”Türkiye daha öngörülebilir olacak”

Devlet Bakanı Babacan anayasa değikliğinin Türkiye'yi yatırımcılar açısından daha öngörülebilir hale getireceğini söyledi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

BRÜKSEL - Devlet bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, anayasa değişikliği paketiyle Türkiye'de demokratik işleyişin ve hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesini hedeflediklerini belirterek, bu sayede yatırımcılar açısından Türkiye'nin çok daha öngörülebilir bir ülke haline geleceğini söyledi.

Bakan Babacan, Avrupa Politika Merkezi (EPC) adlı düşünce kuruluşunun Türkiye İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu (TUSKON) ile Brüksel'de ortaklaşa düzenlediği "Yükselen Türkiye" konulu yemekli toplantıda konuştu. Babacan, hükümetin dün açıkladığı anayasa değişikliği paketinden kimsenin endişe duymasına gerek olmadığını belirterek, "Bu reform öncelikle Türkiye'yi daha demokratik bir ülke haline getirecek ve AB'nin bizden beklediği yargı reformunun önemli bir kısmının gerçekleştirilmesini sağlayacak, yani demokrasinin ve yargının daha yüksek standartlarda işlemesini sağlayacaktır. Bu anayasa reformunu ülkenin çıkarına olacağına inandığımız için yapacağız" dedi.

Türkiye'de bazen bu tür tartışmaların sağlıklı bir zeminde yürümediğine dikkati çeken Babacan, "maalesef Türkiye'de bazen çok ciddi ve önemli reformlar gürültü gerekçesi yapılıyor. Fakat bu reformları er ya da geç yapmamız lazım. Ekonominin kilidi demokrasi ve demokrasimiz ne kadar iyi işlerse öngörülebilirliğimiz o kadar uzun vadeli olur" şeklinde konuştu.

Türkiye'de iş dünyasının, yargı reformuna ihtiyaç olduğu görüşünü paylaştığını belirten Babacan, yatırımcılara güven verebilmek için hukukun üstünlüğünün ve yargının işleyişinin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Ali Babacan, "anayasa reformu nedeniyle belki kısa vadede gürültü çıkaranlar olabilir ama orta ve uzun vadede ülkenin ekonomik başarısı için bunu yapmamız gerekiyor" dedi.

Yükselen Türkiye

Başbakan Yardımcısı Babacan, 2002 yılından itibaren hızlı bir siyasi, sosyal ve ekonomik dönüşüm sürecine giren Türkiye'nin 8 yıl öncesine göre bugün "adeta farklı bir ülke" haline geldiğini belirtti.

2004 yılına kadar dışardan yardım alan Türkiye'nin artık dışarıya her yıl 600 milyon dolarla 1 milyar dolar arasında kalkınma yardımı yapmaya başladığını, tüm önemli kriz bölgelerinde arabulucu olarak aktif rol oynamaya başladığını, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası platformda katılımını ve etkinliğini artırdığını, Irak ve Afganistan başta olmak üzere birçok sorunlu ülkede demokrasi ve istikrar için çaba gösterdiğini anlatan Babacan, Türkiye'nin küresel krizle birlikte ekonomideki rüştünü de ispat ettiğini, finansal krizde Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) üyeleri arasında bankalarına hazine kaynağı aktarmayan tek ülke olduğunu ve uluslararası kuruluşların 2010'da Avrupa'da en hızlı Türkiye'nin büyüyeceği tahmininde bulunduğunu söyledi.

Küresel ekonomiyi "yoğun bakımdaki hastaya" benzeten Babacan, "küresel ekonomi muhtemelen toparlanıyor ama riskler gerçekten büyük. Şu anda büyümeyi sağlayan olağanüstü önlemler. Ekonomiler yoğun bakımdaki hastaya benziyor. Her ne kadar hasta iyiye gidiyorsa da tüm yoğun bakım ekipmanları kullanılıyor" diyerek hastanın yoğun bakımdan çıkıp çıkamayacağının hala belirsiz olduğuna dikkati çekti.

Babacan, Türkiye'nin ise krizden çıkış stratejisini açıklayarak yatırımcıların desteğini aldığını ve buna olumlu tepki veren kredi derecelendirme kuruluşlarının birçok ülkenin notunu düşürürken, Türkiye başta olmak üzere çok az sayıda ülkenin kredi notunu yükselttiğini hatırlattı.

İsveçli AP Milletvekili üzüntüsünü dile getirdi

Babacan'ın konuşmasını çok sayıda büyükelçi, AB bürokratları ve 20'nin üzerinde Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi dinledi.

İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt'in Hristiyan Demokrat AP milletvekili olan eşi Anna Maria Corazza Bildt, İsveç Parlamentosu'nun 1915 olaylarına ilişkin Ermeni tezlerini kabul eden kararı nedeniyle "çok büyük üzüntü duyduğunu" belirtti.

Partisinin ve kendisinin bu "talihsiz" önergeyi reddettiğini belirten Bildt, "Sizin tarihinizi yazmak bizim işimiz değil. Ermenistan'la başlattığınız inisiyatif nedeniyle sizi tebrik ediyorum. Gerçekten önemli olan sizin kendi aranızda uzlaşmanızdır" dedi.

Bildt'e teşekkür eden Babacan ise Ermenistan'la imzalanan protokollerde kendisinin kişisel çabaları olduğunu hatırlatarak, söz konusu protokollerde 1915 olaylarıyla ilgili uluslararası bilim adamlarının da katkısıyla ortak tarih komisyonu kurulmasının öngörüldüğünü hatırlattı.

"Burada ortaya çıkarılacak gerçeklerle yüzleşmeye hazırız" diyen Babacan, üçüncü ülkelerin ve parlamentoların alacağı kararların tarihi yazmak için iyi bir yöntem olmadığını ifade etti.

Babacan, Türkiye'nin Ermenistan'la ilişkilerini normalleştirmeye samimiyetle hazır olduğunu fakat bunun için Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sinin işgal altında bulunmasının doğurduğu sorunun da çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Türkiye ve Ermenistan arasındaki sorunların Azerbaycan ayağı da dahil edilerek "büyük paket kapsamında birlikte çözülmesi" gereğine dikkati çeken Babacan, bunun için Minsk grubunun da devreye girmesini istediklerini, aksi takdirde Kafkaslar'da barış ve istikrarın daha büyük yaralar alabileceğini söyledi.

Ali Babacan, İsviçre'nin aracılığıyla Ermenistan'la yürütülen müzakerelerde Azerbaycan'ı ve ilgili diğer ülkeleri yeterince bilgilendirmedikleri eleştirilerini reddederek her somut kararın ardından ilgili tüm tarafları derhal bilgilendirdiklerini anlattı.

Babacan, "Belki ilk kez burada söylüyorum. Münih'te protokoller konusunda uzlaşmaya vardığımızın ertesi günü, Ermenistan'la ne anlaştığımız konusunda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aiyev'i birinci ağızdan bilgilendirmek için Bakü'deydim" dedi.