Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Avusturya Ekonomi Bakanı Dr. Martin Bartenstein: Sorumlulukları bulunan Türkiye büyük fırsatları barındırıyor

Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Avusturya Ekonomi Bakanı Dr. Martin Bartenstein: Sorumlulukları bulunan Türkiye büyük fırsatları barındırıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Avusturya Cumhurbaşkanı'nın gelecek hafta başında 70 kişilik yatırımcı heyetiyle Türkiye'ye yapacağı ziyaret öncesinde, Avusturya Ekonomi Bakanı Dr. Martin Bartenstein ve Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın Avusturya'daki muadili olan Avusturya Dış Ticaret Bölüm Başkanı Walter Koren, Ankara Sohbetleri'nin konuğu oldu. Türkiye'nin AB için stratejik öneminin büyük olduğunu belirten Bartenstein, "Orta Asya'yı gezerek inceledim ve Türkiye'nin önemini bir kez daha anladım. Türkiye'nin dünyanın bu tarafındaki coğrafik ve tarihsel önemine şahit oldum. Dolayısıyla Türkiye'nin büyük sorumlulukları bulunmakta ve ayrıca büyük fırsatlar taşımaktadır" dedi. Bu kadar önemli bir ülke AB'nin üyesi olabilecek mi? - Sanırım hiç kimse Türkiye ile AB arasındaki üyelik müzakerelerinin nasıl sonuçlanacağını tahmin edemez. Bu, bugün karar vermemizi gerektiren bir konu değildir. Ne AB ne de Türkiye bugün veya yarın, evet veya hayır demek zorunda değildir. Bu uzun vadeli bir iştir. Ve yol alınmaya başlanmıştır. Müzakerelerin ilk başlığında görüşmeler açılmış ve tamamlanıp kapatılmıştır. Ne olursa olsun, Türkiye yalnız enerji aktarma ile ilgili değil, başka pek çok alanda Avrupa ile Orta Asya arasında bağlantı noktasındadır ve çok önemli ve ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Tehditler fırsatları beraberinde getirir Türkiye, Çin, Hindistan gibi yıldızı parlayan ülkeler AB için tehdit oluşturuyor mu? Yoksa tüketimin de arttığı bu ülkelerdeki gelişmeyi fırsat olarak mı görüyorsunuz? -Tabii tehditler bulunmaktadır. AB'ye ve Türkiye'ye de tehditler olabilmektedir. Bu tehditler fırsatları da beraberinde getirmektedir. Eğer Asya'ya bakacak olursanız yaklaşık 3 milyar insan bulunmakta ve pek çoğu bugün tüketici ve daha fazlası yarın tüketici olacak. Bu yeni yatırımlara gerek duyulması anlamını taşır. Türkiye AB için çok büyük bir stratejik önem taşıyor. Geçtiğimiz ay Orta Asya'yı ziyaret ettim ve Türkiye'nin bu önemini bir kez daha anladım. Türkiye'nin, dünyanın bu tarafındaki coğrafik ve tarihsel önemine şahit oldum. Dolayısıyla Türkiye'nin büyük sorumlulukları bulunmakta ve ayrıca büyük fırsatlar taşımaktadır. Türkiye, Portekiz'in hatasına düşmemeli -Türkiye açısından bakarsak, Türk sanayisinin önemli varlıklarından biri göreceli olarak Avusturya'dan daha düşük olan ücretleridir. Bu açıdan beyaz eşya, mutfak donanımları gibi sektörlerde AB'li firmalarla rekabet edebilen, hatta rekabet avantajı bulunan Türk üreticiler bulunmakta. Ancak elbette Türk sanayisinin öne çıkan faaliyetleri bununla sınırlı değil daha fazladır. Mesela inşaat firmaları oldukça başarılı ve bu başarı Türkiye'ye avantaj sağlıyor. Türkiye, Portekiz'in tekstil sektöründe yaptığı hatalara bakacak olursa, oldukça iyi bir olumsuz durum örneği görecektir. Portekiz, AB içinde en düşük üretim maliyetlerine sahip olduğunu düşünmekteydi. Ve orada gelecek gördü. Ancak Dünya Ticaret Örgütü (WTO) içinde ve özelleştirme süreçleri sonunda aniden dünyanın başka ülkelerinden büyük bir rekabet oluştu ve geride kaldılar. Türkiye bu olumsuz örneği dikkate almalı. Kanımca Türk sanayisi, Çin gibi ülkelerin Alman veya Fransa piyasaları gibi AB pazarında ne yapabileceğini görebilecek stratejik donanıma sahip. Yanı sıra Asya'daki Türk sanayi fırsatları gibi parametreleri de bir araya getirirse, Türkiye'nin riskleri çok aştığı görülüyor. Avusturya ile Türkiye'nin coğrafi avantajları benzer özellik gösterdiğine katılıyor musunuz? - Evet, doğru bir tespit. Orta ve Doğu Avrupa'da iş genişletmek isteyenler, stratejik öneminden dolayı Avusturya Viyana'ya gelmeli. Burada Türkiye ile benzeşiyoruz. Türkiye'nin Orta Asya'ya erişim noktası olduğu gibi Avusturya da Orta ve Doğu Avrupa için erişim noktasıdır. İki ülke de bu avantajı iyi kullanmalı. Bu avantajı kullanabiliyor musunuz? - Tabii ki. Orta ve Doğu Avrupa erişim noktası olma iddiası, 1989 yılından beri yaklaşık 20 yıllık bir başarı öyküsü oluşturmuştur. Bir sonraki 20 yıla da taşınabilecek bir öyküdür bu. Örneğin durgunluktan bahsedilirken ocak ve şubat rakamlarıyla ihracat değerlerimiz beklenenden daha fazla olarak yüzde 9,1 oranında artmış durumda. Ancak tabii ki önceki iki yılda kaydettiğimiz yüzde 3'ler veya daha fazlası gibi büyüme oranları beklenmemelidir. Petrol fiyatları ve Euro'daki değer artışı nedeniyle mi? - Evet. İkisindeki gelişme, ekonomik hedefleri oldukça olumsuz etkiledi. Euro'nun dolar karşısında çok fazla değerli olması ve petrol fiyatlarının varil başına 120 dolar gibi irrasyonel ölçüde olması ciddi kaygı yaratmaktadır. ABD ekonomisindeki gelişmeleri de yakından takip ediyorsunuz. Kriz konusunda bir öngörünüz var mı? - Amerikan ekonomisi de zor bir dönemdedir ve bunun bir resesyon olarak tanımlanıp tanımlanmayacağını göreceğiz. Finansal kriz 1 yıldır devam etmekte ve bitmemiştir. Hükümet doğru adımlar atmakta sadece bankacılık sektörüne para pompalamak değil aynı zamanda mortgage üyelerine yardım sağlamakta ve sorunlu insanlara vergi kolaylıkları sağlamaktadır. Bunun parasal bir uygulamadan öteye gitmeme gibi bir fırsat da bulunmakta ve önümüzdeki yıl ABD ekonomisinin düzelişini görebiliriz. Ancak bu doların çabucak dirilişini beklememize bir gerekçe değildir. ABD'de ticaret açığı hâlâ bulunmaktadır, kısmen azalmıştır ancak açık düzeyi önemli ölçüdedir. Ayrıca FED önemli ölçüde faiz indirmiştir. Avrupa'daki faiz farkı yüksek Euro ve düşük dolar politikasının çıkarınadır. Petrol konusunu, Roma'daki Uluslararası Enerji Forum'nda Enerji Bakanı'nız Hilmi Güler'le de görüştüm. OPEC ülkeleri tümüyle memnuniyetsiz değiller ve pazara daha çok petrol sunmaya yönelik bir çabaları yok. Bu fiyatı tetikliyor. Suudiler de, pazarda yeteri kadar petrol bulunduğu ve daha fazlasının sunulmayacağını belirtmektedir. Dolayısıyla fiyatların kısa dönemde 50-60 dolar düzeyine düşmesi için bir ortam bulunmamakta. Ancak Avrupa ve Avusturya ekonomileri, ABD'nin tersine, daha iyi bir konumda. Türk işçileri fazla kazansın diye Almanca kursu veriyoruz Durgunluk beklentisi, istihdamı da olumsuz etkileyecek. İşsizlik için bir önleminiz var mı? Bu konuya girmişken, Avusturya'da yaşayan Türkler konusundaki düşüncelerinizi de alabilir miyiz? -İşsizlik oranı yüzde 4.1. Tam istihdama çok yakınız ve tam istihdam erişilebilir noktadadır. Bunun için yeterli becerimiz bulunmakta. Yani iş piyasamız iyi durumdadır dolayısıyla işsizlik şu an için bir sorun değildir. Zorluk kalifiye genç insanları nereden bulacağımızdadır. İnsanlarımızı 3 aşamayla kalifiye yapmaktayız. İlki, geleneksel yöntem yani örgün öğretim ve gençlerin yüzde 40'ı bu yolla profesyonel olmaktadır. İkincisi ise, iş piyasası ajanslarımızın yürüttüğü kalifikasyon programlarıdır. Bu programlardan gelen insan sayısını 5 binden 20 bine yükselttik ve sıklıkla bu insanlar Türk kökenli olmaktadır. Ancak ikinci üçüncü nesil, yani Avusturya'da doğmuş, ancak halen lisan sorunları bulunanlar, akıcı biçimde Almanca konuşamamaktadırlar. Bu Türkler'in yeterliliklerini geliştirmek için ilk olarak Almanca kursu almaları gerekmektedir ve bu da ikinci aşamayı oluşturmaktadır. Dil öğreniminin günlük hayatın bir ön koşulu olduğunu söyleyemem, ama eğer lisanı konuşuyorsanız veya konuşmuyorsanız, iş piyasasında eşit fırsatların sunulmasının mümkün olmadığını söyleyebilirim. Elbette fazla lisana gerek olmayan işler bulunmaktadır ancak bunlar düşük kalitede işlerdir. ABD'nin İran önlemleri Türkiye ile AB'yi bağlamaz AB, ABD ve Güvenlik Konseyi üyelerinin İran'ın izolasyona alınmasına yönelik yaklaşımları Türkiye'de tartışmalara neden oldu. Biliyoruz ki Avusturya'nın da enerji konusunda İran'la iyi ilişkileri bulunmakta. Bu memorandumu nasıl değerlendiriyorsunuz? -Dünyanın en kritik sorunlarından biri olan nükleer konusu ile ilgili olarak İran'ın yükümlülüklerini yerine getirmesinde küresel, ortak bir çıkar bulunduğu çok açıktır. Söylenecek bir şey varsa o da evet bunlar uluslararası kurallardır ve uyulması gerekmektedir. ABD'nin önlemleri dikkate alındığında doğrudan ne Türkiye'yi ne de AB'yi bağlayıcı değildir. Ancak, yine özellikle İran'la ortak sınırları bulunan bir komşu ülke için Türk hükümetinin ve sağduyusunun Nabucco ve gaz tedariği konularının hassasiyeti ile ilgili olarak doğru yerde olacağına eminim. Başka sebeplerden dolayı bu nükleer sorununun çözülebileceğine, çözülmesi gerektiğine ve zorunlu olduğuna alternatiflerinin hiç bir şekilde çekici veya kabul edilebilir olmadığına inanmaktayız. Türkiye'nin ve diğerlerinin, özellikle enerji konusunda İran'la işbirliğini yoğunlaştırmalarında açık bir fayda olduğu kanısındayım. Bu kolay değildir ve çok büyük politik hassasiyet gerektirir. Ancak İran'ı tam izolasyon yoluyla nükleer sorunun çözümüne zorlamakta bir perspektif bulunduğunu düşünmemekteyim. Konuşmak, ekonomik anlamda da iletişim kurmak izolasyondan daha iyidir. Geçmiş yılların deneyimi olmuştur ve ambargolar umut edilen sonuçları sıkça vermemektedir. Türkiye, Orta Asya'ya erişim noktası Avusturya ile Türkiye'nin coğrafi avantajları birbirine benziyor. Orta ve Doğu Avrupa'da iş genişletmek isteyenler, stratejik öneminden dolayı Avusturya Viyana'ya gelmeli. Burada Türkiye ile benzeşiyoruz. Türkiye'nin Orta Asya'ya erişim noktası olduğu gibi Avusturya'da Orta ve Doğu Avrupa için erişim noktasıdır. İki ülke de bu avantajı iyi kullanmalı. Nabucco, Türkiye'ye canlılık kazandıracak Nabucco Projesi, Orta Asya ve hatta Körfez bölgesiyle Avrupa arasında bir enerji geçiş noktası olarak Türkiye'nin çok açık bir açılımı olduğunu düşünüyorum. Ve Nabucco, BTC'nin dışında, Türkiye'nin bu stratejik perspektifine canlılık vereceğine inanıyorum. Avrupa'da da yüksek öncelikli bir projedir ve gerçekleşme düzeyine bakılırsa diğer projelere nazaran avantajlı konumdadır. Bununla beraber South-stream gibi diğer projeler bir alternatif olmadığı gibi birbirlerini tamamlayıcı niteliktedirler. Açıkçası, Avrupa'nın alınabilecek tüm gaza ihtiyacı bulunmaktadır. Kapatma davası rutin değil AKP'ye karşı bir kapatma davası bulunmakta. Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen Avusturyalılar'ın kararlarına etkisi olur mu? - Bu, günlük bir rutin değildir; dışardan herhangi bir yorumu gerektirmeyen Türkiye'nin iç meselesidir. Açık olan bir şey var ki, Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan, Bakan Babacan ve diğerleri yönetimde istikrar göstermektedirler. Önceki yılların Türkiye için doğru yollar gösterdiği kanısındayım. Bu politik istikrarın gelecekte de bulunması, yatırımcılar açısından kilit ilgi noktasını oluşturmaktadır ve hiç şüphem yok ki böyle olacaktır. Avusturya Cumhurbaşkanı'nın ziyaretine 70'lik yatırım heyeti eşlik edecek Ankara Sohbetleri'nin ikinci konuğu olan Avusturya Dış Ticaret Bölüm Başkanı Walter Koren, Türkiye'nin ekonomik gelişmesi sayesinde AB ile arasındaki 'boşluğu' doldurabileceğini söyledi. Türkiye'nin üyeliğinin Avusturya ticaret ve ekonomisine, kaliteli işçi ihtiyacına katkısı ne olabilir? - AB ile daha yakın olan bir Türkiye, ekonomik ilişkilerimize daha fazla katkı sağlar. Dolayısıyla biz hızlı bir üyelik ya da ortaklıkla sonuçlanacak yol haritasından yanayız. Üyelik ya da ortaklık; bunu açık uçlu bırakmak zorundayız. Ama biz, Türkiye-AB ilişkisini olabildiğince yakınlaştıracak bir süreçten yanayız. Neden tam üyelik olmasın bu? - Hayır, tam üyelik de olabilir. Açıkçası Avusturya'nın görüşü, Türkiye'nin gelişimini görmek için önümüzdeki 10 yılı beklememiz yönünde. Avusturya Cumhurbaşkanı'nın Türkiye ziyaretinden ekonomik anlamda ne beklemeliyiz? - Biz, bu ziyarete katılacak iş delegasyonunu organize ediyoruz. 70'in üzerinde şirket katılacak. Yani çok geniş ve önemli bir heyet. Ekonomik bağlarımızın güçlenmesine gerçek bir katkıda bulunacak. Her iki taraf da, iş fırsatlarını keşfedecek. Dış ticaret ve doğrudan dış yatırım rakamlarına bakarsak, son yıllarda her iki yönde de çok güzel bir artış görülüyor. Avusturya'nın ihracatı 943.5 milyon Euro, ithalatı ise 861.1 milyon Euro. 2008 yılında her iki kalemde de 1 milyar Euro'ya ulaşmayı hedefliyoruz. Oldukça dengeli bir dış ticaret var iki ülke arasında. Diğer yandan, Avusturya Türkiye'ye daha fazla turist gönderiyor. 2007 yılında 400 bin Avusturyalı turist Türkiye'yi ziyaret etti. 27 bin Türk Turist ise Avusturya'ya geldi. Bu hacmin ve ikili ilişkilerin bu ziyaretle ivme kazanacağını düşünüyoruz. Türkiye'de yatırım yapmak isteyen Avusturyalı firmalar var. Burada onlarla da sohbet etme şansı yakaladık. Oda olarak Türkiye ile ilgili olarak bir hedef belirlediniz mi? -Tabii ki. Daha fazla yatırım. Türkiye bu konuda çok çekici. Avusturyanın yaptığı dış yatırımlar da şu anda 9. sırada Türkiye'de. Yani Avusturyalı yatırımcılar İngiltere'den sonra en fazla Türkiye'ye yatırım yapmış. Türkiye'ye talep ve yatırımların hızı dikkate alındığında, çok kısa sürede 6. sıraya çıkabilirsiniz. Türk ve Avusturyalı şirketlerin, üçüncü ülkelerde birlikte yatırımı konusunda girişimler var mı? -Türkiye çok güçlü bir stratejik ortak olabilir. Çünkü Türkiye, faydalanması gereken eşsiz bir stratejik pozisyonda bulunuyor. Komşularınız, siyasi anlamda en istikrarlı ülkeler değil ama petrol ve gaz konusunda oldukça zenginler. Elbette, Türkiye'nin doğu komşularıyla bir işbirliği alanı var. Avusturya'nın ise sizin doğu komşularınızdan petrol ve gaz arama ve alma gibi bir hedefi var. Türkiye, transit ülke olmanın çok daha ötesini yapabilir. Bu kaynak ülkelerle işbirliği adımları atabilir. Elbette Türkiye'yi Güney Doğu Avrupa ülkeleriyle tarihi bağları bulunan bir ülke olarak biliyoruz ve Türkiye'nin müteahhitlik şirketlerinin bu ülkelerdeki gücünü şahsen biliyorum. Avusturyalı ve Türk işadamları bu ülkelerde işbirliği yapabilir ve yapacaktır da. Farklı alanlarda keşfedilmesi gereken birçok potansiyel var. Mesela Nabucco için, özel bir durum var. Aslında Türkiye ile Avusturya arasındaki Güney Doğu Avrupa ülkeleri, çoktan üzerlerinde geçecek petrol gaz fiyatında anlaştı. Her şey Türkiye'ye ve görüşmelere bağlı. Türkiye'nin bu projeye ortak olup olmak isteyip istememesine. Eğer Türkiye tam bir ortak olmak isterse, bizim istediğimiz, beklediğimiz de bu. Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili düşünceleriniz? - Türk hükümetinin, özellikle ekonomik alanda reformlarını geliştirmesini, diğer tüm AB ülkeleri gibi endüstri ülkesi olma yolunda. Ancak Türkiye'nin daha ileri adımlar atmasını istiyoruz. Türkiye, coğrafi olarak AB üyesi. Aynı zamanda Türkiye'de çok güzel gelişmeler de görüyoruz. Türkiye, ekonomik performansı ile AB ortalaması ile arasındaki boşluğu kapatabilir. Türkiye, yavaş yavaş bütün AB ülkelerinin iş ortağı haline geliyor. Yani Türkiye, yakında tıpkı bir AB üyesi gibi olabilir. Avusturya sanayisi büyüyor. Nitelikli işçiye ihtiyaç duymuyor musunuz? Bu işçileri nasıl bulacaksınız? - Avrupa Birliği'nin kalbindeyiz. Avusturya, AB üyeliğinden çok faydalandı. Oldukça iyi bir mikro ekonomimiz var. İşsizliğin en az olduğu ülkeler sıralamasında 4. sıradayız. şu ana kadar, yeterli miktarda nitelikli elemanımız vardı. Ama şimdi bazı sektörlerde ya da işlerde, nitelikli işçi eksikliğini hissediyoruz. Elbette 2009'a kadar, işçilerin bütün AB içinde serbest dolaşımı gerçekleşecek. Belki Bulgaristan ve Romanya bunun dışında kalacak. Ama inanıyoruz ki, sınırların açılmasıyla bu sorunun yüzde 90'ını çözebileceğiz. Göçmenlik de bu sorunu çözebilir. Nüfusumuzun yüzde 10'u yabancı, göçmen ve sanırım bu çok güzel bir şey. Bu çizgiyi koruyoruz. Ilımlı bir yolda ama bu yolu yavaşça açıyoruz. Her güçlü ülkede bir Avusturya bankası görürsünüz Avusturya'yı bu kadar güçlü ülkelerin bulunduğu bu bölgede, bu derece güçlü yapan 'sır' nedir? - Endüstri sektörüne sahip olmanın ve bunu korumanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Avusturya, tam bir turizm ülkesi. Ama endüstri sektörü çok daha önemli. Birçok ülkede, Avusturya bir kültür ülkesi olarak algılanıyor ki bu çok olumlu ancak bizim diğer ülkelere vermek istediğimiz mesaj, 'Biz, ileri teknoloji sunabiliriz, değişik sektörlerde çok sayıda endüstri ürünlerimiz var. Avusturya, AB üyeliğinden ve AB'nin genişlemesinden çok faydalandı. Asıl ticaret ortaklarımız hâlâ Batı'da. En büyük ticaret ortağımız Almanya ve Batı Avrupa'daki diğer ülkeler. Yanı sıra bölgedeki ülkelerle tarihi bağlarımız var. Elbette coğrafi bir yakınlık var ve Avusturya, Doğu Avrupa mantığına iyi bir şekilde seslenebiliyor ve sanırım 1990'larda AB üyesi olmasıyla, AB'nin Doğu Avrupa'yı da içine alacak şekilde genişlemesiyle, Avusturya ekonomisi endüstride gerçek bir ilerleme yakaladı. Mesela Avusturya bankaları, 1990'ların başına kadar, ulusal yapıdaydılar, Avusturya'da çok güçlüydüler, ancak komşu ülkelerde güçlü değillerdi. Asya'da, ABD'de, Latin Amerika'da ve diğer bazı ülkelerde perakende büroları vardı. Ama 1990'larda, özellikle de 90'ların ikinci yarısında, büyük bir değişiklik yaptılar. Bütün deniz aşırı ülkelerdeki perakende ofislerini kapattılar, güçlü bir şekilde, yani büyük hacimlerle, Doğu Avrupa ülkelerine girmeye başladılar, değişik komşu ülkelerde bankalara sahip oldular, birçok ülkede perakende işine girdiler. Eğer Doğu Avrupa haritasına bakarsınız, her güçlü ülkede bir Avusturya bankası görürsünüz. Bu bir yeni sanayi bölgesi bankası olabilir, yeni sanayi bölgesi yatırımı olabilir, ya ulusal ya da yerel bir bankaya sahip olmak olabilir. Slovenya'da 1, Macaristan'da 3 numarayız Elbette, Demir Perde çökene kadar Avusturya komşu ülkelere gitti. Daha sonra, Avusturyalılar ve büyük bankaların yanı sıra, sigorta ve diğer servisler, bu ülkelere ilk ulaşanlardı. Önce komşu ülkeler sonra Güney Doğu Avrupa, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya ve diğerleri. Diğer ülkeler, bu bankaların ardından ya da bu bankalara paralel hareket etti. İşin ilginç tarafı, Avusturya bankaları, sadece mali sektörü değil, aynı zamanda perakende, hizmet sektörünü ve sigortacılığı da etkiledi. Sonunda Avusturya, sadece Slovenya gibi komşu ülkelerde değil, tamam, belki küçük ülkelerde 1 numara olmak kolay olabilir, birçok daha büyük ülkede de bir numaralı yatırımcı oldu. Sanırım Macaristan'da 3 numarayız. OMV, enerji ve gaz grubu, Romanya'nın petrol ve gaz grubunun yüzde 50'sinden biraz daha fazlasına sahip. Elbette sadece komşu ülkelerde değil, bu durumun geçerli olduğu daha büyük ve daha uzak ülkeler de var. Avusturya'nın yatırımlarını Almanya'nın, ABD'nin, Fransa'nın, İngiltere'nin yatırımlarıyla karşılaştırabiliriz. Avusturya, küçük bir ülke olmasına rağmen 1 numara.