Yalnızlık bize ne anlatmaya çalışıyor?

Açıkça görülüyor ki yalnızlık duygusu bize acilen sosyalleşmemiz gerektiğini anlatmaya çalışmaktadır. Yalnızlık bir sosyal acıdır. Eğer yalnızlık acı verici değil de keyif verici bir duygu olsaydı sosyal ilişkiler kurma konusunda daha isteksiz olurduk ve yalnızlık duygusunun vereceği o keyif halinden uzaklaşmak istemezdik.

Yalnızlık bize ne anlatmaya çalışıyor?

Üsküdar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Prof. Dr. Tayfun DOĞAN

İnsanlık tarihi boyunca, bizim­le bugüne kadar gelmiş olan her duygunun bir işlevi vardır. Yani her duygu farklı bir işe ya­ramaktadır.

Genel olarak olumlu duyguların, ilerlememize, yolu­muza devam etmemize ve çev­remizi keşfetmemize; olumsuz duyguların ise korunmaya ve kendimizi duruma göre ayar­lamaya yardımcı olduğu kabul edilmektedir. Kısacası, bede­nimizde meydana gelen bir ağ­rı ve bulantı nasıl ki bir şeylerin yolunda gitmediğinin işaretiy­se ve bir arıza lambası işlevi gö­rüyorsa, korku, kaygı, suçluluk, kıskançlık, öfke ve yalnızlık gibi duygular da bize bir şeyler anlat­maya çalışmaktadır. Sözgelimi öfke benliğimize saldırı olduğu­nu ya da haksızlığa uğradığımızı anlatmaya çalışıyor olabilir.

Kıs­kançlık duygusu sahip olduğu­muz şeyleri kaybetme ihtimali­ni göstermeye çalışıyor olabilir. Suçluluk duygusu, değiştirme­miz gereken şeyler olduğunu işa­ret ediyor olabilir. Mesela suçlu­luk duymasak, özür dilemeyiz ya da beslenme şeklimizi değiştir­meyiz. Peki yalnızlık duygusu bi­ze ne anlatmaya çalışıyor olabi­lir? Yalnızlık neden bu kadar acı verici, kaygı uyandırıcı ya da bu­naltıcı bir duygudur?

Açıkça gö­rülüyor ki yalnızlık duygusu bi­ze acilen sosyalleşmemiz gerek­tiğini anlatmaya çalışmaktadır. Dr. John Cacioppo’nun deyimiy­le, yalnızlık bizi yeniden bağ kur­maya iten caydırıcı bir durum ve kuvvetli bir itkidir. Yalnız­lık bir sosyal acıdır. Eğer yalnız­lık acı verici değil de keyif verici bir duygu olsaydı sosyal ilişkiler kurma konusunda daha isteksiz olurduk ve yalnızlık duygusunun vereceği o keyif halinden uzak­laşmak istemezdik.

Yalnızlık ve stres ilişkisi

Dr. Cacioppo ve arkadaşları, yalnızlığın stresle ilişkisini or­taya koymak üzere ilginç bir de­ney gerçekleştirmişlerdir. Bu deneyde, katılımcılardan kalp atışlarını ölçmek üzere bir mo­nitör takmaları istenmiştir. Ay­rıca deneye katılanların ellerine bir çağrı cihazı ve birkaç tane de tüp verilmiştir. Çağrı cihazı her uyarı verdiğinde, meşgul olduk­ları işe ara verip, kendilerini ne kadar yalnız ya da bağlantılı his­settiklerini yazmaları istenmiş­tir.

Ayrıca monitöre bakıp kalp atış hızlarını kayda geçirmeleri talep edilmiştir. Deneyin ilerle­yen günlerinde de süreç aynı şe­kilde devam etmiş ancak bu kez ek olarak, çağrı cihazı uyarı ver­diğinde tüplerden birine tükür­meleri ve ağzını kapatıp, tüpü la­boratuvara teslim etmek üzere saklamaları da istenmiştir. Dr. Cacioppo, bu deneyle yalnız ol­manın ne kadar stresli bir durum olduğunu anlamaya çalışmak­taydı.

Katılımcılardan toplanan verileri analiz ettiklerinde, yal­nızlığın kortizol (stres hormo­nu) seviyelerinde en rahatsız edici olaylarla aynı ölçüde yük­selmeye neden olduğunu ortaya koymuştu. Deneye göre, ciddi bir yalnızlık en az fiziksel bir saldırı­ya maruz kalmak kadar stres ya­ratıyordu. Bu durum, yalnız kişi­lerin bedeninin sürekli “savaş ya da kaç” moduna daha yakın çalış­tığını göstermişti.

Yani yalnızlık duyguları içindeki bireylerin be­denleri, sanki sürekli bir tehdit algısı altındaymış gibi tepki ver­mekteydi.1 Elde edilen bu sonuç da yalnızlığın fiziksel sağlığımızı neden olumsuz etkilediğini net bir şekilde ortaya koyması açı­sından önemlidir. Nitekim stres durumunda savunma moduna geçen bedenimiz, enerjisinin ta­mamını tehlikeyle mücadeleye ayırabilmek için bağışıklık sis­temini baskılamakta ve bizleri hastalıklara karşı açık hale getir­mektedir. Ayrıca hücresel geli­şim, onarım, inşa ve iyileşme için enerjimiz kalmayacağından, ge­lişimimiz de sekteye uğramak­tadır.

Çünkü kronik stres duru­munda, hücre yenilenmesi, DNA tamiri, doku onarımı, büyüme hormonlarının salgılanması gibi uzun vadeli iyileşme ve gelişim faaliyetleri ikinci plana atılmak­tadır. Dr. Joe Dispenza bu duru­mu, kaynaklarının büyük kısmı­nı savunma için harcayan savaş­taki bir ülkeye benzetmektedir. Var olan tüm zenginliğini savun­maya harcayan savaş durumun­daki bir ülke, doğal olarak eğiti­me, gıda üretimine, kütüphane­ye, sanata, alt yapı inşaatlarına bütçe ayıramayacaktır.

Benzer şekilde uzun süreli stres ve ger­ginlik durumlarında vücut iyi­leşmeye ve gelişmeye enerji har­cayamayacak ve sindirim sorun­ları, hafıza kaybı, uykusuzluk, hipertansiyon, kalp hastalıkları, diyabet, ülser gibi pek çok hasta­lık ortaya çıkacaktır. Bu anlaşı­lırdır; çünkü doğadaki hiçbir or­ganizma uzun süreli gerginliğin etkilerine dayanacak şekilde ta­sarlanmış değildir.2

Kötü ilişkilerde ısrarcılığa neden oluyor

Yalnızlığın zararları sadece bununla da sınırlı değildir. Araş­tırmalar, yalnızlığın kötü ilişki­lerde ısrarcı olmaya neden ol­duğunu, her türlü ölüm riskini artırdığını, umutsuzluğa ve sağ­lıksız beslenmeye neden olduğu­nu ve kişiyi bağımlılıklara yatkın hale getirdiğini göstermektedir. Yine yalnızlık, bireyde ruh sağlı­ğı sorunlarının ortaya çıkması­na da neden olabilmektedir. Dr. Irvin Yalom bu durumu, yalnız­lık ruhsal hastalıkların üreyebi­leceği en uygun ortamdır diyerek ifade etmektedir.

Yalnızlık konusu üzerine yaz­maya devam edeceğim. Sağlıcak­la kalın…

1 Hari J. (2019). Kaybolan Bağlar. Metis Yayınları.

2 Dispenza, J. (2015). Plasebo Sensin. Ray Yayıncılık.

Kaynak: DÜNYA - İSTANBUL