Bizim memlekette 'star'lık zor zanaat!
Tamer Karadağlı ve Birol Güven, yeni filmleri "Pamuk Prens"te çuvaldızı kendilerine, iğneyi dizi sektörüne batırıyorlar. Güven, yine gündelik hayattan akılda kalacak bir mizah çıkarmış; ama bu kez kendi gündelik hayatından...
NERMİN SAYIN
Sanat tarihinde bazı eserler vardır ki üretenin üzerine "fena halde" yapışırlar. Genel beğeniye, şöhrete ve nimetlerine kimse ilk başta hayır demez tabii ama, sonraki yıllar için kısıtlayıcı, hatta baskıcı bile olabilir bu. "Tek atımlık barut" olarak anılmak işten bile değidir, kısacası... Bundan kurtulmak için var gücüyle uğraşan sanatçılar da görmüştür tarih. Örneğin Sir Arthur Conan Doyle, "Sherlock Holmes"tan artık o kadar sıkılmıştır ki ukala dedektifi bir macerasında öldürüvermiştir. Peki sonra? Sitemkâr o kadar çok hayran mektubu almış, Sherlock'un yaşamasıyla ilgili o kadar çok baskıgörmüştür ki bir numarayla hayata döndürüvermiştir kendi adının önüne kat be kat geçen karakterini... Madem sinema sayfasındayız, yazının yönünü beyazperdeye çevirelim o halde. Kendisi de ilk "Batman" olarak anılmaktan bir türlü kurtulamayan Michael Keaton, "En İyi Film" Oscar'ı da kazanan "Birdman"de, bir vakitler oynadığı Birdman adlı süperkahramanın gölgesinden kurtulmak ve "Ben oyuncuyum!" diye haykırabilmek için tiyatro açarak sahneye çıkmak için büyük bir mücadele veren bir Hollywood starını oynamıştı.
Bu kadar lafı niye ettim, belli... Bizim de "Ben oyuncuyum!"un altını çizen, ömür boyu aynı rolün gömleğini giymek istemeyen bir sürü sanatçımız var. Başarılı örnek, kısa bir süre önce yitirdiğimiz Tarık Akan. Romantik komedilerin güzel gülüşlü Ferit'inin "Maden"e inmesinin hiç kolay olmadığını tahmin edersiniz. Günümüze gelirsek de, bu "rolün yapışması" olayına en iyi örneği Tamer Karadağlı olarak verebiliriz. Yıllarca oynadığı "Çocuklar Duymasın" yüzünden aktörün adını Haluk sananlar var, yahu!
"Taşfırın erkeği" sendromu
Tamer Karadağlı ve "Çocuklar Duymasın"ın yaratıcısı Birol Güven, mizah yönleri yüksek insanlar. Zaten öyle olmasalar yarattıkları dizi bu kadar başarılı olmaz, hayatlarını "ele geçirmezdi" doğal olarak... Neticede hepimizin yaşadığı bu "Taşfırın erkeği Haluk" sendromunundan da bir mizah çıkardılar ve bu hafta sonu seyircilere sunuyorlar işte: "Pamuk Prens." Filmin en güzel yanı başta Tamer Karadağlı ve Birol Güven olmak üzere, filmdeki herkesin kendisini oynamış olması... Örneklemek gerekirse Pınar Altuğ "Taşfırın"ın yıllarca partneri olmuş yakın dostunu, Arzu Balkan eski eşini, MinT Yapım'ın elemanları da gerçek hayatta yaptıkları görevleri film için "canlandırmışlar."
Mevzu ne?
Sonuçta ortaya sahici kavramını içini taşacak kadar dolduran sevimli bir film çıkmış. Peki, mevzu ne? Şu: "Çocuklar Duymasın" artık bitmiş, ama Tamer Karadağlı "Haluk" olmaktan kurtulamamış durumda. Bu arada MinT yapıma genç bir ekip başarılı bir senaryoyla geliyor, Birol Güven de senaryoyu beğenip çekmek istiyor. Başrolün Tamer Karadağlı olmasında da ısrarlı, çünkü, vaktizamanında ona avans kaptırmış, bu yolla geri almayı umuyor. Fakat senaryonun başrolü liseli bir genç, hatta dizinin adı da "Kara Prens." Doğal olarak senaristler "Beyaz saçlı kara prens olmaz" dan yola çıkıp Karadağlı'ya itiraz ediyorlar ama Birol Güven allem edip kallem edip işi bağlıyor, dizinin adı oluyor "Pamuk Prens." Öte tarafta, Karadağlı'nın başı çaplıklık iddialarıyla da dertte. Boşanmış ve evine geri dönmek istiyor. Gelgelelim güzel bir kadın görünce kaşlarının refl eks olarak harekete geçmesine de bir türlü engel olamıyor.
Özeleştirinin dozu yüksek
"Pamuk Prens"e giderseniz bol bol güleceğiniz kesin. Kesin olan bir başka şey de her yıl büyük emeklerle onlarca -yoksa yüzlerce mi denmeli- dizinin başladığı ülkemizde, bu sektörün nasıl da el yordamıyla ve gününe göre düzenlediğini daha iyi fark edeceğiniz. Bu arada, kendileriyle bu kadar dalga geçmeyi "göze aldıkları" için başta Tamer Karadağlı ve Birol Güven olmak üzere, tüm ekibe samimi bir alkış göndermeyi de ihmâl etmeyelim. Gerçi Karadağlı, geçen yıllarda oynadığı "Bir Yaz Gecesi Rüyası" nda da kendine mizahi gözlüklerle bakmıştı ama, bu sefer doz dikkat çekecek kadar yüksek.
KENDİSİYLE DALGA GEÇEN ADAM
Film boyu Tamer Karadağlı'nın oyunculuğu üzerinde duruluyor. George Clooney'nin Türkçe dublajını yapmasından ve beyaz saç ortaklığından yola çıkarak yer yer "Türkiye'nin Clooney'si" mertebesine çıkıyor, hop arkasından devri geçmiş, Taşfırın'dan başka bir şey oynayamaz adama iniyor. Oyunculuğunun bu kadar yerden yere vurulması bir yana, özel hayatı da hallaç pamuğu gibi atılıyor Karadağlı'nın. Eski eşi Arzu Balkan barışma isteğini "Sen asla değişmezsin" diyerek reddederken, aktörün hoş bir dekolte gördüğünde takındığı "poz", neredeyse filmin ana mizah malzemesi haline geliyor. Doğrusu bir aktörün, hatta aktörü de boşverin bir insanın bu kadar açıkyüreklilikle kendisiyle dalga geçebilmesini sevdim ben. "Pamuk Prens" bu açıdan bakıldığında, toplumun büyük kısmında oluşan "Tamer Karadağlı kasıntıdır, yazları bile çizme giyen adam, sürekli poz halinde" yargısını yıkabilir. Bu arada filmde; Haluk Özenç, Volkan Severcan, Müge Severcan, Yağmur Atacan, Burcu Güven, Emel Müftüoğlu, Müfit Can Saçıntı ve Zeyno Karadağlı gibi isimler de kendilerini oynuyor.