A’dan Z’ye daima delikanlı bir yürek
Gelin, alfabesinde dolaşarak, anılarıyla, anekdotlarıyla birkez daha analım Yeşilçam’ın yakışıklı abisini...
NERMİN SAYIN
Şu garip dünyada ne kadar kaldığın mı, kaldığın sürede neler yaptığın mı önemli? Galiba ikincisi... Tarık Akan da ikincisi diyenlerden olacak ki geride bıraktığı ömre bir sürü hayat; bir sürü sıfat sığdırdı, daima delikanlı kalmayı da bildi... Gelin, alfabesinde dolaşarak, anılarıyla, anekdotlarıyla birkez daha analım Yeşilçam’ın yakışıklı abisini...
A: Tarık Akan’ın ömrümde pek çok “A” var aslında... Bir iki tanesini hatırlayarak başlayalım alfabesinde gezinmeye... Önce, ANNE KAFAMDA BİT VAR... Yani, Tarık Akan’ın 1980 darbesinin sonrasında Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden tutuklanmasıyla başlayan ve aklanmasına kadar devam eden olayları öykülediği kitabı. Sanatçının kaybıyla birlikte yok satmaya başlayan bu kitap; şöhretinin doruğunda 30’lu yaşlardaki bir aktörken birdenbire hücreye atılan, pirelerle, bitlerle, alaylarla muhatap olmak zorunda kalan onurlu bir adamın öyküsü... En hoş yerleriyse bu öyküden sıyrılıp meşhur “Yol”u nasıl çektiklerini anlattığı, aşağıda minik bir bölümünü bulabileceğiniz birkaç sayfa... Tarık Akan’ın ikinci A’sı, 1987’de “Yağmur Kaçakları” filmini çekerken tanıştığı ve ömrünün büyük bölümünü paylaştığı balerin ACUN GÜNAY... Üçüncü A; kurduğu okula oradan yola çıkıp “Taş” adını verdiği; “Taşların Sırrı” dizisini de yaratan tutkusu ARKEOLOJİ... Ve en büyük A, tabii ki, cenaze töreninde Rutkay Aziz’in de dediği gibi vazgeçilmezi ATATÜRK...
B: Bence, bir insanın adından yola çıkarak ailesinin, çocuklarına koyduğu addan yola çıkarak da kendisinin karakter tahlilini yapmak mümkün... Aktörün 1986-1989 arasında evli kaldığı Yasemin Erkut’tan olan büyük oğlunun adı da, bütün bir ömür özlemini çektiği BARIŞ... Bir de tabii; sahillerinde cankurtaranlık; meydanlarında işportacılık ettiği gençliğiyle eş anlamlı semti BAKIRKÖY var...
C: En sevilen filmlerinden CANIM KARDEŞİM’i saymak lâzım önce; ölüme mahkum kardeşinin son günlerini güzelleştirmeye çalışan ağabey rolü ne yakışmıştı ona... Sonra, “Yol”la “En İyi Erkek Oyuncu” ödülüne aday olduğu CANNES FESTİ- VALİ... Ve cenaze töreninde, uzatılan mikrofona gözleri dolu dolu “İnsandı, adamdı” diyen yakın dostu, “Maden”den arkadaşı CÜNEYT ARKIN... Tarık Akan, toplumsal temalı filmlere yönelmek isteyince, 7 film şirketi bir olup ona ambargo koyuyor. Bu, film çekebilse bile seyirciye ulaştıramayacak demek. O da, elindeki proje olan “Maden”i Arkın’a yolluyor, hangi rolü isterse onu oynasın, iki starla yapalım da ambargoyu kıralım, teklifiyle... Arkın omuz veriyor bu “adam”a da yoluna giriyor işler...
Ç: Akan’ın Ç’si bir dönemin tüm sinemacılarıyla aynı: ÇİÇEK ve tabii sahibi Arif Keskiner... Keskiner, “Maden”in de yaratıcılarından.
D: Hayatımıza onu sokan Ses Yarışması malum. Peki, Ses’e yolladığı fotoğrafı ödünç DERİ CEKET’le çektirdiğini biliyor muydunuz?
E: E harfinin sahibi belli: Bütün bir ömür öyküsünü anlattığı EMEK... Bir de tabii, başta “Hababam Sınıfı” olmak üzere, ilk dönem Tarık Akan filmlerinin bazılarında imzası olan ERTEM EĞİLMEZ.
F: Elbette FERİT... Çünkü 111 filminin tamı tamına 14’ünde adı FERİT...
G: Tarık Akan’ın unutulmaz partneri GÜLŞEN BUBİKOĞLU... Aralarında kimyadan “Evcilik Oyunu”, “Bizim Kız”, “Yaz Bekârı”, “Ah Nerede” ve “Alev Alev” gibi Yeşilçam klasikleri çıktı...
H: Önce HABABAM SINIFI... Çünkü, Ferit’lerin bir kısmı, Hababam’ın sınıfta kalmış, çapkın fırlaması Damat Ferit... Rıfat Ilgaz’ın ölümsüz eseri, Tarık Akan’ın rol aldığı sayılı komedilerden... Maalesef başka H’ler de var yaşamında: Örneğin HAPİS, örneğin HÜCRE...
I: Bir başka partner ITIR ESEN ve o güzel film: “Bizim Aile...”
İ: Tarık Akan’ın 30’lu yaşlarının başında, o güzel gülüşüyle daha 10-15 yıl jön oynayacakken çok cesur bir karar alarak hikâyesini anlatmak üzerine yola çıktığı ve pazar günkü cenazesinde onu samimi gözyaşlarıyla uğurlayan İŞÇİLER...
J: JÖN... İlk yıllarında üzerine yapışan, ama sonrasında sıyrılıp atarak aktör olduğu unvan...
K: O bir hayvansever de... KEDİ severkenki fotoğrafl arını gördünüz mü? Zaten “Yol”da -sonradan kullanılmayan- atı vurma sahnesinde de -kendisi vurmamasına rağmen- resmen acı çekmiş. Kitabında okuyabilirsiniz...
L: LACİVERT-SARI... Evet, boşuna açtırmadı lisenin kapısını Hababam Fenerbahçe maçına gitsin diye...
M: Önce tabii ki sinemasal yönünü çizen MADEN... Sonra, tutuklanırken dahi yanında olan yakın dostu MÜJDAT GEZEN.... Ve en nihayet MUSTAFA ALABORA... Neden derseniz; “Karartma Geceleri”, “Uzun İnce Bir Yol”, “Yolcu” ve “Koçum Benim” gibi yapımlarda Tarık Akan’ı o seslendirmiş.
N: Tabii ki büyük hayranlık duyduğu NÂZIM HİKMET ve yönetiminde de olduğu NÂZIM HİKMET KÜLTÜR SANAT VAKFI...
O: Pek çok aydınımız gibi, onun için de bu harfin karşılığı ON İKİ EYLÜL...
Ö: Çocuklara konan isim meselesinden B’de bahsetmiştik... Barış’ın ardından gelen ikizlerin adı yaşam üçgenini ortaya koymuyor mu sizce de: ÖZGÜR ve ÖZLEM...
P: Tabii ki Berlin’de ödül alan ve ona Altın Portakal getiren filmi PEHLİVAN. Çekerken “çektikleri” yukarda...
R: Bir yazara geldi sıra: Hababam Sınıfı’yla tanıştığı ve bir ömür dostluk ettiği RIFAT ILGAZ’a... Ilgaz’la Tarık Akan’ın yolu, sonraki yıllarda Ilgaz’ın kendi öyküsünü beyazperdeye taşıdığı “Karartma Geceleri”yle kesişmiş ve Tarık Akan’ın unutulmaz oyunlarından birini koymuştu ortaya.
S: Elbette SEYİT ALİ... Çekilme öyküsü de başlı başına bir film olabilecek “Yol”un zor ve zorlu karakteri. Cannes’da Altın Palmiye alan, Tarık Akan’a da adaylık getiren filmin ilk adının “Bayram” olduğunu, Sansür Kurulu’yla görüşmelerini bizzat Tarık Akan’ın yaptığını, başlangıçta izne çıkan mahkum sayısının 12 olduğunu, Akan’ın rolünün sürekli değiştiğini ve en sonunda Seyit Ali’de karar kılındığını biliyor muydunuz?
Ş: İki Ş, iki Şerif... Biri “Yol”u beraber yarattıkları yönetmeni ŞERİF GÖREN, diğeri karda sırtında taşıdığı sahneyle ölümsüzleştiği ŞERİF SEZER... Şerif Sezer’le son filmi “Deli Deli Olma”da ne tatlıydılar...
T: Tabii ki önce okuduğu, ardından 1990’da satın alarak yıllardır yönettiği TAŞ MEKTEP.
U: Gölgede kalan, en iyi filmlerinden biri: Avusturalya’ya gitme heveslisi matbaa işçisinin UMUT DÜNYASI.
Ü: Tarık Akan hapse girdiğinde aniden felç olan asker emeklisi babasının şeker komasına girdiğini fark ederek hayatını kurtaran DR. ÜSTÜN KORUGAN.
V: V, çok önemli: Hamurunu yoğuran, Ses Dergisi birincisinden bir aktör yaratan VASIF ÖNGÖREN.
Y: Tahmin etmek hiç zor olmasa gerek: YOL, YOLCU ve YILMAZ GÜNEY... Bir de YAŞAR var; Selimiye’de savcının kendisiyle dalga geçiyor sanarak onu azarlamasına neden olan isim: Hem annesinin, hem babasının adı.
Z: Tabii ki bütün bir ömür kolaylıklara inat yaptığı ve kendisine duyulan sevginin de saygının da mimarı ZOR SEÇİMLER...
“EVET YILMAZ AĞABEY, KÖTÜ OYNUYORSUN!”
“Benim kanımca dünyada en zor koşullar altında çekilmiş, üstelik tüm zorlukların ve özverilerin sonucu ortaya çok güzel bir yapımın çıktığı sayılı filmlerdendir” dediği “Yol”, tek kitabında, cezaevi günlerine ara vererek anlattığı yegâne yapıtı. Hapishanedeki Yılmaz Güney’i ziyaret ettiğinde tek konuştukları da “Yol”: “Karşılaşmamızın ve film tasarısının ilk heyecanını atlattıktan sonra çay içip konuştuk. Hangi rolü oynamak istediğimi sordu. ‘Hepsini birden oynamak istiyorum,’ deyince kahkahayı patlattı. ‘Bana sorsalar ben de bu yanıtı verirdim aslında, hepsini çok sevdim, hepsi de çok gerçek değil mi?’ dedi. Abbas’ı oynamamı istiyordu. Çok güzel bir roldü, ama sonraki günlerde Abbas’ı ve Abbas’ın olayları geliştiremeyeceğini fark etti. Bir hafta sonra Seyit Ali rolüne geçtim. Daha sonraları onu hapishanede ziyarete gittiğimde bana hep Seyit Ali’yi oynamaya çalıştı. Çalıştı diyorum, çünkü yazdığı karakterle oynadığı kişi farklıydı (...) İlk günler kem küm ediyordum, ama gene karakterle ilgili bir uyuşmazlığımız sırasında “Evet Yılmaz Ağabey, kötü oynuyorsun!’ demeye cesaret edebildim. Birden durdu, ciddileşti. ‘Haklısın Tarık,’ dedi. ‘Bu hevese son vermek gerek. Benim işim kameranın arkasında. Oyunculuk artık bir kenarda beklemeli; senaryo ve yönetmenlik benim işim...”