Kahveler, fallar az şekerli, hızlı rüyalar…

2019 yılında düzenlenen 2.Global Gastro­Ekonomi Zirvesi’nde Gastrodiplomasi kavramını dünyada kavramsallaştıran Paul Rockower konuşmacılarımız arasındaydı.

Kahveler, fallar az şekerli, hızlı rüyalar…

En iyi diplomasi modeli olarak kültür diplo­masisini merkeze alarak yiyecekler ve mut­fak kültürü üzerinden dünyanın en eski dip­lomasi çeşidi olan gastrodiplomasiyi nefis örneklerle anlatmıştı. Aynı alanda çalışan, dünyada başarılı örneklerden biri olan Türk kahvesinin Amerika Birleşik Devletlerinde­ki yolculuğuna liderlik eden Sevgili Gizem Şalcıgil White da o zirvenin konuşmacıla­rı arasındaydı. Gizem Şalcıgil White, Roc­kower’ın "mide yoluyla zihinlere ulaşma" doktrinini bir adım öteye taşıyarak, Türk kahvesini sadece bir içecek değil, bir soh­bet ve barış aracı olarak konumlandırmış­tır. Washington D.C.'den başlattığı ve "Gezi­ci Türk Kahvesi Kamyonu" (Turkish Coffee Truck) ile Amerika’yı dolaşan projesi, tam da gastrodiplomasinin hedeflediği şeyi yapı­yor ve bir fincan kahve ikram ederek Türki­ye'nin hikayesini, misafirperverliğini ve 500 yıllık bir geleneği doğrudan, sıcak bir temas­la anlatıyordu. White'ın bu çabası, Türk kah­vesini "sohbetin bahanesi" olmaktan çıkarıp kültürlerarası önyargıları yıkan bir ‘diplo­mat’a dönüştürüyordu.

Türk kahvesine karşı son yıllarda daha tut­kuluyuz, restoranlarımızın hemen hepsin­de, kahvecilerde Türk kahvesi menülerde yer alıyor. Kahvemizi öğrenen yabancılar farklı ülkelerde aynı tadı arıyor soruyor olmalı ki son Londra seyahatimde farklı noktalarda Türk kahvesi ile karşılaştım. Menüde paha­lı hatta lüks sayılabilecek fiyat aralığındaydı. Bunu elbette kahvemizin lezzeti kadar mü­hendislik harikası kahve makinelerine borç­luyuz. Bugün kahve makineleri olmasaydı ya da mükemmel sonuç vermeseydi birçok işletme için servisini yapmak hayal bile edi­lemezdi. Oteller, restoranlar ve kafeler (HO­RECA), operasyonel zorluğu nedeniyle me­nülerine koymadıkları Türk kahvesini artık "tek tuşla" servis edebiliyorlar. Közde pişir­me etkisini yaratan, taşmayı önleyen ve tel­veyi eşit dağıtan tam otomatik makinelerin yarattığı devrim sayesinde New York'taki bir restoranda veya Tokyo'daki bir kafede, ba­şında beklemeden, her seferinde aynı köpük ve lezzette Türk kahvesi yapılabiliyor.

Son kale Türk kahvesi

Sait Faik'in kahvehanelerindeki karakter­ler artık yok, sürekli üreyen, büyüyen yeni nesil kahvecilerde geçmişle ve kültürümüz­le kurduğumuz tek bağ, son kale Türk kah­vesi. Tıpkı yüzyıllar öncesi Tophane lima­nından şehre gelen ‘Yemen Dilberi’nin edası zamanın Avrupalı gezginlerini nasıl şaşırtı­yorsa bugün hala kültürümüzün en önemli imgelerinden biri olarak bizimle yaşaması da dünyayı şaşırtıyor.

Üstelik nerede olursak olalım kahve falı hala kapatılıyor, kahve için yaratılacak on­larca bahaneden biri de fal olmalı. Dünyada eşi benzeri olmayan doğunun mistizmini ta­şıyan bu fal meselesi de az buz mesele değil.

Kahvenin uyarıcı etkisi malum, Jim Jar­mush 2003 yılında çektiği “Coffee and Ciga­rettes” filminde bu etkiyi tersyüz ederek, rü­yaları hızlandıran bir araç olduğunu söyler kahvenin. Ben de bir az şekerli içer öyle dala­rım geceye, hayale…