Ankara Sohbetleri'nin konuğu AKP Milletvekili ve Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Ahmet Edip Uğur: Türkiye'de yağ ithal ederek biodizel üretmek cinayettir
Ankara Sohbetleri'nin konuğu AKP Milletvekili ve Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Ahmet Edip Uğur: Türkiye'de yağ ithal ederek biodizel üretmek cinayettir
ANKARA - AKP Balıkesir Milletvekili ve Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Ahmet Edip Uğur, Ankara Sohbetleri'nin konuğu oldu ve çarpıcı açıklamalarda bulundu. ABD ve AB ülkelerinin tarla bitkileri üretiminin 3'te 1'ini yağlı tohumlara ayırmasına rağmen, Türkiye'nin sadece yüzde 2 ayırdığını belirten Uğur, bu yüzden yıllık 1 milyar 750 milyon dolarlık ithalat yapıldığını bildirdi. Türkiye'nin yemeklik yağ ithal ederken, ithal yağla biodizel üretimini 'cinayet' olarak nitelendiren Ahmet Edip Uğur, önemli üretici ülkelerin artık hammadde ihracatını kestiğini, böyle giderse Türkiye'nin nihai ürün ithal etmek zorunda kalacağını bildirdi. Tarım konusunda tüm yetkilerin Tarım Bakanlığı bünyesinde toplanmasını isteyen Uğur, "Tarım Bakanlığı tahıl bakanlığı olmaktan çıkarılmalı" diye konuştu. Ahmet Edip Uğur, sorularımızı şöyle yanıtladı: -Öncelikle bilimsel olarak yağın insan için ne ifade ettiği yönünde bilgi verebilir misiniz? Yağlar temel gıda maddemiz. Vücudumuzun temel yapı taşları proteinler, karbonhidratlar ve yağlardır, bunlar olmazsa olmuyor. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) insanların bu üç üründen de eşit tüketmesini öneriyor. -Türkiye'deki tüketim ne durumda? Tabii Türkiye'nin bugün 71 milyona yaklaşan bir nüfusu var. Bunlar eğer WHO'nun öngördüğü şekilde beslenecek olsa, bir kişinin yılda 30 kg yağ tüketmesi lazım. Bu da yıllık 2.1 milyon ton yağ ihtiyacına karşılık gelir. Türkiye'de şu anda 21 kg yağ tüketiliyor. Bu rakam 10 yıl önce 15, 20 yıl önce 8 kg'dı. Bir kere yağ hem enerji veriyor, hem kalori ihtiyacını karşılıyor. 1 gr yağda 9.5 kcal enerji alıyorsunuz. 1 gr karbonhidratta ise 4.5 kcal enerji bulunuyor. Bir insanın yakıtı yağdır. Nasıl araba benzinsiz gitmiyorsa, insan da enerjisinin kaynağı yağı yemeden ayakta duramaz. Türkiye bugün tükettiği yağ, 1 milyon 500 bin ton civarındadır. Bunun yanında sabun, boya, yem sanayi de 200 bin ton civarında tüketimle bitkisel yağ tüketimi 1.7 milyon tona ulaşıyor. Türkiye bu ihtiyacının sadece 500 bin tonunu yerli kaynaklardan karşılıyor. Geri kalanını ise ithal ediyor. 2007 yılında yağa ödediğimiz fatura 1 milyar 750 milyon dolar. Yani Türkiye ihtiyacının yüzde 70'ini ithal ediyor. -Yağlı tohumlardan sadece yağ üretilmiyor, katma değeri yüksek bir ürün... Kuşkusuz, yağlı tohumdan yağın dışında birçok ürün elde ediliyor. Öncelikli olarak üretilen yağı insanlar tüketiyor. Geriye kalan küspe yem hammaddesi olarak kullanılıyor. Dolayısıyla Türkiye'de yağlı tohum üretimi düşük olduğu için, küspeleri de ithal ediyor. Yani Türkiye'nin mutlaka yağlı tohum üretimini artırması lazım. Bundan 10 yıl önce Türkiye 2 milyon ton yağlı tohum üretirken, bugün üretim yine 2.1 milyon ton civarına sıkışmış kalmış. Yani 10 yılda değişen bir şey olmamış. Dünyaya genelindeki üretime baktığınızda ise üretilen yağlı tohum miktarının 390 milyon ton olduğunu görüyoruz. Dünya 10 yıl önce dünya 250 milyon ton üretirken, bunu yüzde 40 artırmış. -Yakıt üretiminde de kullanım artmaya başladı. Tabii ki insan gıdası olarak kullanılmasının yanı sıra yağlar, son dönemlerde giderek artan oranda çevreci yakıt biodizel üretiminde de kullanılmaya başlandı. Dünya yağ talebi ve buna bağlı olarak da üretim artış gösterdi. Hatta son dönemlerde yağ fiyatları, petrol fiyatlarına paralel seyredip, onu bile geçmeye başladı. Petrol 1988'de 12 dolar iken bugün 100 dolar sınırını aştı. Zaten biodizel, petrol fiyatı 80 doları geçtikten sonra daha cazip hale gelmeye başladı. Son 1.5 yıl içinde yağ fiyatları yüzde 200 civarında artış gösterdi. 2007 yılı Haziran ayında 650 dolar olan yağ fiyatı şimdi 800 dolara çıktı. Petrol fiyatları düşünce yağ fiyatlarındaki baskı azalıyor, ancak yükselince yağlar biodizel üretimine gittiği için fiyatlar da yükseliyor. Üstelik yağ fiyatı tarihin en yüksek seviyelerine ulaştı ve bu seviyelerde kaldı. -Bu gelişme çiftçilerin üretim çeşitliliğini nasıl etkiliyor? Yani yağ fiyatları yükseldikçe yağlı tohumlara bir yöneliş oluyor mu? Türkiye zaten ithalata dayalı yağ ihtiyacını karşıladığı için yağ fiyatlarında artış oldu. Doğal olarak yağ fiyatlarındaki artışın çiftçilere faydası oluyor. Bizim çiftçimiz para kazanmadığı ürünü ekmez. Yıllarca yağlı tohum baskı altında tutulduğundan, çiftçimiz yağlı tohum, ayçiçeği, soya kanola ve aspire itibar etmedi. Yağ fiyatları yükselince ekim miktarı artmaya başladı. Bu aşamadan sonra çiftçi artık ektiği tohumdan para kazanmaya başlayacak. Hükümetlerimiz de yağlı tohum ekimini artırmak için prim veriyor. 2008 içinde geçen yıldan daha yüksek prim desteklemesi olmasını ve üretimin artmasını bekliyoruz. -Türkiye'deki yağ tüketiminin artırılması gerektiğinden bahsettiniz ama bunun bütçeye getirdiği yükleri de hesapladınız mı? Bir kere fiyatlardaki artış konusunda yağ tam olarak günah keçisi haline getirildi. Devletin resmi kurumu TÜİK'in yatığı araştırmalar var. Buna göre 4 kişilik bir ailenin aylık harcamalarının madde gruplarına göre dağılımı yapılmış. Ekmek ve tahıllara yüzde 25, ete yüzde 5.35, süt peynir ve yumurtaya yüzde 3.7 ödeyen bir aile, aylık harcamalarının sadece yüzde 0.88'ini yağa ayırıyor. Dolayısıyla yağ fiyatlarının yükselmesinin ailenin bütçesine büyük yük getireceğine inanmıyorum. Geçmişi hatırlayın, bir dönemler yağ kuyrukları iktidarları devirdi. O günden bu yana yağ fiyatlarında ne zaman kıpırdanma olsa, stokçuluk vesaire gibi konular gündeme geliyor. Şöyle düşünün, bir insan sabahtan akşama kadar gazoz içebilir ama yağ için aynı şey sözkonusu olamaz. Ayrıca işin bir başka yönü, bir gün boyunca siz gazoz tüketmeseniz olur ama yağı tüketmek mecburiyetindesiniz. Yağ fiyatlarına çok yüksek diyor insanlar ama bir litre yağ fiyatı, bir paket sigaradan bile daha ucuz. Bu konu da göz ardı ediliyor. Bir örnek daha vermek istiyorum, bir grup insan birkaç kg meyveyi 3 saatte bitirebilir ama aynı insanlar yağı ancak ihtiyaçları kadar tüketirler. -Yağlı tohum üretiminin artırılması için sadece prim verilmesi yeterli mi? Tek başına prim yeterli olmaz tabii ki. Bir kere Türkiye'de yağlı tohumlar hep arka planda bırakılmış. Dünya Ticaret Örgütü ile 1995 yılında masaya oturulduğunda, tahıl grubu ürünlere yüzde 180'e kadar koruma vergisi istenirken, yağlı tohumlardaki verginin üst sınırı yüzde 27'de tutulmuş. Bugün dünya hububat fiyatları yüzde 300 arttığında biz gümrük vergilerini yüzde 180'den yüzde 0'a düşürüyoruz. Yağda ise en fazla yüzde 27 vergi uygulayabiliyorsunuz. O dönemde büyük hata yapılmış ve üretici mağdur olduğu için artık ekmemeye başlamış. Ancak bu olumsuzluklara rağmen, gelinen noktada Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda yağlık tohum açığını kapatacağına inanıyorum. Hem Karadeniz bölgesinde, hem Karadeniz'in güneyinde pancar ekim alanlarında alternatif ürün olarak ekilebilir. Güney'de üretim artırılabilir. Bu sene hava şartları çok iyi gidiyor ve 1 milyon tonluk üretimi yakalayabiliriz diye düşünüyorum. Biodizel tüketimini de hesap ettiğinizde AB'nin inanılmaz bir şekilde yağ ihtiyacı ortaya çıkıyor. Örneğin 2010 yılında 60 milyon ton kanola ihtiyacı olacak ama üretebilecekleri miktar 25 milyon ton. Sadece Avrupa'nın değil, dünyanın bunlara ihtiyacı var. -Türkiye bu ihtiyaçları karşılayabilecek potansiyele sahip mi? Bunun için potansiyelimiz var. Şu anda yağlı tohum ekimi yapılan arazi 600 bin hektar civarında. Bunu 1 milyon hektara çıkarabiliriz. Prime dayalı destekleme şart. Ayrıca prim miktarlarının üretici ekeceği ürüne karar vermeden açıklanması gerekiyor. Üstelik fiyatların yükselmesiyle devletin sübvansiyon ihtiyacı da azalacak ve daha az destekle tarıma daha iyi yön verilebilecek. Bu görüşlerimizi her fırsatta sayın Başbakan'a ve Tarım Bakanı'na iletiyoruz. Her platformda yağ açığı bulunduğunu anlatıyoruz. Türkiye yemeklik yağını ithal ederken, ithal yağla biodizel üretimi ayrı bir cinayettir. Bunun Türkiye'ye maliyeti çok daha yükseliyor. Biz yağlı tohum üretimini artırıp biodizeli kendi yağımızdan yaparsak bir şey ifade eder. Eğer biz Türkiye olarak yağlı tohum üretimini artırmazsak, Rusya, Bulgaristan, Ukrayna ve Romanya'da yabancı şirketler fabrikalarını kurdu. Önümüzdeki yıllarda ürünlerin tamamını işleyecekler. Bu ülkeler yağlı tohum ihracına gümrük getiriyorlar ve sonunda Türkiye mamul yağ ithal etmek zorunda kalacak. -Tüketicide yağlara yönelik özellikle karıştırma yapıldığına yönelik şikayetler var. Bu nasıl oluyor? Bunun nedeni merdivenaltı üretim. Biz dernek olarak bunlarla mücadele ediyoruz ve çok sayıda ihbarda bulunuyoruz. Gidin bir yağ alın üstünde ayçiçeği resmi olmasına rağmen, içinde kanola çıkıyor. Niye, çünkü kanola ayçiçeğine oranla yüzde 30 daha ucuz. Bizim üyelerimiz, Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği'nin logosunu kullanıyorlar. Yağ sektöründe tağşiş (karıştırma) işi bu sektörde her zaman var. Yani tüketicinin bir yağ çok düşük fiyata satılıyorsa bundan şüphe etmesi lazım. -Örneğin 5 YTL'ye zeytinyağı satılıyor. Bunlar gerçekçi mi? Piyasa satış fiyatını bilemem ama size şu örneği verebilirim. Zeytinyağı müstahsilden 5.5 YTL'ye alınıyor, işleniyor, satılıyor, nakliyesi ve kar payı var. Bunun artık ne kadara satılabileceğine siz karar verin. -Geçtiğimiz yaz aylarında ürün bulmakta zorlandığınız yönünde çok haber yapıldı... Biz ithalatta ürün bulmakta değil de fiyat yükselmesi sebebiyle çok zorlandık. Ayçiçeği fiyatıyla diğer yağ fiyatları çok açıldı. Ayçiçeği ile kanola arasında 100-150 dolar fark varken, şimdi 600 dolara çıktı. Bulgaristan, Romanya, Ukrayna gibi ayçiçeği üreticisi ülkelerin kuraklık dolayısıyla rekoltelerinde düşüklük var. Ayçiçeği bulmakta zorlanıyorlar. Kış dolayısıyla don var ve gemiler gelemiyor. Mart-Nisan ayında çözülme bekleniyor. Yani arayan herkes yağ bulabiliyor. Üçüncü dönemdir milletvekilliği yapıyor 7 Nisan 1950'de Balıkesir'de doğan Ahmet Edip Uğur, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi Kimya Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi. Balıkesir Ticaret Odası Başkanlığı, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği Balıkesir Şube Başkanlığı da yapan Uğur, 18 ve 22'nci dönemlerde de Balıkesir milletvekilliği yaptı. Halen Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanlığını da yürüten Uğur, evli ve üç çocuk babası. Tarım Bakanlığı tahıl bakanlığı olmaktan çıkmalı 1995 yılında yapılan yanlış bir anlaşma var. Yakın tarihimize bakın Türkiye ne yaptı? Milli eğitimi tek çatı altında topladık. Tüm kurumların hastanelerini Sağlık Bakanlığı bünyesinde toplandık. Dolayısıyla tarımın da Tarım Bakanlığı bünyesinde toplanması lazım. Tarım Bakanlığı'nın tahıl bakanlığı olmaktan çıkarılması lazım. Bir de Türkiye'de Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri meselesi var. 2004 yılında yeniden yapılandırmayla ilgili kanun çıkarıldı. Yapılanmaların 4 yıl içinde tamamlanması gerekiyordu. O güne kadar olan 3 katrilyon lira civarındaki borçları silindi. Bunların 4 yıl içinde yapılanması gerekiyordu. Fakat Türkiye'de tarım politikası, tarım satış kooperatifleri birliklerine göre düzenleniyor. Bunlar tarım dışında, üretim, pazarlama gibi her türlü işe daldıkları için zarar ediyorlar. Bugün tarım satış kooperatifleri birliklerinin yüzde 80'i yağlı tohum birlikleridir. Ancak buna rağmen, ne zeytinyağı, ne ayçiçeği üretimini artıyor. Türkiye yılda 10 milyon ton domates üretimi yapıyor ama bir domates birliği mi var? O zaman domates birliği kurulsun, salça üretip satsın. Böyle şey olmaz. Veya patates birliği kurulup cips mi üretsin? Cumhuriyetin ilk yıllarında nasıl Etibank, Sümerbank kurulmuş, sanayiciyi desteklemek için, aynı şekilde tarımı desteklemek için de birlikler kurulmuş. Ancak bunlar fonksiyonunu bitirmiş. Öncelikle tarımı bu birliklerden kurtarmak lazım. İkincisi tarımı tek çatı altında toplamalı. Şekere Sanayi Bakanlığı, tütüne Maliye Bakanlığı, buğdaya arpaya Tarım Bakanlığı bakıyor. Bunların hepsi tarım ürünü değil mi? Türkiye'nin tarımda tek sıkıntısı bu. Üstelik, özel tesisler bile çok zor ayakta dururken, halen de maalesef tarım satış kooperatifleri, 2000 yılında kalan paralarla sanayi tesisleri kurdular. Paralarını beton ve demire yatırdılar. Bugün birliklerin kapasitesi Türkiye'nin yağ ihtiyacını karşılamaya yeter. Bu makineler yağ üretmiyor. Fındığı yağı için üretirsen büyük zarar edersin Fındık, yağı için yetiştirilmez, sofralık bir üründür. Fakat maalesef Türkiye'de tarım satış kooperatifleri birliklerine göre tarım politikası yapıldığından, yıllarca siyasiler oy için fındığa taban fiyat verdiler. İhtiyaçtan çok fazla fındık üretimi var. Bunu kooperatif olarak satın alıp stokluyorsunuz, tüketmeyince bozuluyor ve yemeklik vasfını kaybediyor. Bunun sonucunda da doğal olarak yağ üretiminde kullanıyorsunuz. Düşünün fındık 5 YTL, kabuğunu çıkarınca 10 YT'ye geliyor. Bunun tonu 8 bin dolara gelir ve yüzde 45'inin de yağ olduğunu kabul ederseniz, yağın fiyatı 15 bin dolara geliyor. Piyasa değeri ise bin dolar. Dolayısıyla fındığın yağı olmaz. Devlet olarak bu işten zarar ediyorsun. Sonra zararı da Hazine üstleniyor. Artık fındık, İtalya ve ABD'de yetiştirilmeye başlandı. Birkaç yıl sonra bunlar ürün hasat etmeye başlayacak. Bugün Türkiye'de tarıma en elverişli alanlarda fındık yetiştiriliyor. Bunun yerine Tarım Bakanlığı'nın yağlık tohum üretimine yüksek prim vererek, fındığın yerine bunların üretilmesini sağlaması gerekiyor. Her yıl 1 milyon 200 bin ton soyayı hayvan yemi olarak kullanmak için ithal ediyorsunuz. İthalat 12 yılda üç kat artış gösterdi 1.7 milyar doları geçti -Tarım politikası bugün değiştirilse, istediklerinizin tamamı yapılsa açık ne zaman kapanır ve ihracata başlayabiliriz? Bırakın ihracatı kendi yağımızı temin edebilmek bile çok büyük bir şey. İthalata 1 milyar 750 milyon dolar para ödemişiz. Üstelik ithalatı 1996'da 650 milyon dolar civarındaymış. Bugün neredeyse üç katına çıkmış. Rakamlara biraz daha bakalım, 1991 yılında ayçiçeği üretimi 1.2 milyon ton, soya üretimi 250 bin ton civarındaymış. 1995 yılında DTÖ ile yapılan anlaşmadan sonra destekler tamamen tahıllara verildiği için yağlı tohum üretimi gerilemiş. Üstelik bunu artık değiştiremiyorsunuz. Türkiye küspe, yağlı tohuma büyük ölçüde bağımlı duruma gelmiş. Dünyada ABD, Arjantin, Brezilya gibi ülkeler yüzde 33 yağlı tohum, yüzde 67 tahıl üretiyor. Bizde ise yağlı tohumlar sadece yüzde 2, tahıl üretimi yüzde 98 düzeyinde. Yani Türkiye bambaşka bir yöne doğru gidiyor. Fabrikalarımız, 6 milyon ton yağlı tohum işleyebilecek kapasitede -Başka devletlerin Türkiye'nin pazar olarak kalmasını istedikleri, bunun için de üretimini engellemeye çalıştıkları yönündeki görüşlere katılıyor musunuz? Tabii ki, bugün Arjantin neden etanol yapıyor. Milyonlarca ha alanda şeker kamışı üretiyorlar ve benzine yüzde 25'e kadar katıyor. Bunun Avrupa'da da kullanımının artması için baskı yapıyor ve "çevreci ürün kullanın" diyor. ABD'de çiftçi şimdi ekim alanlarını daha da artırmaya çalışıyor. ABD 90 dolardan ihraç ettiği buğdayın fiyatı şimdi 400 dolara yükseldi. Mısır 70-80 dolardan 300 dolara çıktı. Soya 500 dolar. Bu süreçte pirinç, sadece insan gıdası olarak kullanıldığı için fiyatları artmadı. Türkiye bitkisel yağ sanayiinde dünyadaki en modern teknoloji kullanılıyor. ABD ve Avrupa'da ne varsa, Türkiye'de de aynı teknoloji var. Margarin ve bitkisel yağ fabrikaları, ham yağ tesisleri çok modern. Bugün fabrikalarımız, 6 milyon ton yağlı tohumu işleyebilecek kapasiteye sahip. Sadece 500 bin tonu yerli üretimden geliyor Türkiye'nin bugün tükettiği yağ, 1.5 milyon ton civarındadır. Bunun yanında sabun, boya, yem sanayi de 200 bin ton civarında tüketimle bitkisel yağ tüketimi 1.7 milyon tona ulaşıyor. Bunun sadece 500 bin tonu yerli kaynaklardan karşılanıyor. Son dönemlerde petrol fiyatını bile geçti Yağlar, son dönemlerde giderek artan oranda çevreci yakıt biodizel üretiminde de kullanılmaya başlandı. Dünya yağ talebi ve buna bağlı olarak da üretim artış gösterdi. Hatta yağ fiyatları, petrol fiyatlarına paralel seyredip, onu bile geçmeye başladı. Fındık ekim alanlarında yağlı tohum üretilebilir Artık fındık, İtalya ve ABD'de yetiştirilmeye başlandı. Birkaç yıl sonra bunlar ürün hasat etmeye başlayacak. Bugün Türkiye'de tarıma en elverişli alanlarda yetiştirilen fındıkların yerine yüksek prim vererek yağlık tohum üretimi yapılabilir. Ayrıntılardaki Ahmet Edip Uğur Ferit B.Parlak [email protected] Bitkisel yağ tüketimimiz yıllık 1.7 milyon tonu aştı. Üretim için gereken toprak, su, güneş, ucuz işgücü gibi avantajlara ve bu avantajlar sayesinde 5-6 milyon tonluk üretim potansiyeline sahip olmamıza rağmen, ancak 500 bin tonluk üretim gerçekleştirebiliyoruz. İhtiyacımızın kalan bölümünü ise 2 milyar dolara yaklaşan ithalatla karşılıyoruz. Dünya ülkelerin 'yağlı tohum' üretimi, toplam tarımsal üretimin yüzde 33'ünü oluşturuyor. Ve bu oranı artırmak için her türlü sübvansiyon uygulanıyor. Bizde ise yağlı tohum üretimi, dünya ülkelerinin tersine, toplam tarımsal üretimimizin yüzde 2'sini oluşturuyor. Ve yine dünya ülkelerinin tersine, bu oranı daha da düşürebilmek, dışarıya daha fazla bağımlı hale gelebilmek için 'yoğun' çaba gösteriliyor. Bu arada yükselen petrol fiyatları ve küresel ısınma nedeniyle artan maliyetler, bioenerji yatırımlarını zorunlu kılıyor. Tüm dünya bu konuda girişimlerde bulunurken ve yağlı tohum üretimini desteklerken, Türkiye'nin karar alıcıları bu konuda da duyarsızlığı ve politikasızlığı tercih edip, pazar olarak kalmamızı zorluyor. Bitkisel yağ üretimi için hammadde ithalatı yaptığımız ülkelerin, birkaç yıl içinde hammaddede ithalat vergilerini artıracak olmaları ve bizim gibi ithalatçı ülkelere nihai ürün satmayı amaçlamaları Türkiye'nin önündeki diğer bir tehlikeyi gösteriyor. Balıkesir Ticaret Odası Başkanlığı, çeşitli dernek başkanlıkları ve milletvekilliği ile yıllardır reel sektörün ve siyasetin tozunu soluyan şimdinin AK Parti Balıkesir Milletvekili ve Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Başkanı Ahmet Edip Uğur ile sohbet ederken Türkiye'nin bitkisel yağ potansiyelini ve hükümetlerin politikalarını enine boyuna değerlendirdik. Türkiye'nin sıkıntılı geleceğini gösteren bu değerlendirme Tarım Bakanlığı'nı harekete geçirir mi? Bekleyip göreceğiz.