Bildiğinizden farklı bir Adana

Adana özellikle başkentlik ettiği Ramazanoğulları’ndan kalma eserlerle tarih ve kültür meraklıları için ilginç bir rota

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

NERMİN SAYIN

En baştan uyarayım: Adana’da bir hafta sonu geçirmeye niyetlendiyseniz, seçiminizi bahardan yana kullanın. Yaz aylarında şehir insanının sıcağını, güneş fena halde besliyor çünkü! Yine de sıcak geldiyse size Adana, hemen ilk kaçış noktanızı veriyorum, üstelik kentin en özel kültür rotalarından biri: 1495’te, Halil Bey zamanında yapılan Ramazanoğlu Konağı...

Ramazanoğulları’nın başkenti olan Adana’ya armağan ettikleri taş-tuğla bina, her dem serin... Ülkemizdeki en eski ev örneği olarak kabul edilen ve bugün yalnızca selamlığı ayakta olan bu konakta zamanında Kanuni Sultan Süleyman dahi misafir edilmiş.

Konağın kapısından çıktınız mı Ziya Paşa Parkı’ndasınız. Zaten “Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir / Tekdir ile uslanmayının hakkı kötektir” lafıyla meşhur, bir dönemin Adana valisi, şair Ziya Paşa’nın kabri ve büstü de karşılayacak sizi. Artık bugünkü rotamız olan kadim Adana’nın göbeğindesiniz! Hemen yanınızda, konağın da dahil olduğu Ulu Camii Külliyesi’nin binaları sıralanıyor. 15.-16. yüzyıllarda yine Ramazanoğulları tarafından yaptırılan külliyede; Osman Hamdi tablolarını hatırlatan kapısı; dikkat çekici taş işlemeleri ve güvercin sürüsüyle 1541 yapımı Ulu Cami, medrese, türbe ve hamam yan yana yer almakta. Namrun bölgesinin iğne oyalarının yaşatıldığı Oya Evi de hemen solunuzda, meraklıysanız göz atın derim!

32 metrelik Büyük Saat'in tok sesi...

Saat başı tok sesiyle seslendiğini duyup arkanızı döndüğünüzde size gülümseyen 32 metrelik Büyük Saat ise 1882’den beri orada. Saatin hemen arkasında başka bir yüzyıla gittiğinizi düşüneceğiniz kadar yerel ve salaş Kazancılar Çarşısı saklanıyor! Çarşıyı dönüşte turlamak üzere, yola düz devam ederseniz, bence Adana’nın en ilginç mekânına ulaşacaksınız: Yağ Camii’ne... Neden ilginç, içine girince anlayacaksınız. 1501’de Saint Jean Kilisesi’nin kalıntıları, Halil Bey’in emriyle camiye çevriliyor. Fakat mekân yetmeyince yanı başına bir cami daha yapılıp iki bina birleştiriliyor. Sonraları da bir külliye ekleniyor camiye. Ortaya, Selçuklularınkiler gibi çok sütunlu cami çıkıyor, ama, dikkatli bir göz, kiliseyi de sezinleyebilir. Hemen önündeki küçük meydana bir zamanlar yağ pazarı kurulurmuş, adı da buradan geliyor.

Adana’nın eski sokaklarında dolaşırken bir ara size birinin baktığı hissine kapılacak ve başınızı kaldıracaksınız! İşte orada: Tunç gözleriyle bu yeni seyyahı süzen Meryem Ana... Tam 2 metrelik dev bir heykel, adı “Bebekli Kilise”ye çıkan Saint Paul (Aziz Pavlus) Kilisesi’nin çatısında. 1909 tarihli kiliseye Meryem Ana heykeli dolayısıyla bu adı yakıştırmış halk, hatta çocuğu olmayan kadınlar burayı dilek dilemek için hâlâ ziyaret ediyorlar.

Son olarak... Adana’da yol sorduğunuzda alacağınız cevabın içinde mutlaka Taş Köprü geçiyor... Taş Köprü’nün solunda, köprüyü geçince vs. Milattan sonra 384’te mimar Auxentus tarafından yapıldığı bilinen bu köprü, şehrin adetâ pusulası. Köprü araç trafiğine kapalı ve dünyanın halen şehir içinde kullanılan en eski köprüsü... Hemen karşınızda kalacak Sabancı Merkez Camii’yle kadim ve moderni buluşturmuş Seyhan, böylece.

Taş Köprü’nün üzerinde 219 metre boyunca Seyhan’ı şöyle bir seyretmeden dönmeyin Adana’dan...

adana taşköprü

RUHUNUZU DİNLENDİRİN

Seyhan yanınızdan incecik akıp duracak, sizi bir sandal gezintisine özendirecek Adana’da. Sandal değil de gondol olsa olmaz mı? Gondol Marina’da 4 gondol, Seyhan’ın yüksek olduğu sessiz bir bölgede yaklaşık 20 dakikalık turlar yapıyor. Yalnızca kürek sesi, doğa manzarası ve siz! Ha bir de ördekler ve kazlar...

GEZİNİZDE REHBERİNİZ TAŞKÖPRÜ OLSUN!

Taşköprü Adana’nın adetâ pusulası. O, 1632 yıldır Seyhan’ın en iyi arkadaşı. Köprü, üzerindeki seyyar satıcılarla, fotoğraf çekenlerle ve bisikletlilerle her daim hareketli.

Matrakçı Nasuh’un gözünden şehir

Bugün 15. ve 16. yüzyılda dünyayı daha iyi tanımamıza aracılık eden pek çok minyatürün yaratıcısı Matrakçı Nasuh’un da yolu Adana’ya düşmüş tabii ki... Çoğunluğun “Muhteşem Yüzyıl”da Fatih Al’ın oynadığı karakterle tanıdığı sanatçı, Kanuni 1535’te Bağdat Seferi’ne çıktığında yanındaymış ve onunla birlikte bir süre kaldığı şehirde boş durmamış, Adana’nın o günkü halini kayıtlara geçirmiş. Ulu Camii’yi merkeze alan bu minyatürün bir kopyasını da Ramazanoğlu Konağı’nda inceleyebilirsiniz.

Artık “Adana İşi” hediyeliklerimiz var!

Adana’dan ne alınır sorusunun yanıtı, çok kısa bir süre öncesine kadar muallâktaydı. Ama artık “Adana İşi” var. Kentin çeşitli mekânlarında standlarına rastlayabileceğiniz “Adana İşi”nde Yaşar Kemal’den portakal çiçeğine Adana’nın değerlerini yansıtan desenlerle süslenmiş fincan, t-shirt, anahtarlık, bardak altlığı, kağıt ağırlığı ve magnet bulabilirsiniz. Eğer lokum ya da şalgam suyu gibi yiyecek dışında yerel bir şey armağan etmek isterseniz, hemen hemen tek adresiniz Kazancılar Çarşısı ki burada yüzleri nakış nakış işlenmiş sandıklar ya da yine yüzeyleri işlemeli bakır objeler alabilirsiniz. Büyük Saat’in arkasındaki kısmen modern çarşıdan ya da Ramazanoğlu Konağı’nın bulunduğu sokaktan alınabilecek bazı elişleri veya tespihler de olabilir seçiminiz.

Kurtuluş Savaşı’nın beşiğinde

Görmeden dönmemeniz gereken bir yer: Mustafa Kemal'in kullandığı konak yani Atatürk Müzesi. Kurtuluş Savaşı için “Bende bu vakayiin ilk hissi teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur” diyen Atatürk’ün dönemin ruhunu hissettiren mütevazı yatak odası, çalışma odası, kimbilir ne tarihi konuşmaların yapıldığı sofa, bölgenin kahramalarına ayrılan odalar, silah teşhir vitrinleri, hepsi 09.05’te durmuş saatler, dönemden bol bol fotoğraf, hepsi sizi bekliyor.

Klink de Adanalı!

Adana bir aktör yuvası... Bunu en iyi Sinema Müzesi’nde bir yanda Yılmaz Güney, öbür yanda Klink (İrfan Atasoy) heykelleri size bakarken anlıyorsunuz. Adanalı öbür sinemacıları saymaya bu köşe asla yetmez. En iyisi, Altın Koza’ya özel bir bölüm ayrılan Adana Sinema Müzesi’ni kendiniz gezin! “Seyithan”da Yılmaz Güney'in taktığı bere, Güney’in eşine yazdığı kimi mektuplar. “Yol”da kullanılan çay takımları, Ali Özgentürk’ün daktilosu görebilecekleriniz arasında.