Bugünkü finansal aracılık sistemi ile 2023 hedefleri zor
Türkiye'nin 2023 hedeflerini anımsatan Turhan, "Türkiye Cumhuriyeti'nin 2023 hedeflerine ulaşılmasının, mevcut Türkiye ekonomisine milli gelir olarak bir buçuk Türkiye daha eklemek demek" dedi.
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İSTANBUL - İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB) Başkanı İbrahim Turhan, Türkiye Cumhuriyeti'nin 2023 hedeflerine ulaşılmasının, mevcut Türkiye ekonomisine milli gelir olarak bir buçuk Türkiye daha eklemek demek olduğunu belirterek, "Bugün itibariyle yüzde 85 oranında bankacılık aracılığıyla gerçekleşen finansal aracılık sistemi ile bizim mevcut Türkiye'ye bir buçuk Türkiye eklemek kolay olmayacaktır" dedi.
Turhan, İstanbul Sanayi Odası'nın 2012 yılı II. Meslek Komiteleri toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, borsanın halka açıklığın simgesi olduğunu belirterek, "Yakın zamanda sermaye piyasalarındaki değişim ve dönüşümü gerçekleştirdikten sonra gerçekten halkın borsası olacağız" diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılı kutlayacağı 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisi olma stratejisinin bulunduğunu anımsatan Turhan, şunları kaydetti:
"Bu bütün Türkiye'nin stratejik bir hedefidir. Hükümet, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşlarımız bu hedefe inanmış ve bunun gerçekleştirilebilir olduğunu görmüş. Bu hedefi iş dünyasının diline tercüme edecek olursak, 80 milyon nüfusa ulaşmış ve kişi başına milli gelirin 25 bin dolar olduğu bir ülke, mevcut Türkiye ekonomisine milli gelir olarak bir buçuk Türkiye daha eklemek demektir. Şu anki milli gelirimize bir buçuk Türkiye daha ekleyeceğiz. Tabii bunun olabilmesi üretim, üretim için ise yatırım demektir. Önümüzdeki 10 yıllık dönem içerisinde yatırım yapmamız ve bu yatırımlardan üretimimizi arttırmamız lazım. Türkiye, 2000'li yılların öncesi ve sonrasında çok önemli bir değişim gösterdi.
Son 10 yıllık performansa baktığımızda bir iftihar tablosu görüyoruz. Bundan önceki dönemde sadece büyümemiz dalgalı ve ortalamada düşük değildi, büyümenin bileşimine baktığımızda ağırlıklı olarak emek ve sermaye kullanarak ekonomimizi büyüttüğümüzü görüyorduk. 1989'u milat olarak alıp 2002 arasındaki döneme baktığınız zaman ortalama büyümede verimlilik artışının payı sadece yüzde 5, bütün o dönemde sağladığımız büyümeyi daha fazla sermaye ve emek kaydedebilmişiz. 2002 sonrası döneme baktığımızda verimlilik artışının her yılki büyümeye ortalamadaki katkısının yüzde 40'a çıktığını görüyoruz. Artık büyümemiz sadece daha yüksek değil, aynı zamanda daha kaliteli."
Ne olursa olsun yatırım için finansmana ihtiyacımız var
Turhan, 2002 yılında dolar karşısında TL değerinin değerinin hemen hemen aynı seviyede olduğunun söylenebileceğini anlatarak, şunları aktardı:
"Geçen süre zarfında Türkiye ve ABD ekonomilerindeki fiyat gelişmelerini mukayese edecek olursak TL'nin aslında reel olarak değerlendiğini görebiliriz. Bu reel değerlenme bizi yanıltmamalı. Aynı dönemde ihracat performansımıza baktığımızda ihracatımızın 4 kattan daha fazla arttığını görüyoruz. Bunun sırrı yine verimlilik artışıdır. Kur gelişmesine verimlilik artışını arındırarak baktığımızda rekabetçi gücümüzün ortaya çıktığına hepimiz şahit olacağız. Ekonomimizin dinamizmi açısından verimlilik artışı ve rekabetçilik bizim en itici gücümüzdür. Bu anlamda öncesi ve sonrasını mukayese edecek olursak daha önce çok daha düşük bir büyümeyi daha yüksek yatırımlarla gerçekleştirirken, bugün verimlilik anlamında sağladığımız avantajlarla daha yüksek büyümeyi daha düşük sabit yatırımla gerçekleştirme imkanına sahibiz. Ancak ne olursa olsun, bu yatırımları hayata geçirebilmek için bizim finansmana ihtiyacımız var. Ülkemiz yakınsama sürecindeki ekonomilerden birisidir."
Orta sınıflaşmanın arttığı ortamda tüketim harcamaları kaçınılmaz
Turhan, milli gelir bu kadar hızlı artarken Türkiye'de orta sınıfın gelişmesinin bununla paralel olarak cereyan ettiğinin görüldüğünü belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu güzel bir şey. Orta sınıf ekonominin güvenilirliği, sağlamlığı ve istikrarı için olmazsa olmaz bir unsurdur. Orta sınıflaşmanın bu kadar hızlı olduğu dönemde tüketim harcamalarının artması kaçınılmazdır. 1990'lı yılların başında Türkiye'de kentsel bölgelerde yaşayan nüfusun toplam nüfusa oranı yüzde 55 civarındaydı, bu oran yüzde 85'e ulaşmış durumdadır. 20 yıl gibi kısa bir dönemde ciddi bir kentleşme yaşadığımızı görüyoruz. Bu da orta sınıflaşmasının göstergesidir. İç talep tabii ki güzel ama iç talebin fazla hızlanmasının sakıncalarını da hep beraber görüyoruz. Bizim gerçekleştirmek durumunda olduğumuz yatırımları sadece yurt içi tasarruflarla sadece finanse etmemiz mümkün değil, yurt içi tasarrufların da sadece geleneksel bankacılık finansmanı yoluyla gerçekleşmesi mümkün olmayacak. Bizim hem küresel tasarrufları cezbetmemiz hem de tasarrufların reel ekonomiye aktarılma mekanizmalarını çeşitlendirmemiz lazım. Bugün itibariyle yüzde 85 oranında bankacılık aracılığıyla gerçekleşen finansal aracılık sistemi ile bizim mevcut Türkiye'ye bir buçuk Türkiye'ye eklemek kolay olmayacaktır."
Turhan, uluslararası gelişmeler ve düzenlemeler anlamında bankacılık işlem, aracılık ve sermaye maliyetlerinin değerlendirildiğinde, Türkiye'deki bankacılığın başarısının devam edeceğinden kuşku duymadığını ifade ederek, "Ancak bankacılığımıza destek olacak sermaye piyasalarının devreye girmesinin zamanı geldiğini görüyoruz. Halka arz bu bakımdan da çok önemli bir yere sahiptir. Sermaye piyasaları ne olursanız olun gelebileceğiniz, sağlıklı, uygun koşullarda, uzun perspektifli güvenilir finansmana erişebileceğiniz alanlardır" diye konuştu.