Dünya Ekonomik Forumu: En ciddi risk gelir dağılımı uçurumu
Forum’un “Küresel Riskler 2014” raporuna göre artan gelir dağılımı bozukluğu ve mali krizler, riskler sıralamasında en başta. Bunları aşırı olumsuz iklim koşulları izliyor
Dünya Ekonomik Forumu (WEF) önümüzdeki 10 yıllık süre zarfında artan gelir dağılımı uçurumunun toplumların istikrarına en büyük risk oluşturduğunu vurguladı. WEF’in yayımladığı “Global Risks 2014” (Küresel Riskler 2014) raporunda görüşlerine başvurulan 700 önde gelen uzmana göre en zengin en yoksulların gelirleri arasında artan kronik fark istikrara yönelik en büyük risk olarak saptandı. Uzmanlara göre artan gelir dağılımı uçurumunu ise aşırı olumsuz iklim koşulları takip ediyor. Önemli riskler arasında işsizlik, atıl istihdam, iklim değişikliği ve siber saldırılar da sayıldı. Gelecek 10 yıla dair küresel risk görünümü ele alan raporda küresel düzeyde etkili olabilecek ve tüm ülkeleri ve sektörleri etkileyecek 31 risk sayılıyor. Bu riskler ekonomik, çevresel, jeopolitik, toplumsal ve teknolojik olarak sınıflandırılmış 5 ana başlıkta sıralanıyor, muhtemel ve potansiyel etkileri açısından ölçülüyor. Raporda artan gelir dağılımı eşitsizliği en fazla sorun yaratması beklenen risk olarak görülürken, mali krizler de ciddi etki yaratacak tehditler olarak vurgulanıyor.
ABD’de geçen yıl ulusal borçlanma limitinde uzlaşma olmaması halinde ekonomistler ciddi ekonomik sorunlar meydana geleceği yönünde uyarılar yapmıştı. Geçen ekim ayında “Obamacare” adı verilen ulusal sağlık sigortasının fonlanması tartışmaları Amerikan hükümetinin hayati olmayan ajanslarının 16 gün boyunca kapalı kalmasına yol açmıştı. WEF raporunda Euro Bölgesi’nde ise üye ülkelerin bütçe açıklarını ve borç düzeylerini kontrol etmek için çaba sarf etmelerine karşın mali krizlere dair kaygılar devam ettiği iddia ediliyor. Raporda, “Siyasi tıkanıklığın algıları kötüleştirdiği Japonya ve ABD’deki yüksek devlet borçları mali tehditleri artırıyor. Gelişmiş ekonomiler mali kriz tehdidi altında kalmaya devam ediyor. ABD’nin resmi devlet borcu GSYH’sinin yüzde 100’nün üzerindeyken, Japonya’nınki GSYH’sinin yüzde 230’unda seyrederken yatırımcılar bu borç düzeylerinin sürdürülebilir olmadığını düşünebilirler sonucuna varabilirler. Gerekli mali yapısal uyumu kolaylaştırmak için para birimlerini devalüe etme seçeneği olmamasından ötürü Euro Bölgesi’nde mali riskler kısa vadede daha yüksek seyrediyor” deniyor.
İklim değişikliği önemli tehdit
Ekonomik risklere ilaveten, WEF’e göre, iklim değişikliği ve su krizleri işsizlik, atıl istihdam ve bilgi altyapısında bir teknolojik kırılma riski kadar önemli bir etkide bulunabilir. WEF baş ekonomisti Jennifer Blanke, “Raporda ele alınan her risk küresel ölçekte potansiyel bir fiyasko ihtimalini barındırıyor. Fakat bu risklerin birbiriyle karşılıklı bağımlı doğası, olumsuz etkilerinin hep beraber daha fazla etkiye yol açabileceği anlamına geliyor. İlgili tarafların bugün dünyamızda küresel risklere çözüm üretmek için birlikte çalışmaları hayati önemde” dedi. Raporun hazırlanmasında katkısı olan WEF ortağı yatırım danışmanlık şirketi Mash’ın Küresel Risk ve Uzmanlıklar Başkanı John Drzik raporda iki senedir üst üste artan gelir eşitsizliğinin ilk sırada yer almasının hükümetlerin soruna eğilmeleri gerektiğine işaret ettiğini belirtti.
‘Küresel yönetişim bu yıl zayıfladı’
Drzik, “Küresel yönetişim ağın merkezinde. Bu yıl özellikle gördüğümüz ise küresel yönetişimin zayıflaması. Kritik kurumları desteklemeliyiz. Sosyal istikrarsızlık halen çok önemli bir risk. Bazı hükümetlerin mali pozisyonları düzeldi ama halen toparlanma noktasında değiliz. Böyle olduğu için bu durum, bazı ülkelerde artan sosyal istikrarsızlığa yol açabilir” dedi. Küresel risklerin muhtemel ve ciddi etkilerini ölçmenin yanı sıra bu yılın WEF raporu küresel genç işsizlik ve atıl istihdama yönelik özel bir incelemeye de yer verdi. Kronik genç işsizlik hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Drzik Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerde yüzde 50’nin üzerinde seyreden genç işsizlik sorununun sosyal huzursuzluğun hoparlörü rolü oynayabileceği uyarısında bulunarak soruna karşı Avrupalı kurumların tartışmaları ve programları koordine etmeleri gerektiğini vurguladı.