Macron'un 'büyük koalisyon' arayışı

İktidara tümüyle sahip olmak için Macron’un, görüşüne uygun bir meclis çoğunluğu elde etmesi gerekiyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerini, sosyalist Valls hükümetinin eski Ekonomi Bakanı sosyal liberal bağımsız aday Emmanuel Macron, beklendiği gibi açık farkla (yüzde 33,9’a karşı 66,1) kazandı. Yine beklendiği gibi, katılım oranı ikinci tur için son derece düşük (yüzde 74,6), çekimser oy oranı da yüksek (yüzde 11,5) oldu. Macron, rakibine fark atmış olsa da sonuçta kayıtlı seçmenin sadece yüzde 43,6’sının oyunu almış bulunuyor. Bu da Fransa’da sandığa gitmeyenler ve çekimser oy kullananlardan oluşan her iki adaya da karşı büyük bir üçüncü grubun varlığını gösteriyor.

Yarı başkanlıkla yönetilen Fransa’da, halk tarafından seçilen ve doğrudan halka karşı sorumlu olan cumhurbaşkanının programını uygulayabilmesi için mecliste hükümetinin güvenoyu almasını sağlayacak salt çoğunluğa gereksinimi var. Fransa’nın en uzun süre (14 yıl) görev yapmış olan karizmatik Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın teamüle dönüşmüş görüşüne göre, “Fransızlar Mayıs'ta seçtikleri Cumhurbaşkanı’na Haziran’da ülkeyi yönetmesi için gerekli çoğunluğu reddedecek kadar aptal değiller” kuşkusuz ama Macron’un bu konuda bir handikapı var. O da Fransa’da bugüne kadar seçilmiş cumhurbaşkanlarından farklı olarak bu yarışa bağımsız olarak başlamış olması.

Gerçi Macron’un bir yıl kadar önce kurduğu En Marche (Yürüyüş halinde) hareketi hızlı bir gelişim gösterdi ama daha partileşemediği gerekçesiyle genel seçimlere katılamayacağı sıkça öne sürüldü. Bu nedenle Macron’un meclis çoğunluğu konusunda sorun yaşayacağı ve büyük olasılıkla "cohabitation" (farklı çoğunlukların birlikte yönetimi) hükümeti kurmak zorunda kalacağı uzun süre tartışıldı. Bu bağlamda ılımlı sağı temsil eden Cumhuriyetçiler’in (LR/ Les Républicains) seçim kampanyasını yürütmekle görevli François Baroin, genel seçimleri kazanmaları durumunda Macron’un “cohabitation” hükümetinin başbakanı olabileceğini söylemiş, Macron ise Cumhuriyetçiler ile herhangi bir koalisyona girmeyeceğini vurgulamıştı.

En Marche listelerinde kimler var?

En Marche’ın mevcut 577 seçim bölgesinde kendi adaylarını göstereceğini açıklamasıyla birlikte listelerinde seçmenleri Macron’u desteklemiş olan siyasi partilerden şahsiyetlerin bulunup bulunmayacağı gündeme geldi. Merkezdeki Demokratik Hareket (Mouvement Démocrate) MoDem’in kurucu Başkanı François Bayrou Macron’u ilk andan itibaren destekleyen siyasetçilerin başında geldiği için bu harekete mensup isimlerin EM listelerinde yer alması sorunlu görünmüyor. Bayrou’nun ismi zaten Macron’un gelecek hafta açıklaması beklenen müstakbel başbakan adayları arasında geçiyor. Zira EM Genel Sekreteri Richard Ferrand’ın müstakbel başbakan için yaptığı “siyasi deneyimi olan, parlamento çoğunluğunu ve hükümeti yönetmeye ehil ve sağ kesimde de kabul gören bir şahsiyet” tanımına tamamen uyuyor.

EM listelerinde ayrıca Sosyalist Parti’den de çok sayıda şahsiyetin bulunacağı söyleniyor. Ferrand Europe 1’e yaptığı açıklamada önemli olanın, “ülke çıkarlarını parti çıkarlarının önünde tutan şahsiyetleri bir araya getirmek” olduğunu vurguluyor. Başka parti kökenli tüm adaylar için geçerli olan temel ilke, EM adaylarının seçim bölgelerinde kendi eski partilerinin resmi adaylarıyla yarışması.

EM listelerinde Nice Belediye Başkanı Christian Estrosi gibi bazı mensuplarının yer alması da bekleniyor ama Cumhuriyetçiler bu konuda son derece hassas. François Baroin’ın seçim gecesi yaptığı açıklamaya göre, EM listelerinden aday olacak Cumhuriyetçi isimlerin partiyle ilişkisi kesilecek. Aşırı sağa karşı Macron’a oy verdiğini açıklayan Baroin, sıranın genel seçimlere geldiğini, kendi programlarının Macron’unki ile birebir örtüşmediğini, amaçlarının mecliste salt çoğunluğu bularak, Cumhurbaşkanı ile bu konuları müzakere etmek olduğunu söylüyor. Başka bir deyişle bir “cohabitation” hükümeti kurulmasını hedeflediklerini ima ediyor.

En Marche salt çoğunluğa ulaşabilir mi?

Bu konuda OpinionWay-SLPV analytics’in 4 Mayıs’ta Les Echos için yayımladığı bir anket var. Bu çalışmaya göre, En Marche 577 seçim bölgesinin 535’inden 249 ile 286 arasında milletvekili çıkarabiliyor. Korsika ve denizaşırı departmanlarla birlikte 290 sandalye elde ederek ucu ucuna salt çoğunluğa (289) ulaşabiliyor.

Cumhurbaşkanı ile kurumsal “cohabitation” hükümeti kurma sevdasındaki Cumhuriyetçiler ise aynı ankete göre ancak 200-210 milletvekili kazanabiliyor. Tarihinin en kötü sonucunu alması beklenen Sosyalist Parti sadece 28 ile 42 milletvekili çıkarabiliyor. Söz konusu anket, seçime “Yurtsever ve Cumhuriyetçi İttifak” (Alliance patriotique et républicain) etiketi altında girecek olan Ulusal Cephe’nin 15-25, Mélenchon’un Asi Fransa hareketinin ise sadece 6 ila 8 sandalye kazanacağını gösteriyor.

İki turlu seçimlerde her seçim bölgesinde ikinci tura hangi partilerin kalacağını ve ikinci turda hangisinin kazanacağını hesaplamak kolay değil, dolayısıyla hata payı da var kuşkusuz. Ama atıfta bulunulan anketin yaptığı önemli bir tespit var. O da ikinci turdaki geleneksel ılımlı sağ-sol düellosunun yerini bu kez her iki akımı da bünyesinde birleştiren En Marche hareketi ile klasik partilerin düellolarının almış olması. Örneğin 2012’de ikinci turdaki 420 düello Sosyalist Parti ile Cumhuriyetçiler (LR) o zamanki adıyla UMP arasındayken, bu defaki ikinci tur düellolarından 180’i EM ile LR, 116’sı EM ile aşırı Sağ, 46’sı EM ile Sosyalist Parti (PS) arasında cereyan edecek. 184 düelloda ise EM yer almayacak.

Ilımlı sağ ile solun tabanda birleşmesi

Macron’un “ilericilik” (progressisme) adını verdiği, rakibi Bayan Le Pen’in ise “küreselcilik” (mondialisme) olarak nitelediği siyasi hareketi aslında ılımlı sağ ve sol’u merkez etrafında birleştiren yeni bir dünya görüşünü yansıtıyor. Bu nedenle yukarıdaki ankette de görüldüğü gibi, klasik sağ-sol ayrışmasının En Marche hareketinin devreye girmesiyle birlikte giderek ortadan kalkması son derece doğal. 7 Mayıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turunda da ortaya çıkan siyasi peyzaj bunu ortaya koyuyor aslında. Bir yanda merkez etrafında birleşerek Macron’u seçen ılımlı sağ ve sol, diğer yanda da sağa ve sola savrulmuş aşırı uçlar.

Yarı-başkanlıkla yönetilen Fransa’da Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesi, ılımlı sağ ile solu bir araya getiren sosyal liberal, bir yerde Le Pen’in dediği gibi, küreselci akımın Fransa’da iktidarın en önemli kalesini ele geçirmesi anlamına geliyor. İktidara tümüyle sahip olmak için, başta da işaret edildiği gibi, Macron’un görüşüne uygun bir meclis çoğunluğu elde etmesi gerekiyor. Bunu sağlayacak olan, En Marche hareketinin genel seçimlerde yukarıdaki anketten mümkün olduğu anlaşılan salt çoğunluğa ulaşması.

Kabul etmek gerekir ki Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanı olduğu, En Marche’ın da mecliste salt çoğunluğa ulaştığı yarı başkanlıkla yönetilen Fransa, ılımlı sağ ve soldaki iki siyasi partinin CDU/CSU ve SDP’nin “büyük koalisyon” kurmuş olduğu parlamenter sistemle yönetilen Almanya ile aynı siyasi çizgide buluşmuş olacak. Fransa’da Sosyalist Parti ile ılımlı sağı temsil eden Cumhuriyetçiler arasında kurulmuş bir koalisyon yok ama ağırlıklı olarak bu iki parti seçmenlerinin tabanda gerçekleştirdiği “büyük koalisyon” giderek şekilleniyor. İşte 11 ve 18 Haziran’daki genel seçimler bu koalisyonun köşe taşlarının döşenmesi açısından büyük önem taşıyor.

['İspanya Siyasi Tarihinde Bask Milliyetçiliği' ve 'Çoğul İspanya: Anayasal Sistemi ve Terörle Mücadele Modeli' kitaplarının yazarı olan Akın Özçer 1979-2006 yılları arasında, sonuncusu Lyon Başkonsolosluğu olmak üzere, Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulunmuştur]