Tuğba Dedeoğlu kitapların “İnsana daha çok dokunmak” olduğuna inanıyor

Tuğba Dedeoğlu, gelişmiş ülkelerde yıllık bazda kişi başına düşen kitap sayısından söz edilirken Türkiye’de ‘maalesef’ kitap başına düşen kişi sayısından söz edildiğine dikkat çekiyor.

Haber Merkezi
YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Okuyucularımıza eğitim ve kariyer öykünüzden biraz söz edebilir misiniz?

Lise öğrenimimden sonra Turizm Otelcilik okudum. İkinci üniversite olarak davranış bilimlerini bitirdim ve akabinde turizm sektöründe çalışmaya başladım. Bir süre sonra Bakırköy’de, ilk ticari girişimim olan turizm acentemi kurdum. İki yıl sonra, iş büyüdü ve Ataköy’de bir şube daha açtım. Ancak turizm sektörünün karmaşası ve acenteciliğin dar alanında kendimi kısıtlanmış hissetmeye başlamıştım. Bunun üzerine işimi devrederek bir süre kendime vakit ayırdım ve gerçek yolumun ne olduğunun peşine düştüm…

Turizmcilikten yayıncılığa… İlginç bir kariyer değişikliği olmuş. Sizi bu değişime yönelten itici güç ne oldu?

Aslında farklılık arayışım yeni değildi. Turizm sektöründe çalışmaya başladığımda üç yıl boyunca oyunculuk eğitimi almıştım. Bir yandan da insan psikolojisine olan merakım nedeniyle -söz ettiğim gibi- “Davranış Bilimleri” eğitimi görüyordum. Şimdi bakıyorum da ikisi de insan eksenli uğraşılarmış: Biri “daha çok insana dokunmak” biri de “insana daha çok dokunmak”… Beni kariyer değişikliğine iten motivasyon sanırım buydu. Arayış içinde olmayı seviyorum, yolculuk hali gibi. Ne zaman ne keşfedeceğinizi asla tam olarak bilemezsiniz. Şimdi bitmeyen bu yolculukta her gün yeni bir maceraya uyanıyorum…

Ceres’in nasıl bir öyküsü var? Okuyuculara neler sunuyor yayıneviniz?

Beni yayınevi kurmaya iten, çocukluğumdan beri benimle birlikte büyüyen kitap ve sanat sevgisiydi. Elbette şanslı buluşmalar da bu süreçte etken oldu. Hayalim; her odasında farklı bir sanat icra edilen, kütüphanesi halka açık, düşünce ve sanata hizmet eden bir mekandı. Kısmen, yayınevi ile bunu başlatmış olduk. Gerçekten de Ceres, sadece kitap basmıyor; insanı doğru bilgiyle, sanatla, psikolojiyle, kısacası insanı insanla buluşturuyor. Bu yüzden yayınevi faaliyetlerinin yanı sıra etkinlikler, söyleşiler, canlı yayınlar, workshop ve atölyeler düzenliyoruz. Yalnızda kitabın dış görünüşü ve konunun popülerliğini düşünmeyip -kendimize ve okurumuza saygıdan- metinlerin de en iyi şekilde sunumuna özen gösteriyoruz. Bunu kendimize görev edinip bilinçli okurluğa giden yolun ilk taşlarını döşüyoruz bir bakıma.

Ceres, daha çok hangi alanlarda yayınlar sunuyor?

Edebiyat, kişisel gelişim ve ağırlıklı olarak da iş dünyası kitapları yayınlıyoruz. Ayrıca alternatif bir çalışma olarak şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda özel kitap, dergi ve çeşitli içerikler de üretiyoruz. Yıllar içinde, farklı branşlara hizmet eden Zencefil Kitap (çocuk kitapları) ve Mandal Kitap (şiir, edebiyat, her tür kültür kitabı vb.) markalarını da oluşturduk. Özellikle Mandal Kitap’ta; kişisel yayıncılık ve talebe göre yayın düşünen yazar ve yazar adaylarına odaklanıyoruz.

Türkiye’de kitap endüstrisini hangi noktada görüyorsunuz? Özellikle pandemi bize ne getirdi? Mevcut sorunların giderilmesi adına ne gibi adımlar atılmalı sizce?

Gelişmiş ülkelerde yıllık bazda kişi başına düşen kitap sayısından söz edilirken Türkiye’de maalesef kitap başına düşen kişi sayısından söz ediliyor. Bu çok acı verici. 2011 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yapılan bir araştırmaya göre; bir ailenin ihtiyaç listesinde kitap (sınav ve ders kitapları hariç) 238. sırada yer alıyor. İşte biz böyle bir sektörde var olmaya çalışarak aslında bir nevi Don Kişot’luk yapıyoruz. Tüm bu olumsuz tabloya rağmen yine de Türkiye’de ayda yaklaşık 1500 yeni kitap yayınlanıyor. Pek çoğu raflarda yer alamıyor belki ama farklı kanallarla (internet, fuar ve kurumsal organizasyonlar, yazar çevresi vb.) okuyucu bulmayı başarıyor. Pandemi sürecinde bir iki başlık da öne çıktı. Sesli kitap ve e-kitap (elektronik kitap). İki alanda da hem yatırım hem satış olarak güzel gelişmeler yaşandı. Ceres Yayınları da bu döneme, özellikle e-kitap tarafında çok hazırlıklıydı ve özellikle yurt dışında yaşayan Türk okurlara ulaşmayı başardık. Bu da mutluluk verici. Sesli kitaplarımızla da sesimiz; dünyanın dört bir yanına ulaşıyor. Bu da mutluluk verici. Pandemi sürecinin dezavantajı da online satışın artmasına karşılık, baskı adetlerinin düşmesi oldu. Pek çok yazar ve yayınevi, öteden beri dağıtım kanalları ile rafta yer bulma konusunda sorun yaşıyordu ve bu sorun daha da belirgin hale geldi. Pandemi sonrası sevindirici olansa kitabevi sayısının Türkiye genelinde artmış olması.

Ceres olarak 2022 yılını nasıl değerlendiriyorsunuz? 2023 yılına yönelik plan ve projeleriniz nelerdir?

2022 Ceres Yayınları için verimli bir yıl oldu. Bu yıl içinde daha da büyüme fırsatı yakaladık. Marka bilinirliğimiz önemli ölçüde arttı. Ceres’in en büyük avantajı, yazarları. Gururla söylemeliyim ki biz, yazarları sayesinde büyüyen ve çoğalan bir yayıneviyiz. 2023 için pek çok ekonomist “zor bir yıl” dese de ben Ceres ve diğer markalarımız için umutluyum. Hedefimize ulaşmak için disiplinli çalışıyor ve okurun nabzını doğru kontrol ettiğimize inanıyorum. Okurun beklentisini doğru karşıladığımız gibi okurlarımızda beklenti oluşturmayı da başarıyoruz. Yeni alanlarda yaratıcı olmayı, yeni projeler üretmeyi ekip olarak seviyoruz. Ekip olarak sevdiğimiz işi yapıyor, hep birlikte büyüyoruz.