Sofrada retro modası
Sofrada retro modası sadece yemeklerde değil, tüm tasarımlarda kendini göstere göstere ilerliyor. Porselen tabaklar küçülüyor ve çiçekleniyor, porsiyonlar büyüyor, küçük ev aletleri eski renkler ve tasarımlarla yeniden tezgaha geliyor. Jöle ve mayonezli salatalar yeniden popüler, güveçler sofranın ortasına yerleşmiş.
Rahmetli Nihal Ayhan’ın tarif defterinde rulo pasta tarifine birkaç kez rastlanıyor, kreması ayrı, pandispanyası ayrı birkaç tarif var. Bir tanesi Çelik Palas’ın kreması, gittiğinde konuşturmuş şefi belli ki. Sup, krep süzet, beze, etimek tatlısı, Alman pastası, şambali, elmalı gato da tarifler arasında. Defterin tamamını fotoğraflamıştım cenazeye gittiğimde. Tam 70’ler sonu 80’ler başı. Annem de tatlıya çok meraklıydı, finali hep mükemmel krem karamel ile yapar, alkışı kapardı. Ablam ise jöle ile çok uğraşırdı; rengarenk, kat kat jöleli tatlılar yapar, bizi şaşırtır, beni büyülerdi.
İtalyan usulü patates kroket, Rus salatası, İtalyan salatası, şnitzel evde ve restoranda çok popülerdi. 80’lerde Taksim Divan’a şnitzel yemek için gidilirdi, yanında üzerinde jambon ve taze kaşar küpleri olan, ketçap soslu Çamlıca salatası yenirdi. Çok havalı ve yeniydi.
Et konusunda bu kadar bilgili olduğumuzu sanmıyorum, dönemin restoranlarında Fransız mutfağının etkisi vardı. Chateaubriand iki kişilik hazırlanır, şato büryan olarak servis edilirdi. En havalısıydı, ateşli bir sunumla gelirdi.
Zaten bonfile dışında menülerde başka bir et olmazdı. Beef stroganoff ve filet mignon menüden eksik olmaz, en çok satanlarda liste başında yer alırdı. Jülyen kesim ile de o yıllarda tanıştık.
Hangisi sofraya geri dönebilir
Soğan çorbası menüden eksik olmazdı, domates çorbasına en az mercimek çorbası kadar sık rastlanırdı. Bolu Koru Otel’e sırf domates çorbası için gidilebilirdi.
Mousse au Chocolat hepimizin aşkıydı. Yine yanar döner gelen crêpe suzette ve 90’ların başında parfe ‘parfait’. Saçlısı çok havalıydı, ballı baba gibi saçak saçak şeker üzerine dökülen çikolata sos ile servis edilirdi.
Bağdat Caddesi pastanelerinde frambuazlı pastalar menüye girmeye, bizler frambuaza aşık olmaya başlamıştık. Kuğu’da Tinton’a da (çikolatalı rulo) hakkını teslim edelim, en iyisiydi. Vaham bey bizi kovana kadar otururduk. Bir de yakınında Yordam pastanesi vardı. Talaş böreği hamurunda minnak tavuklu patatesli börekler yapardı, sıcak sıcak servis ederdi.
Sergen Fenerbahçe’nin girişinde, girmesi zor şık bir mekandı, Cemal abimizin o zaman ki eşsiz işleri…
Moda’da Kırıntı ve Pub Rally, Bahariye’de Pomfrit. Pomfrit öğle yemeklerinde öğrencilerin gözdesiydi. Henüz patates kızartmasındaki zararlardan, incelik, çıtırlıktan haberimiz yokken (McDonald’s öncesi) külahta ,üstelik ev yapımı ketçapla servis edilen, kırmızı plastik kürdanla yenilen patates kızartması için beklerdik. Ben onlardan öğrendim mesela bol yağda kızartmayı, nişastayı almayı.
Şimdi retro modasıyla bunların hangisi sofraya geri dönebilir? Karides kokteyl geri gelebilir ama hangi işletme taze karidesle o basit sosu anında yapıp servis eder? Krep süzetin yüzüne bakan olur mu? Krem karamelle kim uğraşır, volavanların içini kim doldurur bilmiyorum. Glutensiz devrindeyiz artık bunları yer miyiz?
İçecekler de değişti. Sütlü malibu içen olur mu? Sütü laktozsuz olsun diyen de çıkabilir, badem sütünden olsun diyen de. Konyak alevli gelir mi masaya?
Davetlerde kanepeler zeytin ezmeli, kaşar peynirli gelse daveti beğenir miyiz?
Retro modası Jell-O shot’larla devam eder, gider. Damak tadımız, alışkanlıklarımız, gıdaya bakışımız son yıllarda çok değişti. Bugün bir tabakta aradığımız önce sağlık, sonra yerellik ve en önemlisi ekonomik olması…
İlk gençliğimi yaşadığım Kadıköy’de değişmeyen tek şey, tek tat J Burger’in hamburgeri, mayonezi. Tavsiye ederim.