Ankara Sohbetleri'nin konuğu TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nükhet Yetiş: Bu yıl "iller için" yenilik platformları oluşturacağız

Ankara Sohbetleri'nin konuğu TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nükhet Yetiş: Bu yıl "iller için" yenilik platformları oluşturacağız

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - Uzun yıllar yeni teknolojileri yurtdışında satın alan Türk sanayisi, artık AR-GE projeleri hazırlıyor. Türkiye'nin son dönemlerde AR-GE faaliyetlerinin önemini anlamaya başladığını belirten TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nükhet Yetiş, AR-GE harcamalarının GSMH'nin yüzde 2'sine ulaştırılması hedefinin çok uzakta olmadığını söyledi. Sanayicilerin AR-GE'yi bir masraf değil, geleceğe yatırım olarak görmesi gerektiğini ifade eden Yetiş, iller için 'yenilik platformları' oluşturacaklarını bildirdi. Prof. Dr. Yetiş Ankara Temsilcimiz Ferit B. Parlak ve Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe'nin sorularını cevaplandırdı. - AB müzakereleri başladıktan sonra en hızlı ilerleme gösteren başlık ilim ve araştırma oldu. Bu çerçevede kısaca TÜBİTAK'ın faaliyetlerinden bahsedebilir misiniz? TÜBİTAK'ın çeşitli görevleri var; üniversitelere sanayicilere ve kamu kuruluşlarına araştırma fonu veriyoruz. Ayrıca bizzat araştırma yapıyoruz. Enstitülerimiz kanalıyla bilim insanlarına direkt destek veriyoruz. Çeşitli bursların yanı sıra yurtdışında kongreye katılmak isteyenlere de yine destek sağlıyoruz. Bana göre son derece önemli olan toplumdaki bilim okur yazarlığının yükseltmesi amaçlı bilim toplum programları, dergiler, kitaplar, yarışmalar, şenlikler de yapıyoruz. Türkiye'nin bilim teknoloji alanındaki uluslararası ilişkilerini yönetme ve koordinasyonu da bizde olup, bunların yanı sıra hükümete bilim teknoloji politikalarının tasarlanması konularında da yardımcı oluyoruz. - TÜBİTAK, Türk sanayicilerine ne gibi katkılarda bulunuyor? TÜBİTAK, 1990'lı yıllardan bu yana sanayide yapılan araştırma geliştirme çalışmalarına fon sağlıyor. -Bu fonlardan nasıl faydalanıyor sanayiciler? Sanayici bir projeyle başvuruyor ve biz bu projeyi değerlendiriyoruz. Yapılan inceleme sonucunda, projenin bir araştırma geliştirme projesi olduğunu ve firmanın bunu yapmak için yeterli altyapısı olduğuna karar verilirse, firmanın yaptığı harcamaların yüzde 50 ya da 60'ını hibe olarak sanayi kuruluşlarına veriyoruz. Projeyi bilim insanları ya da araştırmacılar değerlendiriyorlar, firmanızla çıkar çatışması olmayan bir jüri kuruluyor ve bunlar gidip yerinde de inceleme yapıyorlar. Sonuçta, 'bu bir araştırma çalışması buna destek ver TÜBİTAK' diyor. Biz de onun üzerine firmaya, 'Projeniz kabul gördü. Gidin harcamalarınızı yapın, harcama sonrasında evraklarınızla bize gelin' diyoruz. Bunun üzerine firma eğer üniversite ile işbirliği yapıyorsa harcamalarının yüzde 60'ını, bireysel çalışıyorsa yüzde 50'sini hibe olarak karşılıyoruz. Bu sistemi 2007 yılına kadar böyle uyguladık. Daha sonra sadece geniş bedenli programlar uyguladığımızı ve herkese aynı kıyafeti giydirmeye çalıştığımızı gördük. İhtiyaçların da değiştiğini dikkate alarak çeşitlendirme yaptık. Aynı program devam ediyor ama DTM de devreye girdi ve hibelerin yüzde 25'ini onlar karşılıyor. Yeni mezunlara 100 bin YTL sermaye hibesi veriyoruz -Yeni destek enstrümanlarınız da var mı? Tabii ki var. Örneğin son olarak KOBİ başlangıç desteği programı geliştirdik. TÜBİTAK'a ilk kez başvuran KOBİ'lerin ilk iki projesini ayrı olarak değerlendiriyoruz. Bunların harcamalarının yüzde 75'ini karşılıyoruz. Yeni bir program daha başlatarak; lisans veya doktora eğitimi üzerinden 5 yıl geçmemiş kişiler girişimci olmak istiyorsa ve iş fikri varsa gelip bize başvuruyor. Bu kabul edilirse, başlangıç olarak 100 bin YTL sermayeyi hibe olarak veriyoruz. Bir de Türk sanayicisinin AB'nin de içinde bulunduğu Euroka programından faydalanması için çalışıyoruz. Türkiye bu yapılanmaya çok önceden üye olmasına rağmen, maalesef sanayicilerimiz çok aktif şekilde programlara katılamamışlar. Son yıllarda büyük bir gelişme var ancak başlarda yılda sadece 2-3 firma başvuruyordu. Şimdi yıllık 35 firmaya ulaştık. -Burada sistem nasıl işliyor? KOBİ veya herhangi bir sanayi kuruluşu yurtdışından bir partner bulup ortak bir proje geliştirdiğinde bize başvuruyorlar. Karşı tarafta kendi ülkesindeki TÜBİTAK benzeri kuruma başvuruyor. Proje kabul edilirse biz Türk şirketinin, yabancı kuruluş da kendi şirketinin masraflarını karşılıyor. Böylece uluslararası arenada faaliyet gösteren bir yapı oluşuyor ve çok iyi bir pazar imkanına kavuşuluyor. -Türkiye'de sürekli AB fonlarından faydalanmada sıkıntılar yaşandığı, proje hazırlanamadığı görüşleri dile getiriliyor. Siz bu görüşlere katılıyor musunuz? Türkiye'de uzun yıllar AR-GE ve teknoloji yenileme faaliyetlerine önem veremedi, yani çok geç kaldık. Ancak özellikle 2005 yılında bu yana Sayın Başbakan'ın da konuya büyük önem vermesiyle birlikte inanılmaz bir hız yakalandı. Önceden herkes 'para yok' diye yakınıyordu. Hükümet bize 'buyurun para' dedi. O zaman sistem bir anda şaşırdı. Örnek vermek gerekirse, eviniz küçüktür eşyalarınız sığmaz, büyük eve geçersiniz, bu sefer eşya az gelir. Böyle bir kısır döngü devam eder gider. Bu hayatın her alanında böyledir. Kaynakların artırıldığı 2005 yılında özellikle sanayi kesiminden çok fazla proje gelmedi çünkü alışkın değildiler. Yani Türkiye proje kavramına yeni alışıyor. Dolayısıyla biz Türkiye içinde proje kabiliyetlerinin geliştirmeye odaklandık. Ve bu o kadar hızlı gelişti ki. Örneğin üniversite kanadında bütün yılda topu topu bin başvuru yapılırken, 2005'te bu rakam 2 bin 500'e yükseldi. Şimdi başvuru sayı 5 binlere ulaştı. Sanayi sektöründe de başvuru sayıları birkaç kat arttı. Bunun en yakın örneğini geçen günlerde Gaziantep'te gerçekleştirdiğimiz bir toplantıda gördük. Benim de katıldığım toplantıya ildeki sanayiciler büyük ilgi gösterdi. Salon tıklım tıklımdı. Bu ilgi beni çok memnun etti. TÜBİTAK'ın toplam parasal desteği ise 2005 yılında 25 milyon dolar seviyesindeyken, 2007'de 200 milyon dolara yükseldi. Proje sayısı ise bin 400'e çıktı. Bu projelerin de yaklaşık yüzde 90'ı kabul edildi. Sanayici AR-GE'yi yatırım olarak görmeli -Sizce onaylanan her proje başarıya ulaşır mı? AR-GE çalışmaları için verilen bu destekleri sadece bir destek yardımı olarak görmemek lazım. İyi proje hazırlarsanız iyi yönetemezseniz başarılı olamazsınız. İyi proje yönetir fakat iyi bitiremezseniz yine başarılı olamazsınız. Bu sürecin öğrenilmesi için bu süreci önemsiyoruz. Firmalara 'buraya gelirken daha çok para için değil de yöntem için bize gelin' diyoruz. Aynı şey AB projeleri açısından da geçerli. Tabi" ki AR-GE sanayi kuruluşu için olmazsa olmaz bir yaşam yaklaşımıdır. Yani siz özgün bilgi ve teknolojiye sahip değilseniz bugün yaşayabilirsiniz ama yarın can çekişir öbür gün ölebilirsiniz. -Başta makine üreticileri olmak üzere pek çok sektör AR-GE teşvikleri için öngörülen personel sınırlarından şikayetçi oluyorlar. Öncelikle yasanın yanlış yorumlandığını söylemem gerekiyor. Yasayı Maliye Bakanlığı hazırladı ama tüm süreçte sanayiciler de büyük destek sağladılar. Bunu hazırlarken tüm dünya örneklerini inceledik. En iyi yasalardan birisinin hazırlandığını söyleyebilirim. Çünkü siz bir alanda AR-GE'ye teşvik veriyorsanız onun gerçekten AR-GE faaliyeti olması gerekir. Bunun için de o AR-GE faaliyetinin denetlenmesi ve izlenmesi gerekir. Bir ikinci önemli hususta AR-GE yapabilmek için belli önemli kitlelere ihtiyaç vardır. Nasıl kimyada reaksiyon olabilmesi için belli maddeleri oranlı koymanız gerekiyorsa buradaki kritik kitlede insan gücü, para ve altyapıdır. O yasanın felsefesi şudur. Eğer firmanız içerisinde bir AR-GE merkezi kuruyor iseniz, bunun için de 50 tam zamanlı eşdeğer personel çalıştırıyorsanız ve belli bir sistematik içinde sizin yaptığınız faaliyetlerin AR-GE olduğu izlenip görülürse size firma bazında bu teşviklerden yararlanma imkanı getiriliyor. Pek bilinmeyen bir nokta ve asıl önemli olan da bu, eğer 1 veya 49 işçi çalıştırıyorsanız da proje bazında destek alıyorsunuz. Eğer bu olmasaydı Türkiye'nin bir dönem yaşadığı hayali ihracat, şimdi hayali proje olarak tekrar gelirdi. -Mevcut teşvik sisteminin şirketler arasındaki birleşmelere katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz? Bir kere bu firmaların AR-GE istihdam ettiği personel sayısını artıracaktır. Yasada bir başka madde daha var. Siz eğer farklı firmalar olarak rekabet öncesi AR-GE faaliyetleri yapan, projelere sahipseniz onlara da bir destek verilecektir. 2008'de sektörlere yoğunlaşacağız -Önümüzdeki dönem için ne düşünüyorsunuz, ne gibi projeleriniz var? 2005 yılında kaynaklarımız geldi, 2006 yılını uluslararası ilişkilere ayırdık. Aynı zamanda Türkiye'nin 7'nci Çerçeve Programı görüşmelerine katılım görevi de bize verildiği için Avrupa, Japonya, Çin, Tayvan, ABD gibi daha çok uluslararası projelere yer verdik. 2007 senesi de daha çok sanayi senesi oldu. 2007'de başka bir şey daha yaptık ve teknoloji platformları kurduk. Sektörel bazda birtakım çalışmaların yapılması gerektiğine inanıyoruz ve bunun için de rehberlik rolünü üstlendik. O bağlamda da işbirliği ağları geliştirme programları başlattık. 2008'deki amacımız sektörlerle ilgili yaptığımız bu çalışmaları artırmak. İller için yenilik platformlarını oluşturmak. Ayrıca bu dönemde bilim toplumu projelerine destek vermeye de özen göstereceğiz. Daha önce bilim toplum projelerini TÜBİTAK yapmıyordu. 2007 yılında ilk defa biz bilim toplumu projelerine destek verdik ve bu konuda büyük rakamlara ulaştık. AB eşik değerini geçen proje sayımız yüzde 85 arttı - 2008 yılında 7'nci Çerçeve Programı'nın 2'nci yılını yaşıyor olacağız. Türkiye 6'ncı programa 34 milyon Euro katkı yapmış, geri dönüş 11.6 milyon Euro, 7'nci programa 10 milyon Euro katkı yapılırken, geri dönüş 17.6 milyon Euro düzeyinde. Asıl önemli nokta, Türkiye'de proje sayısının ve kalitesinin artmasıdır. 6'ncı programda sunduğumuz bin 31 projeden 175 tanesi eşik değeri geçerken, 7'nci programda bu rakam yüzde 85 artarak 394'e yükseldi. Türkiye 6'ncı çerçeveye toplamda 231 milyon Euro ödedi. Bu tür programlara 'ne yatırdık ne aldık' gözüyle bakmamak lazım. Eğer Türkiye 180 milyon Euro vermeseydi o 2 milyar Euro'luk bilgi havuzunun içerisinde olamayacaktı. Veya o bilgilere erişebilmesi için kendisinin o kadar para harcaması gerekecekti. Orada önemli olan üretilen bilgiden ne kadar pay aldığımızdır. Orada da pek çok maliyetler var. Bu para kârlılığı değil, bilgi kârlılığı projesi olarak görülmelidir. -Türkiye'de bir dönem Teknoloji Bakanlığı kurulması yönünde çalışmalar yapıldı ama sonra vaz geçildi, sizce böyle bir yapılanmaya ihtiyaç var mı? Hiçbir zaman dünyada bu alanda tek model yoktur. Olanlar da var olmayanlar da var. ABD bilim ve teknoloji alanında çok başarılı ama onlarda böyle bir yapılanma yok. Orada daha önemli olan devlet fonlamaları. Mesela devlet fonlamaları nasıl yapılıyor ve sanayi nasıl destekleniyor? Politikalar nerelerde geliştiriliyor. Ayrıca o ülkelerde kamu enstitülerinin çok önemli yerleri var. Önemli olan burada bu kararların sağlıklı bir şekilde alınmasıysa Türkiye'de Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu var. Başbakanımız'ın başkanlığında 6 ayda bir toplanıyor ve orada kararlar alınıyor. Çok başlılık ABD'de de var -KOSGEB, Sanayi Bakanlığı, TÜBİTAK gibi birçok kuruluşun bu alanda bulunması, çok başlılık sorununu getirmiyor mu? Çok başlılık konusu ABD'de de var. Bu tamamen tercihinize bağlıdır. Merkezi sistemlerde siz bir yere odaklandığınız zaman orada başarılı olursanız iyi oluyor. Ama başarısız olursanız o riski kompanse edecek elinizde başka bir sisteminiz bulunmuyor. Amerika'da üst düzey yetkililerle yaptığımız görüşmelerde de bana söylenen de aynen bu şekilde. Yani bu tamamen bir tercih meselesidir ve tamamen siyasi bir karardır. Biz TÜBİTAK olarak bu işin sadece teknik kısmını yürütüyoruz. 2009 yeni kaynak gerekli -TÜBİTAK projelere destek verebilmek için kaynak sıkıntısı çekiyor mu? Kaynaklarımız 2007 yılına kadar yeterliydi, ancak 2008 yılında harcamalarımızda biraz daha dikkatli olmamız gerekiyor. 2009 yılından itibaren ise Türkiye'deki AR-GE çalışmalarında yaşanacak patlamalardan dolayı kaynak artırma ihtiyacında olacağız. AR-GE'de GSMH'nin yüzde 2'sini yakalayabiliriz O karar 2004 yılında alındı. 2003 yılında yüzde 0.61, 2004'te yüzde 0.67 düzeyindeydi. 2005'te yüzde 0.79'a çıkarken, 2006 rakamları TÜİK tarafından şubat ayında yayımlanacak ama biz yüzde 0.90 olarak tahmin ediyoruz. Hatta 2007 ve 2008'te yüzde 1'lere ulaşacağını umuyoruz. Tabii ki bu rakamlar yılda 1 milyar YTL'nin üzerinde ek kaynak anlamına geliyor. Gerek hükümetin verdiği destekle gerekse yapılan çalışmalarla 2010'u takip eden yıllarda yüzde 2'lik rakama ulaşılabileceğine inanıyorum. Türkiye AR-GE harcamalarında dünyada 24'üncü sırada. Büyüklük olarak çok iyi değiliz ama artış oranı olarak ilk sıralarda yer alıyoruz. İnsanlar AR-GE olayını da yanlış anlıyorlar. AR-GE deyince hemen bir icat bir buluş yapılması gerektiğini düşünüyorlar. Firmaların kendi içlerinde yaptıkları iyileştirme çalışmaları var ve bunlar da bir AR-GE olarak kabul ediliyor. Ekonomiye teknoloji katan merkez: MAM -TÜBİTAK bünyesindeki Marmara Araştırma Merkezi'nin faaliyetlerinden bahseder misiniz? Şu anda en büyük araştırma yapan birimimiz Gebze yerleşkemizde bulunuyor. Orada Marmara Araştırma Merkezimiz (MAM) var. Onun altında yedi tane farklı enstitü var. Ayrıca ulusal elektronik ve kriptoloji ve metalurji enstitüleri var. Türkiye Sanayi Enstitüsü var daha çok endüstri alanında çalışmalar yapıyor. Ankara'da tarım araştırmalarıyla ilgili bir enstitümüz var. Uzay teknolojileriyle ilgilenen bir uzay enstitümüz var. Bunların dışında araştırma altyapısına destek veren merkezlerimiz de var. Bizim hazırladığımız projelerle Türkiye ekonomisine ciddi katkılar da sağlanıyor. Hepatit-B tanı kiti: Mesela hepatit-B tanısıyla ilgili 1.8 milyon YTL'ye mal olan araştırmamız sayesinde ekonomiye yıllık 30 milyon YTL katkı sağlanıyor. Çünkü siz böyle bir kiti geliştirip Türkiye'deki sanayi bunu üretmeye başlarsa ihracata ve ithalatına fayda sağlıyor. Elekrikte tasarruf sistemi: Mesela enerjide elektrik sisteminde güç kalitesine etki eden değişkenlerle ilgili küçük harcama yapılan bir projenin ekonomiye katkısı 100 milyon YTL'ye ulaşıyor. Mesela 16 kurumun birlikte çalıştığı depremle ilgili bir projemiz var. Ford Otosan ile hibrit motoru: Mesela enerji enstitümüzde bir hibrit motor geliştirildi. Motor çalışmaları kapsamında Ford, Otosan gibi çeşitli sanayi kuruluşlarıyla bir konsorsiyumla çalıştık. Bir de bizim Marmara yerleşkemizde teknoloji geliştirme bölgemiz var. Birçok büyük sanayi kuruluşu o bölgeye geldi. Orada araştırmalarına devam ediyorlar. Orayı tercih etmelerinin sebebi ise yanlarında MAM gibi güçlü bilgi birikimi olan enstitülerin bulunması. . 2005 yılında 25 milyon dolar olan destekler 2007'de 200 milyon dolara yükseldi. . Teknolojiye sahip değilseniz bugün yaşayabilir, yarın can çekişir, öbür gün ölebilirsiniz. . 50 personel sınırı olmazsa Türkiye'de yaşanan hayali ihracat, şimdi hayali proje olarak tekrar gelebilir. . Firmaların kendi içlerinde yaptıkları iyileştirme çalışmaları da bir AR-GE olarak kabul ediliyor. . Eğer Türkiye 180 milyon Euro vermeseydi 2 milyar Euro'luk bilgi havuzunun içerisinde olamayacaktı. . Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu Başbakanlığı'nda 6 ayda bir toplanıyor Nükhet Yetiş kimdir? 1950 yılında Eskişehir'de doğan Yetiş, 1968'de Eskişehir Süleyman Çakır Lisesi'nden mezun oldu. 1973 yılında Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği'nden mezun olan Yetiş, 1993 yılında endüstri mühendisliği alanında profesör unvanı aldı. 1994-2000 yılları arasında Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nde dekanlık yapan Yetiş, 2000-2004 döneminde MEB-TÜBİTAK bünyesindeki Türkiye Sanayi Sevk ve İdare Enstitüsü'nün müdürlüğünü yaptı. 2004 yılından bu yana TÜBİTAK Başkanlığı görevini yürüten Nükhet Yetiş evli ve iki çocuk annesi. Destekler 11 yılda 10 kat arttı Destek (Milyon dolar) Desteklenen miktarı şirket sayısı 1996 2 274 1997 8.4 266 1998 10.2 271 1999 14.2 251 2000 19.7 260 2001 29.9 333 2002 24.8 374 2003 38.2 418 2004 45.6 503 2005 100 595 2006 128.1 711 2007 200 1.399 Ayrıntılardaki Nükhet Yetiş Ferit B.Parlak ferit.parlak@dunya.com Sağlam bir ekonomi ve sürdürülebilir bir büyümenin 'uluslararası rekabet gücü'ne dayandığı bir süreç yaşanıyor. Son teknolojinin üretimi, kullanımı, satımı ise rekabet gücünü artıran değerler olarak sıralanıyor. AR-GE (araştırma-geliştirme) ve AR-GE için ayrılan sermaye bu noktada önem kazanıyor. AR-GE çalışmaları, gelişmiş ülkelerin 'gelişmiş'liğinin, Türkiye gibi ülkelerin ise 'az gelişmiş'liğinin nedeni olarak biliniyor. Türkiye'de, AR-GE kültüründe yaşanan gelişimin son yıllarda ivme kazanması bu nedenle umut veriyor. Sermaye yetersizliği ise yatırım ve işletmede olduğu gibi AR-GE konusunda da ilk engel olarak karşımıza çıkıyor. Son dönemde sohbet etme şansı bulduğum sanayicilerin neredeyse tamamı sözlerini AR-GE'yle başlayıp, AR-GE'yle bitiriyor. Bütün sermayesini AR-GE'ye harcayıp, bu nedenle AR-GE tamamlandıktan sonra yatırıma başlayamayanların sayısı önemli bir yekün tutuyor. Yeni AR-GE Yasası'nda belirtilen kriterlerin kendilerine uyduğunu belirten sanayicilerin sayısı ise bir elin parmaklarını geçmiyor. Kısacası Türk ekonomisinin geleceğini belirleyecek en önemli konu için oluşturulan politikalarda, devlet ve iş dünyasının büyük bölümünün anlaşamadığı, ayrı düştüğü gözlemleniyor. Türkiye'nin rekabet gücünü ve refahını artırma ve bunu sürekli kılma; bilim, teknoloji ve yenilik gibi konularda politikalar geliştirme, bunları gerçekleştirecek altyapı ve araçları oluşturmaya katkı sağlama ve AR-GE faaliyetlerini destekleme ve yürütme görev ve sorumluluğu taşıyan TÜBİTAK'ın Başkanı Nükhet Yetiş ile yaptığımız sohbette iş dünyasının sorularına cevap ararken, yeni projeleri de öğrenme şansı yakaladık.