Gault & Millau rehberi: İki gazetecinin dağıttığı aşçı şapkaları
1960’larda iki Fransız gazeteci Gault ve Millau’nun temellerini attığı aynı adlı rehber gastronomi dünyasının en önemli değerlendirme sistemlerinden biri kabul ediliyor. Puanlama konusunda eli açık bu rehber yıldız değil, şapka dağıtıyor.
Aydil DURGUN
Gastronomiyle ilgili hemen her şeyde olduğu gibi Gault & Millau rehberi de Fransa’dan çıkıyor. 60’lı yıllar… Dönemin saygın gazetecilerinden Henri Gault, Paris-Presse gazetesinde haftalık bir köşe yazması için görevlendirilir: Hafta Sonu Kaçamakları. Gazetenin baş editörü Christian Millau meslektaşının bu köşe için çıktığı yolculuklarda eşlikçisi olur. Böylece 20 yılı aşkın süren yolculukları başlar.
Gault restoran dışında da hafta sonu kaçamakları için önerilerini yazsa da okurun en çok ilgisini çeken yeme-içme yazılarıydı. Katı kuralları olan Fransız mutfağı geleneğinin dışına çıkan restoranları keşfetmek, sürekli aynı mekanların önüne çıkmasından sıkılan okurun ilgisini çekmişti. Beğenmedikleri yerleri de cesur bir tonda yazabiliyordu.
Köşeye giren dolup taştı
Kısa sürede her cuma yayınlanan bu köşe o kadar etkili oldu ki bahsi geçen restoranların masaları dolup taşmaya başladı.
1962 yılında yalnızca Paris’i kapsayan ilk derleme yayınlandı. Seçme köşe yazılarından oluşan bu rehber kapış kapış satıldı. 60’ların sonunda ise ekibin büyümesiyle dergi formatında yayınlanmaya başladı: Nouveau Guide. Artık dönemin en prestijli gastronomi rehberi olan Michelin yıldızlarıyla kıyaslanır hale gelmişti.
Ülke çapında ilk rehber 1972’de çıktı. İkili deneyimleyip yazdıkları restoranlarda mutlaka hesap ödüyor böylece bağımsızlıklarını koruyabiliyordu. Başka yemek eleştirmenlerinin yorumlarından etkilenmeden, restoranın yerine, lüks olup olmamasına bakmaksızın yalnızca yemeklerin lezzetine ve şeflerin yaratıcılığına göre değerlendirme yapıyorlardı.
Mutfakta yenilik zamanı
Bir yıl sonra belki bugün iştahla yediğimiz o tabakları borçlu olduğumuz Nouvelle Cuisine (yeni mutfak) manifestosunu yayınladılar. Modern tabakların peşindeki genç Fransız şeflerin ilham verdiği bu akım yine onlar sayesinde yayıldı. Bugün çok pişmiş etler yemiyor, kaliteli ve taze malzemelerle yapılan yemekler önümüze geliyor, zarif ve küçük porsiyonlanan, yeni teknikler ve yaratıcılığın buluştuğu tabaklar yiyorsak bu akıma çok şey borçluyuz.
Ünü giderek dünyaya yayılan ikili 1980’de az sayıda Fransız’ın elde ettiği bir şeyi başardı. Time dergisine kapak olmalarıyla uluslararası tanınırlık kazandılar. Fransa dışında yayınlanmaya başlaması da bu yıllara denk geliyor. İkili 1986 yılında yollarını ayırmaya karar verdi, Millau ise bir süredaha rehberin parçası olmaya devam etti. Bu kararda politik görüş ayrılığının etkili olduğu söylenir.
Michelin’e göre bonkör
Peki rehberin puanlama sistemi nasıl işliyor? Bir kere yalnızca üç yıldızla değerlendirme yapan Michelin’den daha esnek bir puanlama sistemi var. Bu nedenle Gault & Millau rehberinde yer almak görece daha kolay. En yüksek 20 olmak üzere puan verilen restoranlardan 10 üzeri alanlar rehberde kendine yer buluyor. Michelin’in yıldızlarına karşılık Gault & Millau rehberinin aşçı şapkaları (toque) var; aldıkları puana karşılık gelen 1-5 arasında şapka ile ödüllendirilyor. Gault ve Millau 20 puan almayı hak etmenin insanüstü bir mükemmellik anlamına geldiğini düşündüğü için bu puanı hiç vermemiş. Bu gelenek 2004’e kadar devam ettirilmiş.
Ve sonunda Türkiye’de
Kurucu ikili Henri Gault ve Christian Millau’nun ardından rehberin bağımsızlığı ve tarafsızlığının ne kadar korunabildiği tartışmalı. 15 ülkede yayınlanan rehber iki yıl önce Türkiye’ye de geldi. Dediğim gibi puanlama sistemi esnek olduğundan liste uzun. Rehberin Türkiye edisyonun internet sitesinden tam listeye ulaşılabiliyor. Gelin birkaç tanesine yakından bakalım…
Giritli Restoran: İstanbul Cankurtaran’daki restoran restore edilmiş tarihi bir binada. Özellikle bu mevsimde bahçesi şahane, saatlerce oturmak isteyeceğiniz bir mekan. Balık ve mezelerde uzman restoranda yediğimiz tabaklar bir toque almayı hak edip etmediği konusunda soru işaretleri yaratıyor. Neredeyse hepsi birbirinin aynı, lezzet yoksunu meze ve balıklar sunan benzerlerinden sıyrılıyor sıyrılmasına. Ancak birkaç başarılı çeşit dışında tekrara düşmüş hissi veren mezeler ve balıklar ortalama olarak nitelendirilebilir. Deniz ürünlü arpa şehriye pilavının hakkını teslim etmeden geçmek olmaz. 15 çeşit meze, iki ara sıcak ve balıktan oluşan 2250 liralık fiks menü yerine garantili birkaç tabağı tercih etmekte fayda var.
Foxy Nişantaşı: Şef Maksut Aşkar ve şarap denince akla gelen ilk isimlerden Levon Bağış’ın böyle bir rehberde yer alması şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan 11,2 puanla tek toque alması. Mekanın sade ve yormayan bir menüsü var. Porçini mantar tozu ile servis edilen Trabzon tereyağı, yanındaki ekşi mayalı ekmek ile açlıktan gözü dönmüş halde oturduğunuz masada sizi kendinize getiriyor (100 lira). Ekşili ızgara sultani bezelye (400 lira) basit ama etkili bir tat. Foxy’nin topiği (290 lira) ise bu mezeyi layığıyla yapan sayılı mekanlar arasında yer almasını sağlıyor. Sumaklı dana dil (850 lira) ise çıtır dış katmanını kaplayan sosuyla favori olmayı başarıyor

Yalova Restoran: Çanakkale’deki balık restoranı 12,5 puanla rehberin bir şapkalılarından. Balık çeşitleri mevsimine değişiyor. Çanakkale Boğazı’nın balıklarını adının önündeki balık restoranı kategorisinin hakkını vererek pişiriyor. Ahtapot ızgara çok başarılı. Balık dışındaki deniz mahsulleriyle hazırlanan soğuklarda da iddialılar; kabuklu deniz ürünlerini incelikle işliyorlar. Narenciye soslu rapanda mutlaka denenmeli. Mezeleri çoğunlukla ortalamanın üzerinde. Bütün bunları deniz manzarası eşliğinde tüketmek keyfinizi katlıyor. Kısacası Yalova restoran konumunun getirdiği avantajı kullanmasını biliyor.
