10 büyükten biri olmak için yol haritası gerek
İSTANBUL - Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, yeni teşvik sistemiyle katma değeri artırmayı, Türkiye'nin üretiminin değerini yükseltmeyi amaçladıklarını belirterek, "2011 yılı itibarıyla Türkiye'deki imalat sanayi üretiminin ortalama uluslararası ton satış fiyatı 1.027 dolar. Yani, Türkiye 1 ton üretim karşılığında uluslararası fiyatlarla 1.027 dolarlık satış fiyatına ulaşıyor" dedi.
"İhracatta Sürdürülebilir Üretim Ağları" konulu basın toplantısında konuşan Çağlayan, 2023'de dünyanın en büyük ilk on ekonomisinden biri olmayı hedeflediklerini belirterek, bu hedefe orta ve uzun vadeyi kapsayan stratejik bir yol haritası olmadan varılmasının mümkün olmadığını söyledi.
Çağlayan, bunun için farklı ve kapsamlı bir bakış açısına ihtiyaçları olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Yatırımlara, üretime, ihracata ve lojistiğe bir bütün olarak bakmamız gerekiyor. Peki, Ekonomi Bakanlığı olarak 'düşünce sistematiğimiz' ne? Bir politikanın oluşumu için öncelikle büyük resmi görmeniz, tüm verilere, tüm sürece hakim olmanız lazım. Sınırlı bilgi ve veriler ile temelleri sağlam olmayan bir model çerçevesinde alacağınız kararların etkileri de sınırlı olur. Yeni teşvik sistemimizi kurgularken baz aldığımız, kullandığımız bu veriler artık Türkiye'ye çok farklı perspektifler sunuyor, farklı düşünmemize imkan tanıyor.
Nedir bu veriler? Türkiye'de üretip ihracat yapan yaklaşık 35 bin firmanın ihracat, ithalat, üretim, satış, yatırım verilerinden bahsediyorum. Ekonomi Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ile TUİK verilerinden ve firma listelerinden yararlanarak oluşturduğumuz bu veri seti, bize Türkiye resmini sunuyor."
Çağlayan, imalat sanayinin 2011'de yaklaşık 250 milyon tonluk "üretimden satış" hacmine ulaştığını belirterek, "Bu üretim 15 milyon 600 bin adet ağır vasıtaya denk bir trafik hacmi yarattı. İmalat Sanayi 2011 yılında, bir önceki yıla kıyasla yaklaşık 20 milyon tonluk bir büyüme gösterdi. Bu 2011 yılında, önceki yıla kıyasla 1 milyon 100 bin ağır vasıta tarafından taşınabilecek bir yüke denk geliyor. İmalat firmaları arasında, üretime yönelik olarak 50 milyon tonluk girdi alışverişi gerçekleşti. Yalnızca bu girdilerin taşınması için 2 milyon 940 bin ağır vasıta kullanıldı" diye konuştu.
Bakan Çağlayan, geliştirdikleri model sayesinde artık Türkiye'nin neresinde ne kadarlık bir yatırım ve üretim var, bu üretim için ne kadarlık yerli girdi kullanılıyor, bu girdiler hangi illerden geliyor, her bir üretimde ne kadarlık ithal girdi kullanılıyor, bu girdiler kaç kamyonla taşınıyor, her bir firma veya sektör girdilerini kaç kilometre uzaktan getiriyor gibi akla gelebilecek tüm soruların yanıtlarını ellerinde mevcut olduğunu kaydetti.
Her ilin sanayi üretimi, ihracat noktasında lojistik avantajı ölçebiliyor"
Her ilin sanayi üretimi, ihracat noktasında lojistik avantajı ölçebiliyor"
Zafer Çağlayan, her bir ilin sanayi üretimi, ihracat noktasında lojistik avantajını ölçebildiklerini vurgulayarak, şunları söyledi:
"Yerli girdi taşıyan bir ağır vasıta, girdileri üretim yerine taşırken, ortalama 305 kilometre yol yapıyor. İthal girdi, Türkiye'ye giriş yaptığı sınır kapısından itibaren, üretim yerine ulaşana kadar, ortalama 119 kilometre yol yapıyor. İhraç edilen sanayi malları, üretimin gerçekleştiği fabrikadan, Türkiye'den çıkış yaptığı sınır kapısına kadar, ortalama 236 kilometre yol yapıyor. Bu mesafeler, 'Türkiye'de rekabetçi üretim için nasıl bir planlama yapılmalı?' sorusuna cevap vermek için ihtiyaç duyduğumuz en temel veriler. Buradan çıkan çok önemli iki sonuç var; birincisi dış ticaret açısından bakıldığında, firma için ithalat yapmak, lojistik açıdan, ihracata kıyasla kolay görünüyor. İkincisi, ithal girdi kullanımında ortalama lojistik mesafesi, yerli girdiye kıyasla oldukça düşük, yaklaşık üçte biri. Yani lojistik anlamda ithalat, yerli girdiye kıyasla çok daha avantajlı.
İşte bu iki tespit, rekabetçi ihracat için üretimi bir de bu perspektiften değerlendirmemiz gerektiğini bize gösteriyor. Sormamız gereken soru şu; 'Lojistik anlamda oldukça avantajlı olan ithalat karşısında yerli üretimimizi nasıl daha rekabetçi hale getirebiliriz?' Türkiye'ye baktığımızda şunu görüyoruz, firmalar girdilerini kendilerine yakın merkezlerden almaya çalışıyor. İşte bu noktada hedefimiz şu; biz, bir yandan üretimi Anadolu'ya yayarken aynı zamanda bu firmalarımızın girdilerini de çok daha yakından alması lazım ki, üretimi rekabetçi bir şekilde çevreye yayabilelim."
"Tüm illerimizde üretimin niteliğini, katma değerini artırmamız lazım"
"Tüm illerimizde üretimin niteliğini, katma değerini artırmamız lazım"
Çağlayan, üretimi yeniden düşünmenin bir diğer boyutunun, katma değer olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yeni teşvik sistemimizle katma değeri artırmayı, Türkiye'nin üretiminin değerini yükseltmeyi amaçlıyoruz. 2011 yılı itibarıyla Türkiye'deki imalat sanayi üretiminin ortalama uluslararası ton satış fiyatı 1.027 dolar. Yani, Türkiye 1 ton üretim karşılığında uluslararası fiyatlarla 1.027 dolarlık satış fiyatına ulaşıyor. İl bazında baktığımızda, İstanbul'da bir ton üretimin değeri 2 bin 846, Bursa'da 2 bin 764, Kayseri'de 1.879, İzmir'de 1.561, Ankara'da 1.321, Balıkesir'de 1.170 ve Konya'da 1.076 dolar. İşte bu yüzden diyorum ki, tüm illerimizde üretimin niteliğini, katma değerini artırmamız lazım. Üretim deseninde yapılacak en ufak bir iyileşme dahi illerimiz açısından büyük önem arz ediyor.
Bu noktada teknoloji üzerinde durmamak mümkün değil. Bugün, Türkiye'nin ileri teknoloji üretiminde sıçrama yapması gerekiyor. Zaman zaman ihracatımız içinde yüksek teknolojili malların payının düşük olduğu ve bunun artırılması gerektiği ile ilgili yorumlar yapıyoruz. Evet bu bir gerçek. Ancak Türkiye'de ileri teknolojili üretimin payı düşük olduğu için ihracatımızda da yüksek teknolojili ürünlerin payı düşük. 2011 yılı itibarıyla Türkiye'nin ileri teknolojili mal üretiminin toplam imalat sanayi içerisindeki payı yüzde 3,3. Hiç kuşkusuz, Türkiye gibi bir ülke için bu oran çok düşük."
Türkiye'deki ileri teknoloji üretiminin ton bazında uluslararası fiyatının 10 bin 835 dolar olduğunu belirten Çağlayan, "Yani genel Türkiye imalatının tam 10 katı daha değerli. İşte bu yüzden ileri teknoloji üretimi bizim için önem arz ediyor. Bu noktada, rekabetçi ihracat için üretimin tüm yönleri ile birlikte düşünülmesi gerekli. Her bir ilin bu perspektiften değerlendirilmesi, analiz edilmesi gerekiyor. İleri teknoloji üretimi bizim için önem arz ediyor. Bu noktada, rekabetçi ihracat için üretimin tüm yönleri ile birlikte düşünülmesi gerekli. Her bir ilin bu perspektiften değerlendirilmesi, analiz edilmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, 6 teşvik bölgemiz var ve her bir teşvik bölgesi için 'İhracata Dönük Üretimde' lojistik avantajı en yüksek illeri belirlediğimizde karşımıza 1. Bölgede ve tüm Türkiye'de Kocaeli, 2. Bölgede Tekirdağ, 3. Bölgede Balıkesir, 4. Bölgede Düzce, 5. Bölgede Çankırı, 6. Bölgede Şanlıurfa çıkıyor" diye konuştu.
"Hızlı tren ağı, 2023 itibariyle 10 bin kilometreye ulaşacak"
"Hızlı tren ağı, 2023 itibariyle 10 bin kilometreye ulaşacak"
Bakan Çağlayan, her bir ilin lojistik yönüyle ayrı ayrı ele alınması, kara, demiryolu, hava taşımacılığı açılarından yol haritalarının belirlenmesi çalışmalarının devam ettiğini söyledi.
Ulaştırma Bakanlığı'nın iktidarları boyunca bu güne kadar karayolları, demiryolları, havayolları ve deniz taşımacılığında getirdiği yeniliklerin ortada olduğuna dikkati çeken Çağlayan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ankara-İstanbul hızlı tren hattının Ankara-Eskişehir arası hizmete açıldı. Önümüzdeki dönemde de Eskişehir-İstanbul arası ve İstanbul Boğaz demiryolu tüp geçişi tamamlanacak. Yapımı tamamlanan Ankara-Konya hattına ilave olarak Ankara-Sivas hızlı tren hattının yapımına devam ediliyor. Hızlı tren ağı 2015 yılı itibarıyla 3 bin 500 kilometreye, 2023 itibarıyla 10 bin kilometreye ulaşacak. 2003 yılı ile 2011 yılları arasında demiryollarına yaklaşık 15 milyar dolar yatırım yapıldı. 2023 yılına kadar ise 47,5 milyar dolar yatırım yapılması planlanıyor.
Karayollarında da benzer bir tablo var. Cumhuriyetimizin kuruluşundan 2002 yılına kadar 6 bin kilometre bölünmüş yol yapılırken, 2002'den 2011'e kadar 13 bin 500 kilometre bölünmüş yol yaptık. Yani, 80 yılda yapılan yolun 2,5 kat fazlasını 8,5 yılda yaptık. 2002'de sadece 6 ilimizde bölünmüş yol vardı. Bugün 74 ilimizde bölünmüş yol var. Arkadaşlar, Karadeniz Otoyolu Projesinin, 16 yılda yüzde 40'ını tamamlayabildiler. Biz ise yüzde 60'ını 6 yılda tamamladık. Bolu Tüneli, tam 12 hükümet, 16 bakan eskitti, açılışını gerçekleştirmek de bize nasip oldu."
Çağlayan, 2023'e kadar 166 milyar lira yatırımla toplamda 36 bin kilometre bölünmüş yola ulaşmayı hedeflediklerini belirterek, "Havacılık sektöründe, 2003 yılında 36 havaalanının 25'i aktif olarak kullanılıyordu. Bugün, 46 havaalanının tamamından uçuş yapılıyor. 2011 yılında yolcu sayısı 102 milyonu geçti. THY bugün Avrupa'nın 4. büyük havayolu şirketi. 2002 yılında 2 merkezden 25 noktaya uçuş yapılıyordu, bugün 200'den fazla noktaya uçarak dünyanın en geniş uçuş ağına sahip 7. şirketi haline geldi. 2023'de 375 milyon yolcu taşımayı hedefleyen havacılık sektörüne 165 milyon yolcu kapasiteli 6 havaalanı kazandırmayı hedefliyoruz" şeklinde konuştu.