Kur savaşları yeniden başladı
Globalleşen dünyada ülke faizleri arasında da küresel bir boyut var. Avrupa faizleri hızla düşerken, ABD faizleri alıp başını gidemiyor
Eylül ayına Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) rüzgarıyla girdik. AMB’nin yarınki toplantısından, bir tahvil alım programının çıkacağını bekleyenler de, yeni bir faiz indiriminin geleceğini düşünenler de var. Euro bölgesindeki enflasyon beklentileri düşüyor. AMB Başkanı Draghi, ‘‘Enflasyon beklentileri kötüleşirse harekete geçeriz’’ ifadesini defalarca kez kullandı. Piyasa da bir aksiyon bekliyor. Tabii kritik nokta hangi politikanın açıklanacağıdır. Draghi’nin haziranda duyurduğu ‘‘Hedefli Uzun Vadeli Repo Operasyonu’’ bu ay başlıyor. Varlık Kalitesi Değerlendirme sonuçları da bu ay içinde açıklanıyor. Draghi ‘‘Bu operasyonların sonuçlarını görmek istiyoruz’’ diyordu. AMB’nin başarılı olacağına inandığı Repo Operasyonu’na başlamadan bir tahvil alım programı açıklaması, buz dağının görünmeyen kısmının büyük olduğunun sinyalidir. Deflasyon tehlikesinin boyut kazandığının göstergesidir. Öncelikle, bir alım programının açıklanmasının önünde politik engeller var. Mevzuat açısından da sıkıntılar olabilir.
Draghi’nin Jackson Hole’da yaptığı konuşmanın üzerinden iki hafta geçti. Bu kadar kısa sürede engellerin aşılmış olması düşük bir olasılıktır. Yarınki toplantıda, zaten negatif olan mevduat faizi biraz daha indirilebilir. Bu politikanın amacı bankaları cezalandırmaktır. Geçen hafta da belirtmiştim. Politika yapıcılar zor dönemlerde para politikasına sarılıyorlar. Maliye politikası unutuluyor. Fed 2009’da ilk tahvil alım programını açıkladı. Finansal piyasalara yönelik bir algı operasyonu başladı. Ancak 2009-2012 döneminde bütçe açığı yıllık bazda 1 trilyon doların üzerinde kaldı. ABD maliye politikalarını da kullandı. Hatta, Fed’in tahvil alım programlarının yüksek enfl asyon yaratacağını düşünen ekonomistler, devasa bütçe açığını da eleştiriyorlardı. Ne enflasyon çıktı, ne de bütçe açığı sorun yarattı. ABD ekonomisi toparlandı. Başta Fransa olma üzere, birçok AB ülkesi euronun değer kaybetmesini istiyor. Likidite operasyonlarıyla piyasalarda pozitif bir hava yaratılır. Ancak para biriminin değerini düşürmekle kalıcı bir büyüme trendine geçilemiyor. Japonya’daki Abe fırtınası iki sene önce başladı. Japon Yeni yüzde 30 civarında değer kaybetti. Bugün Abe politikalarının başarısızlığa uğradığı görülüyor. Kısa dönemli rüzgar, orta-uzun döneme yayılmıyor.
AMB’den öyle veya böyle agresif adımlar gelecek. Piyasalar bunu fiyatlıyor. Özellikle de sabit getirili enstrümanlar tarafında bu görülüyor. Euro bölgesindeki ülkelerin faizleri düşüyor. Gelişmiş ülkeler arasında en iyi performansı gösteren ABD’nin faizleri de iniyor. Globalleşen dünyada ülke faizleri arasında da küresel bir boyut var. Avrupa faizleri hızla düşerken, ABD faizleri alıp başını gidemiyor. ABD 10 yıllık faizin uçması, EUR/USD’ın çakılması uç senaryolardır. Faiz ve kur gibi konular böyle tek taraflı bakış açısıyla değerlendirilmez. Fed’in oturup gelişmeleri izleyeceğini düşünmek aşırı iyimserlik olur. Her ülke kendi çıkarlarını düşünüyor. Son dönemde arka planda kalsa da, kur savaşları devam ediyor. Merkez bankalarının gevşek para politikaları tam gaz sürüyor. Basılan bu paralar bir yerlere yatırılmak zorunda. Sonuçta para birimleri dolara karşı değersizleştirilmeye çalışılıyor. Merkez bankalarının elinde yatırılması gereken dolarlar var. Amerikan tahvillerine yatırım yapmak, bu politikalara hizmet eden bir seçenektir. Yayımlanan son veride, yabancı merkez bankalarının Amerikan tahvillerine olan ilgisinin giderek arttığı görülüyor. Bir yanda hisse fiyatları artıyor (faizler düşüyor), diğer tarafta tahvil fiyatları yükseliyor. Hisselerin çizdiği pembe tablo mu? Tahvillerin verdiği ‘‘Temkinli olun’’ sinyali mi?
Karamsar senaryoda, jeopolitik riskler öne çıkıyor. Avrupa ve Rusya ile yakın ekonomik ilişkileri olan Türkiye gibi ülkeler gelişmelerden olumsuz etkilenebilir. Ekonomi yönetimi bazı çalışmalar yapıyor. Cezanın bize kesilmesini beklememeliyiz. Muhtemel sıkıntıların önünü almak rasyonel bir davranı olur.