Çinli firmalara yatırım ortamı yaratılmalı
Çinli firmalara yatırım ortamı yaratılmalı
ANKARA - Ankara Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Çin Halk Cumhuriyeti'nin Türkiye Büyükleçisi Sun Guoxian, giderek artan sayıda Çinli yatırımcının Türkiye ile ilgilendiğini ve ziyarette bulunduğuna dikkat çekerek, "yatırım politikalarını ve somut düzenlemeleri kapsayan bir yatırım ortamının yaratılmasının önemli olacağını düşünüyorum" dedi. Türk hükümetinin Çinli firmaların Türkiye'ye yatırım yapmasını ve Çin sermayesini Türkiye'ye çekmek istediğini belirten Büyükelçi Guoxian, "Fakat Çinli firmaların Türkiye'de yatırım yapması sürecinde firmalar sık sık çalışma izni ve vizesi alınması konusunda sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliyor" diye konuştu. Çin Halk Cumhuriyeti'nin Türkiye Büyükelçisi Sun Guoxian, özellikle son yıllarda gerçekleştirilen üretim hamlesi ile dünya ekonomisi içerisindeki etkinliklerinin daha da arttİğİnİ söyleyerek, ülkesinin diktatörlükle yönetildiğine dair eleştirilere yanıt verdi: "Çin'de diktatör rejim değil, sosyalist rejim vardİr. Çin'i sosyalist sistemle geliştirip, zenginleştirdik." Çin hükümetinin dış ticarette ve dış ekonomik ilişkilerde karşılıklı 'kazan-kazan' ilkesini benimsediğinin altını çizen Guoxian, hemen bütün ülkelerle ticari ilişkileri olan, çok uluslu şirketlerin üretim üssü olarak yatİrİmlar yaptığı, işgücü ve yatırım maliyetleri açısından yatırımcılara önemli kolaylıklar sağlayan Çin'in, bu politikasıyla ülke halkının yaşam standartlarını olumlu yönde ivmelendirdiğini kaydetti. Guoxian, "Çin halkının Türk halkına yönelik doğal bir yakınlık duygusu vardır. Bize göre Çinliler ile Türkler akrabadır. Ayrıca Çin hükümetinin politikası her zaman Çinlilerin Türkiye'de yatırım yapmasını teşvik etmektedir. Fakat Türkiye'de de çekici yatırım politikaları ve kolaylıklar oluşturulmalıdır" dedi. Sun Guoxian sorularımızı şöyle yanıtladı: Çin sistemi iyi bilinmiyor Sayın Guoxian, ülkeniz son 7-8 yılda dünya ekonomisine damgasını vurdu. Çok hızlı büyüdü. Ancak yaşanan süreçte bir takım sıkıntıların ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Nereye koşuyor Çin? Cevabı çok geniş bir soru sordunuz. Bu konu ile ilgili günlerce konuşabilirim ama birkaç temel unsura öncelikle değinmek istiyorum. Birincisi Çin, sosyalist bir ülkedir. Çin'de, Çin Komünist Partisi önderliğinde çeşitli demokrat partilerin de yer aldığı siyasi bir sistem izlenmektedir. Uluslararası kamuoyu, Çin siyasi sistemini iyi bilmediği için, onlara göre Çin Komünist Partisi diktatörlüğünde bir siyasi sistemin var olduğu sanılmaktadır. Ancak bu doğru değildir. Çin'de, Çin Komünist Partisi dışında 8 demokratik parti vardır. Bu partilerin Çin'in siyasi kararlarına etkin bir şekilde katılabilmesi için, Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı oluşturulmuştur. Yılda bir kez düzenlenen bu ulusal toplantı sayesinde, daha önce belirttiğim partiler kendi görüşleri doğrultusunda, alınacak kararlara katkı sağlamaktadırlar. Bu sistem sayesinde, Çin'de yapılacak işlerin, alınacak siyasi ve ekonomik kararların, üretilecek politikaların mevcut durumdan daha iyi koşullara ulaşmayı sağlaması amaçlanmaktadır. Çin hükümeti karar almadan önce, her zaman bu partilerin de tekliflerini ve önerilerini dinlemektedir. Bu vurgu dikkate alındığında ülkemizin siyasi durumunu, ülkeyi ilgilendiren karar alma mekanizmasını, halkımızı daha ileriye götürme irademizi algılayabilir ve ileriye dönük gelişim için fikir edinebilirsiniz. Teklifler makul ise Sekiz siyasi partinin varlığına değiniyorsunuz ama Çin halkının her alanda her şeyi özgürce ifade edemediğini, birçok yayından takip edebiliyoruz. Demokrasinin gelişimi ve düşünce özgürlüğü konusunda yapılan olumsuz açıklamalar ve yazılanlar doğru değil mi? Öncelikli olarak şunu söylemeliyim ki, ülkemizde bulunan bu 8 parti, her çeşit düşünceyi ifade edebilir. Bu partiler ile Çin Komünist Partisi arasında eşit ilişkiler vardır. Dolayısıyla onların sunduğu teklifler, öneriler eğer makul, bilimsel ve ülke yararına olursa mutlaka hükümet tarafından kabul edilmekte, değerlendirilmektedir. Bu, demokratik bir karar sistemidir. Bundan dolayıdır ki, her zaman o partilere söz hakkı verilmiştir ve verilmeye de devam edilecektir. Sosyalist piyasa ekonomisi Ama dünya öyle düşünmüyor, bunun nedeni sizce ne olabilir? Çin'de demokrasinin gelişmediğine inanılıyor. Bunun kamuoyuna empoze edilmeye çalışılan, dayatma bir bilgi olduğu söylenebilir mi? Dünya kamuoyu Çin siyasi sistemini çok iyi bilmediği için, bu konuya ön yargı ile yaklaşmaktadİr. Çin devleti için komünist ve sosyalist gibi sıfatlar kullanıldığında, bu tür bir duygu durumu ve ön yargılı düşünce içerisine girilmektedir. Herhalde tarihi hepimiz biliyoruz. Yani, Sovyet Birliği'nin çökmesinden sonra Batı kamuoyunda bir öngörü vardı. Diyorlardı ki, "10 sene içerisinde Çin de, Sovyet Birliği gibi çökecektir." Fakat öyle olmadı. Önemli bir unsur olarak şunu söylemeliyim ki; Çin büyük bir nüfus tabanına sahiptir. Nüfusumuz 1 milyar 300 milyon civarİndadİr. Gelişmiş ülkelere göre Çin'in demokrasi temelleri biraz zayıf olabilir. Ama son 30 yıldır uygulanan reformlar ve dışa açılma politikasİ sayesinde büyük başarılar elde edilmiştir. Ayrıca biz mevcut problemleri de iyi bilmekteyiz. Çin'in tarihinden gelen problemlerini dikkate aldığımızda, Çin hükümetinin, Çin halkına, Çin'e uygun bir gelişme yolu ve modeli oluşturduğunu söylemeliyim. Bu model şudur: Çin'e özgü bir sosyalizm geliştirilmiştir. Bu sosyalizm modelini izah edersek, halkın refah içinde olmasİ ve zenginleşmesinin amaçlandığını ifade edebiliriz. Bu amaca ulaşma yöntemi de Çin sosyalist piyasa ekonomisidir. Yıllar önce Batı siyasetçileri şunları söylemiştir: "Eğer Çin zengin olmak isterse, bu amacına ancak Batı kapitalizmini izleyerek ulaşacaktır." Fakat bize göre piyasa ekonomisi sadece kapitalist sistemde geçerli değildir. Sosyalist sistemde de piyasa ekonomisi işlemektedir. Nihayet biz, sosyalist piyasa ekonomisi hedefine ulaştık ve bu yolla Çin'i en iyi şekilde geliştirdik, zenginleştirdik. 2020 hedefi 3500 dolar Şimdi Batı bilim adamları Çin'in gelişme yolu hakkında çalışmalar, araştİrmalar yapmaktadırlar. Bu tür araştırmaların daha somut ve makul sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Biraz önce Çin'in nereye koştuğunu sormuştunuz. Özellikle vurgulamak isterim ki; Çin'in gelişme amacı ve ulaşmak istediği hedef bir refah toplumu oluşturmaktır. 2020 yılında kişi başına düşen milli gelirin 3 bin 500 dolar civarında olması hedeflenmektedir. Bu hedefe ulaşmak için, Çin halkının daha büyük çaba harcaması lazım. Çünkü, biraz önce söylediğim gibi Çin'in çok büyük bir nüfus tabanı var. Bu 30 yıllık gelişme sürecinde, Çin halkının ortak bir fikri oluşmuştur. Bu ortak fikir; Çin'in siyasi istikrarının ülkenin sosyal ve ekonomik istikrarının sağlanmasında birinci öncelikli koşul olduğudur. Ancak siyasi istikrar olduğu zaman ekonomi hiçbir engele takılmadan sürekli olarak gelişebilir. Çin halkının, bu bilinç içerisinde ön görülen hedeflere ulaşacağına inanıyor ve güveniyorum. İşsizlik ve enflasyon Ülkenizde işsizliğin bir ara düştüğü ve sonra tekrar yükselişe geçtiğini gözlemledik. Ayrıca enflasyon konusunda da sıkıntılar çıkmaya başladı. Bunlar için neler söyleyeceksiniz? Bunlar gelişmekte olan her ülkede ortaya çıkabilen sorunlardır. Her gelişmekte olan ülke, gelişme sürecinde mutlaka bir işsizlik ve enflasyon sorunuyla karşı karşıya kalmaktadır. Şu sıralarda Çin'de iki önemli ve büyük toplantı yapılmaktadır. Birincisi Çin Halk Siyasi Danışma Konferansı'nın (ÇHSDK) düzenlediği yıllık toplantı, diğeri ise Çin Ulusal Halk Meclisi'nin (ÇUHM) yıllık toplantısıdır. Bu iki büyük kongrede halkın içerisinden ve çeşitli kesimlerden gelen temsilciler birçok konuda görüşlerini belirtmekte ve tartışmalarda bulunmaktadır. Çin hükümeti bu tür toplantılara ve ifade edilen görüşlere, sorunlara büyük önem vermektedir. İşsizlik konusunda Çin halkının büyük bir baskı ile karşı karşıya bulunduğu inkar edemeyeceğimiz bir gerçektir. Çünkü her sene milyonlarca üniversite öğrencimiz mezun olmakta ve sonrasında iş arayışına girmektedir. İkinci bir sorunda şudur; bilimin, teknolojinin gelişimi üretim artİşİna neden olsa da, bir yandan da iş gücü ihtiyacı aynı oranda azalmaktadır. Teknolojinin üretim süreçlerine ikamesi sonucunda azalan işgücü ihtiyacİndan dolayı işsiz kalanlara yeni iş fırsatlarının yaratılması için de Çin hükümeti büyük çaba harcamaktadır. Geçen sene, Çin hükümeti 14 milyon işsize yeni bir iş fırsatı tanımıştır. Daha çok insanın iş bulması, kendi emeğiyle ailesini geçindirmesi için Çin hükümeti ve yetkili kurumları yeni iş fırsatları, istihdam olanakları yaratmak için çalışmaktadır. Bunun dışında enflasyon konusunda hükümet birçok tedbir almaktadır. Şu anda Çin'deki emtia fiyatlarında yapısal bir düzenleme gerçekleştirilmiştir. Bu yapısal düzenleme ile fiyatlar kontrol edilmeye çalışılmakta ve fiyat artışlarının enflasyona dönüşmesi engellenmek istenmektedir. Tüketim toplumu olur mu? Çin toplumu mütevazı, fazla tüketmeyen bir toplumdu. Şimdilerde ise Çin halkının daha çok tüketen bir toplum olacağı korkusu var. Son enflasyon rakamlarındaki artışta bu korkunun etken olduğunu söyleyebilir miyiz? Talep artışındaki neden sizce nedir? Geçmişte Çin'in ürettiği her türlü mal ucuzdu. Çin'i ziyaret eden yabancı dostlarımın da düşünceleri bu yöndeydi. Aynı malların uluslararası piyasadaki fiyatı Çin'deki fiyatından birkaç kat yüksekti. Bunun sebebi olarak iki unsur vardı: Birincisi iş gücünün ucuz oluşuydu. İkincisi Çinli iş adamlarının zekası ve pazarlama yöntemleriydi. Çünkü onların pazarlama stratejisi yüksek oranda gelir, kar sağlamak gibi bir kıstasa dayanmıyordu. Örneğin, bir eşya satıldığında ancak yüzde 10 civarında gelir sağlamaya çalışılıyordu. Düşük karla, fazla miktarda üretimde bulunarak bir pazarlama sistemi, pazarlama stratejisi uygulanmaktaydı. Son zamanlarda bu niteliğin değişmeye başladığı, Çin piyasasında çeşitli emtiaların yüksek artış oranıyla fiyatlarının yükseldiği söylenebilir. Bu durumun sebebi şudur: Birincisi ham petrol fiyatının yükselmesidir. İkincisi ise hammadde fiyatlarının da yükseliyor olmasıdır. Sorunuzda Çin'in bir tüketim toplumu olma korkusundan bahsettiniz. Bence böyle bir korku yersizdir, ciddi bulmuyorum. Biraz önce de belirttiğim gibi Çin'in nüfusu çok büyüktür. Dolayısıyla Çin piyasası da büyüktür ve Çin, üretim konusunda da çok etkin ve büyük bir ülkedir. Dünya piyasasından Çin malları kaldırılırsa nasıl bir durum ortaya çıkabileceğini tahmin edebiliyoruz. Ayrıca garip bir durum da var. İnsanlar bir yandan Çin malı kullanırken, diğer yandan Çin mallarından şikayet etmektedir. Bir Amerikalı dostum, yazdığı bir makalede şunları belirtmişti: Çin malları kullanımında bir hesap yapmış. Örneğin sabah kalktıktan sonra akşam iş çıkışına kadar olan zaman içerisinde kendisinin kullandığı eşyaların çoğunluğunun Çin malı olduğunu fark etmiş. Dolayısıyla diyor ki, eğer Çin malları olmazsa hayatımın ne kadar değişeceğini düşündüm. Karşılıklı yarar ilkesi Çin hükümeti dış ticarette ve dış ekonomi ilişkilerinde karşılıklı yarar ilkesini benimsemektedir. Yani Çin, tek taraflı ticaret fazlasını amaçlamamaktadır. Dolayısıyla Çin piyasası dış dünyaya oldukça açıktır. Geçen sene Çin'in dış ticaret hacmi 2 trilyon 100 milyar Amerikan doları civarındaydı. Bunun içinde 1 trilyon 200 milyar Amerikan Doları ihracatı oluştururken, ithalat ise 900 milyar Amerikan dolarİ civarİndaydİ. Aşağı yukarı ihracat ile ithalat dengeli bir durumdadır. Dünya ekonomisinin gelişmesi ile birlikte ülkeler arasındaki ilişkiler de yakınlaşmaya devam etmektedir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde her ülke kendi bakışı ile diğer ülkelere eşit bir şekilde, dostça davranırsa ve müzakere yolu ile ülkeler arası ekonomik ilişkiler çözülmeye çalışılırsa, o zaman dünya ülkeleri ve halkları arasında daha uyumlu, daha dostça bir hayat sürdürülebilecektir. Türk halkı akrabamız Türkiye'de mutlu musunuz? Daha önce gelmiş miydiniz? Gördüğünüz farlılıklar, sevdiğiniz mekanlar, tatlar nelerdir? Türkiye'ye ilk defa geldim, daha önce gelmemiştim. Ama şuna inanıyorum ki; Türkiye'ye gelmemek, Türkiye'yi anlamamak değildir. Çünkü Çin'de çeşitli kitaplarda Türkiye hakkında detaylı bilgileri bulabiliyorsunuz. Çin halkının Türk halkına yönelik doğal bir yakınlık duygusu vardır. Bize göre Türk halkı bizim akrabamızdır. Türkiye'yi gelir gelmez sevmeye başladım. Benim için bir akraba ziyaretinden farksİzdı, dolayısıyla çok özel bir duyguydu. Türkiye'de herhangi biriyle görüştüğümde ya da herhangi bir yere gittiğimde, çeşitli alanlarda çalışan Türklerle iletişimde bulunduğumda onlarla her zaman dostane duyguları paylaşıyorum. Tabii ki, Türkiye'de yaşadığım duygu yoğunluyla Çin'de kaldığım zamanki duygular birbirinden farklıdır. Türk halkının belli başlı çok önemli özellikleri var; sözgelimi misafirperverlik, insanlarİnİzİn çok samimi, açİk ve dostane oluşu bunlara örnektir. Ben Karadeniz Bölgesi'ne, Antalya'ya, Ege Denizi'ne, İzmir'e ya da herhangi bir yere gittiğimde Türk halkının bana gösterdiği bu dostluk duygularını hemen hissetmişimdir. Bütün bu yerleri ne kadar zamanda gezdiniz? Yaklaşık bir yıl içinde. Evet, bu benim üstünlüğümdür. Türkiye'de birçok yere gittiğim için ve sağladığım tecrübelerden istifade ederek, Çin'den gelen heyetteki arkadaşlara, Türkiye hakkında gönüllü tanıtıcılık yapıyorum. Türkiye'yi ziyaret eden Çin heyetlerindeki arkadaşlarım, sonraki görüşmelerimizde ikinci kere Türkiye'ye gelmek istediklerini vurguluyorlar. Çin'e iş gezisi için döndüğümde ofisteki iş arkadaşlarıma ve diğer arkadaşlarıma Türkiye hakkında çok detaylı bilgiler veriyorum. Ben Türkiye'yi ve Türk halkını çok seviyorum. Çin büyükelçisi ve büyükelçilik olarak burada Türk halkıyla dostluk kurduğumuzu düşünüyorum. Ayrİca iki ülke arasİndaki ilişkileri daha da geliştirmek için somut adımlar atarak çalışmaya devam ediyoruz. Çinli firmaların Türkiye'ye yatırım sürecinde sıkıntı var Türkiye'den beklentileriniz nelerdir? Türkiye'de ne tür sıkıntılar yaşıyorsunuz? Özel bir sıkıntı olduğunu söylemem mümkün değil. Ancak iki ülke arasındaki gelişmekte olan ilişkilere bağlı bazı küçük sorunlar ortaya çıkabiliyor. Örneğin, Türkiye hükümeti Çinli firmaların Türkiye'de yatırım yapmasını, Çin'in sermayesini Türkiye'ye çekmek istiyor. Fakat Çinli firmaların Türkiye'de yatırım yapması sürecinde firmalar sık sık çalışma izni, çalışma vizesi alınması konusunda sıkıntılarla karşı karşıya kalabiliyor. Bize göre bunlar teknik sorunlardır. Bu sorunların çözülmesi için Türk taraflarıyla görüşmelerde bulunmaktayız. Türkiye'ye geleli aşağı yukarı bir sene dört ay oldu. Bu zaman içerisinde Türkiye ile Çin arasındaki ilişkilerde büyük atılım kaydettik. İkili ilişkilerde her anlamda dostluğun arttığını ve geliştiğini gözlemlemekteyiz. Dolayısıyla iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da gelişeceğine ben tüm kalbimle inanıyorum. Yatırım ortamı yaratılmalı Türkiye'ye somut yatırımlarınız olacak mı? Bu anlamda girişimleriniz var mı? Elbette ki var. Örneğin, Ankara ile İstanbul arasında hızlı tren projesini Çin firmasİ kazanmış ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin devlet bankasİ olan Çin Eximbank tarafından desteklenerek 720 milyon dolar kredi verilmiştir. Çinli firmalarİn Türkiye'ye yönelik yatırım ilgileri gittikçe artmaktadır ve Türkiye'de incelemede bulunan Çinli firmaların sayısı da gittikçe artıyor. Ayrıca Çinli yatırımcılar Türkiye'yi sık sık ziyaret ediyor ve incelemelerde bulunuyorlar. Tabii ki yabancı yatırımların ülkeye çekilmesi için çeşitli politikaların uygulanması ve somut düzenlemelerin yapılması çok önemlidir. Bu yatırım politikalarını ve somut düzenlemeleri kapsayan bir yatırım ortamının yaratılmasının önemli olacağını düşünüyorum. Yani her alanda, kuralları benimsenmiş yatırım ortamı oluşturulabilmelidir. Çin firmaları, yatırım olanakları için Türkiye'de incelemede bulunuyor ve kapsamlı bilgi toplamaya çalışıyorlar. Her seviyede değerlendirme yapıldıktan sonra yatırım kararları verilecektir. Çin hükümetinin politikasİ her zaman Çinlilerin Türkiye'de yatırım yapmasını teşvik etmektedir. Türk hükümetinin de Çinli yatırımcıların Türkiye'ye yatırım yapması için çekici politikalar geliştirmesini ümit ediyoruz. Türklerin Çin'deki toplam yatırımı 270 milyon dolar Çin'in, Türkiyeli yatırımcılar dahil, bütün yabancı yatırımcılara yönelik çekici bir yatırım politikası vardır. Yabancı yatırımcılar için Çin'de vergi, iş gücü, toprak tahsisi ve kiralama konularında birçok ayrıcalık, teşvik politikaları uygulanmaktadır. Benim bildiğim kadarıyla Türkiye'nin Çin'deki yatırımı, yani sermaye miktarı aşağı yukarı 270 milyon dolar civarındadır. Şimdiye kadar Türk yatırımcıların Çin'den herhangi bir şikayetlerinin ve sorunlarının olduğunu duymadım. Türk yatırımcıların Çin'de yatırım yapma sürecinde başarılı olmasını ve kar etmesini ümit ediyor ve diliyorum. DÜNYA Gazetesi'nin çalışmalarını yakından takip ediyorduk Siz gazetecilerin halklar arasında karşılıklı anlayışı ve dostluğu güçlendirmekte önemli bir rol oynadığını, köprü görevi üstlendiğini düşünüyorum. Öteden beri DÜNYA Gazetesi'nin, ülkelerimiz arasındaki dostluk ilişkilerini güçlendirmekte ve işbirliklerinin pekiştirilmesinde çok önemli bir unsur olduğuna inanyorum ve bu durumu takdirle karşılıyorum. Önceki büyükelçilerimizle yaptığınız söyleşileri ve o söyleşilerin iki ülke arasındaki işbirliklerine katkısını hatırlıyorum. İki ülke arasında tarihsel bağlar olduğu ve her iki tarafın bu konuda ortak anlayışlara sahip olduğu bilinir. Ayrıca küreselleşen dünyamız, içinde bulunduğu sürekli ve zorunlu değişim süreci göz önüne alındığında, ülkelerimizin ortak çıkarlarının realize edilmesi adına mevcut ilişkilerimizin daha da derinleştirilmesi gerektiği açıktır. Bu ortamda, başta DÜNYA Gazetesi olmak üzere çeşitli medya grupları sürece daha fazla katkıda bulunmalıdır. Çünkü siz bir penceresiniz, bir köprüsünüz. Gazeteniz aracılığıyla, Çin halkının Türk halkına selamlarını ve iyi dileklerini aktarmak istiyorum. Ayrıntılardaki Sun Guoxian Ferit B.PARLAK [email protected] 1.3 milyarlık nüfusuyla, dünya nüfusunun beşte birine sahip olan; Son yıllarda dünyanın en önemli ekonomik gücü haline gelmeye başlayan; Bölgede ve dünyadaki nüfusu ile askeri alandan çok ekonomik alanda kendini hissettiren; Rekor düzeyde yabancı yatırım çeken; 15-20 yıl içerisinde dünyanın en güçlü ekonomisi haline gelmesi beklenen; Dünya Ticaret Örgütü'ne katılım hakkı ile bu beklentileri güçlendiren Çin'de yaşanan gelişmeleri ve beklentileri Çin'in Türkiye Büyükelçisi Sun Guoxian ile konuştuk. Dünya ülkelerinin son dönemde Çin'e yönelik, "Demokrasi yok", "Diktatörlükle yönetiliyor" şeklindeki yoğun eleştirilerine yanıt vererek başlıyor sohbete Guoxion. "Çin'de diktatör rejim değil sosyalist rejim vardır. Çin'i sosyalist sistemle geliştirip, zenginleştirdik" deyip ekliyor, "Ve bu sistemle dünyanın en büyük ekonomisi haline gelip, kişi başı geliri 3 bin 500 dolara çıkaracağız" İşsizliğin süratle azaldığı, gelir seviyesinin ise süratle yükseldiği Çin'de, işsizlik ve enflasyon sorunun tekrardan gündeme geldiğini hatırlatınca, "Ülkeler, gelişme sürecinde mutlaka bir işsizlik ve enflasyon sorunuyla karşı karşıya kalır" diyor Guoxian. Bilimin, teknolojinin gelişimi üretim artışına neden ourken, iş gücü ihtiyacını azalttığını, bu nedenle işsiz kalanlara yeni iş fırsatlarının yaratılması için Çin hükümetinin büyük çaba harcadığına dikkat çekiyor. Bilim ve teknoloji sayesinde 'ucuz ürün' imajından sıyrılıp, 'kaliteli ve ucuz ürün' imajına geçişi sağlayacaklarının da altını çiziyor. Çin hükümetinin, Çinlilerin Türkiye'de yatırım yapması için yoğun bir şekilde çalıştığını, ancak Türkiye'nin bu yatırımları çekmek için gerekli girişimlerde geciktiğini dile getiriyor Guoxian. Guoxian'ın söylediğinden bizim anladığımız şu: Yabancılar Türkiye'de doğrudan yatırım yapmak için çaba harcıyor ama bu çaba, doğrudan yatırıma ihtiyaç duyan Türkiye'nin umurunda değil!