Simenon'un sıradışı eseri
Simenon, Kirliydi Kar isimli eseri 1948 yılında yazmış. Yapıt, pek çok eleştirmen ve yazar tarafından Simenon'un en başarılı romanlarından biri olarak gösteriliyor.
ÇİĞDEM SİRKECİ
Georges Simenon, 20. yüzyılın ilginç yazarlarından biri. 1903'te Belçika'da doğmuş. Genç yaşta yazmaya başlamış, ilk romanını henüz 18 yaşındayken Georges Sim takma adıyla yayınlanmış. 1922'de Paris'e taşınan ve uzun yıllar orada yaşayan yazar, II. Dünya Savaşı sonrasında da 10 yıl Amerika'da yaşamış ve en nihayetinde İsviçre'ye yerleşmiş. Vefat ettiği 1989 yılına kadar 450'ye yakın eser yayınlamış.
Aşırı üretken bir yazar olarak nitelendirebileceğimiz Simenon, polisiye ve psikolojik romanları ile öne çıkıyor. 1929'da "Letonyalı Pietr" kitabındaki Komiser Maigret karakteri beğenilince bu karakterin geçtiği 75 roman yazmış. Eserleri pek çok dile çevrilmiş, 2017 itibarıyla kitaplarının toplam 550 milyon kopyasının satılmış olduğu bilgisine ulaşıyoruz. Bu yazıda ele alacağımız "Kirliydi Kar"ı Simenon, 1948 yılında yazmış. Yapıt, pek çok eleştirmen ve yazar tarafından Simenon'un en başarılı romanlarından biri olarak gösteriliyor. Eser, geçen yıl Ümit Moran Altan'ın çevirisi ile Everest Yayınları'ndan yayınlandı.
Roman; II. Dünya Savaşı sırasında işgal altında bulunan Fransa'da geçmektedir. Anti- kahramanımız Frank Friedmaier, bir genelev işleten annesi ile birlikte yaşamaktadır. Günlerini aylaklıkla, barlarda kendi gibi karanlık işlerle uğraşan arkadaşlarıyla harcamaktadır. Giyim kuşamına özen gösterir, lüksü sever. Bir insanın canına kıymak da dahil türlü belaya bulaşır, son derece gözüpek ve soğukkanlıdır. Yapacağı her eylemi, atacağı her adımı önceden planlar. O kadar ki sanki her şeyi önceden biliyormuş gibidir, bu hayatta onu şaşırtacak hiçbir şey yoktur.
Kahramanımız Frank'in kendi yaşamına kayıtsız bir hâli var romanda. Yönetmen koltuğuna oturmuş, kendi hayatının filmini çekmektedir bir bakıma. Kendisini sürekli yeni, denenmemiş olanı denemeye zorlar. Ne yasadan; kanundan ne de işgalcilerden çekinir. Hapse atılma ihtimali onu frenleyeceğine daha çok heyecanlandırıyor gibidir.
Romanın ilk yarısında kahramanımızı ve onun düşünme şeklini anlamaya çalışırken, arka planda, apartmandaki sefil ve yoksul hayatlara tanık oluruz. Şehir işgal edildiği için işini kaybedenler, hayatta kalmak için düşük ücretli işlere razı olanlar, yanmayan sobalar, tedavi şansı olmayan hastalıklar... Savaşın korkunç ortamında birbirine güvenemeyen, korkmuş, sinik insanlar... Kapısı işgalcilere açık olduğu için refah içinde ocağı tüten tek ev olan Frank'in ve annesininki, tabii ki insanları kıskandıracak, gücendirecektir. Bütün bunları Simenon, o kadar ustalıkla anlatmaktadır ki kendinizi o karenin içinde, bir apartman sakini olarak görebilmeniz mümkün. Frank, dolaylı olarak karıştığı bir suçtan dolayı işgalci askerler tarafından tutuklandığında bunu da yeni bir deneyim olarak karşılar. Bu olaydan itibaren romanın psikolojik gerilimi yükselir. Frank hücresinde sürekli düşünmekte ama zaman ve mekân mefh umunu yavaş yavaş kaybetmektedir. Uzaklarda bir pencerede ara sıra görünen bir kadını ve hayatını merak etmeye başlar; kendi gerçekliğini, her gün infaza götürülen mahkûmları inkâr etmenin bir yoludur belki de bu. Aralıksız sorgular, işkenceler, tam olarak neden tutuklandığını bilmeyen Frank'i konuşturmaya yetmeyecektir, taa ki kendisine kötü davrandığı halde ona âşık olan komşu kızı ve babası onu ziyarete gelene kadar. Sonrasında romanın ve Frank'in sonu gelecektir.
KİRLİYDİ KAR, Georges Simenon, Türkçesi: Ümit Moran Altan, Everest Yayınları, 265 s.