TC vatandaşları 1980’e kadar vizesiz seyahat ediyordu

 Türkiye, Birleşik Avrupa'nın temellerini oluşturan ilk fikirlerin, metinlerin ve yasal araçların şekillenmesinde önemli bir rol oynadı. Avrupa Konseyi arşivlerinde kapsamlı araştırmalar yapan gazeteci Kayhan Karaca, Türkiye'nin 1949'dan beri Avrupa Konseyi üyeliği ve 2’nci Dünya Savaşı sonrası Avrupa'nın kurumsal yeniden yapılanmasına katkısı üzerine uzun süredir unutulmuş konuşmaları, yazışmaları, belgeleri, kayıtları gün ışığına çıkardı.

TC vatandaşları 1980’e kadar vizesiz seyahat ediyordu

İpek YEZDANİ

Gazeteci Kayhan Karaca, Türkiye'nin 1949'dan beri Avrupa Konse­yi üyeliği ve 2’nci Dünya Sava­şı sonrası Avrupa'nın kurumsal yeniden yapılanmasına katkısı üzerine arşiv temelli bir başucu kitabı hazırladı.

“Turkish Founding Fathers of United Europe" (Birleşik Avru­pa'nın Türk Kurucuları) adlı ki­tap, sadece Türkiye'nin Avrupa Konseyi'ndeki serüvenini değil, Türkiye üzerinden Avrupa Kon­seyi tarihini de anlatıyor.

TBMM tarafından yayımla­nan kitabın lansmanı, geçen haf­ta Strazburg’daki Avrupa Kon­seyi'nde, Avrupa Konseyi Parla­menter Meclisi (AKPM) Başkanı Theodoros Rousopoulos, Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Meh­met Kemal Bozay, Avrupalı par­lamenterler ve diplomatların ka­tılımıyla gerçekleştirildi. Kayhan Karaca’yla kitabın detaylarını ko­nuştuk:

Kitapta tam olarak ne anla­tılıyor?

Kitap, Avrupa Konseyi'nin ku­rulduğu 1949'dan itibaren Tür­kiye'nin bu Avrupa teşkilatı için­deki öyküsünü anlatıyor. Türki­ye Avrupa Konseyi'ne nasıl üye oldu, üye olduktan sonra parla­menterleri aracılığıyla Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'n­de nasıl bir rol oynadı, hangi ko­nularda nasıl tutum içindeydi, bunları özetliyor. Kitap sayesin­de 1949-1980 döneminde özel­likle CHP ve Demokrat Partili (sonradan Adalet Partili) parla­menterlerin, siyasi çalkantılara rağmen, ne kadar heyecanlı Av­rupa yanlıları olduğuna tanık oluyoruz.

Türkiye, Avrupa Konseyi’n­de hangi önemli rolleri oynu­yor?

Türkiye, başta bu yıl 75'inci yıldönümü kutlanan Avrupa İn­san Hakları Sözleşmesi (AİHS) olmak üzere, Avrupa Konseyi tarafından 1949 yılından bu ya­na hazırlanan tüm sözleşme ve anlaşmaların kaleme alınması­na parlamenterleri, diplomatları ve uzman hukukçularıyla katkı­da bulundu. AET'nin 1980'lerde imzaladığı Schengen serbest do­laşım anlaşmasının önünü açan "Avrupa Konseyi Üyesi Ülkeler Arasında Şahısların Dolaşım Ko­şulları" anlaşmasını 1957 yılında hazırlayan 15 Avrupa ülkesinden biri de Türkiye'dir. Bunu pek bi­len yoktur ama bu anlaşma saye­sinde Türkiye Cumhuriyeti va­tandaşları 1980'e kadar Avrupa Konseyi üyesi ülkelere vizesiz se­yahat edebiliyordu.

Araştırma yaparken gözü­nüze çarpan hangi ilginç de­taylar var?

Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) 1957'de kurulurken Avru­pa cephesinde söylediklerimiz çok ilginç. O dönem daha enteg­re bir Avrupa hayali kuran Fran­sa ve Almanya'nın yanında değil, daha gevşek bir birlik ve Atlan­tik paktı çerçevesinde kalınma­sını destekleyen İngiltere'nin ya­nında yer alıyoruz mesela... Fa­kat kitap tek yönlü bir eser değil, Türkiye'deki 1960, 1971 ve 1980 darbelerinin Avrupa cephesinde Türkiye'ye nasıl zarar verdiğini de anlatıyor.

Norveç ve İsveç başta sıcak bakmıyor

Türkiye nasıl Avrupa Kon­seyi'nin kurucu üyelerinden biri oldu?

Biz kağıt üzerinde 1950'de Av­rupa Konseyi üyesi oluyoruz. Ancak üyeliğimiz, Yunanistan'la birlikte, Avrupa Konseyi'nin Mayıs 1949'da Londra'daki ku­rucu konferansının ardından Ağustos 1949'da Strazburg'da düzenlenen ilk Bakanlar Komi­tesi ve Avrupa Konseyi Parla­menter Meclisi (AKPM) toplan­tısıyla başlıyor.

Aslında Türkiye ve Yunanis­tan kurucu üye olmak için baş­vuruda bulunuyorlar, ancak Sov­yetlerin Berlin'i işgal tehditleri nedeniyle Londra konferansının tarihi öne çekiliyor, Ankara ve Atina'nın kurucu üye olması için gerekli belgeler yetiştirilemi­yor. Hatta bu konu konferans sı­rasında kurucu 10 ülkenin dışiş­leri bakanları arasında tartışma konusu oluyor. Norveç ve İsveç, "demokratik gelişmişlik düzey­leri yeterli değil" gerekçesiyle Türkiye ve Yunanistan'ın kuru­cu üye olmasına ilk etapta sıcak bakmıyor. Bu iki ülkenin Dışişle­ri Bakanları kurucu konferansta söz alıp, Türkiye ve Yunanistan yerine İzlanda'nın dahil edilme­sini istiyor.

İngiltere, Fransa, İtalya Türkiye’den yana

Peki Türkiye ve Yunanis­tan’a kim sahip çıkıyor?

Birleşik Krallık Dışişleri Baka­nı Ernest Bevin, Fransa Dışişle­ri Bakanı Robert Schuman, İtal­ya Dışişleri Bakanı Carlo Sforza gibi dönemin Avrupa siyasetinin önde gelen isimleri Türkiye ve Yunanistan'a sahip çıkıyor. Hol­landa, Belçika ve İrlandalı ba­kanlar da kendilerine destek ve­riyor. Avrupa Konseyi üyeliğinin Ankara ve Atina üzerinde olum­lu etkilerinin olacağını söylüyor­lar. Kurucu konferans sonunda yayımlanan belgede Ankara ve Atina'nın başvurularına olum­lu yanıt kararı alındığı ilan edili­yor. Sonuç olarak Türkiye ve Yu­nanistan, 2. Dünya Savaşı sonrası inşasına başlanan kurumsal Av­rupa ailesi fotoğrafına dahil edi­liyor...

Peki, Türkiye ne zamandan itibaren Avrupa Konseyi top­lantılarına tam üye sıfatıyla katılıyor?

Bakanlar Komitesi'nin Ağus­tos 1949'da Strazburg'daki ilk toplantısı sonunda çekilen ai­le fotoğrafında Türkiye Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak ile Yu­nanistan Dışişleri Bakanı Kons­tantinos Çaldaris de yer alıyor. Türk ve Yunan diplomat ve par­lamenterler Ağustos 1949'dan itibaren tüm Avrupa Konseyi toplantılarına tam üye sıfatıyla katılıyor. AKPM'deki ilk heyet başkanımız da o dönem CHP'nin iki numarası olan Kasım Gülek, ki kendisi yaklaşık 20 yıl boyunca AKPM üyeliği yapıyor.

Fatin Rüştü Zorlu: AET’nin doğuşunu sevinçle karşılamalıyız

Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulduktan hemen sonra Nisan-Kasım 1958 döneminde Avrupa Konseyi dönem başkanlığı yaptı. Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 29 Nisan 1958'de Strazburg'a gelerek AKPM'ye hitap etti.

Zorlu, konuşmasında şöyle diyor: "Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun doğuşunu sevinçle karşılamalıyız. Bu topluluk büyümeli ve Avrupa’nın daha da bölünmesini önleyecek bir serbest ticaret alanı oluşturmak amacıyla Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na (OEEC) ve Avrupa’daki diğer ülkelere katılarak Avrupa’nın ekonomik bütünleşmesini sağlamalıdır. Ancak, bu sürece katılanlar ve gelişmeleri izleyen herkes, böylesi bir serbest ticaret alanının başarıyla kurulabilmesi için aşılması gereken zorlukların farkındadır...

Benim kanaatime göre, Avrupa devletlerinin politikalarını eşgüdüm altına almadan önce ekonomik bütünleşme sağlanmalıdır. Çünkü ekonomik bütünleşme ve dayanışma tartışılmadan siyasal eşgüdümden söz etmek mümkün değildir. Bu unsurlar, öncelik verilmemiş olsa bile, en azından ortak veya uyumlaştırılmış bir dış politika kurma çabalarına eşlik etmelidir.”

Darbeler “Avrupalı Türkiye” imajına darbe vurdu

Karaca, Türkiye'deki 1960, 1971 ve 1980 askeri darbelerinin Avrupa cephesinde Türkiye'ye nasıl zarar verdiğini şöyle anlatıyor:

“1960 darbesi Avrupa Konseyi ai­lesi içinde gerçekleşmiş ilk askeri darbedir. Ancak o tarihler Soğuk Savaş'ın dorukta olduğu yıllardı ve Avrupa'da insan hakları ve de­mokrasi kültürü henüz olgunlaş­mamıştı. Türkiye'de bir başbakan ve kimi bakanların idam edilmesi Avrupa'da görmezden gelindi, pek yankı uyandırmadı. AKPM ör­neğin, darbe sonrası hapse atılan eski AKPM üyesi DP'li vekillerin durumunu sorgulamaktan öteye gitmedi, hatta sorgularken her­hangi bir karar dahi almadı.

1971 muhtırası ise gerçek an­lamda bir askeri darbe olmamak­la birlikte Avrupa cephesinde daha fazla iz bıraktı, çünkü insan hakları kültürü 1960'a oranla da­ha yaygınlaşmıştı.

1980 darbesi ise siyasi ve dip­lomatik planda Türkiye için Av­rupa cephesinde yıkıcı oldu. Tür­kiye Mayıs 1981-Ocak 1984 arası AKPM'de temsilci bulundurama­dı, 1987'ye kadar doğru dürüst Av­rupa Konseyi dönem başkanlığı yapamadı, Yunanistan, İspanya ve Portekiz'in o dönem bindiği de­mokrasi trenini kaçırdı, vizesiz Av­rupa'dan o dönem dışlandı. Üyesi ve kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyi ailesinde tabiri caizse üvey evlat konumuna düştük. 1990'lı yılların başlarında Orta Av­rupa'daki eski Sovyetler Birliği ül­keleri teker teker Avrupa Konseyi üyesi olup AB trenine binerken de treni kaçırdık.”

Kayhan Karaca kimdir?

Gazeteci Kayhan Karaca, Paris'te iş idaresi okuduktan sonra, Ecole Nationale d'Administration (ENA) bünyesindeki Avrupa Etüdleri Merkezi'nde AB politikaları üstüne ihtisas yaptı. Gazeteciliğe Hürriyet'in Fransa bürosunda serbest muhabir olarak başladı. Halen Strazburg'da NTV'nin Avrupa kurumları ve Fransa temsilcisi olarak görev yapıyor. Strazburg- Avrupa basın kulübü daimi üyesi olan Karaca, Avrupa Konseyi ve Avrupa Parlamentosu gazetecilerinden oluşan AvenuEuropA adlı derneğin başkan yardımcılığını da yürütüyor. Karaca'nın Avrupa Konseyi tarafından yayımlanmış "Guarding the Watchdog-Council of Europe and Media" ve KKTC Cumhurbaşkanlığı tarafından yayımlanmış "Kıbrıs: Avrupa'nın Aile Kavgası" adlı kitapları da bulunuyor.

Kaynak: DÜNYA - İSTANBUL