Yeni bir deneyim merkezi The Cube
Dijital sanat üretimleri için gerçek bir alan açan küp mekan, sanat ve teknolojiyi bir araya getirirken izleyicisini yaratımın bir parçası haline dönüştürüyor.
Meltem KERRAR
meltemkerrar@gmail.com
Güncel sanat dünyasının son yıllardaki global dilinin giderek dijital harflerle yazıldığı aşikar. Ülkemizde de dünyaya açılan temsilcilerin olduğu bu alan için İstanbul’da ilk kez bir mekan yaratıldı. Geçen hafta Altunizade Suites içinde açılan The Cube, dijital sanatın yeni merkezi olma hedefinde. CCN Holding desteğiyle hayata geçirilen bu yenilikçi mekan, izleyicisine salt belirli sergileri sunmak değil, sanat ve teknolojiyi bir araya getiren deneyimler yaşatmayı amaçlıyor. Bu deneyimler serisinin ilkini açılış seçkisi “Confluence” ile yaşıyoruz. Prodüksiyonu yeni medya sanatları alanında uzman olan Piksel. Creative Solutions tarafından gerçekleştirilen serginin küratörlüğünü Olga Vad yapıyor. Yeni medya sanat pratiklerine odaklanan Vad, teknolojinin duyusal ve bedensel deneyim üzerindeki etkileri üzerinde çalışıyor.
Işık, ses ve hareketi ortak deneyim alanına taşıyan sergide, Amiangelika & 1100, Maotik, Shihua Ma, Tatsuru Arai ve Universal Everything gibi dünyaca ünlü altı sanatçının işleri yer alıyor. Gerçeklik algımızın epeyce zorlandığı bir illüzyon etkisi yaratan işlerin hemen hepsi dijital olanla doğal olan arasındaki gerilimi hissettirirken izledikçe yerini bir dengeye bırakıyor; iki alan, sürekli etkileşim hâlinde akıyor.
Hipnotik bir illüzyon
Küpe girmeden dış mekanda büyük ölçekli bir video çalışması karşılıyor bizi. Universal Everything’in “Migrations” adını taşıyan çalışması adeta hipnotik bir illüzyon gibi! Tuhaf ama bir yandan büyüleyici, gerçeküstü varlıklar gerçek hayvanların hareketleri gibi davranırken bir tür evrimsel süreci de hatırlatıyor insana.
Dış mekandan içeri devam edip küpe girdiğimizde farklı sanatçıların işleri art arda geliyor. Müzik ve teknolojiyi duyular arası bir deneyime dönüştüren yeni medya sanatçısı Shihua Ma, “Mandala” adlı çalışmasıyla serginin etkileyici işlerinden birini tasarlamış. Küpün tüm yüzeylerinde izlediğimiz çizgisel devinim, vertigosal bir sonsuzluk hissettiriyor insana. Serginin bir diğer etkileyici işi Tatsuru Aras’nin “Face of Universe” isimli çalışması. Birden bire her yanımızı kaplayan çiçekler yapay zeka tarafından üretilmiş. Dünyanın öyküsünü bitkilerin ve uygarlığın doğuşuna kadar izleyen sanatçı, aynı zamanda modern teknolojinin enerji gereksinimlerine de dikkat çekiyor. Amiangelika & 1100 ikilisinin “BLCK SUN” performansı ise kaos ve dinginliğin, karanlık ve ışığın buluştuğu zihinsel bir yolculuk gibi. Güneş imgelerinden ilham alan sesler ve görseller aracılığıyla, izleyiciyi içsel karmaşa içinde dengeyi bulma deneyimine daldırıyor.
Teknolojiyle şekillenen bu dijital küp, her dönemde yenilenecek programlarıyla İstanbul kültür sanat ortamına yeni bir soluk getireceğe benziyor. 12 Ocak’a kadar açık kalacak ilk sergiyi kaçırmayın!
Kimler var?
UNIVERSAL EVERYTHING
2004 yılında kurulan ve farklı ülkelerdeki üyeleriyle uzaktan çalışan oluşum medya sanatçıları, deneyim tasarımcıları ve gelecek üreticilerinden oluşan bir kolektif. CGI, fizik simülasyonları ve gerçek zamanlı jeneratif tasarımlar kullanarak eğlenceli bir yaklaşımla sürükleyici deneyimler kurguluyorlar.
SHIHUA MA
Müzik ve teknolojiyi duyular arası deneyime dönüştüren üretimleriyle tanınan Shihua Ma, bilgisayar müziği ve görsel-işitsel sanatlar üzerine çalışıyor. Uluslararası elektronik müzik etkinliklerinde dikkat çeken projeleriyle yeni medyanın sınırlarını genişleten sanatçının interaktif multimedya çalışmalarıyla Musicaoustica- Beijing gibi platformlarda ödülleri var.
AMIANGELIKA & 1100
Londra merkezli bu ikili, yenilikçi sanat anlayışını müzik prodüksiyonu ile bir araya getiriyor. Amiangalika çalışmalarında görüntü ile ses arasındaki etkileşimi ve insan-makine ilişkisini araştıyor. Gerçek zamanlı olarak üretilen jeneratif işlerde ses ya da hareket sensörlerinden gelen canlı verilerle tepki veren sürükleyici ortamlar yaratıyor. Yine Londra merkezli besteci ve elektronik müzik prodüktörü 1100 (Erik Hanson) ise analog ve dijital dünyalar arasında köprü kurarak, farklı ses ve ritim örüntülerini harmanlayarak kendine özgü işitsel dokular üretiyor.

TATSURU ARAI
Japonya merkezli sanatçı Tatsuru Arai, klasik ve çağdaş müziği yapay zeka, algoritmalar ve bilgisayar teknolojisiyle buluşturuyor. Trans-Ages Music ve Hyper- Serial Music kavramlarıyla müzikte yeni boyutlar açan Arai, kozmik düzeni, enerjiyi ve evrensel güzelliği sesin içinde araştırıyor. Her performansında insan, doğa ve teknoloji arasındaki görünmez ağları örerken izleyiciyi zamanın ve mekanın ötesine taşıyor.
MAOTIK
Fransız dijital sanatçı Mathieu Le Sourd (MAOTIK), sanat, bilim ve teknolojinin kesişiminde işler üretiyor. Gerçek zamanlı olarak algıyı dönüştüren özel yazılımlar geliştirerek, sürükleyici ortamlar, etkileşimli yerleştirmeler ve görsel-işitsel performanslar üretiyor. Sanatçının jeneratif sanat yaklaşımı, imgelerin akışkan hareketleriyle mekanı dönüştürmeyi amaçlıyor. Doğadan ilham alan Maotik, rastlantısallığa dayalı görsel-işitsel kompozisyonlarla her defasında benzersiz deneyimler yaratırken izleyiciyi çalışmanın aktif bir parçası haline getiriyor. Sanatçının çalışmaları Mutek, Sonar, Art Basel, Frieze London, FIAC Paris, Signal Festival, ARS Electronica, Venedik Bienali, Fondation Serralves, CCCB ve Paris Filarmoni gibi uluslararası festival ve kurumlarda sergilenmiş.

PLAYMODES
Playmodes, İspanya merkezli bir görsel-işitsel stüdyo. Çalışmalarını sürükleyici yerleştirmeler, video mapping projeleri, mimari aydınlatma tasarımı, dijital sahne tasarımı, görsel-işitsel enstrümanlar ve ses tasarımı üzerine yoğunlaştırıyor. Stüdyo üyeleri, kendi geliştirdikleri teknolojiler ve açık kaynak araçlarla yeni biçimler deniyor; sanat ve bilimin kesişiminde ürettikleri projelerde dünyanın dört bir yanından sanatçılar ve bilim insanlarıyla işbirliği yapıyor.
