Sınırların ötesinde bir sanat haritası
Geçen hafta düzenlenen Art Dubai 2025, sadece bir fuar değil, çok katmanlı bir çağdaş sanat haritası sundu. 120’yi aşkın galerinin katıldığı fuarda en çok konuşulan işlerden biri, İstanbul’dan Ouchhh Studio’nun yapay zeka veri heykeli oldu.

Dubai, sadece gökdelenler ve tüketim kültürüyle değil, bir süredir sessizce ördüğü kültürel ağıyla da dikkat çekiyor. Art Dubai 2025, bu ağın en parlak düğümlerinden biri olarak karşımıza çıktı. 120’yi aşkın galeri, 60’tan fazla şehirden sanatçı, dijitalden moderne, bölgeselden evrensele uzanan dört ana bölümle; sadece bir fuar değil, çok katmanlı bir çağdaş sanat haritası sundu.
Tüm bu çeşitliliğin ortasında, Art Dubai 2025’in en kıymetli tarafı belki de şuydu: Birbirinden çok uzak dillerin, estetiklerin, hikayelerin aynı anda bir arada durabilmesi. Aynı duvarda yan yana gelen işler, bizden “anlamamızı” değil, “gözlemlememizi” istiyordu.
Aynı zemin, farklı yükseklik: Türkiye’de sanat fuarları
Sanat fuarları artık sadece alım-satım yapılan ticari etkinlikler değil; bir ülkenin kültür politikasının, koleksiyoner profilinin, kurumsal iştahının ve hatta toplumsal estetik zevkinin mikroskop altına alındığı alanlar. Bu yüzden farklı şehirlerdeki fuarları gezmek, sadece sanatla değil, zihniyetle de temas etmek gibi.
Geçtiğimiz hafta gezdiğim Art Dubai, bana bir sanat fuarının ‘alan açma’ ve ‘hikaye kurma’ kabiliyetini yeniden düşündürdü. Katılımcı yapısından tutun da bölümlerin küratöryel çerçevesine kadar her şeyin bir niyeti vardı.
Galerilerin yerleştirmeleri sadece sergilemeye değil, bağlam kurmaya odaklıydı. En önemlisi ise şu: Belli başlı sanat merkezlerinden çıkmış isimlerin yanında hala globalde görünürlüğü az olan coğrafyalardan sanatçılar da vardı ve bu bir çeşitlilik süsü değil, gerçek bir temsil duygusu gibi hissettirdi.
Mesele sadece para değil, mesele vizyon
Şimdi dönüp bizim coğrafyadaki fuar pratiğine bakınca… Evet, işler her yıl “daha global” görünmeye çalışıyor. Ama hala çoğu zaman fuar, sanatseverin selfie’sini çekip geçici bir görünürlük aracı olarak kullandığı bir zemin haline geliyor. Sanatçı seçimlerinde belli galerilere sabitlenmiş, genç üretimlere alandan çok süs olarak yer verilen bir düzen hakim. Sanki kimse alışılagelmişin dışına çıkmanın getireceği belirsizlikle uğraşmak istemiyor.
Koleksiyonerin aşina olduğu, satış potansiyeli yüksek işler yeniden dolaşıma sokuluyor; çünkü “tanıdık olanın” daha risksiz olduğuna dair örtük bir kabulle hareket ediliyor.
Fuar yapıyoruz, evet ama içeride dönüp dönüp aynı sanatçılar, aynı kurulumlar…
Küratöryel bakış ise çoğu zaman yok. Bölümlenmiş tematik alanlar yerine, bir mekana sığdırılmış vitrinler var.
Şimdi diyeceksiniz ki “oralarda para var”. Evet ama mesele sadece para değil, mesele vizyon. Çünkü bazen aynı kaynakla ya kalıcı bir iz bırakıyorsun ya da üç gün sonra unutulan bir “etkinlik” yapıyorsun.
Sanat fuarı bir gösteri değil, bir gösterme biçimidir. Ve gösterdiğin şey yalnızca sanat değil, sanatla kurduğun düşünme biçimidir.
Eski bir galeri çalışanı olarak, bir galerinin ayakta kalmasının ne kadar fazla emek, özveri ve sürdürülebilir ilişki ağı gerektirdiğini yakından biliyorum. Bu yüzden fuarları eleştirirken, sistemin iç dinamiklerine kör bir yerden konuşmuyorum.
Tam aksine, bu yapılar yaşasın, güçlensin, çoğalsın istiyorum. Ama diliyorum ki ülkemizdeki sanat fuarları, yalnızca kâr temelli değil, aynı zamanda kültürel sorumluluk temelli bir yapıya evrilsin. Çünkü bunun için sadece finansal kaynaklar yetmiyor, iyi niyetli kolektif çabalar, sahici vizyonlar ve gerçekten taşın altına elini koyan aktörler gerekiyor. Ancak o zaman bu ekosistem yalnızca var olmakla kalmaz, anlamlı bir biçimde varlık gösterir.
Ouchhh’un Yapay Zeka heykeli: Motherearth
Bu yıl Art Dubai’de en çok konuşulan işlerden biri, İstanbul’dan DG Galeri’nin temsil ettiği, fiziksel varlığı kadar dijital zekasıyla da etkileyici olan Ouchhh Studio’nun “MotherEarth” adlı yapay zeka veri heykeli oldu. İlk bakışta görsel bir şiir gibi, ama biraz daha yaklaştığınızda dünya üzerindeki uyduların nabzını tutan bir organizma gibi çalışıyor.
İstanbul ve Los Angeles merkezli Ouchhh’un bu eseri, aslında sadece Dubai’de değil aynı anda Meksiko ve Pekin’de de benzer yapılarla birlikte senkronize çalışıyor. Üç kıtada yer alan bu veri heykelleri, NASA’nın 20 farklı uydusundan gelen gerçek zamanlı iklim verilerini toplayıp yapay zeka aracılığıyla birbirleriyle “konuşuyor”. Bu konuşma, bir sözel diyalog değil; ışıkla, hareketle, veriye verilen görsel tepkilerle kurulmuş bir iletişim.
Yani burada izlediğimiz şey, yalnızca bir görsel enstalasyon değil; dünya atmosferinden akan verinin estetik bir dile dönüşmüş hali. Her dalga, her titreşim, bize insanın doğayla ilişkisini değil, doğanın insana söylemeye çalıştığını hatırlatıyor.
“MotherEarth”, dijital sanatın bir “akım” değil, bir ifade biçimi olduğunu gösteriyor. Art Dubai’nin dijital sanat bölümünde sergilenen bu iş, yalnızca bir estetik haz yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda çok temel bir soruyu da görünür kılıyor: Bilgiyle ne yapıyoruz ve onu nasıl hissediyoruz?
Bu eserde sanat, teknoloji ve bilim birbirine geçiyor ama bunların hiçbiri diğerini bastırmıyor. Tam tersine, birbirlerini taşıyan üç katman gibi. Bizi etkileyen şey ise tam olarak bu denge: İnsan aklının ürettiği sistemin, insan bedenine seslenmesi.
İzleyici olarak durduğunuz yerde, yalnızca ışıkla değil, yeryüzünün kalp atışıyla karşılaşıyorsunuz. Ve sanırım bazen sanat, tam da bunu yapıyor: Sesini yükseltmeden, yer değiştirmeden, dünyayı biraz daha dikkatli dinlememizi sağlıyor.