Bienal bu kez üç yıla yayılıyor

İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından düzenlenen 18. İstanbul Bienali bu kez içerik ve biçim olarak farklı bir şekilde karşımızda. 20 Eylül’de kapılarını açan bienal, 30’u aşkın ülkeden 47 sanatçının 100’ün üzerinde yapıtıyla birbirine yürüme mesafesinde 8 farklı mekânda izleyicisini karşılıyor. Bu yıl alışılmış bienal formatlarının dışına çıkarak üç yıla yayılan özgün bir program oluşturulmuş. Küratör Christine Tohmé, Üç Ayaklı Kedi başlığı altında kurguladığı bienal de “kendini koruma” ve “gelecek olasılıkları” temaları etrafında şekillendirmiş yapıyı.

Bienal bu kez üç yıla yayılıyor

Meltem KERRAR

Beyoğlu-Karaköy hattında yer alan 8 farklı mekânda sergilenecek bienale sergiler, performanslar ve film gösterimlerinden oluşan kamusal program eşlik ediyor. Bienalin ikinci ayağı 2026’da İstanbul Bienali Akademisi’nin kurulması ve sanat inisiyatiflerinin katılımıyla düzenlenecek kamusal programlarla devam edecek, 2027’deki üçüncü ve son ayak ise atölyeler, performanslar ve nihai bir sergiyle tamamlanacak.

Küratör Tohmé, bu bienali bir kediye benzettiğini belirtiyor: “Giderek hızlanan yıkım, zorunlu göçler ve önü alınamayan krizler tüm ufukları ve gelecek olasılıklarını paramparça ediyor. Sürekli daralan bir şimdiyle karşı karşıya kalan bedenlerimiz, pek çok saate ayak uydurmaya zorlanıyor: kimisi hızlı kimisi yavaş kimisi bozuk. Bir sendeleyip bir ileri atıldığımız ikili bir devinim içine hapsolmuş, dengede durabileceğimiz adımı atmaya çabalıyoruz. Tıpkı kedi gibi biz de kendi etrafımız da dönüyor, kıvrılıyor, kaybolup yeniden ortaya çıkıyoruz. Yönümüzü bulmaya çalışırken, dinlenmeyi öğreniyor, bir yandan da korunmaya ve onarılmaya muhtaç parçalarımıza sahip çıkıyoruz.”

İstanbul’u yeniden keşfetmemize bir yol çizen bienali direktör Kevser Güler ile konuştuk.

Yıllarca İstanbul’un farklı mekanlarında yüzünü gösteren bienal, bu yıl Karaköy ve Beyoğlu hattında yer alıyor. Semt ve bina seçimlerinde neler etkin oldu?

İstanbul Bienali’nin başka kentlerdeki bienallerle karşılaştırıldığında en ayırt edici özelliklerinden biri, sabit bir sergi mekânının olmaması. Her edisyonda küratoryal çerçeve ile paralel olarak mekânlar belirleniyor. Bu durum İstanbul Bienali’nin her edisyonunda kentle ilişkisinin güncelliğini korumasını da mümkün kılıyor. Kentin kültür ve sanat altyapısına yeni öneriler sunarken, izleyiciyi de her edisyonda İstanbul’u başka açılardan görmeye davet ediyor. 2025 sergilerinde mekânların birbirine yürüme mesafesinde olmasını özellikle önemsedik. Üç yıla yayılacak bu bienalin izleyicisiyle buluştuğu ilk andaki sergilerin tamamının, bütünlüğü içinde kolaylıkla görülebilmesi kavramsal olarak önem taşıyor. Böylece önümüzdeki iki yıl boyunca birlikte düşünüp tartışacağımız bu programın ilk önerilerinin hepsi birlikte duyulabilir diye hayal ettik. Bu yılki sergi için küratörümüz serginin tamamının görülebilme kolaylığına öncelik verdi. Mekânların güncel kent yaşamıyla ilişkisinin kuvveti, mimari özelliklerinin birbirinden farkı, iç mekânlarının çok baskın tasarımsal öğeler taşımamaları da başka önemli sebepleri oluşturuyor.

Sanatçı dağılımında Ortadoğu ve Gazzeli sanatçılara da yer veriliyor. Bu anlamda hem küratörün hem bienalin ’savaş karşıtı’ tavrı ve sanatçı seçiminden de söz edebilir miyiz?

Bienale davet ettiğimiz her misafir küratör, kendi bölgesel araştırmasını da incelikle ser giye taşır. Lübnan’dan bir küratör olarak Christine Tohmé de, bölgenin sanatsal pratiğine son derece hâkim; dolayısıyla onun yetkinliği sayesinde Ortadoğu’dan ve özellikle Filistin’den sanatçıların sergiye davet edilmesi bizim için çok değerli. Gazze’deki katliama, savaşa karşı tavrımızı vurgulamak bizim için kaçınılmazdı. Serginin kavramsal çerçevesinin yani “Üç Ayaklı Kedi”nin kavramsal odakları bağlamında savaş, göç, yıkım ve toplumsal adaletsizlikler pek çok yapıtta işleniyor, beraberinde yaşama sarılmanın ve dirençlilik stratejileri geliştirmenin imkânlarını düşünmeye de davet ediyorlar.

Bienalin ücretsiz oluşu farklı yıllara göre izleyici sayısında değişiklik yaratı yor mu?

İstanbul Bienali, 13. yılından bu yana Koç Holding desteğiyle ücretsiz olarak gerçekleştiriliyor. Elbette bunun izleyici sayısında olumlu etkisini ve ziyaretçi sayısının 500 binlere ulaşmasında en önemli etkenlerden biri olduğunu söylemeliyiz. Ancak bienalin ücretli olduğu yıllarda da izleyici sayısının her yıl arttığını gözlemliyorduk. Burada bienalin her edisyonda izleyiciyle daha yakın bir bağ kurmayı başardığını görüyoruz.

İLK AYAK İÇİN 2.5 MİLYON EURO

18. İstanbul Bienali’nin bütçe kırılımlarından söz eder misiniz?

18. İstanbul Bienali’nin 2025 yılındaki ilk ayağı için öngörülen bütçe yaklaşık 2,5 mil yon euro. Bunun yüzde 65’i Koç Holding tarafından karşılanıyor. Kalan kısım ise özel sponsorluklar, kurucu sponsorumuz Eczacıbaşı Holding ile bireysel ve kurumsal destekçiler ile uluslararası kültür kurumlarının katkılarıyla tamamlanıyor. Ayrıca, toplam bütçenin yüzde 1,5-2’sine tekabül eden bir destek için Kültür ve Turizm Bakanlığı’na yaptığımız başvurunun olumlu sonuçlanmasını bekliyoruz.

Gider kalemlerine baktığımızda, bienalde ki bütçenin yüzde 15 civarının mekân giderleri, yüzde 40 civarının prodüksiyon, yüzde 40 civarının kalıcı ve dönemsel personel için ayrıldığını, yüzde 5’inin ise tanıtım ve pazarlama giderleri için kullanıldığını söylemek mümkün. Her edisyonda farklı koşullarla çalışıldığı için bütçe giderlerinin kırılımında da farklılıklar oluşabiliyor. Bu yıl mekânların tamamına yakını bienale kapılarını ücret siz olarak açtı. Bu da normal koşullarda kira için ayrılan bütçelerin, mekânlarda yapılması gereken yenileme ve altyapı çalışmaları için kullanılmasına olanak tanıdı.

Bienal bu kez üç yıla yayılıyor - Resim : 1

MEKANLAR VE SANATÇILAR

Beyoğlu-Karaköy hattında konumlanan sekiz sergi mekânı ziyaretçileri, bienali yürüyerek keşfetmeye davet ediyor. Bu sayede ziyaretçiler, ulaşım zorluklarıyla karşılaşmadan sergiler arasında özgürce dolaşa biliyor; yol boyunca molalar vererek şehrin dokusuyla ve sergiyle bütüncül bir deneyim kurabiliyorlar.

Elhamra Han

İstiklal Caddesi’nde 1827 yılında şehrin ilk tiyatro salonlarından biri olarak inşa edilen Elhamra Han’ın ikinci katında bulunan iki daire bienal kapsamında ilk kez sergi mekânı olarak kullanılıyor. Sanatçılar: Mona Benyamin, Şafak Şule Kemancı, Jagdeep Raina, Riar Rizaldi, Lara Saab, Natasha Tontey, Sevil Tunaboylu

Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi

Eski Fransız Yetimhanesi Bahçesi 1869 yılında Sultan Abdülaziz tarafından Aziz Vincent de Paul’ün Yardımsever Kızları Cemiyeti’ne yetimhane olarak kullanılması şartıyla tahsis edilmiş ve 1937 yılına kadar yetimhane ve ilkokul olarak hizmet vermiş. Bahçe 18. İstanbul Bienali kapsamında sanatçı Khalil Rabah’ın yerleştirmesine ev sahipliği yapıyor. Sanatçı: Khalil Rabah

Meclis-i Mebusan 35

1983 yılında inşa edilen Meclis-i Mebusan Caddesi’ndeki 35 numaralı binanın zemin katı da bu yıl bienal mekânı olarak kullanılıyor. 2016 ve 2018 yıllarında İstanbul Tasarım Bienali’nin mekânları arasında yer alan bina, bienal kapsamında yeniden canlandırılıyor. Sanatçılar: Eva Fàbregas, Pilar Quinte ros, VASKOS (Vassilis Noulas & Kostas Tzi moulis)

Külah Fabrikası

Bir zamanlar dondurma külahı imalatı yapılan iki katlı, yüksek tavanlı bina; zanaatçı pazarları, sergiler ve konserler gibi çeşitli kül türel etkinliklere ev sahipliği yapan, dönüşüm geçirmiş bir sanat ve etkileşim alanı olarak 18. İstanbul Bienali’nde yer alıyor. Sanatçılar: Doruntina Kastrati, Claudia Pa gès Rabal

Zihni Han

Bir zamanlar ticaretin kalbinde, İstanbul’u Doğu Akdeniz’e bağlayan liman bölgesinde konumlanan bu beş katlı bina, bienal mekânlarından biri olarak kullanılmak üzere yenilendi. Sanatçılar: Abdullah Al Saadi, Willy Ara ctingi, Karimah Ashadu, Chen Ching-Yuan, Ian Davis, Celina Eceiza, Pélagie Gbaguidi, Rafik Greiss, Jasleen Kaur, Valentin Nou jaïm, Marwan Rechmaoui, Stéphanie Saadé, Sara Sadik, Sohail Salem, Elif Saydam, Selma Selman

Galeri 77

Karaköy’de yer alan ve eskiden bir depo olarak hizmet veren bu dört katlı binanın tamamı sergi alanı olarak kullanılıyor. Sanatçılar: Haig Aivazian, Ola Hassanain, Mona Marzouk, Dilek Winchester

Muradiye Han

1914 yılından itibaren Karaköy ticaret ha yatında önemli bir yer tutan bina, İstanbul’un işgali sırasında Fransız askeri güçleri tarafın dan kullanılmış ve Muradiye Karakolu olarak anılmaya başlamış. 2021 yılında restorasyon gören binanın zemin katında bienal kapsamında bir yerleştirme sergileniyor. Sanatçı: Ana Alonso

Galata Rum Okulu

1885’te inşa edilen ve 1910 - 1988 yılına kadar Galata’daki Rum cemaatine hizmet veren bina, 2012’de kül tür-sanat mekânı olarak yeniden işlevlendirildi. İstanbul Tasarım Bienali ve İstanbul Bienali’nin geçmiş edisyonlarına ev sahipliği yapan okul, geçirdiği kapsamlı restorasyonun ardından bu yıl yeniden bienal mekânları arasına katılıyor. Sanatçılar: Nolan Oswald Dennis, İpek Duben, Ali Eyal, Simone Fattal, Lou Fauroux, Lungiswa Gqunta, Kongkee, Seta Manoukian, Merve Mepa, Naomi Rincón-Gallardo, Ana Vaz, Akram Zaatari, Ayman Zedani

ORTAK ALAN: ZİHNİ HAN KAT 2

Zihni Han’ın ikinci katı, bienal ziyaretçilerinin durup soluklanabileceği ve birlikte vakit geçirebileceği açık bir alan olarak tasarlanmış. Bienal süresince burayı kullanmak isteyen herkesin önerilerine açık.  Mekânda buluşma, sohbet, atölye ya da farklı bir etkinlik düzenlemek isteyenler, önerilerini ist.biennial. zihnihan2@iksv.org adresine iletebilecek. 23 Kasım’a kadar sürecek program bienal takvimine göre planlanacak, düzenli olarak güncellenecek ve mekânda yer alan karekod üzerinden takip edilebilecek. Bu katta ayrıca sergiye doğrudan ya da dolaylı olarak temas eden kitaplardan oluşan küçük bir kütüphane de yer alıyor.