(16:00)"Ergenekon'un savcısı Başbakansa, avukatı da Baykal olur"
(16:00)"Ergenekon'un savcısı Başbakansa, avukatı da Baykal olur"
ANKARA - CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Ergenekon soruşturması ile ilgili, Bu deli saçması, "Bu Aziz Nesin'lik hikaye. Türk halkını bunlar gerizekalı mı zannediyor?" ifadesini kullanarak, "Eğer bu davanın (Ergenekon) savcısı Başbakansa, avukatı da ana muhalefet lideri Deniz Baykal olur" şeklinde konuştu. Baykal, NTV'de soruları yanıtlarken, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat'ın dünkü açıklamalarının hatırlatılması üzerine, "Bu polemik üslubu, demode bir üslup. Yani, hakaret etmeye, hatta küfretmeye yönelik bir yaklaşım" karşılığını verdi. Türkiye'nin önünde çok önemli iki dava sürecinin bulunduğunu, bu süreçler arasında değiş tokuş yapma gayreti, bir dengeleme, misilleme çabasını çok yanlış ve tehlikeli bulduğunu dile getiren Baykal, Anayasa Mahkemesi'ndeki davanın ele alınış, götürülüş tarzıyla Ergenekon Davası'nın ele alınış ve götürülüşü arasında herhangi bir benzerlik kurmanın mümkün olmadığını söyledi. Ergenekon davasında, hukukun temel ilkelerinin ve yargılama sürecinin tartışma kabul edilmez ana doğrularının gözetilmediği yönündeki görüşünü dile getiren Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bakın, bugün çok acı bir haber bütün gazetelerimizde yer alıyor. Bir iş adamı da gözaltına alınmış, 11 aydır tutuklu Kuddusi Okkır... Yok, 'kasası, masası' demişler Ergenekon'da. Uydurma laflar olduğu çok açık. Eşi diyor ki; 'eşim gözaltına alınınca İstanbul'da geçinme imkanı olmadığını gördüm, hemen Yalova'ya geçtim, orada yaşıyorum' diyor. Büyük bir mali kriz içinde bu aile. Kuddusi Okkır'ı 'yok sen bunların mali finansmanını yapıyorsun' diye bunu aldılar 11 ay... Adam sağlam girdi, şimdi can çekişiyor. Gazetelerde resimleri vardı. Bütün doktorlar hayati tehlike olduğunu söylüyor. Akciğer kanseri oldu. Bu acılardan, ıstıraptan dolayı oldu. Tıpkı Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde genel sekreterin yaşadığı acı olayı yaşadı." Dava süreciyle ilgili birtakım temel yanlışlardan birini de Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'ün gözaltına alınması sürecinde gözlemlediğini ifade eden Baykal, "O silahı oraya kim koydu, niçin koydu? Sinan Bey de yanında çalışanlar da bilmiyor. Tepkiyi o anda göstermiş. Üzerine kayıtlı değil, parmak izi yok" diye konuştu. Vedat Yenerer'in avukatının açıklamalarını da anımsatan Baykal, "12 Temmuzda galiba Ümraniye'de bomba bulunmuş, 13 Temmuzda imha edilmiş. Böyle bir şey olur mu? Delil, en önemli delil" değerlendirmesini yaptı. Bu konuları TBMM gündemine getirip getirmeyeceklerinin sorulması üzerine de Baykal, önce davanın iç yüzünü herkesin anlamasının sağlanması gerektiğini, Meclis'te herkesin üzerine düşen görevi yaptığını, bundan sonra da yapmaya devam edileceğini kaydetti. Baykal, "Şimdi şu anlaşılıyor ki bu olay başından beri Başbakan'ın şahsi davası haline gelmiştir. Benim samimi kanaatim bu. Başbakan, bu konulara herhangi bir başbakanın göstermesi gerekenin çok ötesinde özel ilgi göstermiştir" dedi. "Savcı tek başına çalışmıyor" Konunun bazı basın organlarında yer alış biçimini de eleştiren Baykal, davayla ilgili şunları kaydetti: "Bunu kanıtlayacak sağlam bir bilgi olsa şimdi hiç kuşku duymuyorum, bütün medyada bu yayınlanmıştı. Ne çıktı? Efendim Sinan Aygün'ün eşinin bilmem neyinde ne çıktı? Şu kadar para çıktı. Sana ne kardeşim? Zengin bir iş adamı, Ticaret Odası'nın başkanı. Bununla ilgili söyleyeceğin bir şey mi var? 'Bunu finanse eden adam' dedin. Adam şimdi hastane paralarını ödeyemez halde. Tahliye ettiğin adama aslında bir anlamda kötülük yaptın, çünkü onu ödeyemez hale geldi. Söylene söylene delil olarak bunlar söylendi. 'Bomba' denildi, imha edilmiş, ortada yok. Dün yayınlanan şey, 7 Temmuzda mitingler yapılacak, bilmem kaç temmuzda cinayetler işlenecek. Yargıdan insanlar, toplum ayağa kalkacak. Sonra da müdahale olacak. Allah Allah... Bu deli saçması, bu Aziz Nesin'lik hikaye. Türk halkını bunlar gerizekalı mı zannediyor? Böyle senaryolarla 'vay iyi ki bizi kurtardın, bizi basacaklar'. Kim basacak ya, Sinan Aygün'ü başbakan yapacaklarmış, Abdüllatif Şener'i cumhurbaşkanı yapacaklarmış. Bunlar bu komployu önlemişler. Bu komployu önlemek için de Sinan Aygün'ü tutmuşlar, Mustafa Balbay'ı tutmuşlar, abuk subuk işler. Bunlar gerizekalıların bile inanmayacağı şeyler, masal bunlar." Bunların ancak totaliter rejimlerde olabileceği ve Sovyet Rusya'da örneklerine rastlandığı görüşünü dile getiren Baykal, savcıların, hakimlerin Türk adaletinin kalitesini ortaya koymasına ihtiyaç olduğunu söyledi. "Sağlam alıyorsun, ölü çıkıyor insanlar" Ülkenin kaderiyle ilgilenmesi gereken, sorumlu, aklı başında pek çok çevrenin korkup, çekindiğini ve adalet sürecini beklediğini savunan Baykal, şöyle konuştu: "Başbakan'ın talimatıyla yürüyen adalet süreci olur mu? Başbakan, 'iki gün sonra iş bitiyor, iddianame geliyor' diye ilan ediyor. Sen nereden biliyorsun kardeşim bunun ne zaman biteceğini? Biz bunları söyleyince bana 'sen avukatı mısın' diyorlar. Demokrasilerde muhalefet tüm mağdurların, mazlumların, insan hakları ihlal edilenlerin avukatıdır. Ben hakkı yenen, insan hakları ihlal edilen, ekonomik, hukuki olarak mazlum bütün insanların avukatı olmaktan şeref duyarım. Bu benim onurumdur. Bir şeye daha dikkat çekmek isterim; Bu öyle bir dava ki sanki bu davanın savcısı başbakan. Eğer bu davanın savcısı başbakansa avukatı da anamuhalefet lideri Deniz Baykal olur. Bu davanın savcısı gibi bir role Başbakan girmişse elbette ben de girerim avukatı rolüne, elbette bunları korurum. Hukukunu ver kardeşim, 13 ay hangi hakla tutuyorsun? Sağlam alıyorsun, ölü çıkıyor insanlar." "Böyle durumlarda devreye girecek bir cumhurbaşkanı istedik" İş adamlarının, dürüst, onurlu, görevini bilen medyanın da cesaret göstermesi gerektiği görüşünü ifade eden Baykal, "Devreye girecek resmi aktör bırakmadılar. Biz bunlara, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında da Türkiye'nin böyle durumlarda devreye girecek bir cumhurbaşkanının seçilmesi gerektiğini söyledik" dedi. Baykal, Ergenekon soruşturmasında tutuklamalardan önce anlamlı bir süreç yaşandığını ifade ederek, "Ortada fol yok yumurta yokken darbe lafı çıktı. Toplum sanki bir darbe tehdidi varmış gibi duyarlılığa çekilmek, bekleyişe sokulmak anlayışı içinde siyaset psikolojisi, toplumsal psikoloji planlamasına tabi tutuldu. Arkasından gözaltı ve tutuklamaların makul gözükmesi amaçlandı" diye konuştu. Türkiye'nin bu noktaya planlı getirildiğini savunan Baykal, "Bu süreç elbet Meclis gündemine gelecek. Gerçekler ortaya çıkacak, çıkmıştır. Uydurma bir şeydir bu. Ergenekon, tarihe geçecek, totaliter rejimlerde örneğini gördüğümüz türden bir havadır" dedi. "Türkiye'yi şamar oğlanı yapmalarına izin vermeyiz" CHP Genel Başkanı Baykal, Türkiye ve CHP'nin dünya ile ilişkilerinde sorunlar bulunduğunu belirterek, bunun Türkiye'nin tanınmamasından kaynaklandığını söyledi. Baykal, CHP'nin Sosyalist Enternasyonal ile yaşadığı sorun hakkında da şu değerlendirmede bulundu: "Türkiye'de etnik ayrışmaya destek veren temsilciler var. Cumhuriyet birikimine bizim anlayışımızdan bakmıyorlar, laikliğin önemini kavramıyorlar. Terörle mücadelede gerekli önlemlerin alınmasını kabul etmiyorlar, laikliğin anlamını bilmiyorlar. Türkiye'yi baskı altına almaya çalışıyorlar. Biz tavır gösterdik, 'gerekirse ayrılırız' dedik. Bizim tavrımız dolayısıyla Türkiye ve CHP'ye yönelik hiç bir olumsuz değerlendirme çıkmadı. Türkiye'yi şamar oğlanı yapmalarına izin vermeyiz. CHP'ye baskı yapmalarını kabul etmeyiz." Baykal, Türkiye'de bir komite kurarak Sosyalist Enternasyonal ile ilişkilerin geleceğini değerlendirme ve öneri yapma görevini verdiklerini belirten Baykal, Sosyalist Enternasyonal'in Türkiye ve CHP'ye haksızlık yaptığı görüldüğünde önerinin yapılacağını ve gerekirse ayrılacaklarını belirtti. Baykal, "Ayrılmak istemiyoruz, baskı da istemiyoruz. Bu tutum, Avrupa'dan kopma, sırtımızı dönme anlamına gelmiyor" dedi.