”Bütün ürünler GDO'lu değil”
TZOB Başkanı Bayraktar, dünyada ticari olarak üretimi yapılan GDO'lu ürünlerin soya, mısır, pamuk ve kanola olduğunu duyurdu
ANKARA - Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kamuoyunda oluşan kanaatin aksine bütün ürünlerin Genetiği Değiştirilmiş Organizmalı (GDO) olmadığını, dünyada ticari olarak üretimi yapılan GDO'lu ürünlerin soya, mısır, pamuk ve kanola olduğunu bildirdi.
Bayraktar, yaptığı yazılı açıklamada, "Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik"in yürürlüğe girdiğini hatırlattı.
Şemsi Bayraktar, yönetmelikte, tohumluklar ile Sağlık Bakanlığınca ruhsat veya izin verilen ürünler dışında kalan, genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünlerini içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetimle ilgili düzenlemelerin yapılmasının amaçlandığını belirtti.
Yönetmeliğin yayımından sonra bazı taraflarca ithalatın serbest bırakıldığı yönünde eleştiriler getirilirken bazı taraflarca da ithalatının yasaklandığı, mağdur oldukları yönünde açıklamalar yapıldığını hatırlatan Bayraktar, bu konuyla ilgili ciddi bir bilgi kirliliği yaşandığını dile getirdi.
Yapılan açıklamalar ve ekrana yansıyan görüntülerin üreticilere zarar verme noktasına geldiğini, tüketicilerin ise her yediğinden şüphe duyduğunu ifade eden Bayraktar, olası bir talep daralması durumunda, hem ürününü satamayan üreticilerin hem de yeterli beslenemeyen tüketicilerin zarar göreceğini kaydetti.
Türkiye'de GDO'lu meyve-sebze üretimi yok
Bayraktar, bilim adamlarının açıklamalarından, Türkiye'de üretilen meyve ve sebzelerin hiçbirinde GDO bulunmadığını, GDO'lu ürünlerin üretimine izin verilmediğinin anlaşıldığını belirterek, halihazırda Türkiye'ye giren GDO'lu ürünlerin ise mısır, soya, pamuk ve kanola olduğunu bildirdi.
Son yıllarda çok fazla ithal edilen mısır grizi ve DDGS gibi biyoyakıt ve nişasta üretim artıklarının tamamının GDO'lu olma ihtimalinin olduğunu ve bu ürünlerin hayvan yemi olarak kullanıldığını, Türkiye'ye denetimsiz girdiğini ve bu ürünlerin ülkeye girişinin mutlaka kontrol altına alınması gerektiğini belirten Bayraktar, şunları kaydetti:
"Yönetmeliğe baktığımızda, GDO'lu ürünler ülkemize girmeye devam edecektir. Ancak yönetmelikle birlikte denetimsiz bir şekilde giren bu ürünlerin ithalatı belirli kurallara tabi olacaktır. GDO'lu ürünleri ithal etmek isteyenler Bakanlığa müracaat edecek, 11 uzmandan oluşan bir komitenin yönetmelikteki kriterlere göre değerlendirilmesi sonucu komite kararı ve Bakanlığın onayından sonra izin alabilecektir.
Halihazırda kontrolsüz bir şekilde ülkemize girdiği bilinen GDO'ların ülkeye girişi izne tabi olacak ve GDO'lar yasal yollarla ülkeye girecektir. Giren ürünün, binde dokuzun üzerinde GDO içermesi halinde etiketlenerek piyasaya sunulacaktır. Binde dokuza kadar GDO içeren ürünler GDO'lu olarak kabul edilmeyecektir. Halkımız bu ürünleri tüketmeye devam edecektir."
Yönetmelikte yer alan bir diğer düzenlemenin ise ürünlerin GDO'suz olması durumunda etiket bilgilerinde "GDO yoktur" gibi bir ifadenin bulundurulamayacak olması olduğunu ifade eden Bayraktar, GDO'lu ürün etiketlenirken, GDO'suz ürünün etiketlenmesine yasak konduğunu, bu durumda GDO'suz ürün tüketmek isteyen tüketicinin hakkının elinden alındığını belirtti.
Çekinceler
Bayraktar, çıkarılan yönetmeliğin, GDO'lu üretim izninin önünü açmak için bir basamak olarak kullanılmaması gerektiğini ifade ederek, söz konusu yönetmelikle önce GDO'lu ürünlerin ithalatının başlaması, arkasından da çıkacak olan kanunla üretimin yapılmasından korktuklarını kaydetti.
"Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar(GDO)" ve "Biyogüvenlik" ile ilgili bazı hususları yeniden gündeme taşımak istediklerini belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi:
"-Ülkemizde 10 bin civarında bitki türü olduğu ve bunun da 3 bin tanesinin endemik özellikte olduğu dikkate alındığında, biyolojik çeşitlilik bakımından son derece zengin olan ülkemiz için GDO'lu ürünlerin üretimi önemli bir risk taşımaktadır. Nitekim, transgenik bitkilerin çiçek tozlarının rüzgar, böcekler, kuşlar, bakteriler tarafından taşınması sonucunda diğer bitki türleri de bu durumdan etkilenebilecektir. Gen kaçışları neticesinde yabani türler de etkilenebilecek olup, bitkisel gen kaynaklarının kaybedilmesi dahi söz konusu olabilecektir.
-Tarımsal ürün ihracatımızda özelikle de yaş meyve-sebze ile organik ürün ihracatımızda önemli bir pazar durumunda olan AB ülkelerinde tüketicilerin transgenik ürünlerin tüketimine pek sıcak bakmadığı dikkate alındığında, üreticilerimizin bir pazarlama sorunu ile karşı karşıya kalma olasılığı da dikkate alınmalıdır.
-Büyük tohum firmaları ile ilaç firmalarının aynı şirketler olduğu, GDO'lu tohumu üreten firmaların aynı zamanda ilaç da ürettiği dikkate alınmalıdır.
-Yerli tohumculuk sektörünün büyük tohum firmalarının karşısında ayakta tutunmaya çalışıldığı bir aşamada, GDO'lu tohumlara yapılacak bir üretime izin verilmesi, şu an için teknolojiyi üreten değil alan konumunda olan Ülkemizde tohumculuk sektörünün gelişimi sekteye uğratacak, tohumlukta dışa bağımlılığımızı daha da artıracaktır.
-Modern biyoteknoloji alanındaki pek çok yeniliğin patente bağlanması, teknolojiyi üretmeyen ancak kullanmak durumunda olan ülkemizin bir bedel ödemesi anlamına gelmektedir ki bunun maliyeti yine üreticiye yansıyacaktır.
-Gıda veya yem hammaddesi olarak ithal edilen ürünlerin, yanlışlıkla veya bilinçli olarak tohum amacıyla üretimde kullanılması halinde bunun denetimi nasıl yapılacaktır."
Bayraktar, soya ve mısırın yemden, una, çikolataya, cipse varıncaya kadar kullanım alanının oldukça geniş olduğunu, kullanım alanı bu kadar geniş olan bu türlerin GDO'lu olarak tüketicilere sunulmasının önemli riskleri de beraberinde getireceğini ifade ederek, Türkiye'nin şu anda GDO'lu ürün üretmeye veya ithaline de ihtiyacı olmadığını, Türkiye'ni topraklarının ve biyoçeşitliliğinin her türlü riske karşı korunması gerektiğini kaydetti.