"Sürekli ulaşılabilir" misiniz?

İşletme profesörü Sophie Leroy'un yaptığı araştırmaya göre, gün içinde A görevinden B görevine geçerken bütün dikkatinizi aslında B görevine aktarmış olmuyorsunuz.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

MENEKŞE POLATCAN SERBEST

Harvard Business School'dan Leslie Perlow, "sürekli ulaşılabilir olma" kültürünü anlayabilmek için bir deney yapmaya karar verir ve Boston Consulting Group'un kapısını çalar. Yoğun stresin ve her daim ulaşılabilir olma kültürünün yaygın şekilde kabul gördüğü bu iş ortamında, çalışanların hafta içi bir günlerini tamamen çevrimdışı geçirmelerinin nasıl bir etki yaratacağını merak edip zor da olsa şirketi bu konuda kendisiyle işbirliği yapmaya ikna eder.

Perlow'un öncesinde ikna ettiği ekip, iş ciddiye binince toplu halde karşı çıkar. "Kariyerlerini tehlikeye attıkları" endişesiyle tepki verirler. Ancak deney tamamlandığında ortaya çıkan sonuç ilginçtir: Deneye katılan çalışanlar işlerinden daha fazla keyif almaya başlar, aralarındaki iletişim güçlenir, her geçen gün daha fazla şey öğrenmeye başlarlar (çünkü odaklanma becerileri gelişir) ve hepsinden önemlisi, müşterilerine daha kaliteli hizmet vermeye başlarlar. Peki, durum böyle ise neden daha keyifsiz görünen "sürekli ulaşılabilir olma" eğilimimize dur demiyoruz? Yazar Cal Newport, bunu kolayına kaçma ilkesi (the principle of least resistance) ile açıklıyor. Çalışanların çeşitli tutum ve alışkanlıklarının kurum ya da şirket açısından ne gibi sonuçlara yol açtığına dair elde somut veriler olmadığı halde mevcut ortamda en kolay gelen davranışı sergilemeye devam etmek şeklinde tanımlayabileceğimiz kolaya kaçma ilkesi, aynen sosyal medyadaki bildirimlere anında yanıt verme, telefona bakma veya çalan kapıyı açmadaki kadar hızlı, doğal ve küçük dozlarda mutluluk hormonu salgılamamızı sağlayan anlar yaratıyor. Bu da bizi ona bağımlı kılıyor.

e-posta yollamak için para ödüyor musunuz?

Atlantic Media'da IT departmanında çalışan Tom Cachran, benzer şekilde, e-posta trafiğine çok fazla zaman ayırdığını fark edip bunu ölçmeye karar verir. Kendi davranışlarını gözlemlemeye başlayan Cohran, bir hafta boyunca gelen kutusuna 511 tane e-postanın düştüğünü ve kendisinin de 284 tane yanıt yolladığını fark eder. Çalışmasını detaylandıran Cohran, her mesaja en fazla 30 saniye ayırmayı başarsa bile günün bir buçuk saatini modem cihazı gibi bilgileri oradan oraya aktarmakla geçirdiğini anlayınca, şirket genelinde bu hesaplamayı yapmaya karar verir. Ortaya çıkan bulguları Harvard Business Blog'unda kaleme alan Cohran, gönderilen ya da alınan her e-postanın şirkete ortalama 95 sentlik bir işgücü maliyeti çıkardığını ve bunun da kendi şirketi için yılda 1 milyon doların üzerinde kaynak ayırmak demek olduğunu ifade eder. Üstelik, günümüz insanının pek de farkında olmadığı, gün içinde sayısız e-posta veya masaüstümüzdeki farklı dosyalarla ilgilenmenin "dikkat tortusu" dediğimiz bir etkisi de var. İşletme profesörü Sophie Leroy'un yaptığı araştırmaya göre, gün içinde A görevinden B görevine geçerken bütün dikkatinizi aslında B görevine aktarmış olmuyorsunuz. A görevinden kalan bir tortu, sizi B görevini yaparken de yalnız bırakmıyor. Hele bir de A görevini yarım bıraktıysanız tortu daha da artıyor. Ve tortu arttıkça da sonraki işte gösterilen performans düşüyor. Bu anlatılanlar kendi çalışma hayatımı düşününce bana tanıdık geldi, ya size?

PÜRDİKKAT, Odaklanma Becerisini Nasıl Yitirdik, Nasıl Geri Kazanabiliriz? Stratejiler, Kurallar, Metotlar, Cal Newport, Metropolis Yayıncılık, 224 s.