“Bu filmi izleyenler kitap kapaklarına aynı gözle bakamayacak”

Gazeteci Aslı Atasoy’un bir soruyla başlayan yolculuğu “Kitabın Rüyası”na dönüştü. Kitap kapağı tasarımları üzerinden yola çıkarak ‘kendini özenle saklamış’ sanatçı Birol Bayram’ı izleyiciyle buluşturuyor.

“Bu filmi izleyenler kitap kapaklarına aynı gözle bakamayacak”

Aydil DURGUN

Karikatürist, illüstratör ve çi­zer kimliğiyle tanınan Birol Bayram’ın başka bir ünvanı daha var; o dünyanın muhtemelen en çok kitap kapağı tasarlayan sanat­çısı. Bugüne kadar tam 6300 kita­bın kapağını tasarlardı. Milyonlar­ca okurun kitaplığında Bayram’ın tasarımları var.

Yeni en iyi arkada­şımız yapay zekanın yaptığı hesap­lamalara göre söz konusu kitaplar şimdiye dek toplamda 63 milyon kişi tarafından okundu ve yaklaşık 630 bin evde yer alıyor. Bu da nere­deyse Türkiye’deki hanelerin yarı­sına ulaşan bir görsel miras anla­mına geliyor.

Bütün bunları ve çok daha faz­lasını gazeteci Aslı Atasoy’un bel­geseli sayesinde öğrendik. “Kita­bın Rüyası” Bayram’ın kitap kapa­ğı tasarımcısı kimliğini merkeze alan bir belgesel. Bayram’ın saa­naçlı kimliğini aralarında kitap ka­paklarını tasarladığı yazarların da olduğu Türkiye’nin önemli kül­tür sanat aktörlerinden dinliyo­ruz: Ahmet Ümit, Zeynep Atakan, Yekta Kopan, Mehmet Y. Yılmaz, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Horasan, Selçuk Altun, Sevengül Sönmez, Tibet Sanlıman ve Gamze Varım. Yönetmen Aslı Atasoy da anlatıcı­lardan biri. Belgesel özel gösteri­minden sonra festival yolculuğuna hazırlanıyor. Bir süre sonra dijital platformların birinde de karşınıza çıkabilir. “Kitabın Rüyasını” Aslı Atasoy’dan dinledik.

Hangi noktada Birol Bayram’ı konu alan bir belgesel yapmaya karar verdiniz?

Geçen yıl hazırladığım bir yazı dizisinde Birol Bayram’la da söy­leşi yaptım. 26 yıldır büyük bir ya­yınevinde görsel yönetmen olarak çalıştığını öğrendim. Sonrasında sosyal medya paylaşımlarında bin­lerce kitap kapağına denk geldim. Bir gazeteci refleksiyle “Tüm bu kapakları sen mi yaptın?” diye sor­dum. Aldığım “Evet” yanıtı bende bir çarpılma anıydı. Bu üretim hem nicelik hem nitelik açısından ola­ğanüstüydü. Bir tür dünya reko­ru bile olabilirdi. Ama mesele yal­nızca bir kişiyi anlatmak değildi. Birol Bayram’ın üretimi, bana bir dönemin görsel hafızasını, kitapla kurulan estetik ve duygusal ilişki­yi düşündürdü. Tasarımın görün­meyen emeğini, kapağın bir eşik olarak taşıdığı iletişimsel anlamı sorgulamak istedim. Bir de kendi­ni özenle saklamış bir sanatçının iç dünyasını keşfetmek… “Kitabın Rüyası” böyle doğdu.

“Kitabın Rüyası” sizin için nerede duruyor, neye hizmet ediyor?

“Kitabın Rüyası” benim için bir yüzleşme alanı. Görsellikle yazı­nın, suskunlukla tanıklığın, este­tikle hayatın kesiştiği bir yerde duruyor. Kitap kapağı dediğimiz şey aslında bir “eşik”: Hem görü­nür hem saklı. Bu belgesel, o eşi­ği anlatmaya çalışan bir yolcu­luk. İzleyiciyi bakmaktan görme­ye davet ediyor. Aynı zamanda bir hafıza biçimi üzerini düşünüyor. Bir sanatçı üzerinden 26 yıl bo­yunca bir yayınevinin çok satan kitap kapakları ile Türkiye'nin yakın tarihinin kültürel, ideolojik ve estetik izlerini sürüyoruz. Ve eminim bu filmi izleyen hiç kimse artık kitap kapaklarına aynı gözle bakamayacak.

‘En zor olan ekonomik kısmıydı’

Bir gazeteci olarak belgesel yönetmenliği aklınızda olan bir şey miydi? Zorlukları nelermiş?

Gazetecilik benim için hep bir "görme ve aktarma biçimi". Ama bazı şeyler var ki yazıya sığmıyor; zaman, hikaye, bakış gibi. Belge­sel sinema, o sığmayanları taşı­yacak bir form. Tabii zorlayıcıy­dı; çünkü gazetecilikte kontrol sizdeyken, belgeselde teslimiyet de var. Görüntü kendi zamanın­da konuşuyor, susuyor. Kurguya geldiğinizde o sessizlikleri duy­mak gerekiyor. Daha önce de ha­ber belgeselleri hazırlamıştım ama bu tarzda ilk çalışmam oldu. En büyük zorluk belki de orada: duyamadığınız şeyin içinde ne­yin saklı olduğunu sezebilmek ve yapmayı düşündüğünüz şeyi or­taya çıkarmak için mücadele et­mek. Ama en zor olanın ekono­mik kısmı olduğunu söyleyebi­lirim.

Belgeselin bundan sonraki yolculuğu nasıl olacak? Festivaller, dijital platformlar?

Filmi tamamlar tamamlamaz en önemli belgesel festivalleri­ne başvurumuzu yaptık. Ardın­dan Türkiye’deki festivallere gi­decek. Aynı zamanda dijital plat­formlarla görüşüyoruz. Ama en önemlisi, bu film kendine bir yol bulacak. Çünkü “Kitabın Rüyası” sadece bir belgesel değil, bir çağrı: Görmeye, tanıklık etmeye, unu­tulanı hatırlamaya…

Kaynak: DÜNYA - İSTANBUL