Afrika’dan Osmanlı’ya Türk kahvesinin yolculuğu
Bugün 5 Aralık Dünya Türk Kahvesi Günü. Türk kahvesinin tarihsel yolculuğu, Habeşistan’dan Osmanlı’ya, kahvehanelerden Avrupa saraylarına uzanan bir yolculuk…
Türk kahvesinin tarihini, kültürel köklerini, bugünkü ekonomik potansiyelini ve doğru hazırlanma inceliklerini Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Osman Serim ile konuştuk.
Kahvenin bu topraklardaki yolculuğunu sizden bir dinleyebilir miyiz?
Kahvenin botanik yolculuğu, günümüz Etiyopyası olan Habeşistan’da başlıyor. Buradan Kızıldeniz üzerinden Arap Yarımadası’na, oradan da Ortadoğu’ya yayılıyor. Osmanlı’nın kahveyle tanışmasına dair iki güçlü rivayet bulunuyor.
Bunlardan ilki, Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinde askerlerini kahveyle karşılaşması. Diğeriyse Kanuni Sultan Süleyman döneminde Yemen’i fetheden Özdemir Paşa’nın kahveyi İstanbul’a getirip sarayda tattırması. Ancak bu ikinci rivayetin daha doğru olduğunu biliyoruz. Kahve, saraydan çıktıktan kısa bir süre sonra Osmanlı şehir kültürünün merkezine yerleşiyor. 1554- 1555 yıllarında iki Suriyeli girişimci tarafından İstanbul’da ilk kahvehane açılıyor ve kahve birkaç yıl içinde geniş halk kesimlerinin günlük alışkanlığı haline geliyor.

Türk kahvesi o dönemde de şimdiki gibi mi hazırlanıyordu?
Osmanlılar Araplardan almış oldukları kahveyi şüphesiz başta Araplar gibi hazırlıyorlardı. Yani şu anda Arap kahvesi ya da mırra dediğimiz şekilde. Ama daha sonra evrim geçiriyor ve Türk kahvesine dönüşüyor. Osmanlı döneminde de bu kahvenin hazırlanması, hatta bunun sunulduğu bir tören vardır, sarayda kahve sunumu vs. Bunların hepsi zaman içinde gelişiyor ve bir Osmanlı sosyal ve kültürel adetine dönüşüyor.
Daha sonra da Avrupa’ya yayılıyor değil mi?
Evet, Osmanlı’dan sonra Avrupa devletleri de çeşitli vesilelerle, savaşlarla, vs. bu kahveyi tanıyorlar. Mesela Avusturya - Macaristan İmparatorluğu, 1683’teki 2. Viyana Kuşatması’dan sonra Türk kahvesini tanıyor. Yine bir İngiliz tüccar, İzmir’de tattığı kahveyi İzmir’den Londra’ya götürüyor. Fransa’ya ise Süleyman Ağa isimli bir Osmanlı Büyükelçisi’nin gönderdiği söyleniyor. Daha sonra da bu devletler kahvenin önemli bir ekonomik girdisi olabileceğini düşünerek, sahip oldukları kolonilerdeki müsait olduğu yerlerde kahve yetiştirmeye başlıyor. Fransızlar, Karayipler’de, Hollandalılar, Güneydoğu Asya’da, vs. Bu şekilde kahve bir dünya içeceği haline geliyor. Başlangıç noktası Arap coğrafyası olmakla birlikte dünyaya yayılmasında Osmanlıların çok büyük payı var.
“Kahve falı 17’nci yüzyılda ortaya çıkıyor”
Peki kahvehaneler nasıl ortaya çıkıyor?
Kahve yalnızca bir içecek değil; Osmanlı sosyal hayatının merkezini oluşturan bir kültür unsuru. Kahvehaneler; esnaf, tulumbacılar, yeniçeriler kendi kahvehanelerini açıyor; sohbetlerin, gösterilerin, müzik ve cambazlık gibi eğlencelerin sahnesi oluyor.
Kadınlar ise kahveyi kendi meclislerinde, evlerde içiyordu. Bugün hâlâ popüler olan kahve falının kökleri de bu kadın meclislerine dayanıyor. Kahve falının tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmese de 17. yüzyıldan itibaren yaygınlaştığı düşünülüyor.
Kahvenin kültürel etkisi müzikte de görülüyor. Türkiye’nin dört bir yanında 40’tan fazla kahve temalı türkü bulunuyor. Hatta 1950’lerde tango sanatçısı Şecaattin Tanyerli’nin seslendirdiği “Türk Kahvesi” isimli bir kahve tangosu bile var.
“Dünyada Türk kahvesinin payı artıyor”
Türk kahvesinin dünyadaki tüketimi nasıl?
Dünyada günde yaklaşık 3 milyar doz kahve tüketiliyor. Bu dev pazar içinde Osmanlı usulü yani Türk kahvesi yöntemiyle yapılan tüketim toplamın yaklaşık 200’de biri. Bu oran küçük görünse de eski Osmanlı coğrafyasının genişliği sayesinde Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve diaspora nüfusuyla birlikte 200 milyon kişinin bu pişirme yöntemine alışkın olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Son yıllarda Türk kahvesi makinelerinin dünyaya açılmasıyla birlikte bu oran kabuk değiştiriyor. Eğer Türk kahvesi makineleri çıkmasaydı, Türk kahvesi bugün büyük ölçüde kaybolurdu. Zor bir yöntem olduğu için profesyonel ortamlarda bile yapılmaktan vazgeçilebilirdi. Bu makineler hem hazırlamayı kolaylaştırdı hem de Türk kahvesinin uluslararası bilinirliğini artırdı.
Türk kahvesinin ekonomi tarafını da konuşalım...
Türkiye kahvenin neredeyse tamamını ithal ediyor, ihracat kahve makineleri ve paketli kahvelerde yapılıyor. Kahve ekonomisi hâlâ dış ticaret açısından aleyhte. Ancak Türk kahvesi makineleri, paketli ürünler ve markaların büyümesiyle bu fark giderek azalıyor. Heyecan verici yeni bir gelişme de var: Alanya’da seralarda kahve bitkisi yetiştirme projesi. Kurukahveci Mehmet Efendi’nin desteklediği bu proje sayesinde önümüzdeki yıllarda “Türkiye’de yetişen kahve çekirdeği” ile Türk kahvesi içmek mümkün olabilir.
Kahveyi nasıl saklamak gerekir?
Öğütülmüş kahveyi açıkta bırakmak en büyük hatadır. Kahve hemen nem çeker, aroması kaybolur. Kahveyi doğru saklamak için, ışık ve hava almayan kaplarda, buzdolabında kapalı pakette tutmak gerekir. Kahveyi bitmeden üzerine yenisini eklememek gerekiyor. Büyük paketler yerine küçük miktarlarda kahve almak da önem taşıyor.
Türk kahvesi hazırlamanın incelikleri
Sanıldığının aksine Türk kahvesi tek bir hazırlama yöntemi değil.
Bölgelere göre kavrulma ve tat profilleri değişiyor:
* Güneydoğu: Çifte kavrulmuş, koyu renkli
* Adana–Mersin: Süvari kahvesi
* Kıbrıs ve Balkanlar: Açık kavrulmuş, açık renkli
* İzmir: Sakızlı kahve
* İstanbul/Payitaht kahvesi: Bugün bilinen en yaygın yöntem, klasik Türk kahvesi
Payitaht kahvesinin en ayırt edici özelliği, cezvede iki kez kaynama noktasına getirilmesi ve kahvenin içine şeker konmaması. Şeker, lokum, gül reçeli, hurma ya da akide şekeri gibi eşlikçilerle sunuluyor.
Türk kahvesi kültürü 50’den fazla ülkeye taşınıyor
UNESCO tarafından “Somut Olmayan Kültürel Miras” olarak tescillenen Türk kahvesi, 500 yıllık tarihiyle sadece bir içecek değil, köklü bir yaşam kültürü. Her yıl 5 Aralık’ta kutlanan Dünya Türk Kahvesi Günü, bu kültürü gelecek nesillere taşımak için önemli bir fırsat sunuyor.
2014’te “doğrudan fincana servis” özelliğiyle Türk kahvesi makinesi OKKA’yı lanse eden Arzum’un Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı, 2014’ten bu yana dört milyondan fazla Arzum OKKA’nın satıldığı satıldığını belirterek, bunun üç milyonunun Türkiye’de, bir milyonunun ise dünyanın dört bir yanında, 50’den fazla ülkede kahve severlerle buluştuğunu söyledi.
Kolbaşı, “Bugün Mısır’da pazar lideriyiz. Avrupa ve Ortadoğu’da güçlü bir ağ kurduk. ABD ve Çin’de ise kendi iştiraklerimizle büyüyoruz. Türk kahvesini dünyaya sevdirmek, bizim için bir marka hedefi değil, bir gönül meselesi. Her fincan Türk kahvesi, Türkiye’nin hikâyesini anlatıyor” diyor.
Kolbaşı şöyle devam ediyor: “Türk kahvesinin dünyaya kabul ettirilmesi yolculuğu aslında yıllar önce başladı. 2013 yılında UNESCO tarafından ‘Somut Olmayan Kültürel Miras’ olarak tescillenmesi ve Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği’nin bu süreçteki öncülüğü, kültürümüzün evrensel değerini taçlandırdı. Bugün ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) liderliğinde, Avrupa Birliği tarafından ‘Geleneksel Ürün Adı’ olarak tescillenmesiyle, bu köklü miras adeta çifte kavrulmuş oldu. Bu önemli gelişme, Türk kahvesinin yalnızca bir içecek değil, uluslararası düzeyde tanınan bir kültürel değer olduğunun da güçlü bir kanıtı.”