sadece satışların artmasına değil, toplumsal korkuların dönüştürülmesine hizmet eder. Émile Durkheim’ın “kolektif taşkınlık” (effervescence collective) kavramı bu sahneyi anlamak için elverişlidir. İnsanlar bir araya geldiğinde bireysel kaygılar çözülür, yerini ortak bir coşkuya bırakır. Bir imza gününde sıraya giren genç, yalnızca bir kitabın değil, kendi varoluşunun onayını bekler. Bir sahaf standında eski bir kitabı eline alan yaşlı adam, geçmişin unutulmazlığını yeniden keşfeder. Kocaeli Kitap Fuarı, bu bireysel deneyimleri toplumsal bir hafıza şenliğine dönüştürür.
Bu fuar aynı zamanda yerel ekonomiye ve kültürel turizme de katkı sağlar. 515 yayınevi, yüzlerce etkinlik ve milyonlarca ziyaretçi, yalnızca satış hacmini artırmaz; aynı zamanda Türkiye’nin kültürel markalaşmasına hizmet eder. Bu anlamda Kocaeli, ulusal ölçekte bir Frankfurt Kitap Fuarı işlevi görmeye başlamıştır.
Sonuç: Korkunun yaratıcı gücü
Türkiye kitap ekonomisinin hikâyesi, aslında insanlık tarihinin kadim hikâyesidir: Korkarız, bu yüzden üretiriz. Korku, kitabı basmaya; basılanı okumaya; okunandan ilham almaya iter. Bireysel korkular, fuar gibi toplu alanlarda coşkuya ve dayanışmaya dönüşür. Bu nedenle kitap ekonomisini salt rakamlarla değil, tarihsel süreklilik ve sosyolojik derinlik içinde okumak gerekir. Osmanlı’dan bugüne, Halbwachs’tan Durkheim’a, Bourdieu’den Foucault’ya kadar bütün kuramcıların ortak işareti şudur: Kitap, bireyin ve toplumun unutulma korkusuna verdiği cevaptır. Ve Kocaeli Kitap Fuarı, bu cevabın en kalabalık, en canlı sahnelerinden biridir. Kalabalıkların içinde eriyen korkular, raflarda çoğalan kitaplara dönüşür. Kitap ekonomisi büyürken, aslında bir toplum kendi varlığını hatırlamaya devam eder.