Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu FNSS Genel Müdürü Nail Kurt'tan strateji önerisi: "Savunma sanayiinde bir alan seçelim, üstünlük elde edelim"
Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu FNSS Genel Müdürü Nail Kurt'tan strateji önerisi: "Savunma sanayiinde bir alan seçelim, üstünlük elde edelim"
ANKARA - FNSS Genel Müdürü Nail Kurt, dünyada halen sadece Almanya ve Fransa'nın ürettiği seyyar yüzücü hücum köprüsü geliştirmeye hazırlandıklarını belirterek, seri üretime geçtikten sonra bu ürünü ihraç edeceklerine inandığını söyledi. Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ile arkadaşımız Mehmet Kaya'nın sorularını cevaplandıran Kurt, şirketin tasarım ile araştırma-geliştirme faaliyetlerine odaklanmak yönünde bir stratejik hamle öncesinde bulunduğunu anlattı. Öncelikle, dünyada ve Türkiye'de savunma sanayiini değerlendirebilir misiniz? Son dönemlerde savunma sanayi şirketlerinin hızla büyüdüğü bir trend dikkati çekiyor... Dünyada son 10 yıl içinde inanılmaz bir birleşme, konsolidasyon dönemi oldu. Örneğin ortaklarımızdan BAE Systems, 10 sene önce 5-10 milyar dolar cirolar seviyesinde iken, 2007'yi sanıyorum 30-35 milyar dolar ile kapatacak. Bu büyümeyi büyük ölçüde şirket satın almaları yoluyla yaptı. Savunma sanayinde büyük bir şirket iken artık global anlamda dev bir şirket haline geldi. Bu konsolidasyon furyası neticesinde yeni dev savunma şirketleri ortaya çıktı. Son 1-2 yılda satın alacak-birleşecek şirket azaldığı için, bu eğilimde bir durulma görülüyor. Bu temel bir değişiklikti, çoğu kişi nedenini globalizasyona bağladı. Ürün bazında baktığınızda ise, tehdit değişti ve ürünler de o tehdide göre dönüşüm geçirmeye başladı. Bugünün tehdidi asimetrik tabir edilen tehditler... Artık tanklarla bir ülkeye girince savaş kazanılmıyor, yeni başlamış oluyor. Sonrasında 6-7 yıl çarpışmak zorunda kalınıyor. ilk örneğini Sovyetler'in Afganistan'da başına gelenler olarak verebiliriz. Bugün Irak'ta, yine Afganistan'da yaşananlar herkesin gözü önünde. İşte, bu asimetrik tehditle savaşacak bir orduya, gerekli yetenekler ortaya çıktı. Bu yetenek tabanına göre silahlanmak ve saldırı-savunma silahları yapmak öne çıktı. Bu yeni yetenek ve tehdit olgusu, FNSS'in iş kolu ile yakından ilgili sanırım... Elbette, bizim faaliyet alanımız savunma tarafında. Basit olarak taşıma araçlarından şimdi korumalı sistemlere geçiş var. İş en sonunda mayın korumalı araçlara geldi. Bizim ilk sözleşmelerimizde mayın koruma tanımı yoktu. Araçlarımızda temel anlamda bir mayın koruması vardı ama tanımı yoktu. Ama, bizim daha sonraki sözleşmelerimizde, mayın koruma tanımları ve zorunluluğu geldi ve araçlarımız üzerinde ciddi geliştirmeler yaptık. Lisanslı ürettiğimiz araçta bile, ABD'de olmayan mayın koruma uygulaması yer aldı. Şimdi taktik tekerlekli araçta da mayın koruma ön planda. Bir örnek vereyim: ABD, bütçesi 20-22 milyar dolara varan bir çalışma yürütüyor şu anda. Bu projede aslan payını ABD'de yerleşik şirketler alıyorlar. Ancak Güney Afrika ve İsrail'in elinde hazır araçları vardı; onlar da girdiler. Almanlar'ın kendine yeterli bir iç pazarı var, mevcut araçlarıyla ABD alımlarına girmediler ya da giremediler, çünkü araçlar çok kabiliyetli olmasına rağmen aşırı pahalı. Şöyle bir soru da akla geliyor. Türk savunma sanayii rakiplerine oranla daha genç. Geçmiş 10 -15 yıla baktığınızda Türkiye'de ne değişti, hangi yetenek kazanıldı? Kesinlikle ve kesinlikle tasarım yeteneği gelişti. Bu durum, ilk aşamada TSK Vakıf şirketlerine yansıdı, "yurtdışında varmış; alayım" düşüncesi bitti. Burada Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın büyük başarısı var. Tasarım kabiliyetini, alışkanlığını kazanmak lazım. Bu aşamada harcanan kaynağın uzun dönemli kazançlar düşünüldüğünde getirisi çok yüksek. üretim safhasında fizibilite işin içine girmeli, bunda herkes hemfikirdir sanırım. Ancak, tasarımı yapıyor olmak da çok önemli. Bu, aynı zamanda, sistemin ne işe yaradığını tam olarak biliyor olmak, askeri ihtiyaca cevap verip vermediğini değerlendirmek, tüm bunları test edebilmek, gerektiğinde kendi imkanlarınızla yenileyebilmek yeteneğine sahip olmanız anlamına gelir. Bence ülke olarak kazandığımız en büyük yetenek budur ve güzel bir gelişmedir. Eskiden belirlenen ihtiyaçlar dünyada mevcut ürünler arasından seçilir ve alınırdı. şimdi kendi ihtiyaçlarına yönelik özel şartname yazılıyor. Tasarımı yapmadan bu şartnameye tam olarak nasıl uyacaksınız? Askeri alımlar ABD, İsrail, Almanya gibi ülkelerde nasıl yapılıyorsa ülkemizde de o şekilde yapılmaya başlandı artık. Vakıf şirketleri ciddi geliştirme, tasarım işleri alıyorlar. O tarafta yazılım, elektronik ağırlıklı. Yavaş yavaş sıra özel sektöre geliyor. Yani önümüzdeki dönem, tasarım ağırlıklı bir dönem. Savunma Sanayii Müsteşarlığı, stratejik hedef olarak 2010 yılına kadar ihtiyacın yüzde 50'sini yerli kaynaktan tedarik etme hedefini ortaya koydu. Bu hedef hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu politika doğrudur ve kesinlikle desteklenmesi gereklidir. Her projede yerli katkı payı isteniyor ve bundan mutluluk duyuyoruz. Ben bu aşamada, belirlenen hedefin bir adım ötesinin zamanı geldi diye düşünüyorum. Artık ekonomik gerçekliği de düşünmeli ve buna göre yeni bir strateji ortaya koymalıyız. Benim düşüncem, belli teknolojilere sahip olalım, kaçınılmaz olarak yabancılardan tedarik edeceğimiz sistemler-teknolojilere karşı biz de belirli teknolojilere sahip olalım istiyorum. Ekonomik gerçeklik diye sözünü ettiğim şey ise mesela transmisyon.. 100 bin dolarlık bir sistem. Yıllık ihtiyacınız ise sınırlı sayıda ve yurtiçi üretimi pahalıya gelebilir ama eğer stratejik bir kalem olduğu ve yurtdışına bağımlı olmaktan kurtulmamız gerektiği düşünülüyorsa, ekonomik olmasa da yerli olarak üretilmek zorunda. Böyle bir ürüne sahip olmak, öyle stratejik kabiliyete sahip olmak anlamına gelir ki, kimse sizi ambargo ile tehdit edemez, çünkü sizin de bir karşı yaptırımınız olacağını bilir. Bu düşüncenizi biraz açar mısınız?.. Sözünü ettiğiniz stratejik yeni bir hedef belirlenmesi midir? Tabii ki bir ülkede her şeyi yapmak mümkün değildir. Ekonomik de değil. Diyelim ki her şeyi bir yana bıraktınız, stratejik bir hedef olarak "bütün sistemleri-araçları ben üreteyim" dediniz, yine de yapamazsınız. Diyelim, gece görüş dürbününün bir tüpü var. Dünyada 1-2 şirkette var, siz üretmeye kalktınız ama yıllık ihtiyacınız ne kadar? Sovyetler bir dönem her şeyi yapmaya çalıştılar ve başarısız oldular, ekonomileri çöktü. Türkiye'nin orta uzun vadede, yatırım yapacağı stratejik alanları iyi seçip, topyekün oraya odaklanması, belli konularda kuvvetli olması lazımdır. Bu bir milli politika olarak ortaya konulmalıdır. Tek bir şirket ve sektör tarafından, ya da sadece devlet tarafından alınabilecek bir karardan söz etmiyorum. Önemli beyinlerin beraberce düşünüp, bir sinerji yaratarak belli alanları tespit etmesi ve bilahare bu alanlarda belli bir program dahilinde önemli insan, altyapı, vs. yatırımı yapılmasından söz ediyorum. Bu seçilen alanda Türkiye'nin Ar-Ge ile bir yerlere gelerek, dünyada olmayan bir şeyi pazarlıyor, teknolojisini elinde bulunduruyor olması lazım. İşte bu, alternatif maliyetten sizi kurtarır. O zaman adam size sözgelimi "tank transmisyonunu vermem" dediği zaman "ben de size şunu vermem" diyor musunuz? Ekonomisini sallıyor musunuz? o önemlidir. Her şeyi kendim yapacağım diye 5 milyon dolarlık bir ürünü 25 milyon dolara yapmak zaten anlamsız. Bu, savunma sanayii anlamında belli bir oranda ambargo tehditlerini de ortadan kaldırır. Böyle bir stratejinin geri dönüşü 15-20 yılı bulur ama, geçmişte bu işleri yapmadığımız dönemleri artık telafi etmemiz ve bu tür alternatiflere sahip olmamız lazım. Sık sık araştırma-geliştirme faaliyetlerine, tasarım yeteneğine atıfta bulundunuz. Ar-Ge harcamalarına yönelik hükümetin ödenek artırması sözkonusu, Ar-Ge teşvik yasası gündemde. Sizin bu çalışmalara yaklaşımınız nedir? Biz bu yöndeki çabaların tamamını destekliyoruz ve verilen desteklerden mutluyuz. Ar-Ge niyetiniz varsa, bu niyetinizi destekleyen mekanizmalar geliştiriliyor. Belli bir yük kamu tarafından omuzlanıyor. Ancak, uzun vadede yatırılan bu kaynakların elbette geri dönüşü olacaktır. Mutlaka iyileştirme yapılacak noktalar vardır ve eminim bunlar zaman içinde de iyileştirilecektir. FNSS kendisini nasıl konumlandırıyor, ortağınız BAE Systems çok geniş yelpazede faaliyet gösteren bir şirket, sizin de üretim-tasarım yelpazeniz çeşitlenecek mi? Böyle konularda benim bir yaklaşımım var: öncelikle 'kurulan sistem çalışıyor mu' buna bakmak lazım. Çalıştığı sürece fazla müdahale edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin FNSS'te ortak girişim kimyası tuttu. Yüzde 100 milli sermaye FNSS için konu değildir, çünkü milli gizliliği olan ürün üretilmiyor. Bu açıdan ASELSAN'ın milli olması önemlidir ve gereklidir. Türkiye açısından bir dünya savunma devi olan BAE Systems'in ülkemizde yatırım yapmış olması ve diğer bir dev olan Nurol Holding ile ortak bir şirket kurmuş olması muazzam bir stratejik avantajdır. Bizim açımızdan da önemli avantajları var yabancı ortaklı olmanın; çünkü önemli ölçüde ihracat yapmaktayız. Dış pazarlarda hem Türk şirketi olmanın hem de BAE Systems teknolojilerine sahip olmanın büyük avantajlarını kullanabiliyoruz. Doğru yerde, doğru bayrak büyük avantaj sağlıyor. Mesela, Suudi Arabistan'da aldığımız bir işimiz var. BAE Systems zamanında Suudi Arabistan'da fabrika kurmuş ama bazı nedenlerle yürütememiş. Sonra biz devreye girdik. Teknolojimizi ispat ettik, iyi fiyat verdik; yapımız da Türk ve ileri teknolojili. Ayrıca önerdiğim araç Amerika'da yok. Şimdi, Suudi Arabistan'daki o fabrikayı biz işletiyoruz. Yabancı ortağımız var ama iş yerli katkıya, teknoloji transferine, ihracata ve yüksek vergi vermeye gelince biz, FNSS'ten daha milli unsur tanımıyoruz açıkçası. Çalışma alanımızda çok değişiklik beklemiyoruz. Hafif oynamalar olacaktır ama bir 10 yıla baktığımızda -stratejik çalışma da yapıldı- ana çalışma alanımızdan fazla sapmadan ciddi büyüme içine gireceğimiz, geçmiş 15 yılın üzerine çıkabileceğimiz görülüyor. Yapılanma da buna bağlı olarak gelişiyor. içeride proje bazlı yapılanmaya gidildi. Son 6 ayda, 50 dolayında tasarım mühendisi alındı. Bu alımlar da devam ediyor, daha da alınacak. Şu anda 220 çalışana çıktık ama, henüz mavi yaka alımına başlamadık. Tamamen beyaz yakalı, çoğunlukla tasarım mühendisi alt yapısından bahsediyoruz. Bu gelecek dönemin nasıl olacağının işaretini veriyor. İlk dönemde, FNSS uzun süreli üretim projesi ile işe başladı. ilk 10 sene boyunca daha çok benzer tipte üretim yapılıyordu. Bir ara ayda 30 araca kadar çıktık ki, bu çok ciddi bir rakamdır. Ancak şu anda öyle bir ortam yok. Düşük üretim adetleri ile yüksek sayıda değişik tipte ürün tasarlamak ve üretmekten bahsediyoruz. Çok zor bir ortam, ancak adapte olan, buna göre organize olan kazanır. Biz bu ortamın gerektirdiği esnek yapıya ve kabiliyete sahibiz. Geliştirme projesi olarak yakın zamanda Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü işini üstlendiniz. FNSS bu konuda ciddi bir geliştirme-tasarım faaliyeti içinde... Biraz da bu projeden söz eder misiniz? Toplam süresi 6 yıl olan bir proje. Bu sürenin 4 yılı geliştirme-tasarım. Benzer sistemleri, dünyada sadece Almanya ve Fransa üretiyor. Amerika, Almanya'dan alıyor. Fransa ve Almanya'nın yanında, üçüncü bir ülke olarak ilk defa Türkiye'de tasarım yapılacak. 130 milyon dolar dolayında bir proje. İlk başlarda, bu proje için, doğrudan alım gündeme gelmiş. Savunma Sanayi Müşteşarlığı'nın (SSM) önüne istek gelince Almanlarla görüşülmüş, ortaya bir rakam çıkmış. SSM yerli üretime önem veriyor biliyorsunuz, rakamı da görünce, 'acaba biz yaptıramaz mıyız' diye düşünülmüş. O dönemde bizim SSM'ye sunduğumuz raporlarımız var; "bunu biz yaparız" dediğimiz. Bizim PARS 8x8 aracımız var, üstündeki sisteme baktık tamamen alüminyum. Bu konuda biz yetenekliyiz. Bizimle görüştüler, tasarım gündeme geldi. Fizibilitesini yaptık, testleri, kapasiteleri ön bilgi topladık ve yapabileceğimize karar verdik. Raporumuzu verdik. Yerli geliştirme ihalesi açıldı ve ihaleyi kazandık. Almanların fiyatlarından yüzde 40 tasarruf sağladık. Geliştirme safhası devam ediyor ve son derece sağlıklı durumda şu anda. Sistem, gelecek sene sonrasında hazır olacak ve prototiplerle büyük gürültü koparacağız. 50 tasarım mühendisi bu projede çalışıyor. Bu çocukların ve dolayısıyla, şirketin kazanacağı bilgiyi ve tecrübeyi bir düşünün.. Bu iş bitince bu çocukların önüne yeni tasarım projeleri koyabilmek lazım, onu da şimdiden düşünüyoruz. Biz yüzücü hücum köprüsü konusunda yurtdışı rakiplerimizi geçeceğimize ve bu sistemi ihraç edeceğimize de inanıyoruz. Yabancılar 'bizim sistemimize benzemesin' diye şimdiden baskıya başladı ama korkunun ecele faydası yok tabi. KOBİ'ler için savunmada çok fırsat var SSM, savunma sanayii işlerinde KOBİ kullanımını şart koşuyor, sizin politikanız nedir? Bugün OSTİM'e gidin, sorun "KOBİ'leri kim destekliyor" diye, uzak ara birinci sıraya FNSS'yi koyacaklardır. FNSS işçi sayısında hiçbir zaman 350 kişiyi geçmemiştir. Bu kadro 280 milyon dolar cirolara ulaştı. Dünyada olacak rakam değil. İsrailliler adam başı 500 bin dolar ciro yaptık diye öğünür dururlar. Ama biz adam başı 750 bin dolar yaptık. O yıl SASAD'a (Savunma Sanayii İmalatçıları Derneği) rakamları gönderdiğimizde önce geri geldi 'rakam hatası var' diye. Neden? çünkü yan sanayii kullanıyoruz. Yapmamız gerekeni yapıyoruz. Tasarımı, sistem mühendisliğini, temel gövde üretimini. Geri kalan işler için dış kaynak kullanıyoruz ama çok ciddi bir denetim-kontrol yaparak. Bizim çalıştığımız çoğu KOBİ şu anda ihracat yapıyor. FNSS, şu anda 200'ün üzerinde KOBİ ile çalışıyor. Ankara-Ostim ağırlıklı olmak üzere Eskişehir, Bursa, İstanbul'da KOBİ'ler var birlikte çalıştığımız. Ayrıca, bu esnekliğe mecbursunuz. Çünkü savunma sanayinin kendine özgü koşulları var. 280 milyon dolarlık cironun gerektirdiği kadar; yani, yaklaşık 1000 çalışanlı konvansiyonel bir yapıya dönüşürseniz, bir dönem geliyor, iş bitiyor. Yerine yenisini koyamazsanız büyük sorun yaşıyorsunuz. SSM'nin politikası da bu yönde; "aldığınız işi" başkalarıyla paylaşın diyor. KOBİ'ler için savunma sanayiinde kümelenme bir çözüm olabilir. KOBİ kullanımı dünyada sadece savunma sanayiinde değil, otomotivde de bir eğilim halinde ilerliyor. KOBİ'lerin sadece üretimde değil, birleşip küçük tasarımlarda da etkin olmaya başlaması bize yararlı olacaktır. İlk SSM projemizde yerli katkımız yüzde 84'ler düzeyindeydi ki, bu bir rekordur. İkinci büyük SSM projemizde ise yüzde 65 seviyelerinde. Bunun sebebi ise yurtdışı oranı yüksek olan bazı pahalı alt sistemlerin sözleşmemize dahil edilmesi. Ancak, bu da çok önemli bir yerli katkı seviyesi; çünkü yerli olarak nitelediğimiz çoğu askeri üründe yerli katkı oranı yüzde 50'lerin altındadır. Pastanın büyüğü tasarım, araştırma-geliştirme -Savunma sanayiinde katma değeri yükseltmek için hangi yola gidilmeli? Sektörü bir besin zinciri gibi düşünün. Katma değer en fazla piramidin yukarısında. Aşağıda üretim var ve katma değer de var, ama rakibiniz binlerce firma var. Yukarıda piramidin tepesinde tek kaldığınızda, pastanın hepsi sizin. Piramidin üstünde olmanın yolu da teknoloji ve tasarımdan geçiyor. Biz de üreticiyiz, üstelik iyi üreticiyiz ve fabrikamızla gurur duyuyoruz, ama bunu başkası da yapabilir. Belki, biz de 10 yıl sonra, dışarıda üretici aramaya başlayacağız. O yöne doğru gitmemiz gerekecek. Ar-Ge ile yeni bir şeyler geliştirip, o ürüne sahip olduğumuz zaman Türkiye ve şirket olarak çok daha iyi bir yerde, çok daha ileride olacağız. Sınıfının en iyi aracını biz üretiyoruz -FNSS zırhlı araçlar konusunda uzman bir şirket. Bu alandaki durumunuz ve geleceği nasıl görüyorsunuz? Dünyada silah teknolojisi çok büyük gelişmeler yaşıyor. Elbette buna bağlı olarak da koruma sistemleri hızla gelişiyor. Bizim işimiz koruma sistemleri. O anlamda da tatmin edici buluyorum işimi. Bizim yaptığımız aracı kullanan askerlerimiz gelen tehditlerden korunacak. Bu çok güzel bir duygu. FNSS üretimi araçların kabiliyetlerini ve fiyat seviyelerini karşılaştırdığımızda, 15 ton civarı paletli araç sınıfında daha maliyet-etkin bir araç göremiyorum dünyada. Bir yıl sonra, bu iddiamı tekerlekli araç için de söyleyeceğim inşallah. Paletli ve tekerlekli zırhlı muhabere araçlarında uzman şirket Türkiye'nin önde gelen savunma sanayii şirketlerinden FNSS, kurulduğu 1989 yılından bugüne Türk Silahlı Kuvvetleri'nin çok sayıda zırhlı araç ihtiyacını karşıladı. Paletli ve tekerlekli zırhlı muharebe ve personel taşıma araçlarında uzmanlaşan FNSS, sadece Türkiye içinde değil, yurtdışında da çok sayıda ülkeye araç üretiyor. Dünyada sadece Almanya ve Fransa'nın sahip olduğu seyyar yüzücü hücum köprüsünün geliştirilmesi ihalesini de kazanan FNSS, ürün geliştirme yeteneğini sergilemeye hazırlanıyor. Yıllık ortalama cirosu 300 milyon dolara ulaştı 1990-2004 dönemi arasında yıllık ortalama 150 milyon dolar ciro yapan şirket 2005-2007 döneminde ortalama cirosunu 300 milyon dolara çıkardı. 2000-2007 dönemi cirosunun yüzde 60'ını ihracattan sağladı. Malezya, Suudi Arabistan, Belçika, Filipinler, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikler, Mısır'a ihracat yaptı. 1990-2004 döneminde ortalama 400 kişi, 2005-2007 arası ortalama 150 kişi istihdam etti. Kurt, 21 yıldır Nurol Holding'te 1962 Ankara doğumlu Nail Kurt, ODTÜ Makine Mühendisliği bölümü mezunu. Suudi Arabistan'da ve Türkiye'de ağırlıklı olarak inşaat projelerinde çalıştı. 1987-1990 yılları arasında Nurol Holding'de Zırhlı Muharebe Araçları projesinde çalıştıktan sonra 1990 yılında ZMA Program Müdür Yardımcısı olarak FNSS'e transfer oldu. Bu grupta çeşitli görevlerde yer aldıktan sonra 2007 yılında Tekerlekli Zırhlı Araç Programları Müdürlüğüne atandı. Evli ve iki çocuk babası olan Kurt, 2007 yılı Aralık ayından bu yana FNSS Genel Müdürlüğü görevini yürütüyor. Ayrıntılardaki Nail Kurt Ferit B.Parlak [email protected] Bir ülkenin yaptırım gücünü artıran 'değer'ler arasında başı çekiyor 'askeri güç'. Gelişmiş ülkeler bu nedenle savunma ve yan sanayisinin güçlenmesi için her yolu deniyor ve bütçesinin büyük bir bölümünü bu alandaki yatırımlara yönlendiriyor. Türkiye'nin de "güçlü savunma sanayi hedefi"nin ilk nedeni bu. Büyük iç ve dış çatışmalara, sıcak ve soğuk savaşlara sahne olan İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, İran, Rusya gibi ülkelerle aynı bölgede bulunmak ise bu hedefe ulaşabilme isteğinin ikinci nedeni. PKK gibi, Türkiye'ye yönelik tehditlerin yoğunluğu ise üçüncü neden. Savunma sanayinde dışa bağımlılıktan kurtulup, uluslararası arenada sesimizin gür çıkması ve yaptırım gücümüzün artması için çalışan, üreten, teknoloji geliştiren kuruluşlarımız arasında önemli bir yere sahip olan FNSS'nin (2007'yi 35 milyar dolarlık ciroyla kapatan, dünya savunma devi BAE Sistem ile Nurol Holding ortaklığıyla kurulan) Genel Müdürü Nail Kurt ile yaptığımız sohbette, Türkiye ortalamasının kat kat üzerinde büyüyen sektörün hedeflerini; yapılması gerekenleri; tedarikçi kuruluşların ve nihai üründe yerli katkının durumunu; devlet yönetiminin sektöre etkisini konuştuk. Savunma sanayinde 'yerli malı' dönemi başladı ve sektör yerli tedarikçiler ile birlikte sürdürülebilir bir büyüme hedefliyor. Kurt, Türkiye'nin izlemesi gereken yolu, somut bir örnekle açıklıyor: "Yerli firmalar kalite denetiminden geçemediği için, daha önceleri yerli katkımız yoktu. Sonrasında mühendislerden oluşan bir takım oluşturduk. Potansiyel firmaları belirledik ve eğitim verdik. Bu firmaların aparatlarının hepsini biz sağladık. Bir kısmına faizsiz avanslar yani risk sermayesi verdik. Bizim bu projeyle yan sanayiye yatırdığımız rakam 150 milyon dolardır. Bu politika sonucunda Türkiye'deki tedarikçi sayımızı 60'a, tedarikteki Türk malı oranını ise yüzde 60'a çıkardık." Geleceğimize yön verecek savunma sanayinin gelişimi için hepimize çok önemli görevler düşüyor. Medyaya düşen görevi ise FNSS'deki Genel Müdürlük görevini Nail Kurt'a devreden, CEO'luk görevini ise 4 ay içinde devredecek olan Hüseyin Esen Ergül dillendiriyor: "Politik ilişkiler çok önemli. Geçtiğimiz haftalarda bir Orta Doğu ülkesinin kralı geldi. Gazetelerden birinde "Küstah Kral" diye bir manşet atıldı. Emin olun o haber anında çevrilip, o ülkeye gitmiştir. Bu tür haberler Türk firmalarının pazar geliştirme şansını zorlaştırır."