Muhteşem satırlar

İşte geride kalan 300 sayının Dünya Kitap Ödülleri’yle taçlanmış telif ve çeviri kitaplardan oluşan muhteşem satırlar kütüphanesi...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Geride bıraktığımız yıllar ve 300 sayı boyunca dünyada, Türkiye’de, sanatta ve edebiyatta çok şey değişti… Ama değişmeyen bir şey var, o da derginiz Dünya Kitap’ın iyi kitaplara olan ilgisi... O kadar çok iyi kitabı konu edindik ki 301 sayıda, üstelik de TÜYAP Kitap Fuarı’nda hangi kitapları alacağınızı düşündüğünüz şu günlerde onları size yeniden hatırlatmak farz oldu. İşte geride kalan 300 sayının Dünya Kitap Ödülleri’yle taçlanmış telif ve çeviri kitaplardan oluşan muhteşem satırlar kütüphanesi... Eksiklerinizi fuar standlarından tamamlamayı unutmayın!

Ahmet Büke

Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi, İnsan Kendine de İyi Gelir, On8 Yayınları

Çağdaş edebiyatımızın usta öykü anlatıcısı Ahmet Büke, ON8 Blog’daki “Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi”nde bir yıl boyunca her hafta öykü yazdı. Karakterlerin öyküden öyküye atladığı bir seçki, yeni öykülerle bir araya geldi. Dünya Kitap Yılın Telif Kitabı Ödülü ile birlikte Oğuz Atay ve Sait Faik ödüllü öykücü Ahmet Büke, İnsan Kendine de İyi Gelir’de, yatay zamanların derinlikli ayrıntılarıyla hem acıtıyor, hem de kırılgan ruhlara şifa olmayı amaçlıyor.

Ahmet Ümit

Sultanı Öldürmek, Everest Yayınları

Biri, sizi cinayet işlemekle suçladığında deliller bulur, tanıklar gösterir, bunun bir iftira olduğunu kanıtlamaya çalışırsınız, ama sizi itham eden kişi bizzat kendinizseniz, ne yaparsınız?" Ahmet Ümit'in romanı Sultanı Öldürmek bu satırlarla başlıyor. Yıllardır aynı kadını bekleyen bir tarihçinin hikâyesi bu. Şahane bir aşk için harcanmış bir ömrün hikâyesi... Serhazinlerin son temsilcisi Müştak Serhazin'in başından geçen dört günlük tuhaf bir serüven. Sapında Fatih Sultan Mehmed'in tuğrası bulunan mektup açacağıyla öldürülmüş bir tarih profesörü... Bir aşk cinayeti mi? Yoksa kökleri "Ulu Hakan"ın şüpheli ölümüne uzanan bir entrika mı? Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günlere yapılan sıradışı bir yolculuk. Ve bu heyecan verici yolculuk boyunca kulaklardan eksik olmayan o kadim soru: Tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı?

Ahmet Yaşar Ocak

Türk Sufiliğine Bakışlar, İletişim Yayınları

Ahmet Yaşar Ocak, “saptırılmış tarih geleneği”ne prim vermeden kaleme aldığı makalelerinde, Türkiye’nin tarihsel, toplumsal ve kültürel geleneği içinde şekillenmiş özgül haliyle İslam’ı ele alıyor. Türk Sufîliğine Bakışlar’ın özellikle yoğunlaştığı üç isim Mevlana, Hacı Bektaş-ı Velî, Yunus Emre ve üç konu Ahîlik, Alevîlik, Bektaşîlik... Popüler olma kaygısıyla değil, derinlik kaygısıyla ve araştırmacılık ruhuyla biçimlenmiş bir kitap...

Aleksandros Papadiamantis / Türkçesi: Yasemin Aydın

Hadula: Bir Ada Öyküsü, Jaguar Kitap

Hadula, yaşadığı adadaki dertlilerin kapısını çaldıkları yoksul bir kadındır. Şifalı bitkilerden hazırladığı ilaçlarla şifa dağıtır hastalara. Ve yaşlı Hadula, sonunda her şeyin kökeni olan bir soruna da çözüm bulur: Yaşamak sorununa. Papadiamantis, dönemin sosyal ve ekonomik şartlarının -özellikle kadınlar üzerindeki- etkisini göstermekle kalmaz; suçun cezaya, iyiliğin kötülüğe karıştığı o gizemli bölgeye insan ruhunun adım adım nasıl çekildiğini de ustalıkla resmeder. Hiç aklımıza bile gelmeyenlerin nasıl da başımıza gelebileceğini, kaderimizden kaçmak için çırpınırken kendi kaderimizi yaratışımızı ve bu sırada yaşadığımız iç hesaplaşmaları, tutkuyla anlattığı bu trajik öyküyle gösterir.

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin / Türkçesi: Kanşaubiy Miziev, Ahmet Necdet

Yevgeniy Onegin, Ayrıntı Yayınları

Rus Edebiyatının kurucularından Puşkin'in başyapıtı. Puşkin'in, "Bir roman değil, şiir-roman yazıyorum. Cehennemi bir fark var aralarında" sözleriyle anlattığı bir aşk öyküsü. Usta eleştirmen V. Belinskiy'nin de, "Rus şiirinin başyapıtı, hatta Rus hayatının bir ansiklopedisi" diye nitelendirdiği yapıt, 7 yıl, 4 ay ve 17 günde tamamlanmış. 8 bölüm, 366 kıta ve yaklaşık 5 bin 200 dizeden oluşuyor. Çeşitli kereler beyazperdeye aktarılmış, operaya da uyarlanmış.

Andrey Platonov / Türkçesi: Günay Çetao Kızılırmak

Çevengur, Metis Kitap

Sovyetlerin "sakıncalı" yazarı Andrey Platonov'un 1926-29 yılları arasında kaleme aldığı Çevengur, hayatı değiştirme fikrine samimiyetle sarılan "insancıklar"ın hikâyesini absürde kayan mizahi bir dille anlatıyor. Ünlü devrimcilerin bedensiz hayalleriyle kuşatılmış, değişim için yapılacak tek şeyi –yani devrimi– hallettikten sonra öylece kalakalmış garip bir topluluğun öyküsü Çevengur. Her şeyin bittiği ve hiçbir şeyin başlamadığı bir dünyada insanın tabiatla bile mücadele etmek istemediği bir can sıkıntısının öyküsü. Platonov'un kendine has dilinin ve sıradışı bakış açısının ürünü olan bu roman, kahramanlarıyla birlikte hayatın ve ölümün sırrını çözmeye çalışan, hakikatin arayışta olduğunu sezen ve sezdiren bir aydının Rus devrimi üzerine engin düşüncelerini yansıtan bir başyapıt.

Aslı Erdoğan

Hayatın Sessizliğinde, Everest Yayınları

Kendine özgü sesini hep başka sesleri arayarak koruyan Aslı Erdoğan'ın en çok konuşulan kitaplarından biri Hayatın Sessizliğinde. Sadece başka kişilerin seslerini değil, başka metinlerin de, başka disiplinlerin de seslerini yankılayan bir ses...

Ayşe Sarısayın

Karakalem Resimler, Can Yayınları

Parke taşlarla döşeli yokuş, hiç sonu gelmeyecekmiş gibi uzayıp gidiyor önünde. Az önce çiseleyen yağmurun kayganlaştırdığı zeminde güçlükle yürüyorsun. Çok hızlı hareket etmen gerek oysa, gökyüzünü kaplayan simsiyah bulutlar birazdan bastıracak yağmurun habercisi. Son dönem öykücülüğümüzün usta kalemlerinden Ayşe Sarısayın, Yunus Nadi Öykü Ödülü'nü alan Denizler Dört Duvar ve Sait Faik Hikâye Armağanı'nı kazanan Yorgun Anılar Zamanı adlı kitaplarından sonra Karakalem Resimler ile Dünya Kitap Yılın Telif Kitabı Ödülü’nü de kazandı. Öykülerdeki insan sıcaklığı, yazarın öykü kişileriyle kurduğu insanî bağ, şiirsel dil ve tutkulu anlatım, bu kitabı değerli kılan özelliklerden yalnızca birkaçı.

Bekir Onur

Türkiye’de Çocukluğun Tarihi, İmge Kitabevi

Batı’da çocukluğun tarihi, bir bilim dalı olarak hızla gelişmiş; psikoloji, sosyoloji, antropoloji ile tarih arasında yeni köprüler kurulmuştur. Türkiye’de ise bu konuyu sistemli biçimde ele alan bir çalışmanın eksikliği uzun yıllar hissedilmiştir. Bu eser, Türkiye’de çocukluğun tarihine ilk kez bütünlüklü ve özgün bir bakış getirmektedir. Prof. Dr. Bekir Onur, çocukluğun yaklaşık iki yüz yıllık geçmişini anılardan yola çıkarak izlemekte ve yorumlamaktadır. Bu geniş kapsamlı çalışmada çocukların gündelik yaşamı, çocuklara ilişkin gelenekler, çocuk yetiştirme yöntemleri, eğitim-öğretim pratikleri, oyun ve eğlence kültürü zengin örneklerle incelenmektedir.

Demir Özlü

İthaka’ya Yolculuk (Sahaflarda)

Demir Özlü'nün 1982'de başladığı ve aralıklarla yazmayı sürdürdüğü bir anı-roman ya da kendi tanımıyla bir `Yeni-Roman' İthaka'ya Yolculuk. Anayurdundan ayrı düşmek zorunda kalmış bir yazarın sürgündeki ilk yıllarının yalnızlığı, boşluğu ve hüznü içinde yazmaya başladığı ve hem yaşadığı ortamı ve mekânı, hem de çocukluğundan başlayarak bütün geçmişini, o geçmişin yaşandığı ortamı ve mekânları anlattığı uzun soluklu, çok boyutlu bir metin. Yazarın, yurdundan ayrılmasıyla başlayan İstanbul özlemi, ne zaman biteceğini bilmediği bir yolculuğa da çıkarıyor onu. Tıpkı sevgili ülkesi İthaka'ya dönebilmek için akıl almaz güçlüklerle dolu bir yolculuğa çıkan Ulysses gibi, yazar da sonu bilinmeyen bir yolculuğa çıkıyor.

Deniz Gürsoy

Tespih - Parmak Uçlarındaki Huzur, Oğlak Yayıncılık

Aradan kırk, elli yıl geçmiştir. Şimdi, onları tutan eller toprağa karıştı. Hatta o necefl er dağılmış, kehrübarlar yanmış ve mercanlar parçalanmıştır. Fakat hâlâ onları birer birer şekilleriyle, renkleriyle, kokularıyla, ellerime yayılmış vücutlarıyla o kadar canlı duyuyorum ki, kalbime baksanız onların gölgesini orada görürsünüz sanıyorum. Ve hâlâ daha her birinin doksan dokuz tanesine karışmış o neş'eler, ümitler ve duaları o kadar canlı hatırlıyorum ki, hayatın hakikati karşısında duyduğum öfk eyle, kırılmış kalbimin üstüne boynumu bükerek: Yaa?.. diyorum, demek dualarım kerameti güllerin kokusundan daha fazla devam etmiyormuş. Bu tesbihlerde bir tanesine bir dua sinmiş ve faniliği bir müddet için de tedavi edecek olanı yok muydu? Bunların hiçbiri ciddi değil, bunların hepsi de birer hayal miydi?.. Abdülhak Şinasi Hisar

Erendiz Atasü

Hayatın En Mutlu An'ı, Everest Yayınları

Çağdaş edebiyatımızın en önemli isimlerinden biri olan Erendiz Atasü'nün yeni öykü kitabı Hayatın En Mutlu An'ı, edebiyatın kelime ve kurgu oyunlarından ibaret olmadığına inanan okurlar için biçilmiş kaftan. Ele aldığı "sıradan" yaşamların ardındaki yalın gerçekliğin ördüğü toplumsal ağı ince bir işçilikle dokuyan bu öyküler, usta bir yazarın evrenine açılan birer pencere aynı zamanda. Hayatın En Mutlu An'ı, mutluluğun tanımını sorgulayan ve başka yerlerde arayanların öykülerinden oluşuyor. "Genç bir kadın için dikilmişti tuvalet, kendisine artık yakışmayacağından o kadar emindi ki!.. Fakat yansı tersini mi söylüyordu?.. Saçmalıyorum, diye düşündü. Dayanamadı, gene baktı aynaya. Sevinç kuşunun yıllardır duyumsamadığı çırpınışı yüreğinde... Tuvaletin arkasını çevirdi, bel hizasındaki el biçimli ize dokundu, terli bir elin izi... Elini tam oraya koydu. Bir süre öyle kaldı."

Faruk Duman

Köpekler İçin Gece Müziği, Can Yayınları

“Hep denir: ‘Doğayı çok severim!..’ Tanımadan, doğayı uzaktan sevmek olası mı? Doğa 'kimdir'? Doğa 'sever' mi? 'Öç' alır mı? 'Başına buyruk' mudur? Bir 'avcı' kimliğine bürünür mü doğa? Sonra ormanlar, sonra yağmurlar... Ürpererek okudum Köpekler İçin Gece Müziği’ni. Her sözcüğü özenle seçilmiş, dili, anlatımı yalın, duru; gerilimi yüksek; her an gerçekliğe dönüşebilecek bir kara masal!” Selim İleri

Fethi Naci

60 Türk Romanı (Sahaflarda)

Edebiyat eleştirisi okumayı, tadına doyulmaz bir keşif ve maceraya, eleştiri metninin kendisini ise usta işi bir edebiyat ürününe dönüştüren bir eleştirmen: Fethi Naci. Çalışmalarındaki titizliği, hiçbir ayrıntıyı es geçmeyen dikkati ve özellikle romancılığımıza getirdiği özgün yorum gücüyle rafine bir edebiyat adamı olan Fethi Naci'nin, Ahmet Mithat Efendi'yle başlayıp günümüze ulaşan Türk romancılığının gelişimine, değişimine, devinimine eleştirel ve kalıcı bir tanıklık...

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski / Türkçesi: Kayhan Yükseler

Bir Yazarın Günlüğü, Yapı Kredi Yayınları

Dostoyevski "Bir Yazarın Günlüğü"ne 1873'te Grajdanin dergisinde başladı. Üç yıl ara verdikten sonra, 1876'da, Bir Yazarın Günlüğü adı altında kendi dergisini çıkardı. Aylık yazılarla iki yıl düzenli olarak sürdürdüğü bu yayına sağlığının bozulması üzerine ara verdi. 1880'de sadece bir sayı çıkardı. 1881'de, Günlüğü yine her ayı kapsayacak biçimde yayınlamaya karar verdi; ancak, ocak sayısını çıkardıktan sonra hastalandı, şubat başında da öldü. Dostoyevski'nin döneminin toplumsal ve siyasal olaylarını ele aldığı bu yazılarının içeriğini, kimisi bugün de güncelliğini koruyan konular oluşturur: halkıyla bağını koparmış Rus aydınının eleştirisi; Rus halkının yüceltilmesi; Slavların birleştirilmesi ülküsü; batılılaşma sorunu, Avrupa özenticiliği, kültür yozlaşması; anadil sorunu; adalet sistemi; kadın sorunu; savaş ve barış üzerine düşünceler; Doğu Sorunu; Katolik kilisesinin eleştirisi; edebiyat yazıları. Günlükte zaman zaman fantastik / duygu yüklü öyküler de yer almıştır.

Gülten Akın

Uzak Bir Kıyıda 1984 – 2003, Yapı Kredi Yayınları

“Şiirin işlevi, tüm öteki sanatlar gibi, iletişim kurmaktır. İnsanla dünya, dünyayla insan arasında. Şiir öyle bir dildir ki bilimin bile ulaşamayacağı gizler noktasına en yakın gider ve oradan aldığını en ulaşılmaz uçlara iletir." Gülten Akın

Hakan Günday

Az, Doğan Kitap

11 yaşında bir tarikat şeyhinin oğluyla evlendirilen korucu kızı Derdâ ile hapisteki bir gaspçının aynı yaştaki oğlu “mezarlık çocuğu” Derda’nın bir mezarlıkta kesişen hayatlarının, bu iki çocuğu kırk yıl boyunca her tür şiddetle yontup birbirlerine hazırlayışının, (bütün anlamlarıyla) Yazı’nın bu iki çocuğu birleştirmesinin hikâyesi. Çocuk şiddeti, hayatın şiddeti, aşkın şiddeti, inancın şiddeti, hırsın şiddeti üzerine, A’dan Z’ye şiddet üzerine, dilin ve yazının şiddetiyle bir roman...

Hamdi Koç

Çıplak ve Yalnız, Doğan Kitap

“Küçük ve yalnız” olduğunu sanan bir kahramanın “büyük ve kanlı” bir geçmişe yaptığı yolculuk… Amcam ölünce ilk bana haber verdiler. İnanmadım. Olmaz öyle şey, dedim. Oldu valla, dediler, amcan öldü. Ya tabii ki ölmüştür, ayrı konu, ama ilk bana haber verdiğinize inanmıyorum, dedim. İnan, dediler, ilk sana haber verdik. Sustum ve benimle konuşan nefesin arkasındaki boşluğu dinledim. Yalan olsa bir hışırtısı, bir kıpırtısı, bir şeysi mutlaka duyulurdu. Doğru söylüyorlardı. Cidden amcam ölmüştü ve ilk bana haber veriyorlardı. Çok duygulandım. Hayatımda ilk kez bir konuda ilk akla gelen isim oluyordum. Peki, dedim, teşekkür ederim. Gururum okşandı. Bunu hiç unutmayacağım. Ayrıca hepimizin başı sağ olsun. Ölenle ölünmez. Allah geride kalanlara sabır filan. Ben müsaadenizle gidip biraz ağlayayım. İyi geceler. Telefonu kapattım.

Honore de Balzac / Türkçesi: Tahsin Yücel

Yaşamda Bir Başlangıç, Yapı Kredi Yayınları

Yaşamda Bir Başlangıç, Balzac'ın bir olgunluk dönemi yapıtı. Dev yapıtı İnsanlık Güldürüsü'nü oluşturan 88 parçadan biri. Bu kitabı Goriot Baba gibi, Eugenie Grandet gibi, Vadideki Zambak gibi başı ve sonu olan, kendi kahramanını yaratan, Balzac'ın nesnel gözlemine, karakter açımlamalarına tanıklık eden bir çalışma, bağımsız bir roman olarak görebileceğimiz gibi, onu İnsanlık Güldürüsü'ne bağlayan karakterlerle ve başka öğelerle bu anıt romana bir alt başlık gibi de düşünebiliriz. Yaşamda Bir Başlangıç, dönem Fransa'sının kişileri yutan, yazgıları değiştiren ortamında gelişen bir yaşamöyküsü. Yaşamın tümünde düş kırıklıklarının, başlangıçların ve sonların anlatıldığı tam bir Balzac yapıtı.

Isabel Allende / Türkçesi: İnci Kut

Maya'nın Günlüğü, Can Yayınları

Isabel Allende, California’dan Las Vegas’a, oradan Şili’deki Chiloé Adası’na kadar uzanan bir macera anlatıyor, Maya’nın Günlüğü’nde. Geçmişle şimdinin, yaşamla ölümün, ümitle ümitsizliğin kucaklaştığı bu büyülü macera, Allende’nin ışıklı, rüzgârlı anlatımıyla hayat buluyor. Modern bir genç kızın sıradışı şartlar altında olgunlaşmasının öyküsü, Maya’nın tutku ve ıstırap dolu anılarında adım adım gözler önüne seriliyor.

Italo Calvino / Türkçesi: Şemsa Gezgin

Sen Alo Demeden Önce Yapı Kredi Yayınları

Sen "Alo" Demeden Önce, Italo Calvino'nun hiç yayımlanmamış ve dergilerde kalan öykülerini içeriyor. Yazarın ölümünden sonra yayımlanan ve Türkçeye ilk kez çevrilen bu kitaptaki öyküler doğa ve insan, merhamet ve zulüm üzerine odaklanıyor. “Seninle devrelerin sessizliğinde konuşuyorum. Seslerimiz, tel üzerinde karşılaşmayı sonunda başarırsa, hiçbir özelliği olmayan ve anlamca eksik sözler söyleyeceğimizi iyi biliyorum; ne söyleyecek bir şeyim olduğu için ne de senin bana söyleyecek bir şeyin olduğunu düşündüğüm için arıyorum seni. Birbirimize telefon ediyoruz, çünkü yalnızca bakır kablolar, karmakarışık röleler aracılığıyla birbirimizi uzaklarda el yordamıyla ararken, tıkanık seçicilerin bağlantı noktaları hızla dönerken, sessizliği yoklayıp bir yankı beklerken ayrılığın ilk çağrısı ölümsüzleşiyor.”

İvan Aleksandroviç Gonçarov / Türkçesi: Sabri Gürses

Oblomov, Everest Yayınları

İvan Aleksandroviç Gonçarov, Oblomov'u otuz iki-otuz üç yaşlarında, orta boylu, hoş görünümlü, koyu gri gözlü, ama yüz hatlarında herhangi bir fikir, herhangi bir yoğunluk görünmeyen, odacığında oturan silik bir kahraman olarak yarattığında, aslında roman tarihinin en ünlü kişilerinden birine can veriyordu. Hayatın hep dışında ve uzağında kalan Oblomov okurların gözünden asla kaçmayacak, gitgide insana dair belli bir durumu tanımlamanın adı olacak, hatta Lenin, Bolşevik devriminden sonra hâlâ içimizde yaşayan Oblomov'lardan yakınacaktı...

Johann Wolfgang von Goethe / Türkçesi: Ahmet Cemal

Yarat Ey Sanatçı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Johann Wolfgang von Goethe: Genç Werther'in Acıları'ndan Faust'a Alman Romantizminin en güçlü seslerinden biri olduğu kadar, "dünya edebiyatı" yaklaşımıyla kültür ve edebiyatın büyük çığır açıcılarındandır da. Yarat Ey Sanatçı'daysa, kısa şiirlerinden Roma Ağıtları'na, yazılabilen tek bölümüyle bile bir başka İlyada olacağını gösteren Akhilleus'tan Batı- Doğu Divânı tadımlıklarına, denebilirse, Goethe'nin bütün yapıtlarının temelindeki şiir, okura ulaşmaktadır.

Junot Diaz, Türkçesi: Püren Özgören

Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı, Everest Yayınları

Oscar için hayat hep zordu. Geçmişi ta Dominikli atalarına uzanan bir lanet, kısa yaşamının üstünde kara bir karga gibi dolanıp durduktan sonra ömrüne son noktayı koydu. Oscar için aşk hep zordu. "Yüzüklerin Efendisi" ve bilgisayar oyunları delisi bu genç adamla değil sevişmek isteyecek, sohbet edecek kadın bile bulmak neredeyse imkânsızdı. Oscar gitti, o imkânsız denizindeki en imkânsız damlayı buldu. Dominik Cumhuriyeti'nde şöyle derler: Her fukü'yu bozacak, laneti senden uzak tutacak bir karşı-büyü, bir zafa vardır. Oscar Wao'nun Tuhaf Kısa Yaşamı, bir şey daha diyor: Kötülük kadar aşk da vardır.

Louis-Ferdinand Celine / Türkçesi: Yiğit Bener

Gecenin Sonuna Yolculuk, Yapı Kredi Yayınları

Dr. Louis-Ferdinand Destouches ya da Céline, Gecenin Sonuna Yolculuk'u 1932'de yazdı. I. Dünya Savaşı'nın ardından, ikincisine çeyrek kala. Kan kokuyor. Kan, yoksunluk, hastalık, ölüm, sıcak, tuvalet, yara, et, yine de kahkaha... Gecenin Sonuna Yolculuk'un Türkçe çevirisini Yiğit Bener yaptı, yayımlanmasından tam yetmiş yıl sonra. Ortaya çıkan metni, Céline'in Türkçesini, Vüsat O. Bener, Erhan Bener okudu... Ve daha birçok kişi. Yaklaşık bir altı yüz sayfa bilediler, sipsivri.

Marguerite Yourcenar / Türkçesi: Roza Hakmen

Rüya ve Kader, Yapı Kredi Yayınları

Ayna görüntüleri düzeltir, çarpıtır ya da tersine çevirir; bu üç ihtimal rüyanın üç şekline denk düşer: Gerçekliği ideal parıltısına kavuşturan güzel rüyalar, kendi hayatımızın grotesk olduğu kadar ürkütücü, grotesk olduğu için ürkütücü bir suretini sunan kâbuslar ve tersine çevrilmiş simgeleri, Leonardo da Vinci'nin diri diri yakılmamak için kullandığı tersine yazı gibi gizli ve tehlikeli gerçekleri gizlemeye yarayan rüyalar. Her uyur, ebedi bir aynada kendine heyecanlanan, kendini gerçekleştiren bir Narkissos'tur; rüya görmeyen kişinin zihni şüphesiz başkalarının zihninden daha yoksul, daha dar değildir, sadece sihirli ayna boşluğunun bulunmadığı bir oda gibidir. Rüya ve Kader, Yourcenar'ın yaşamının bir döneminde gördüğü ve en ince ayrıntısına kadar kaleme aldığı rüya anlatılarından derlediği bir rüya güncesi ya da rüyalardan hareketle yazılmış bir otobiyografi...

Memet Fuat

Nâzım Hikmet - Yaşamı, Ruhsal Yapısı, Davaları Tartışmaları, Dünya Görüşü, Şiirinin Gelişmeleri, Yapı Kredi Yayınları

Memet Fuat’ın kaleminden “dünya şairi” Nâzım Hikmet: Neredeyse her biri klasikleşen unutulmaz şiirler, idealler, davalar, tartışmalar, baskılar, aşklar, ayrılıklar ve elbette özlem; memlekette de, gurbette de özlem... Büyük şairle yıllarca baba oğul gibi yaşamış, daha sonra ise bütün eserlerini yayımlamış olmanın verdiği bir duyarlıkla kişiliğini derinliğine kavramış olan Memet Fuat, “Nâzım Hikmet’i anlamak isteyenler, öncelikle ‘iyilik’ konusu üstünde durmalıdırlar” diyordu, “Yakınları, ‘Nâzım’ın başına ne geldiyse iyiliğinden gelmiştir’ derlerdi. Toplumsal alandaki davranışları da, inancı da, kavgası da, arkadaşlarıyla, kadınlarıyla ilişkileri de hep kişiliğinin en belirgin özelliğinin, ‘iyiliği’nin etkisinde biçimlenmiş olan şair, yaşamının en büyük acılarını da bu yüzden çekmişti.

Michael Cunningham / Türkçesi: lknur Özdemir

Saatler, Can Yayınları

Bu roman, yazarı Michael Cunningham'a 1999 yılında, Amerika'nın en önemli iki edebiyat ödülünü kazandırdı. Saatler, 1941 'de intihar eden Virginia Woolf'un yaşamına ve ölümüne göndermelerle dolu bir roman. Hem Virginia Woolf'un yaşamından, hem de onun Bayan Dalloway adlı ünlü romanından beslenen Saatler, üç kadının yaşamlarını üç ayrı zaman diliminde, ama üç koşut anlatımda sunuyor: Virginia Woolf New York'lu editör Clarissa Vaughan ve Kaliforniyalı ev kadını Laura Brown. Birbirinden bağımsız görünen ama göndermelerle, benzeşmelerle ve ortak kahramanlarla hem birbirinin içine yansıyan, hem de Bayan Dalloway romanına bağlanan öyküler, toplumun koyduğu kurallara yüreklice karşı koyan, aşk ve dostluk, umut ve umarsızlık, başarı ve başarısızlık kıskacında sıkışıp kalan insanların yaşamlarından çarpıcı kesitleri anlatırken, varoluşumuzun nedenlerini de sorguluyor.

Mümtaz Soysal

Düşünceler Günlüğü, (Sahaflarda)

Mümtaz Soysal, bu kitabında 1962 ile 1975 yılları arasında yayımlanmış yazılarının bir bölümünü, konu ayrımı gözetmeksizin, tarih sırasına göre sıralayıp yeniden okurlara sunuyor. Soysal bu kitabıyla, geriye dönerek topluma ve olaylara bir kez daha bakmanın yararını gözler önüne seriyor.

Nezihe Meriç

Çavlanın İçinde Sessizce, Yapı Kredi Yayınları

"Son bir iki yıldır, çok anı yayımlandı. Bu kervana mı katılmalı, benim de tuzum olsun diye, yoksa başka -ne gibi?- bir zamanı mı beklemeli. Bilemedim. Hele bir dursun bakalım. Bazen kuşkuya düşüyorum. Diyorum ki, anı böyle yazmamalı/mı. Ben yaşadıklarımı yazıyorum. Ben böyle biriyim. Şimdi oldukça duruldum ama, çok deli doluydum. Sevinçli -neşeli başka bir şeyçok dobra dobra, çok dışa dönük görünen bir içe dönük -bunu hep söylerim- biriyim. Elli iki yıldır yazarlık yapıyorum. Nasıl? İşte bunu yazmak istiyorum ben de. Nasıl biriyim. Neler yaşadım, neler gördüm, neler öğrendim/öğrenemedim, toplumum bana ne verdi, ne kadarını eksiğiyle fazlasıyla, ne kadar anladım. Anılar yazarken, çok dikkatli olmak gerekir. Anılar bizim yaşamımızın, yaşadığımız çağa nasıl baktığımızın, nasıl katıldığımızın aynası. Ben anılarımı yazayım artık. Böyle olmayacak." Nezihe Meriç

Orhan Duru

Yeni ve Sert Öyküler (Sahaflarda)

Alabildiğine çeşitlenmiş, karmaşık bir toplumsal vitrin.. Kimlik kabuğu çatlamış insanlar.. Tutku haline gelen ilgisizlik.. Giderek anlamını yitiren bir dünya.. Yok olmanın eşiğindeki doğa.. Büyülü imajlara sarılıp sarmalanan ürün(ler)-insanlar.. Gerçeğin gerçekdışına dönüştüğü anlar... Ve komedi haline dönüşen daha pek çok ciddi yaşamsal konu... Orhan Duru, öykülerinde tüm bu karmaşaya muzip bir pencereden bakıyor; güldürüyor, şaşırtıyor. İster "zaplayarak", ister sırayla, nasıl okursanız okuyun, Duru'nun öyküleriyle girdiğiniz virajlarda sizi sarsıcı şeyler bekliyor.

Oscar Wilde / Türkçesi: Ülker İnce

Dorian Gray'ın Portresi (sansürsüz basım), Everest Yayınları

Olağanüstü güzellikteki bir genç adamın, çekiciliğinden aldığı güçle zaman içinde yozlaşmasını anlatan Dorian Gray’irı Portresi, yayımlandığı zaman okurları da eleştirmenleri de derinden sarsmış ve Oscar Wilde isminin edebiyat tarihine kazınmasına neden olmuştur. Fakat günümüzdeki baskılarda temel alman metin, kitabın ilk olarak Lippincott’s Monthly Magazine’de çıkan ve tepki çektiği için dergi editörleri ve ardından bizzat Wilde tarafından sansürlenen halidir. Nicholas Frankel’ın editörlüğünü yaptığı bu baskıda, Dorian Gray’in Portresi’nin 1890’da dergiye teslim edilen sansürsüz nüshası esas alındı. Böylece Dorian Gray’in hikâyesi, “düzelti” adı altında hoyratça yapılan budamalardan, “ahlâksızca” olduğu düşüncesiyle “yumuşatılmış” ifadelerden arındırılıp, ilk defa Wilde’ın asıl kurguladığı biçimiyle hayat bulmuş oldu. Oscar Wilde, kendisini romandaki Basil Hallward karakteriyle özdeşleştirdiğini, ancak aslında Dorian olmak istediğini söylemiş, “Belki başka çağlarda,” diye de eklemiştir.

Oya Baydar

Çöplüğün Generali, Can Yayınları

Çöplüğün Generali, hayalî bir ülkede geçiyor. Bu ülkede, günün birinde, çöplüklerde, boş arazilerde gömülüp bırakılmış bombalar, mermiler bulunmaya başlar. Bu durum giderek bir yazarın dikkatini çeker ve yazar bu konunun çevresinde bir roman yazmaya koyulur. Ne var ki romanını tamamlayamadan kaybolacaktır. Bundan sonrası, Çöplüğün Generali’nin sayfalarında.

Paul Auster / Türkçesi: Seçkin

Selvi Sunset Park, Can Yayınları

Brooklyn, Paul Auster’ın her köşesini özümsemiş olduğu kendi coğrafyası. Bu romanı da, Florida’da başlamakla birlikte yine gelip Brooklyn’in Sunset Park semtinde düğümleniyor. Çocukça bir ağız dalaşının kaldırılamayacak kadar ağır bir vicdan yüküne dönüşmesi sonucunda, doğup büyüdüğü yerden, içinde yetiştiği ortamdan, ailesinden ve arkadaşlarından, kendi geçmişinden ve hatta geleceğinden kaçan bir gencin acılı öyküsü. Pişmanlık, avarelik, aşk, umut kıvılcımları, günlük yaşamın çetin koşullarında bulunan geçici çözümlerin bir araya getirdiği kişilerin dayanışması... Bu kişilerden her birinin kendi kişiliğinin penceresinden dünyaya bakışı…

Siegfried Lenz / Türkçesi: Ayşe Sarısayın

Almanca Dersi, Everest Yayınları

Bir ıslahevinde bulunan Siggi Jepsen, Almanca dersinde verilen “görev tutkusu” konulu kompozisyon ödevini yapmadığı için cezalandırılır. Ancak Siggi’nin gerekçesi, bu konuda anlatacak çok şeyinin olmasıdır: Kasabanın polisi olan babası, 1943’te Nasyonal Sosyalistler tarafından ressam Max Ludwig Nansen’i resim yapmaktan men etmek ve yasağa uyup uymadığını denetlemekle görevlendirilmiştir. Aldığı talimatları harfiyen ve hiç sorgulamadan yerine getirmekte tereddüt etmeyen polis, bu “görev”ini savaştan sonra bile sürdürmekte kararlıdır.

Tahsin Yücel

Komşular, Can Yayınları

“Tahsin Yücel'in Komşular adlı bir hikâyesi var: 16 sayfalık hikâyeyi okurken, yılların alışkanlığıyla, sevdiğim, ilginç bulduğum, usta işi cümlelerin altını çiziyordum. Hikâyeyi bitirip baştan sona yeniden bir gözden geçirince şaşırıverdim, 16 sayfanın bütün satırlarının altını çizmişim. Tahsin Yücel, güzel şiirlerin değiştirilemez, sözcüğü yerinden oynatılamaz biçimlerine benzer bir biçim yaratmış.” Fethi Naci Tahsin Yücel, kitaba adını veren öyküde, apartman komşusu olan bir karı-kocanın kavgasına tanık olan Albay Atmaca'nın, kavgadan nefret etmesine karşın kendini nasıl da bu kavgaya kaptırdığını, hatta taraf olduğunu, kavganın seslerini bekler olduğunu büyük bir ustalıkla işliyor.

Tennessee Williams, Türkçesi: Tomris Uyar

Yağmur Gibi Söyle Bana, Nisan Yayınları

"Ranzada iç çamaşırları buruşuk bir erkek. / Tek pencerenin önünde; İskemlede bir kadın. / Hızlı kanat çırpışlarıyla geçen güvercin sürüsü. / Bitişik odada yağmur gibi bir başlayıp bir kesilen mandolin, / Dışarıda şarkı söyleyen bir çocuk sesi."

Thomas Bernhard / Türkçesi: Sezer Duru

Yürümek – Evet, Yapı Kredi Yayınları

Thomas Bernhard, Yürümek’te, “yürüme” ve “düşünme” kavramlarının birlikteliğini yazınsal bir birliktelikle, düşünmenin ve yürümenin içiçe geçen ritmiyle kurgularken, anlatının bütününde tekrarın sınırları zorlayan vurgusunu kullanarak, tekdüzeliğe sıkışmış, olağanüstülüğü ve dehayı boğan yaşam karşısındaki çaresizliği, bir insanın delirmesinin bütün kişisel temeline karşın kaçınılmaz bir sona işaret edişiyle kesiştiriyor. Evet anlatısında hem yazar hem okur yine “felaket”le yüzleşirken, ben-anlatıcının süreklilik halini alan bunalımdan kurtulma uğraşı bir insanın kendini feda etme hikâyesi ile kesişiyor.

Tomris Uyar

Güzel Yazı Defteri, Yapı Kredi Yayınları

Tomris Uyar’ın son öykü kitabı; ‘’Güzel Yazı Defteri’’. İlişkilerdeki tutku ve kopuşu, birlikte ve ayrı ayrı yaşanmış yılların biriktirdiklerini ele alan, çoksesli bir kitap. Dostluğun, aşkın ve ihanetin yıllar içinde biriken öyküsü: Bir içki masasına doğru, önce yavaş yavaş, ardından hızla devinen bir uzun öykü.

Virginia Woolf / Türkçesi: Oya Dalgıç

Yıllar, İletişim Yayınları

Yıllar, tipik bir İngiliz orta sınıf ailesi olan Pargiter’lerin 1880’lerden başlayıp 1930’ların sonuna uzanan hikâyesine odaklanıyor. Viktorya dönemi yasakları, ataerkil toplumun baskısı, Birinci Dünya Savaşı, kapitalizm ve üzerinde güneş batmayan bir “İmparatorluk”un altında ezilen üç kuşağın bireylerini birbiri ardına sahneye çıkartıyor. Durmaksızın değişen bakış açıları, ütopik sayılabilecek bir insanseverlik ile kıyasıya eleştirilen düzenden kaynaklanan çaresizlik, “özgürlük ve adaletin” gerçekten mümkün olduğu bir topluma duyulan özlemin yansıdığı satırlarda yan yana geliyor. Elli yıllık bir zaman dilimini kapsayan aile tarihinden hareketle tek tek bireylerin ve bütün toplumun gelgitleri gözler önüne seriliyor. Woolf, çeşitli yazın tekniklerini kullanarak Yıllar’la birlikte yeni bir tür gerçekçilik yaratıyor.

William Faulkner / Türkçesi: Necla Aytür

Tapınak, Yapı Kredi Yayınları

1931'de Tapınak'ın (Sanctuary) yayımlanması, Faulkner'ın bir yandan ünlenmesine, kitaplarının hem yeni baskı yapıp hem çok satmasına neden olurken, bir yandan da tepki çeker ve "Güney'in ruhunu küçük düşürdüğü" için toplatılır bazı şehirlerde. Tapınak’ın bunca ilgi çekmesinin nedeni, ustaca örülmüş olay örgüsü, nerdeyse bir polisiye gerilimi taşıması ve özgün üslûbu olduğu kadar karakterlerinin çarpıcılığıdır da: Kötülüğün bir simgesi niteliği taşıyan Popeye, iyi niyetli ama hiçbir işi sonlandırmayan bir avukat olan Benbow; varlıklı bir ailenin üniversite öğrencisi olan dirençsiz bir kurban kimliğindeki kızı Temple ve anlamsız bir cinayet, tecavüz ve sonrasında önemli önemsiz roller üstlenen sıradan karakterler... Soğukkanlı bir dille anlatılan bu kanlı öyküde hepsi de kaçınılmaz bir yer alır.

Yekta Kopan

Karbon Kopya, Can Yayınları

“Bir oyun oynayacağız, bu da sana bir davetiye...” Edebiyat kimileri için tehlikeli bir oyundur, kimileri içinse yolları çatallanan bir bahçe. Yazarın hayalinde kurduğu dünyalar yavaş yavaş okurun zihnine sızar ve onu değiştirir. Oyuna katılan okur için mucizelerle dolu o bahçede gezinmek eşsiz bir deneyimdir. Borges’in ayak izlerinde yürüyen, Kafk a’nın atmosferini soluyan, Atay’ın ironisiyle acı acı gülümseten ama aslında sadece kendisi olan öykülerinde okuru oyuna davet ediyor yazar. Kurmaca yazarlığında yetkinliğini önceki kitaplarıyla kanıtlamış olan Yekta Kopan, oyunlarla, göndermelerle, dipnotlarla, kolajlarla, parodilerle yaptığı yolculuğun seyir defterini sunuyor Karbon Kopya’da. Öykünün sınırlarını sorgulatan metinler-arasında hatta türler-arasında bir maceraya dönüşen bir yolculuk bu. Yalın bir üslûp, zekice bir kurgu ve tüm bunları harmanlayan içtenlikli bir anlatım.

Yorgo Seferis / Türkçesi: Alova

Bir Şairin Günlüğü: 1945-1951 Günleri, Can Yayınları

Yunan şairi Yorgo Seferis'in 1945-1951 yılları arasında Yunanistan'da ve Türkiye'de tuttuğu notlardan oluşan Bir Şairin Günlüğü yayımlandığında, yalnız ülkesinde değil, bütün dünyada ilgi görmüştü. Şairin çocukluğunu geçirdiği İzmir'e, Urla'ya yıllar sonra dönüşünde yaşadığı hüzünlü deneyim... İstanbul, Bursa, Konya, Denizli, Marmaris, Bodrum, Ayvalık ve başka Anadolu kentlerine yaptığı yolculuklar.