Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu CHP İstanbul Milletvekili Bayram Meral: Özelleştirmeler sendikaları bitirdi işçiler her şeyi kabul eder hale geldi
Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu CHP İstanbul Milletvekili Bayram Meral: Özelleştirmeler sendikaları bitirdi işçiler her şeyi kabul eder hale geldi
ANKARA - Sendikacılıktan siyasete atılan ve iki dönemdir milletvekilliği yapan CHP İstanbul Milletvekili Bayram Meral, Meclis gündeminde bulunan sosyal güvenlik reformunda emeklilik yaşının 65'e çıkarılmasının, emekliliği imkansız hale getirdiğini belirterek, "Emeklilik yaşı eski sistemde devam etmeliydi" dedi. Sosyal güvenlik reformu karşısında sendikaların başlangıçta iyi bir birliktelik sergilemelerine karşın bu birlikteliklerini sonuna kadar koruyamadıklarını belirten Meral, özelleştirmelerin sendikalara kan kaybettirdiğini söyledi. Türk-İş Başkanlığı da yapan Meral, sendikaların özelleştirmeler sonrası çok kan kaybettiğini, işçilerin her şeyi kabullenir hale geldiğini belirterek, "Bizim dönemimizde bir hareket vardı, şimdi işçide refleks yok, her şeyi kabulleniyor. Kabullenmesinin nedeni de komşusu işsiz, oğlu evde üniversiteyi bitirmiş işsiz, ben de işsiz kalırsam korkusu" dedi. CHP İstanbul Milletvekili Meral, sosyal güvenlik reformu ve çalışma hayatına yönelik şunları dile getirdi: - AK Parti hükümetleri döneminde hızlı bir özelleştirme sürecine girildi, uygulanan özelleştirme ve ekonomi politikaları sizce çalışanlara, istihdama nasıl yansıdı? Türkiye'de bir alışkanlık var, siyasiler de halk da hovardaca israfa alışmış. Türkiye'nin çok değerli gayrimenkulleri, fabrikaları vardı bunlar değerinin altında satıldı. Burada ülkenin büyük bir kaybı söz konusu. Özelleştirme olmaz demiyoruz. Özelleştirme yapılmalı ama nasıl? Avrupa'da da özelleştirme yapılıyor, özelleştirmeler istihdamı ve üretimi artırmayı, teknolojiyi yenilemeyi amaçlıyor. Buna kimsenin bir şey dediği yok, eğer satıyorsa da değerinden satıyor. Bizde maalesef çok verimli, kıymetli müesseseler elden çıkarıldı, fabrikalar gittiği gibi şehrin içinde kalmış çok değerli araziler de gitti. Malatya'da, Manisa'da, İstanbul'da bunun örnekleri var. Artık üretken bir toplum olmaktan çıktık. Üreteceksin ki kazanıp bölüşeceksin. Üretim olmayınca neyi üretip paylaşacaksın. Hükümet sürekli olarak 'dışarıdan kaynak geliyor, yatırım yapılıyor' savunmasında. Türkiye'de ne kadar kârlı müessese varsa, dışardan gelen yatırımcı oraya gitti. Telekom, Petkim, bankalar, sigorta şirketleri hep yabancılara gitti. Anadolu'da yapılan bir yatırım yok. Hazır kâr getiren işletmeleri almış buralardan hazır kâr sağlıyor. Bu durumu eleştirdiğimiz zaman da hükümet 'bu fabrikalar bir yere mi gitti' diyor. Fabrikalar bir yere gitmedi ama kârı bir yerlere gitti. Kartal'da sigara fabrikasını sattılar, Samsun'da, Tokat'ta sattılar, bu kadar tesis 1 milyar 700 milyon dolara satıldı. Oysa sırf Kartal'daki arsanın değeri 2 milyar doların üzerinde. Elimizden çıksın da ne olursa olsun anlayışı var. Sonuçta ne oluyor, gelir daralıyor, gelir gideri karşılamıyor ve fakirin yakasına yapışıp yaşam şartlarını daha da zorlaştırıyorlar. Zaten IMF'nin talepleri var, borç veriyor ama boşuna vermiyor. IMF yatırımları durduracaksın diyor, yatırım yapmazsan üretim olmaz, istihdam olmaz. Tarıma hayvancılığa destek verilmiyor. IMF, işçinin ve memurun ücretlerinin artırılmasını da istemiyor. Yüzde 2-3 zamlarla gidiyor. IMF, bir şey daha istiyor 'yabancı sermayenin rahat hareket etmesi için her türlü kolaylığı sağlayacaksın' diyor. Türkiye böyle bir noktaya geldi, sıkışmış durumda, iç borç dış borç haddini aştı, 526 milyar dolar borç var. 84 yıllık Cumhuriyet tarihinde yapılan borçlar 5 yılda ikiye katlandı. Yapacak bir şey kalmayınca da çalışanların yakasına yapışıyorlar. - Sosyal güvenlik reformunda emeklilik yaşı 65'e çıkarılıyor. Emeklilik yaşı size göre ne olmalıydı? Sosyal güvenlikte kurumları arasında uyumun sağlanması yani üç kurumun uyum sağlaması doğru buna bir şey demiyoruz. Fakat uyum sağlandığı zaman sadece yaşların değil akitlerin de uyum sağlaması gerekiyor. Memurun işi sürekli, Bağ-Kur'lunun işi devam ederse güvencesi var, işçi daha perişan, iş güvencesi hepsinde aynı değil. Eski sistem devam edebilirdi. Hükümet 65 yaş 10-15 yıl sonra başlayacak diyor. Vatandaş 'emekli olamam' diye şimdiden kayıt dışına çıktı. Bunu hesaba katmıyorlar. Türkiye'nin AB'ye girmesi mümkün değil - Sosyal güvenlik açıkları konusunda ciddi bir sıkıntı var. Hükümetin çıkış noktası da bu. Sıkıntının başka bir çözüm yolu var mı? Türkiye'de 10 milyonun üzerinde kaçak işçi çalışıyor. Yurtdışından gelenlerle 12 milyon, bunları kayıt içine alsalar sorun olmaz. Uzağa gitmeye gerek yok Meclis'in içinde bile kaçak işçi çalışıyor, TRT de kaçak işçi çalışıyor sigortası yok, gazetecilerin sigorta primleri tam yatmıyor. Nereye bakarsan bak, vergi kaybı var. AKP hükümetleri döneminde borç 526 milyar dolara çıktı, bunun izahını nasıl verecekler. IMF bastırıyor, AB bastırıyor niye çünkü borçlusun. Bir sevdaya kapıldık, 'AB'ye gireceğiz' diye. Türkiye'yi AB'ye almazlar. Türkiye-AB Karma İstişare Komisyonu'nda uzun süre görev yaptım, 4 sene de eş başkanlığını yaptım ve bu tecrübeyle diyorum ki, Türkiye'nin AB'ye girmesi mümkün değil. - Bu konuda bildiğiniz bir şey mi var? Evet. Türkiye'yi AB'ye almayacaklar, kapıda tutacaklar ve istediklerini tek tek kabul ettirmeye çalışacaklar. Niye bizi AB'ye alsın ki, zaten kapılarını sonuna kadar açmışsın, her istediğini yapıyorsun, malını alıyorsun, istediği yasaları çıkartıyorsun. Tek amacı Türkiye'yi bölmek olan Vakıflar Yasası'nı çıkarttık mesela. Öyle talepleri var ki, "Dicle'nin Fırat'ın suyunu biz idare edelim" diyorlar mesela. Daha yüzlerce istek. Ve karşılarında her şeyi kabullenen bir hükümet. - AB'ye karşı mısınız? Değilim. Türkiye'yi parçalayacak taleplere ve bu taleplere olumlu yanıt verenlere karşıyım. - Sosyal güvenlik yasa tasarısına karşı sendikaların ortaya koyduğu tavrı nasıl buluyorsunuz? Sizce ne kadar başarılı olabildiler? İyi başladılar ama birlikteliklerini korusalar iyi olurdu. Bazı noktalarda hükümetle anlaştılar ama tatmin edici bir sonuç alamadılar, birlikteliklerini korumaları gerekiyordu. İşçinin üzerinde muazzam bir hükümet baskısı var sendikalar da başını kaldıramıyor. Orman-İş Sendikası'ndakilere, "Hak-İş'e gideceksiniz ya da işinize son vereceğiz" diye baskı yaptılar ya. İşçi de bu baskıya dayanamıyor ve görmezden geliyor, çünkü herkesin evinde bir işsiz var. İki üniversite mezunu gençler iş bulamıyor. Ağırlığı teknik okullara vermek lazım - İşsizlik en önemli sorunu oluşturuyor, mesleki eğitime yeterince ağırlık verilmiyor, gençler de daha çok masa başı işi tercih ediyorlar. Düz liselere, imam hatiplere ağırlık verir, meslek liselerini göz ardı ederseniz işsizliği çözemezsiniz. Çünkü düz liseden mezun bir genç ne tornadan anlar, ne kaynaktan ne de elektrikten. Bu nedenle de masa başı iş istiyor, masa başında çalışmaya alışmışız gençler de bu böyle devam etsin istiyor, çünkü teknik vasfı yok. Ağırlığı teknik okullara vermek gerekiyor. Bu vasıftaki insanların aldıkları ücret de az değil ama gençlerimiz bu alanlara yönlendirilmiyor. Odalar Birliği'nin bu konuda çabaları var ama yeterli değil. Tersanelere gittik, gördük. Anadolu'dan gelmiş, İstanbul bir tarafa gemiyi ilk defa gören insanları gemide çalıştırıyorsunuz, niteliksiz, kaynak yaparken elini kolunu yakıyor, ucuz işçi. Sonra da sorunlar yaşanıyor. 'Sata sata' bir gün bitecek - Siz olsanız ne yapardınız? Ben her şeyi vatandaşa açık açık söylerdim. Kârlı müesseseleri satmazdım. İşçisini, işverenini, vatanını sevenleri bir araya toplar, ne yapılacağına ortak karar verirdim. Borçlanmazdım. Borçlanmakla bir yere gidemezsin, borcu borçla yürütmek zorunda kalırsın. "Borcu alırsın, bir yere yatırım yaparsın" buna diyeceğimiz bir şey yok. Ama borcu alıyoruz, ortada yatırım yok. Demiryolları, şeker fabrikaları, yollar, limanlar yapılmış şimdi bunları satıyoruz. Yatırım yapacak para yok, müteahhitlerin hak edişleri ödenmiyor. Dışardan gelen yabancılar kârlı kurumları alıp gidiyor. Telekomu 1.5 yıllık kârına sattılar. Bu ülkeye verilen en büyük zarardır. Maliye Bakanı bununla övünüyor, "Sata sata bitiremedik" diyor ama bir gün bitecek. - Sendikalar siyasallaşıyor mu? Sendikaların böyle bir güçleri yok siyasete ağırlık verecek durumda değiller. Sendikalar çok kan kaybetti, özelleştirme sendikaları bitirdi. İşçi kalmadı, işçi bırakmadılar. Benim zamanımda 1 milyon 600 bin Türk-İş üyesi vardı, şimdi 600 bin bile değil. Çünkü budadılar. 8.5 milyon emekli var, 5 milyona yakını SSK'dan emekli, bunların büyük bir bölümü baskı üzerine emekli oldu. Yani devlet çalışanı zoraki emekli etti. Emekli olanlar başka yerlerde kaçak, gizli olarak çalışmaya devam ediyorlar. Bunların arasında çok vasıflı olanlar vardı. - Türk-İş Başkanlığı yaptığınız dönemle, bu dönem arasında, sendikalar ve işçiler noktasında nasıl bir değişim gözlüyorsunuz? Özelleştirmeden dolayı işten atılan insanlar, bizim dönemimizde kapıda beklerlerdi. Ve biz çıkarılanları tekrardan kadroya geçirirdik ya da diğer kurumlara aktarılmalarını sağlardık. Şimdi insanların sosyal hakları ellerinden alınıyor. Maalesef işçi de tepkisiz. Yüzde 4 zam veriyorlar, yüzde 4'lük zam vergi diliminin artışına gidiyor ve adamın eline para geçmiyor ama kimsenin sesi çıkmıyor. Vatandaş bunu kabul ediyor. Bizim dönemimizde bir hareket vardı, şimdi işçi çok reflekssiz. İşçide refleks yok, her şeyi kabulleniyor. Kabullenmesinin nedeni komşusu işsiz, oğlu evde üniversiteyi bitirmiş işsiz, ben de işsiz kalırsam ailenin hali ne olur diye düşünüyor. Çünkü acımasız bir hükümet iş başında. - Bu ay sonunda kongreniz gerçekleşecek. Ve birden fazla aday var. Ne olur sonuç? Hayırlısı olsun. Adayların kimisi arkadaşımız, genel başkanımız. Benim gönlümden geçen CHP'nin iktidar olmasıdır. Ben CHP'yi iktidar yapacak bir durumu isterim. Ülkenin sorunlarını gündeme getir, vatandaşlarla haşır neşir ol ama iktidar olama. Burada bir sorun var. Sorun neyse, iktidar olabilmek için bu sorunun çözülmesi gerekiyor. - Sorun nedir? Değişime mi ihtiyaç var? Bilemiyorum. Bu ortamda da değişimin olacağını sanmıyorum. Mevcut tüzükle kolay kolay mümkün degil. Tüzük gereği, adayın yüzde 20 imza toplaması gerekiyor. Az bir zaman kaldı ve bunun olacağına pek ihtimal vermiyorum. Kime oy veriyorsan huzurda imza atıyorsun. Hele bir de yerel seçimler yaklaşmışken kimi belediye meclis üyeliği, kimi belediye başkan adaylığı isterken, bu değişim zor. Hata nerede? tespit edemedik Hükümetten, işçi şikayetçi, işsiz şikayetçi, esnaf 'canımız çıktı' diyor, işveren şikayetçi. Seçime gidiyorsun, yüzde 47 oy çıkıyor. Burada bir sorun var ama hata nerede? bunu tespit edemedik. Türkiye iyiye gitmiyor. Her taraftan kuşatılmış. Dışardan, yargına bile müdahale ediyorlar, neredeyse yediğin yemeğe bile müdahale edecekler. Vatandaş oy vermiş, kime sorsan "AKP'ye oy vermedim" diyor, kim verdi? Avrupa'da bile 22 Temmuz gecesinde olduğu gibi seri seçim sonuçları alınmamıştır. Sandıklar kapanıyor 5 saat sonra yani saat 22'de Ağrı'da seçim sonuçları alıyorsun. İlginç ve düşündürücü. Buna bakmak lazım. Bugün, Türkiye'de Cumhurbaşkanı çıkarmış, ülke yönetmiş iki parti ortada yok. DYP, Anavatan. Nerede bu partiler? Cumhurbaşkanı yetiştirmişler, ülkeyi yönetmişler ve doğru dürüst seçime bile giremediler. Bu da ilginç ve düşündürücü. Bunlar Türkiye üzerine oynanan oyunların bir parçasıdır. Bu iki parti birleşmiş olsaydı yüzde 15 oy alırdı. Ve sonuç değişirdi. Neden olmadı? Bu soruların yanıtı aranmalı. - CHP'nin, bahsettiğiniz partilerden vitrine koyduğu adaylar oldu ama. Müşterisi olmayan vitrine neyi koyarsan koy. Önemli olan müşterisinin olması. Muhalefetteyiz, bunun gizlenecek bir tarafı yok. Çalışma Bakanı savunduğu şeyi unuttu Emeklilik yaşı 54'üncü Hükümet döneminde kadınlarda 58, erkeklerde 60'a çıkarıldı. Ben o zaman, Türk-İş Başkanı'ydım ve 'mezarda emeklilik' diye meydanları yıktık. İşin enteresan tarafı o zaman, şu anki Çalışma Bakanı da bize destek veriyordu. Çalışma Bakanı'nın, o dönemde Meclis Genel Kurulu'nda mezarda emeklilik diyerek eleştirdiği konuşmalar var. O dönemde bizim adımıza Meclis'te konuşuyordu. Şimdi bakıyoruz emeklilik yaşı 65'e çıkıyor. 65 yaş emekliliği imkansız hale getirdi Ormanlarda, şeker fabrikalarında iki-üç ay çalışan, kampanya işçileri var. 7 bin 200 günü ölçü aldığımızda üç ay çalışan işçiler 80 yıl çalışmalı ki emekli olsun. Yılda 4 ay çalışanların emekli olmak için 60 yıl, 6 ay çalışanların ise 40 yıl çalışması gerekiyor. Bir çalışan 50 yaşına geldi ve işten çıkarıldı, o yaştaki bir kadını ya da erkeği hangi müessese tekrardan işe alır? Avrupa'da da yaş yüksek ama bizdeki gibi değil iş güvencesi var. Orada işçinin işine yüz kızartıcı bir suç işlemedikten sonra son vermezler. Bu ortamda bir çalışanın 65 yaşına gelip emekli olması hayal. Belki devlet memurları emekli olabilir. Kamuya baktığımızda sözleşmeli çalışmayı getirdiler. Sağlıkta, öğretmenlikte sözleşmeli sistem başladı. Çalışanlar son derece huzursuz bir ortama sokuldu. Sürekli çalıştıracaksa ancak devlet memurları emekli olabilir, diğerleri için emekli olma şansı ortadan kalktı. Kayıt dışı artacak devlet vergi kaybedecek Çalışan bakıyor ki emekli olma şansı yok, patronuna, 'Benden sigorta primi kesme sen de sigorta primi ödeme' diyor, 'nasılsa emekli olamıyorum' diye düşünüyor. Şu anda pek çok müessese de bu yapılıyor. Sonuçta, işçi ve işveren başının çaresine bakıyor, bir yerde birleşiyorlar, 'sen beni görmedin ben seni görmedim' diyerek devam ediyorlar. Bunu maalesef hükümete anlatamadık. Sosyal güvenlik reformunda Anayasa Mahkemesi'ne gideceğiz - Sosyal güvenlik reformunu, Anayasa Mahkemesi'ne götürecek misiniz? Anayasa Mahkemesi'ne gideceğiz. Hükümetin hatası, partilerarası uyumu gözetmemesi. Çoğunluğum var, IMF'ye söz verdim, istediğimi yaparım anlayışı içinde. Bu yasa çıkarsa, IMF para verecek. Muhalefetin hiçbir önerisi ve eleştirisi dikkate alınmıyor. İktidar muhalefet uyumu olsa halktan, çalışandan bu kadar tepki gelmezdi. Ayrıntılardaki Bayram Meral Ferit B.PARLAK [email protected] Sosyal güvenlik reformunu, 43 yıllık sendikacı, CHP İstanbul Milletvekili Bayram Meral ile konuştuk. Sosyal güvenlik sistemindeki açığın kapatılması için çeşitli yolların varlığına dikkat çekiyor Meral. Türkiye'de 10 milyonun üzerinde kaçak işçinin çalıştığına, yurtdışından gelenlerle bu sayının 12 milyona çıktığına, bunların kayıt içine alınmasıyla tüm açıkların kapatılıp, artıya geçilebileceğine vurgu yapıyor. TRT gibi devlet kurumlarının yanı sıra TBMM'nin içinde dahi kaçak işçi çalıştırıldığının altını çiziyor. Ve sosyal güvenlik reformunun tasarlandığı şekilde kabul edilmesinin, kayıtdışını çok daha fazla artıracağını; açıktaki sıkıntının büyüyeceğini üzerine basa basa tekrarlıyor. Türk halkının tepkisizliğini ise hükümetin baskı politikalarına bağlıyor Meral. "Bizim dönemimizde bir hareket vardı, şimdi işçi çok refleksiz, her şeyi kabulleniyor. Tabii komşusu işsiz, üniversiteyi bitiren çocuğu işsiz, bende işsiz kalırsam ailenin hali ne olur diye düşünüp, sesini çıkartamıyor." ABD ve AB'nin isteklerini uygulamakla, AB'ye girilemeyeceğini keydediyor Meral. Hatta AB'nin Türkiye'yi kabul etmiyeceğini savunarak, "Niye bizi AB'ye alsınlar ki; zaten kapıları sonuna kadar açmışsın, her istediğini yapıyorsun, malını alıyorsun, istediği yasaları çıkartıyorsun. Tek amacı Türkiye'yi bölmek olan Vakıflar Yasası'nı dahi çıkarttık mesela" diyor. Ay sonunda yapılacak CHP Genel Kurulu'nu da değerlendiriyor Meral. "Benim gönlümden geçen CHP'nin iktidar olmasıdır. Ülkenin sorunlarını gündeme getir, vatandaşlarla haşır neşir ol, ama iktidar olama. Burada bir sorun var" diyor ve ekliyor, "Bu tüzükle bu sorun düzelmez. Vitrinle de sorun düzelmez. Müşterisi olmayan vitrine neyi koyarsan koy, satış olmaz."