1 milyar dolar yolunda heyecan da var endişe de
KoçSistem, global bir şirkete dönüşme hedefi ile yurtdışında şirketleşme atağı başlattı. İlk şirket Azerbaycan'da kuruldu.
Özlem ERMİŞ BEYHAN
Türkiye'den global bir teknoloji şirketi çıkarmak.... KoçSistem, bu hedefin heyecanı ile yeni stratejisini oluşturdu. 1 milyar dolar cirolu bir şirket haline gelme vizyonu ile ilk yurtdışı şirketlerini Azerbaycan'da kurduklarını, buradaki gelişmeler sonrası yeni ülkelerde yeni şirketleşmelerin planlandığını anlatan Genel Müdür Mehmet Nalbantoğlu, bu yolda bazı endişeleri de bulunduğunu anlatıyor. Nalbantoğlu, "Kendi ülkesinde başarı öyküsü yaratamayan globalleşemez. Kamu özel sektörü büyütmeli, malesef şu anda bunu göremiyoruz" diyor.
Bilgi teknolojileri ve iletişim sektörü son 10 yıldır en hızlı büyüyen sektörlerden biri. Sektörün sürekli büyümeyi yakaladığını vurgulayan Nalbantoğlu, son 10 yılda kurumların bilgi teknolojilerini kullanmasında çok önemli bir dönüşüm yaşadığını anlatıyor. "Bundan 10 yıl öncesine kadar bilgi teknolojileri, verimliliği artırma anlamında kullanılan ve getirdiği katkıya yüzdelerle bakılan bir noktadaydı. Oysa bugün artık bilgi teknolojileri olmadan bir firmanın ayakta kalabilmesi mümkün değil. Artık olmazsa olmaz bir olgu haline geldi. Sektör kendi içinde gelişirken birçok sektörü ardında oluşturdu ve onları sürükledi. Teknoloji ile oyunu tamamen değiştirebilme gücü ile bu alanda sürekli yeni iş kolları oluşmaya başladı."
Buluta çok önce girdik
Bu yeni iş kollarından en hızlı büyüyenlerinden biri bulut teknolojisi... Son iki yılda dünyada büyüme yüzde 30'u bulmuş. "Oyunun kurallarını ve tüm maliyet hesabını değiştiren" bulut teknolojisi KoçSistem'in geleceğini üzerine kurguladığı alanlardan biri. Bulut vizon geçişini şirket olarak çok erken, ABD ile paralalel hatta bazı alanlarda daha erken gerçekleştirdiklerini anlatan Nalbantoğlu, global bir şirket haline gelme hedefinde bulutun önemli bir yeri olacağını da vurguluyor: "Milyon dolarlar yatırımlarla kurduğunuz veri merkezi altyapılarını artık aylık kullandığınız kadar ödeyerek elde edebiliyorsunuz. İnanılmaz bir değişim var ve bu dönüşümde teknoloji geçişini gerçekleştirecek şirketlere ihtiyaç var. Biz KoçSistem olarak global bir yapıya dönüşerek bu ihtiyacı karşılamayı hedefliyoruz."
Bulut tarafında geliştirdikleri kabiliyetleri, sektördeki dinamikler çerçevesinde uluslararası arenaya taşıyabileceklerini söylüyor Nalbantoğlu. Bu belli ki üzerinde titizlikte çalışılmış ve büyük heyecanla yürütülen bir strateji. Nalbantoğlu anlatıyor: "Sektöre gerçekten örnek olacak bir vizyonla, bir heyecanla belirlenmiş bir strateji. Ülke adına bir ilki başarmayı bir misyon olarak belirledik. Burada hedef 1 milyar dolar ciroya ulaşıp global bir güç haline gelmek. Bunun için her yılda yüzde 20 büyümeye devam etmemiz gerekiyor. Son 6 yılda büyümemiz her yıl yüzde 25." Nalbantoğlu, bu strateji bağlamında telif hakları kendilerine ait yeni dünyanın ihtiyaç duyacağı yeni ürünler geliştirdiklerini anlatıyor.
İhracatı ofislerle artıracak
Bu çerçevede Ar-Ge'ye büyük önem veriyor KoçSistem. Bu alanda 100'ün üzerinde mühendis görev yapıyor, yeni ürün ve uygulamalar üretiyor. Nalbantoğlu anlatıyor: "Dünya çapında telif haklarına sahip olacağımız uygulamalar geliştiriyoruz. Avrupa'nın bütün lojistik operasyonlarının bulut teknolojisine geçirildiği ve bulut üzerinden yönetileceği bir proje var. Bunun Ar-Ge aşamasından beri içindeyiz. Türkiye ayağını biz yapıyoruz. Sayısal yayıncılıkta geliştirdiğimiz bir uygulama ile dev ekranları bir merkezden yönetebiliyoruz. İngiltere Premier Ligi'nde, Bundesliga'da kullanılıyor. Avrupa'da yılın mükemmellik ödülünü aldık bu ürünle." Geliştirdikleri ürünleri uluslararası bir oyuncu gibi dünya pazarlarına satma vizyonu ile hareket ediyor KoçSistem. Bu amaçla yerelleşmek çok önemli. Bu nedenle ilk adım Azarbeycan'da atılmış, bir şirket kurulmuş. Şimdi yeni ürünlerin satıldığı yeni pazarlarda güçlendikçe KoçSistem yeni pazarlarda yeni şirketleşmelere imza atacak.
Türkiye'nin IT ihracatı 600 milyon doların üzerinde bugün. KoçSistem ise 500 milyon TL'lik cirosunun yüzde 1.5'ini henüz ihracattan elde ediyor. Bu rakamın önümüzdeki süreçte ofislerin açılması ile artırılması planlanıyor. Kolay bir iş değil ancak Nalbantoğlu, "Başaracağız, kendi ürettiğimiz teknolojilerimiz en büyük gücümüz" diyor.
Kamu desteği artmalı
Bu noktada Nalbantoğlu, bir endişesinden bahsediyor. Bu, Türkiye'nin bilgi teknolojilerinde global şirketler yaratması anlamında da kritik bir konu... "Bizim global bir şirket olma noktasında cesaret kaynaklarımızdan biri de teknolojilerimizi kullanabilme fırsatı. Kendi kaynaklarımızla yeni fırsatlarımızla nasıl adresleyebiliriz diye bakıyoruz. Her firma kendi ülkesinde yarattığı başarı öyküsünün gücü ile global arenada bir güç haline gelebiliyor. Bizim kendi ülkemizde başarı öyküsü yaratmaya devam edebilmemiz için kendi ülkemizdeki büyük projelere ihtiyacımız var. Burada kamunun kaynaklarını daha etkin olarak kullanacak bir bakış açısına sahip olması gerekiyor. Bizde zaman zaman kamu kendi hatalarından dolayı olan başarısız proje yapma tecrübesinden bazen geri adım atıp TÜBİTAK gibi, kamunun, vakıfların sahip olduğu şirketlerle bilgi teknolojisi ihtiyaçlarına çözüm üretmeyi tercih edebiliyor. Bunu yapmaması lazım. Tam tersi sektördeki oyuncuları büyütüp, belirli bir noktaya getirip yurtdışına açılabilmesi için sermaye birikimi yapmalarını sağlaması gerek. Bu şu anda malesef yapılmıyor."
Çelişkili yapı tedirgin edici
Dünyadaki global şirketlerin neredeyse tamamının önce kendi ülkelerinde kamu destekli projeler geliştirdiğini, daha sonra bu projeleri uluslararası arenada sattığını anlatan Nalbantoğlu kendi kişisel bakışı ile gelişmeleri şöyle yorumluyor: "Savunma Sanayii'nde bugün kamu destekli proje yaklaşımı başarıyla kullanılıyor. Ancak diğer kamu projelerinde kamu ihale kanunu çerçevesinde pazarlık usulüyle yapılan satın almaların birçoğu başarısızlıkla sonuçlandı. En ucuz teklifi veren alındı, onlar da başarıya ulaşamadı. Neredeyse projeleri kazanan şirketlerin tamamı iflas etti. İş alamayanlar da büyüyemedi, güdük kaldı. Şimdi böyle bir çelişkili bir yapı var. Bu çelişkiyi aşmak için şimdi daha fazla TÜBİTAK'ın, vakıf şirketlerine doğrudan iş verilmesi çok yanlış bir adım oluyor. Malesef biz hep bu 'git gel'leri yaşıyoruz kamuda.
Genelde bir ihtiyaca binaen bir teknoloji geliştirilir. Türkiye'de belirli konuları tanımlayıp, 'uluslararası arenada şu alanda liderler arasında yer almayı istiyoruz' dediğimiz konuların belirlenmesi gerekiyor. Türkiye'de Ar-Ge teşviği tabana yayılıyor. Bunu çok olumlu buluyorum ancak bir yandan da bizim gibi büyük yapılara farklı misyonların, farklı teşviklerin verilmesi gerekiyor. Bunu yapmak yerine, yeni çıkan TÜBİTAK kanununa göre, TÜBİTAK'ın bu tip şirketlerle ortak olma, özelleştirme gibi bazı imkanları doğacak. Bunlar ne kadar doğru, bunu sorguluyorum şu anda. Biz uluslararası arenaya giderken bu noktada soru işaretleri ile gidiyoruz. Burada ben büyüyemezsem, büyük projeleri devlet bana yaptırmazsa, kendi içinde çözmeye çalışırsa sıkıntı oluşacak. Sorun da çözülemeyecek, sadece sıkıntı kaynağı bir yerden bir yere aktarılmış olacak."
Veri merkezlerine enerji teşviği gerek
Memet Nalbantoğlu dünyada en hızlı büyüyen alanlardan biri olan veri merkezlerinde Türkiye'nin önünde büyük bir fırsat olduğunu anlatıyor. Ancak veri merkezlerinin maliyetlerinin yüzde 40'ı elektrikten kaynaklanıyor. Nalbantoğlu şöyle devam ediyor: "ABD'de kilowat saat 7 cent iken Türkiye'de 20 cent. Burada bizim maliyetimiz 3 kat fazla. Burada maliyeti bile tutturamıyoruz. Türkiye bu yeni büyüyen alanda uluslararası bir oyuncu olmak istiyorsa kamunun buraya el atıp bir teşvik geliştirmesi şart."
Buluta en büyük engel, dönüşümü yönetemeyen bilgi işlem müdürleri
Türkiye, bulut teknolojisini kullanma noktasında daha yolun başında. Bu alanın öncüsü şirketlerden biri olan KoçSistem, sunduğu veri merkezi altyapısını kullanan şirketlere hem maliyet avantajı hem de güvenlik sunuyor. Mehmet Nalbantoğlu, bulutta güvenlikle ilgili kayygıların yersiz olduğunu anlatıyor: "Bilgi yüzde 98 gibi bir oranda içeride çalışan, ayrılmış, atılmış kişilerin götürdüğü bir şey. Bilgi daha çok kurumun kendi içinde çalışmış kişilerin müdahaleleri ile dışarı çıkıyor. Müşterinin verisini bizim mühendis arkadaşlarımız göremiyor, bunu engelliyoruz. Kendi şifrelerini verdikleri çalışanları uygun olmayan bir saatte bir veri kopyalarsa, en azından kimin hangi saatte o bilgiyi aldığını biz yöneticilere verebiliyoruz. Bunun yanında internetten bilgiye kaçak ulaşılması da giderek artıyor. Bu atakları da kesebilmek gerekiyor. Bunun için zamanla başta düşünülmeyen ciddi maliyetler ortaya çıkabiliyor. O konuda yetişmiş bir eleman bulmak da zor. Asıl işi bilgi teknolojisi olmayan bir şirket için burada maliyetler çok üst seviyelere çıkıyor. Biz 100-200 müşterinin önünde bu güvenlik duvarını oluşturduğumuz için bu ölçek ekonomisi şirketlere güvenliği çok daha uygun maliyetlerle elde etme imkanı sağlıyor."
Nalbantoğlu'nun verdiği bilgilere göre, bilgi güvenliğine hassasiyeti olan şirketlerin bu hizmeti bu alanda uzmanlığı olan şirketlerden alması çok daha faydalı. Peki Türkiye'de şirketlerin bulut teknolojisine geçişinde en önemli engel ne? Nalbantoğlu yanıtlıyor: "Geçmişte bilgi işlem müdürü dediğimiz bir rol var şirketlerde. Artık iki şeyi farklı yapması gerekiyor bu yöneticilerin. Eskiden girilen bilgilerin işleyip sunma gibi bir rolleri vardı. Artık şirketlerde CIO (Chief Information Officer) kullanılmasının nedeni, teknolojik dönüşümünü yapabilmek için öncü liderlere ihtiyaç olması. Türkiye'de bulutun önünde en büyük engel, bu değişim ve dönüşümü yapamayan, eski bilgi işlem müdürü bakışı ile bakan bilgi işlem müdürlerinin ortaya bıraktığı korku ve soru işaretleri..."
KoçSistem'in IT'sini yönettiği 200 kurum ve kuruluş var. Bunlar ilk 500'ün içinde yer alıyor. Nalbantoğlu, "Türkiye'de mevzuatlar çok hızlı değişiyor. En üst standartları tutturmak için, bizim gibi şirketlere komple IT operasyonlarını vermek çok önemli bir verimlilik ve kolaylık sağlıyor" diyor.
Asansörü beklerken, nesli tehlikede pandaya bakıyorlar
KoçSistem, şirket olarak kendisini "Doğaya Saygılı Teknoloji Mimarı" olarak konumlandırıyor. Çevreye insanoğlunun verdiği zarar ve dünyanın yakın gelecekte yüz yüze olduğu tehlikelerle ile ilgili bilgiler artık herkesin malumu ancak bu bilginin bilince çevrilmesi çok önemli. KoçSistem işte bu misyonla Yeşil Bilgi Platformu'nu oluşturmuş. Bu platform ile şirketin tüm çalışanları birer Yeşil Bilgi Elçisi. 2 bin kişilik bir çevre ordusu bu... KoçSistem, portali üzerinden çevreye gönül veren insanları buluşturuyor, bir ekosistem yaratıp birçok çevre kuruluşu ile de ortak çalışmalar yapılıyor.
Bu kapsamda Mehmet Nalbantoğlu işe şirket merkezinden başlamış. Asansörlere giydirmeler yapılmış; asansörü beklerken yaşamı tehlikedeki hayvanların resimlerine bakıp o asansöre binmenizin bu yok oluşu nasıl hızlandırdığına dair bilgileri ediniyorsunuz. Bu çok yaratıcı uygulama sonrası KoçSistem'de çalışanlar arasında asansör kullanımı yüzde 40 azalmış. "Bizim gibi sürekli oturarak çalışanlar için merdiven kullanmak sağlık açısından da çok faydalı" diyen Nalbantoğlu uygulama sayesinde önemli bir tasarruf elde edildiğini de anlatıyor. Nalbantoğlu bu noktada herkesin bilinçlenmesi ile ve bu bilinçle çok küçük dokunuşlarla önemli tasarruflar yapılabileceğini anlatıyor. Örnek mi? Fişte bırakılan ucu boş saatlerce bekleyen cep telefonu şarj aletleri... Bu aletlerin ayda 1 TL'lik enerji harcadığını, bunun milli servetten 60 milyon TL'yi götürdüğünü anlatan Nalbantoğlu, "Stand by'daki televizyonlar ve diğer cihazların da eklenmesi ile her yıl 1 milyar TL'ye yakın enerji havaya uçup gidiyor. Teknoloji bunu sürekli sorguluyor, bu enerji tüketiminin stand by'da nasıl sıfırlanabileceğine dair çalışmalar sürekli yapılıyor. Ancak bu süreçte tüketicinin bilinçlendirilmesi burada önemli bir fark yaratabilir" diyor.