Damak geliştikçe sevilen tat tuzlama
M.Ö. 7’nci yüzyılda Rodos¬lu denizciler, Antalya Phaselis'in bulunduğu bölgeye yerleşmek istediklerinde, ara¬zi sahibi çoban Kylabros'a arpa ekmeği veya tuzlu balık teklif ederler. Kylabros, "Arpa ekme¬ğini her gün yiyorum, tuzlu ba¬lığı tercih ederim" diyerek tuzlu balığı seçer ve araziyi Rodoslu¬lara satar.
Phaselis'in simgesi tuzlu balık olur ve sikkelerin üzerinde yerini alır. Bu tuhaf pazarlık antik dünyada duyulur ve ‘Phaselis Hediyesi’ tabiri ortaya çıkar. ‘Ucuza kapatılmış, ucuza gitmiş’ anlamında bir deyim olarak ‘Phaselis Hediyesi’ aktarılır.
Ekonomik değeri zaman içinde değişiklik gösteriyor ama tuzlayarak saklama bugün hâlâ kullanılan bir teknik.
Vikingler, 9’uncu yüzyılda Kuzey Atlantik'teki soğuk sularda bolca bulunan morina balığını avlayarak, uzun deniz yolculuklarında yanlarına almışlardır. Rüzgarda kurutulan morinalar ağırlığını kaybeder; besin değeri, lezzeti içinde saklı kalır, bozulmaz. Viking keşiflerinden biri de bu olsa gerek.
Portekizlilerin morina balığını ‘keşfetmesi’
Tuzlanmış morina balığı Portekizli kaşiflerin 1497'de Kanada'nın Newfoundland bölgesine gelmesiyle ortaya çıktı. Morina bolluğu ile karşılaşınca yüzyıllardır diğer balıklar için yaptıklarını yaptılar ve tuzladılar. Bu işlem gemilerde yapılıyor, balıklar temizlenip iri tuzla tahta fıçılara basılmış olarak Lizbon limanına geliyordu. Bugün ‘bacalhau’ olarak bilinen tuzlu morina balığı, Portekiz'de 365'ten fazla tarifle hazırlanmakta ve ülkenin gastronomik kimliğinde önemli bir yer tutmakta. İki gün suda bekletiyor ve tuzdan iz kalmıyor.
Sağlıklı beslenme kuralları bizi tuzdan uzaklaştırıyor; buzdolaplarımız var, daha taze saklamak üzere kodlanmış vakumlu kutularımız ve derin dondurucularımız var. Tuzlayarak saklanmış çok az ürün soframıza geliyor artık.
Hâlâ tuzlayanlar
Oysa hâlâ tuzlayarak, mumlayarak saklayanlar var.
Marmaris’te kefal yumurtasından yapılan ‘Fıska’, iki türde yapılıyor balmumu kaplanarak uzun süre saklanıyor ya da kurutuluyor ve pastırma gibi incecik kesiliyor. Marmaris son dönemde turizm anlayışını geliştirmek ve daha nitelikli bir turizm anlayışı için çalışıyor. O güzelim coğrafyanın yeniden eski ayarlarına dönmesi zor olsa da çabalar dikkate değer. Marmaris yat limanında, Ananas Restaurant’ta fıska ile başlayıp, yedi baharlı balık ile devam edilebilir.
Marmara Adası tarihin izlerini taşıyan kadim mutfak geleneklerini sürdürüyor. ‘Garos’ ile geçen yıl gündeme gelmiş, Slow Food Ark Of Taste listesine girmeyi başarmıştı. Ada’nın balık kültürü Marmara Denizi’nin çektiği acılara, balığın yokluğuna rağmen devam ediyor. Oysa adaların yaşamı, ekonomisi, ticareti balıkçılığa bağlıdır. Marmara Denizi balıklar için mükemmel bir gelişme ortamı yaratır, üreme alanıdır. Karadeniz, Akdeniz’le burada buluşur. Plankton, organik besinler boldur, yıl içinde ısı değişiklileri, akıntılar vardır. Ada halkının kıymetlisi ‘kolyos’tur. İstanbul’da uskumru diye satılır, farkı bilenler bilir. Kolyos taze tüketilir ama onu farklı kılan tuzlamasıdır. Sardalya ile birlikte kolyos adadaki irili ufaklı imalathanelerde üretilirdi. Teneke kutulara sarılı rengarenk etiketleri vardı. Benim çocukluğumda kalmış birkaç imalathaneden gelen balık kokusundan nefret eder, yolumu değiştirirdim. Şimdi bu kokunun izi yok, artizan birkaç üretici dışında kolyos tuzlaması yapan da yok. Marmara Adası otellerinden Denizevi Karvunyi’de yaz boyu kolyos tuzlama ada geleneği barbunya pilaki ile servis ediliyor, tuzlu sardalya ve garos da var. Eray Balık hala iskeleye yakın hem tuzlu balık hem adanın doğal otlarını satıyor, sipariş verip kargo ile getirtebiliyorsunuz.
Havyar ve kapadokya
Kapadokya’nın en güzel köylerinden biri olan Mustafa Paşa geçen yüzyılın en zengin yerleşimlerinden biri. Çok özenle yapılmış evler, zenginliği gösteren duvar resimleri ile bezenmiş. Köyün zenginliği tatlı su balıklarını işleme becerisi ile oluşan ticaretten geliyor. Köyün merkezinde özel bir imalathane var, yapı gezilebilir durumda. Havyar ve Kapadokya ne kadar uzak değil mi düşününce ama Anadolu’da daha bilmediğimiz kim bilir neler var? Van Gölü'nün İnci Kefali hiç ayıklanmadan tuzlanıp saklanıyor yüz yıllardır. Balığın göç takvimine duyulan saygının ifadesi. Tam mevsiminde en güzel haliyle…
Karekin Deveciyan’ın Türkiye’de Balık ve Balıkçılık kitabında Hamsi için altı ay, sardalya tam yağlıyken üç ay tuzda bekletilir diyor. Tuz oranını yüzde 25 veriyor. Fazla kalırsa tuzlanır diyor. Babam yaz sonu aldığı tuzlu balıkları yılbaşı sofrasına sirke ile açıp getirir ve tadını almamızı isterdi. Kolay bir tat değil. Mumlu balık, tuzlu balık zamanla sevilen tatlar; damak geliştikçe seviliyor.
Sinop Lakerda Festivali balık saklama tekniklerini gündeme getiriyor. Karadeniz’den başka bir şey duymadım saklama tekniği ile ilgili, keza Akdeniz’de de bildiğim Göksu deltasının ucunda yine dalyan kefalinden mumlu balık yapan kadın balıkçıların olduğu bir kooperatif var.
Üç tarafı denizlerle çevrili, binlerce yıllık bir medeniyet toprağı için az değil mi? Ançüez sadece Sezar Salatanın sosunda belli belirsiz kalmamalı…