Artık gündemimiz 'pozitif'

Pozitif Gündem, AB Bakanı ve Başmüzakereci Bağış ile AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Füle tarafından başlatıldı. Bağış ve Füle, Gündem'in Türkiye'nin katılım sürecine ivme kazandırmayı amaçladığını ve sürece alternatif olmadığını vurguladılar.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME



ANKARA - Türkiye-AB ilişkilerindeki duraklamanın aşılarak, sürecin ivme kazanmasını amaçlayan Pozitif Gündem, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış ile AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stefan Füle tarafından resmen başlatıldı.

Bakan Bağış, Pozitif Gündem'in başlatılması dolayısıyla Füle ile düzenlediği basın toplantısında, Türkiye'nin 31 Temmuz 1959 tarihinde Adnan Menderes döneminde AET'ye ilk başvurusunu yaptığını hatırlatarak, o dönemden bu yana geçen süreçteki önemli tarihleri sıraladı. Bağış, aradan geçen sürede siyasi ve AB sürecinin lafzına ve ruhuna uygun olmayan sebeplerden dolayı ne arzu edilen, ne de Türkiye'nin hak ettiği bir noktaya ulaşılabildiğini belirterek, şunları kaydetti:
"Bu siyasi engellerden dolayı ne yazık ki Türkiye-AB katılım müzakereleri tıkanıklıklarla anılan bir süreç haline gelmiştir. Bugün işte bu tıkanıklığı aşmak için yeni bir adımı attığımız, Türkiye-AB katılım müzakerelerinde yeni bir ivme yakalamayı ümit ettiğimiz bir dönemin startını veriyoruz. Bugün Türkiye-AB ilişkilerinde Mevlana'nın deyişiyle 'dün dünle gitti cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım' demek için ortak noktada buluştuğumuz bir andır. İşte o yüzden 17 Mayıs 2012 tarihi Türkiye-AB ilişkilerinin kronolojisinde, ileride Türkiye'nin AB üyeliğinin miladı olarak anılmasını ümit ettiğimiz bir tarih olarak şimdiden not edilmelidir."

Bakan Bağış, Türkiye'nin AB katılım müzakerelerine alternatif olmayan Pozitif Gündem çerçevesinde 8 fasılda ortak çalışma grupları oluşturulacağını belirterek, bu gündemin AB sürecine yeni bir alternatif getiren bir süreç olmadığını, aksine müzakere sürecine ivme kazandırmayı amaçladığını bildirdi.

Stefan Füle de Pozitif Gündem'in ilişkilere yeni bir dinamizm ve ivme katacağını söyleyerek, bu gündem ile hedeflenen amacın katılım sürecini canlı tutmak ve müzakereleri bir kez daha rayına oturtmak olduğunu kaydetti. Füle, şu anda ilişkilerde yaşanan duraklama döneminin her iki taraf için de hayal kırıklığı yarattığını söyleyerek, Pozitif Gündem'in Türkiye'nin katılım sürecinin yerine geçmeyeceğini, aksine bu süreci tamamlayarak destekleyeceğini bildirdi.

"Müzareke süreci şüphesiz zor bir dönemdedir"

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye-AB müzakere sürecinin zor bir dönemden geçtiğini söyleyerek, resmen başlatılan Pozitif Gündem'in Türkiye'nin müzakere sürecine ivme kazandırılarak, mevcut negatif atmosferi pozitife dönüştürmeyi amaçlayan geçici bir yöntem olduğunu, nihai ve kesin hedefin Türkiye'nin AB üyeliği olduğunu bildirdi.

Bakan Bağış, Pozitif Gündem'in başlatılması dolayısıyla Füle ile düzenlediği basın toplantısındaki açılış konuşmasında, "Türkiye-AB müzakere süreci şüphesiz zor bir dönemdedir" diyerek, müzakerelere açılmayan 20 fasıldan 17'sinin AB Konseyi ya da bazı ülkelerin siyasi nitelikli engellemeleri nedeniyle bloke edilmiş durumda olduğunu hatırlattı. Türkiye'nin buna rağmen kendi takvimi çerçevesinde reform sürecine kararlılıkla devam ettiğini ve yarın AB üyesi olacakmış gibi bu fasıllarda üzerine düşeni yaptığını söyleyen Bağış, hükümetin kararlı reformları sayesinde şu son 9,5 yılda Türkiye'nin yaşam standardının yükseldiğini, Avrupa Birliği içerisinde Türkiye'yi istemeyenlere karşı önemli bir psikolojik üstünlük yakaladıklarını kaydetti.

Bağış konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bir yandan karşılaştığımız siyasi ve ideolojik engellerle mücadele ederken diğer taraftan da reform sürecine sahip çıkarak Türkiye karşıtlarının ellerindeki tezleri bir bir çürüttük, çürütmeye de devam ediyoruz. İşte şu anda açılışını yaptığımız Pozitif Gündem, esasen Türkiye'nin AB üyeliğine inanan Avrupa'daki dostlarımızın da hissiyatlarına tercüman olan bir süreçtir."

Bakan Bağış, bir Çin atasözünün "Sıkıntılar kuşlar gibidir. Üzerimizden geçmesini engelleyemeyiz, ama başımıza yuva yapmasını engelleyebiliriz", Mevlana'nın da "Sıkıntılar gecedir. Dinlen, kederlenme. Sabah elbet olacak" dediğini aktararak, "Pozitif Gündem'le birlikte AB sürecinde bu zamana kadar üzerimizden geçmesini engelleyemediğimiz o sıkıntılara da meydan okuyor ve her gecenin bir sabahı olduğu gerçeğini Türkiye'nin önüne taş koyanlara bir kez daha hatırlatmış oluyoruz" dedi. Bağış, gecenin en karanlık olduğu anın sabahın en çok yaklaştığı an olduğunu belirterek, şimdi Pozitif Gündem'le AB katılım müzakerelerinde pozitif bir sürece girerken Türkiye ile AB'nin paylaştığı ortak ve aydınlık bir geleceğinin de vurgulandığını bildirdi.

"Alternatif değil"

Egemen Bağış, bir hususun altını çizmekte fayda gördüğünü söyleyerek, şunları kaydetti:
"Pozitif Gündem, Türkiye-AB ilişkilerinde yapısal ve kalıcı bir değişikliği hedefleyen, Türkiye'nin üyelik sürecine yeni bir alternatif getiren bir süreç değildir. Dolayısıyla Pozitif Gündem'in AB katılım müzakerelerinin yerini alması gibi bir durum asla söz konusu değildir. Aksine Pozitif Gündem Türkiye'nin müzakere sürecine ivme kazandırmayı ve reform sürecini desteklemeyi hedeflemektedir."

Pozitif Gündem çerçevesinde vize, siyasi reformlar, enerji, terörle mücadele ve Avrupa Komisyonu'nda Türk uzmanların görevlendirilmesi gibi Türkiye-AB ilişkileri açısından önemli konulardaki işbirliği mekanizmalarının güçlendirilmesinin öngörüldüğünü belirten Bağış, bunların yanı sıra siyasi blokajlı fasıllar da dahil olmak üzere, oluşturdukları çalışma gruplarıyla teknik kriterlerin en kısa sürede yerine getirilmesini amaçladıklarını bildirdi.

8 fasılda çalışma grupları

Bakan Bağış, ilk etapta 8 fasılda çalışma grupları oluşturulduğunu aktararak, çalışma grupları sayesinde, katılım müzakerelerinde siyasi nedenlerle kaybedilen ivmenin telafi edilmesini ve siyasi blokajlar kalktığında birden fazla faslı tek seferde müzakerelere açabilmek için gerek Türkiye'nin gerek Komisyon'un hazır olmasını hedeflediklerini belirtti. Bağış, bu çerçevede çalışma grubu oluşturulan fasılları şöyle sıraladı:
"3 No'lu Fasıl: İş Kurma Hakkı ve Hizmet Sunumu Serbestisi
6 No'lu Fasıl: Şirketler Hukuku
10 No'lu Fasıl: Bilgi Toplumu ve Medya
18 No'lu Fasıl: İstatistik
23 No'lu Fasıl: Yargı ve Temel Haklar
24 No'lu Fasıl: Adalet, Özgürlük ve Güvenlik
28 No"lu Fasıl: Tüketicinin ve Sağlığın Korunması
32 No"lu Fasıl: Mali Kontrol"
İhtiyaç halinde diğer fasıllarda da çalışma grubu oluşturulabileceğini söyleyen Bağış, bunların dışında hiçbir ek fasılda çalışma grubu oluşturmaya gerek kalmaksızın engellerin kalkacağını ve fasılların hak edilen şekilde direkt olarak müzakerelere açılıp kapanacağını umduklarını belirtti. Bağış, bugün öğleden sonra yapılacak 23. Fasıl Çalışma Grubu toplantısının Türkiye'nin Temel Haklar ve Yargı alanında son yıllarda katettiği gelişmelerin Avrupa Komisyonu tarafından daha net bir şekilde anlaşılması bakımından büyük önem arz ettiğini kaydetti. Bağış, bu toplantının 2006 yılında sonlanan tarama sürecinin ardından 23. fasılla ilgili gerçekleştirilen ilk resmi toplantı olduğuna özellikle dikkati çekti.

"23. ve 24. fasıllar yalnızca Türkiye'nin reform gündemi açısından değil, Avrupa Komisyonu'nun Genişleme Stratejisi açısından da büyük önem atfedilen fasıllardandır" diyen Bağış, Füle'nin daha önce Karadağ'ın AB'ye üyeliğine ilişkin yaptığı açıklamada belirttiği üzere, 23. ve 24. fasılların bundan böyle aday ülkelerin müzakere sürecinde ilk açılacak ve en son kapatılacak fasıllar olacağını vurguladı.

Bağış sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu çerçevede, tarama sonu raporları dahi henüz bize resmen iletilmemiş olan 23. ve 24. Fasıl'la ilgili çalışma grupları kapsamında, bu fasılların siyasi blokaj ortadan kalktığı anda müzakerelere açılabilmesine yönelik çalışmaları tamamlamayı hedefliyoruz."

Vize muafiyeti ve enerji konuları

Bakan Bağış, özellikle vize konusunun da Pozitif Gündem kapsamında ele alınacak olmasını önemsediklerini ve bu adaletsizliğin bir an evvel giderilmesini bir zaruret olarak gördüklerini belirterek, "AB üyesi ülkeler tarafından Türkiye'ye uygulanan vize rejimi akıl ve mantık dışı olduğu kadar, hukuk dışıdır, kanunsuzdur. İnanıyorum ki Pozitif Gündem sürecinde bu husustaki haklılığımız ve kararlı duruşumuz meyvelerini verecektir" diye konuştu.

Son dönemde Türkiye'ye önerilen vize kolaylığı bağlamındaki hususların da kendilerinin bu kararlı ve dik duruşunun bir neticesi olduğunu söyleyen Bağış, ancak vize kolaylığına ilişkin önerileri önemsemekle beraber asla bunlarla yetinmediklerini ve Türk halkının hakkı olan vize muafiyetinin bir an evvel sağlanmasını talep etiklerini bildirdi. Bağış, "Bu çerçevede, Pozitif Gündem vesilesiyle Avrupa Birliği'nin vize sınavını da başarıyla geçmesini, bu sınavda sınıfta kalmayacağını umuyoruz" dedi.

Bağış, Pozitif Gündem kapsamındaki bir başka konunun da Enerji faslı olduğunu ifade ederek, Türkiye'nin teknik olarak müzakerelere hazır olduğu bir fasıl olmasına rağmen Güney Kıbrıs Rum yönetiminin siyasi blokajı nedeniyle bu faslın müzakerelere açılamadığını anımsattı. Bu çerçevede, enerji faslında AB ile işbirliğinde ivmeyi kaybetmemek için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ve Avrupa Komisyonu'ndan muhatapları ile 9 Şubat 2012 tarihinde, Türkiye-AB enerji ilişkilerinin ele alındığı dörtlü zirve gerçekleştirdiklerini de hatırlatan Bağış, bu zirvede işbirliği yapılabilecek alanlarda bir yol haritasının hazırlanması konusunda mutabık kaldıklarını, yol haritasının hazırlanabilmesini teminen yapılan çalışmalar tamamlandığında, enerji alanında AB ile işbirliği yapabilecekleri somut alanların ortaya konulmuş olacağını bildirdi.

Pozitif gündem kapsamındaki diğer bir konunun da Türkiye'nin kamu personelinin Komisyonda görevlendirilmesi olduğunu aktaran Bağış, Türkiye ve AB arasında imzalanan Mutabakat Zaptının hayata geçirilmesi sonucu kamu personelinin Avrupa Komisyonu'nda çalışma imkanına sahip olduğunu kaydetti.

Bağış, "Uzmanlarımızın Komisyon'da çalışması sayesinde elde edeceğimiz işbirliği, bize Komisyon'un çalışma usullerini ve iç dinamiklerini anlama noktasında eşsiz bir fırsat sunacaktır" dedi.

Bakan Bağış konuşmasının sonunda ise şunları kaydetti:
"Pozitif Gündem, Türkiye'nin müzakere sürecine ivme kazandırmayı, yani müzakerelerdeki mevcut negatif atmosferi pozitife dönüştürmeyi hedefleyen geçici bir yöntemdir. Nihai ve kesin hedef Türkiye'nin AB üyeliğidir. AB üyeliği Türkiye için asla bir ulufe değildir. Türkiye hiç tartışmasız Avrupa'dadır, Avrupalıdır ve Avrupa Birliği'nin eşit ve saygın bir üyesi olmalıdır. Bu çerçevede, Pozitif Gündem'den pozitif bir atmosferle birlikte pozitif sonuçlar da bekliyoruz. Zaman göstermiştir ki Türkiye'nin AB süreci doğru mecrada ilerledikçe bundan herkes kazançlı çıkıyor. Her iki tarafın birbirine getireceği katkılar ve insanlığa vereceği umut dolu mesajlar bütünleşmeyi kaçınılmaz kılmaktadır. Türkiye'nin de Avrupa'nın da bu fırsatı kaçırma lüksü yoktur."

AB Komisyonu Üyesi Füle

AB Komisyonu Üyesi Füle de basın toplantısının açılış konuşmasında Pozitif Gündem'in süreci destekleyecek bir oluşum olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Pozitif Gündem soyut bir kavram ya da bir vitrin uygulaması değil. Müzakerelere yeni bir bakış açısı getirmek, iki eşit ortak olarak yeni bir iletişim kurup etkileşime geçebilmek mümkün. Bu gündemin sadece adı değil, niyeti ve içeriği de pozitif. Sadece katılım sürecini desteklemeyi hedeflemiyor, bunun ötesinde de hedefleri var."

Füle, bu gündemle yeni amaçlar ve yepyeni bir kararlılık ortaya koyduklarını söyleyerek, sonuçlara ulaşmak için ortak bir kararlılık ve iki tarafın da çabalarına ihtiyaç olduğunu bildirdi. Sürecin yeniden canlanması için somut çalışmalar başlatmak gerektiğini belirten Füle, "Ortak başarılar ve ortak çıkarlarımız temelinde yeni bir süreç başlatarak, ilişkilere yeni bir dinamizm katıyoruz" dedi. Füle, bu çerçevede Türkiye'nin reformlarını destekleyeceklerini de ifade ederek, Pozitif Gündem dahilindeki ivme kazandırılacak alanları sıraladı.

Stefan Füle, Gündem çerçevesinde dış politika alanında diyalog yapılacağını, sadece devlet kurumları ile değil sivil toplum ile de etkileşime geçileceğini belirterek, oluşturulan çalışma gruplarının amacının Türkiye'nin AB politikalarına uyum sürecini ve standartlarını 8 fasılla alakalı olarak hızlandırmak olduğunu bildirdi. Füle, ilk olarak yargı ve temel haklar konulu çalışma grubunun toplanacağını söyleyerek, Türk vatandaşlarının bu alandaki reformları ve yeni anayasayı dört gözle beklediğini kaydetti. Füle, bu süreçte AB olarak her türlü desteği vermeye hazır olduklarını da bildirdi.

"Eleştirecek çok şey bulabiliriz"

AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB ile Pozitif Gündem'in resmen başlatıldığı günde sürece "pozitif" yaklaşmak istediğini söyleyerek, "Negatif yaklaşmak istersek eleştirecek çok şey bulabiliriz. Ama şu da bir gerçek, bizi de eleştirmek isteyenlerin bulabileceği çok konular olabilir. Bu ilişki iki mükemmel arasında devam eden bir ilişki değil" diye konuştu.

Bakan Bağış, Türkiye-AB ilişkilerindeki duraklamanın aşılmasını amaçlayan Pozitif Gündem'i AB Komisyonu'nun Genişlemeden Sorumlu üyesi Stefan Füle ile resmen başlatarak, düzenlenen ortak basın toplantısında soruları yanıtladı.

Bağış, 23. fasılda AB'nin tarama raporlarının henüz Türk tarafına iletilmediğinin hatırlatılarak, bu durumda çalışma gruplarının nasıl çalışacağının sorulması üzerine, 23. fasılda net açılış kriterleri olmamasının sıkıntı olarak görülebileceğini ancak bu alanda Türk tarafının attığı adımların da ortada olduğunu kaydetti. AB Komisyonu'nun bu gelişmeleri özel görüşmelerinde takdir etiğini belirten Bağış, bu çerçevedeki bazı gelişmeleri örneklerle anlattı.

Türkiye'de son dönemde insan hakları ve ifade özgürlüğü açılarından çok önemli gelişmeler yaşandığını ifade eden Bağış, Türkiye'yi eleştiren kesimlerin bu eleştirileri sırasında en çok 23. ve 24. fasıllarla ilgili konuları gündeme getirdiklerini kaydetti. Bağış, "Bir yandan bu fasılların açılması bizim de takdir ettiğimiz bir şekilde Konsey tarafından diğer fasılların önünde bir öneme sahip olmuşken, Türkiye'nin bu konularda yapması gerekenlerin ilan edilmemiş olması zaten bu eleştirilerin haksızlığını ortaya koymaktadır" dedi.

Bağış, Pozitif Gündem ile birlikte bu konuları AB ile birlikte ele alacaklarını ve mevzuatları karşılaştıracaklarını söyleyerek, bu sürecin aynı zamanda Komisyon'u Türk tarafının haklı olduğu konularda doğru bilgilerle donatmak için fırsat olacağını bildirdi.

Aynı soruya karşılık Füle de bu alandaki tarama raporunun bir taslak olarak Komisyon tarafından 2006 yılında hazırlandığını ancak o dönemden bu yana çok gelişmeler yaşandığını söyleyerek, şu anda da anayasa hazırlanması çalışmalarının devam ettiğini anımsattı. Füle, son dönemdeki gelişmelerle üstünde çalışacak sağlam bir zemin bulunduğunu belirterek, İlerleme Raporları ile de bağlantılı olarak üstünde ilerlenecek bir çalışma raporu bulunduğunu kaydetti.

Rum kesiminin AB Dönem Başkanlığı'nın Türkiye tarafından protesto edileceği dönemde neler olacağının sorulması üzerine de Bağış, bir tarafın protesto edilebilmesi için o tarafın öncelikle tanınması gerektiğini söyleyerek, Türkiye'nin dönem başkanlıkları ile zaten fazla bir işi olmadığını, Lizbon anlaşması gereği müzakerelerin AB Komisyonu ile yürütüldüğünü kaydetti.

Pozitif Gündem'in AB'ye Türkiye'ye yaptığı haksızlıkların ve çifte standartların üstünü örtme fırsatı verip vermediğinin sorulmasına karşılık da Bağış, şu yanıtı verdi:
"Arkadaşlar bugün pozitif yaklaşıyoruz, negatif yaklaşmak istersek eleştirecek çok şey bulabiliriz. Ama şu da bir gerçek, bizi de eleştirmek isteyenlerin bulabileceği çok konular da olabilir. Bu ilişki iki mükemmel arasında devam eden bir ilişki değil. Avrupa'nın da kendine has sorunları var, Türkiye'nin de kendine has sorunları var. Bunları tespit edip birlikte çözüm bulmak için çalışma grupları oluşturuyoruz, Pozitif Gündemi ortaya koyuyoruz. Ben bu açıdan yaklaşıldığında aynı müzakere sürecindeki kararlılığımız gibi Pozitif Gündem'deki kararlılığımızın iki taraf için de yararlı olacağına inancımı vurgulamak istiyorum."

Stefan Füle ise bu soruya karşılık olarak, Pozitif Gündem'in aslında katılım sürecine tekrar kredibilite kazandırmak için ortaya konduğunu söyleyerek, bunun iki taraflı bir oluşum olduğunu kaydetti. "Pozitif Gündem'i katılım müzakerelerinin üstünden geçen ayrı bir köprü olarak düşünmeyin. Bu ayrı bir köprü değil, katılım müzakereleri ile birlikte hareket eden bir sistem. İşleri tekrar rayına oturtuncaya kadar bize yardımcı olacak bir araç" diye konuşan Füle, Pozitif Gündem'in müzakerelerden izole bir unsur olmadığını, ilişkilerin önemli bazı taraflarını sürece entegre etme imkanı verdiğini kaydetti.

Pozitif Gündem çerçevesinde ilk olumlu sonuçları almaya da başladıklarını belirten Füle, bu oluşumun ayrıca gerek Türk gerekse AB halklarının desteği ile ilgili de yardımcı olacağını kaydetti. Füle, son 2 yılda kamuoylarına sunulan fazla bir şey olmadığını söyleyerek, süreci yeniden başlatmak ve AB'den beklentileri canlandırmanın önemine dikkati çekti.

Müzakereleri darbe anayasası ile yürütmenin nasıl bir şey olduğunun sorulması üzerine de Bağış, herkesi kucaklayacak sivil bir anayasa için çalışmaların sürdüğünü hatırlatarak, Türk halkının 12 Eylül 2010 referandumunda darbe anayasasına karşı en iyi yanıtı verdiğini kaydetti. Yeni anayasa çalışmalarını önemsediğini belirten Bağış, AB Komisyonu'nun da yeni anayasa sürecine destek verdiğini hatırlattı.

Bağış, "Darbe anayasası ile müzakerelere başlayan ilk ülke değiliz, ama darbe anayasası ile müzakereleri bitiren ilk ülke de olamayız. Darbe anayasası ile müzakerelere başlamış olan Yunanistan, İspanya ve Portekiz de sivil ve halkını kucaklayan anayasaya kavuştuktan sonra müzakereleri sonlandırmıştır. Türkiye de aynı şekilde kendi vatandaşlarının desteğini almış, sivil ve AB standartlarının üstünde bir anayasa ile müzakereleri tamamlayacaktır" diye konuştu.

Füle de bu soruya karşılık olarak, katılım müzakerelerinin bir süreç olduğunu, bu süreçte Türk halkının yararına olacak reformların ortaya konmasında bir standart belirlendiğini söyleyerek, katılım süreci devam ederken anayasa değişiklikleri gibi bazı somut adımların atıldığını ve bu adımların Türkiye'yi AB'ye bir adım daha yaklaştırdığını ifade etti. Füle, yeni anayasanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha tekrarlamak istediğini kaydederek, yeni anayasanın çok kapsayıcı olması gerektiğini, çünkü haklar ve özgürlükler denildiği zaman Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarını kapsamasının çok önemli olduğunu bildirdi.