(16:00)"Bir yargı süreci değil, siyasi hesaplaşma"
(16:00)"Bir yargı süreci değil, siyasi hesaplaşma"
ANKARA - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Ergenekon" soruşturması sürecinin "bir yargı süreci değil, bir siyasi hesaplaşma süreci olduğu izleniminin giderek kök saldığını" savunarak, "Siyasetin ve hukukun bir cadı kazanının içine çekilmekte olduğunu görüyoruz" şeklinde konuştu. Baykal, Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesinde yaptığı açıklamada, "toplumun temellerinin, hukuk sisteminin özünün, kökünün çok ciddi bir ayrışmaya, çatışmaya doğru çekildiğini" savundu. "Bunun çok ağır bir tablo olduğunu" ifade eden Baykal, "Türkiye'de siyasi rejimin çökmekte olduğuna ilişkin dışarıdaki basında değerlendirmeler yapılmaya başlandığını" söyledi. "Türkiye'nin 5-6 yıllık AK Parti iktidarının ardından böyle bir manzarayla karşı karşıya kaldığını" öne süren Baykal, şöyle konuştu: "Siyasetin ve hukukun bir cadı kazanının içine çekilmekte olduğunu görüyoruz. Bu vahim tabloyu çok iyi değerlendirmemiz lazım. Yaşanmakta olan gerginliği birden bire çok yukarı düzeye çeken temel olay, hiç şüphe yok ki son günlerde bir soruşturma vesilesiyle toplumun çeşitli kesimlerine yönelik, yaygın, kapsamlı, toplu gözaltına alma olaylarının ortaya çıkmış olmasıdır. Bu tablo eğer gerçekten bir hukuki soruşturmanın, bir yargı incelemesinin, adli sürecin gereği olarak, adli yetkililerin kendi takdirleriyle, 'olayın akışının icabıdır' diye bu noktaya gelinmiş olsaydı, hiç şüphe yok herkesin bunu saygıyla karşılaması söz konusu olurdu. Ama toplumumuzda büyük kuşku var. Bu kuşku, yaşanmakta olan sürecin bir yargı süreci, bir adalet süreci olmanın ötesinde bir siyasi hesaplaşma süreci haline dönüştürülmekte olduğuyla ilgili kaygıdan kaynaklanmaktadır. Bu sürecin bir yargı süreci değil, bir siyasi hesaplaşma süreci olduğu izlenimi, anlayışı giderek kök salmıştır." "AKP'ye yandaş medya tarafından sistematik yayın yapıldı" CHP Genel Başkanı Baykal, Danıştay cinayetinin herhangi bir komployla ilişkisinin olmadığının, müstakil hareket eden bir kişinin işlediği bir cinayet olduğunun ağır ceza mahkemesi tarafından karara bağlandığını belirterek, bu kararın ciddi bir rahatsızlık yarattığını savundu. Baykal, şunları kaydetti: "Yani mutlaka bunun bir komplo olduğunun mu ortaya çıkması lazım? Yani, 'bir vatandaş Türkiye'de tek başına böyle bir cinayet işleyemez' diye mi düşünüyor iktidar? Buralardan başladı... Bir süre sonra Ümraniye'de ortaya çıkan tablo, var olduğunu düşündükleri komplonun bir çıkış noktası olarak kullanabilecekleri ve giderek yaygınlaştırarak çeşitli bağlantılarıyla Türkiye'de bir büyük hesaplaşmanın dayanak noktası haline dönüştürebilecekleri bir konu olduğu anlayışı onlara egemen oldu. Bir süre sonra bunun tanıkları olmaya başladık. Siyasileri ne ilgilendirir, Ümraniye'de bir çete yakalanmış. Gereğini yapacak yargı, bırakın yapsınlar. Hayır, siyasiler bu konuda çok yakın bir ilgi içinde birbiri ardına çok önemli değerlendirmeler yapmaya başladılar. Bu çerçevede, iktidar çevreleri Ümraniye'deki çeteleşmeyle ilgili olarak derin bir komployu kanıtlamak amacıyla sistematik bir yayın yapmaya başladılar. Sanki onlar biliyorlar, savcı bilmiyor, emniyet güçleri bilmiyor ama oradaki olayın Türkiye'deki başka birtakım çeteleşmelerle bağlantılı olduğu, bu bağlantıların üzerinde de bir merkezi üst çetenin bulunduğu anlayışına dayalı olarak sistematik bir yayın kampanyası, AKP'ye yandaş medya tarafından sistematik olarak sürdürüldü. Bu çerçevede, o zaman Dışişleri Bakanı olan Sayın Gül, 'çeşitli çete oluşumlarının bulunduğunu ve bunların arasında güçlü bir irtibatın var olduğunu' açıkça ifade etti. Özel olarak da 9 Temmuz 2007'de Dışişleri Bakanı olarak bir yemekte gazetecilere 'Ümraniye soruşturmasına dikkat edin, o iş çok büyüyecek' dedi." "Türkiye bir sınav verecek" "İktidara muhalefet yapmakla tanınan toplumun çeşitli kesimlerindeki saygıdeğer insanların birbiri ardına gözaltına alındığını" öne süren Baykal, şu görüşleri dile getirdi: "Ne zaman alınıyor? İddianamenin çıkmak üzere olduğu söylenen bir noktada. Bugüne kadar iddianame hazırlanırken onların ifadesine başvurmaya ihtiyaç olmamış. İddianame hazırmış, 2 bin 500 sayfaymış... Şimdi son anda bunlar oluyor. Bunların olayın aydınlığa kavuşturulması için bir hukuki ihtiyaçtan dolayı alındığına insanları inandırmanız çok güç olacaktır. Bu olay hukukiden çok siyasi nitelik taşıyan bir konu haline gelmiştir. Hukukla, adaletle, siyaset arasında ilişkinin korunmasına herkesin ihtiyacı vardır. Bu konuda çok ciddi bir süreç yaşanıyor. Toplumun bütün aklı başında insanları derin bir kaygı içindedirler. Bu Türkiye'yi çok tehlikeli bir tırmanışa, bir cadı kazanına dönüştürme tehlikesiyle bizi karşı karşıya bırakmıştır. Bu tablonun en kısa zamanda noktalanmasını ve yargının kendi kuralları ve süreci içinde bu siyasi tertipleri boşa çıkarmasını bekliyoruz. Türkiye bir sınav verecektir." "Sen mi hazırlıyorsun, yazıyorsun iddianameyi?" Deniz Baykal, "buna benzer bir olayın daha önce Van Yüzüncüyıl Üniversitesinde yaşandığını" savunarak, şöyle konuştu: "Bugün hangi çağdaş hukuk devletinde, demokraside toplumun bilinen değerli insanları bir yılı aşkın bir süre neyle suçlandıklarını resmen öğrenme imkanından mahrum bırakılarak gözaltına alınmışlardır, tutuklanmışlardır. Bunun bir örneği var mıdır? Bunun hukuk devletiyle, demokrasiyle bağdaştırılabilir bir yanı var mıdır? Bir yıl boyunca insanları tutacaksınız, 'bekle iddianame geliyor' diyeceksiniz. Kim diyecek? Başbakan diyecek... Sen mi hazırlıyorsun, yazıyorsun iddianameyi? Sen ne biliyorsun ne zaman gelecek? Savcı istediği zaman yapar. O biliyor, söylüyor. Onun biliyor olması, söylüyor olması bu davanın manevi saygınlığını, ağırlığını çok ciddi biçimde tahrip etmiştir. Bir siyasi toplu suçlama gerçeğiyle karşı karşıyayız. Böyle olaylar geçmişte de yaşanmıştır. Darbe dönemlerinde bunlar yaşanır, darben önce, sonra yaşanır, bir hesaplaşma anlayışı içinde... Ya da ülkeler karakter, rejim değiştirirken, nitelik değiştirirken gene bir hesaplaşma anlayışı içinde toplumun önde gelen insanları tutuklanır, yargılanır, acılar çektirilir. Bu olmuştur, Almanya'da, Sovyet Rusya'da olmuştur, başka ülkelerde olmuştur. Şimdi Türkiye, 2008 yılında bunu yaşamak durumunda olmamalıdır. Bu gerçeğin toplumumuzda giderek daha iyi bir anlaşıldığını görüyorum." Sosyalist enternasyonal ile ilişkiler Baykal, PM toplantısında CHP'nin Sosyalist Enternasyonal ile ilişkilerinin de değerlendirileceğini ifade etti. Sosyalist Enternasyonal toplantısında CHP'nin üyelikten çıkarılmasına ilişkin hiçbir girişimin gündeme gelmediğini ifade eden Baykal, "Şimdi biz CHP olarak Sosyalist Enternasyonal ile ilişkilerimizin geleceğini değerlendirmek üzere bir komisyon görevlendirilmesinin uygun olacağını MYK olarak kararlaştırmış bulunuyoruz. Bundan sonra sosyalist Enternasyonal ile ilişkilerimizin nasıl gelişeceği, CHP'nin üyeliğinin devam edip etmeyeceği bizim kararımıza bağlı olarak şekillenecektir" dedi. Baykal, CHP'nin Avrupa ile ilişkilerini düzenlemek üzere Brüksel'de bir büro açma kararı aldığını, bu büroya da temsilci olarak Kader Sevinç'in görevlendirildiğini, Sevinç'in Avrupa Parlamentosunda Parlamenter Danışmanı olarak görev yaptığını söyledi. CHP'nin dünyaya kapanmasının söz konusu olmadığını vurgulayan Baykal, partinin kendi ilkelerini yansıtarak diyalog geliştireceğini kaydetti.