Deneyimsel aktivitelerini iyi kurgulayanlar farklılaşabiliyor
Deneyimsel aktivitelerini iyi kurgulayanlar farklılaşabiliyor
Demografik değişimler, iletişim araç ve tekniğindeki gelişmeler, etkileşim hızı, ürün ve hizmetlerin çeşitliliği, her şeyin zamanla birbirine benzemeye başlaması, farklı olana yönelme isteği, işletmelerin giderek büyük ölçeklerde faaliyet göstermeye başlaması, satın alma ve birleşmelerin artması, yoğun rekabet ortamı bir yandan pazarlamacıların işlerini zorlaştırırken bir yandan da onlara duyulan ihtiyacı artırıyor. Beklentilerin, ihtiyaçların ve pazar koşullarının değiştiği bu dönemde pazarlamacıların sahip olması gereken özellikler de değişim gösteriyor. Yeni ortam, pazarlama yöneticilerinin karşılarına ne gibi fırsatlar ve tehditler çıkarıyor? Fırsatlardan faydalanabilmek ve tehditlerle baş edebilmek için neler yapmalılar? "Deneyim ekonomisi yaşıyoruz. Pek çok tüketici parası varsa seçeneklere sahip. Çok geniş tüketici trendlerinin bulunduğu bir dünyada global bir yıkılma yaşıyoruz. Bugün yarattığımız şey, yarın kopyalanacak. Bir sürü akıllı yeni pazarlamacı var" diyor trendwatching.com adlı sitenin sahibi trend takipçisi ve iş stratejisi uzmanı Reinier Evers. Deneyim yaşatın, ilk akla gelen olun Bünyesindeki global ve yerel markalara 360 derece pazarlama hizmeti vermek için bir stratejik ortaklığa giren kreatif reklam ajansı Yirmiyedi, online hizmet ajansı Pure'un Ajans Başkanı Burak Gözalan ve deneyimsel pazarlama hizmeti veren Think'in Ajans Başkanı Genco Alp, "Hangi firma deneyimsel pazarlama aktivitelerini rakiplerinden daha iyi kurgularsa, tüketicisine yaşattığı deneyim karşılığında duygusal anlamda diğerlerinden bir adım önde durmayı başarırsa, o firma rakiplerinden farklılaşmış olacak ve tüketicinin aklında zamanı geldiğinde en ön sırada olmasının avantajını kullanacaktır" diyorlar. Tüketicinin birlikte bir deneyim yaşadığı markayı daha kolay hatırladığının altını çizen Gözalan ve Alp firmaların deneyimsel pazarlama sayesinde sınırın diğer tarafına adım attıklarını ve tüketicinin yanında durduklarını ve doğal olarak ihtiyaç duyulduğunda da ilk akla gelen olduklarını ifade ediyorlar. Her şeyin hızla tüketildiği gibi, pazarlama teknikleri de hızla kurumlar tarafından tüketiliyor. Gözalan ve Alp'e göre işte bu yüzden dünyada ve Türkiye'de kurumlar son dönemlerde deneyimsel pazarlama aktiviteleri yaparak rakiplerinden farklılaşmaya çalışıyorlar. İletişim faaliyetlerini kesmeyenler krizde büyüyebiliyor Müşterilerin ihtiyaçlarını, beklentilerini doğru bir şekilde anladıktan sonra, verilebilecek hizmetlerin nasıl tasarlanması ve tüketiciye sunulması gerektiğini planlama işi olarak tanımlanan pazarlama faaliyetlerini doğru yapabilmenin yolu; içinde bulunulan döneme göre doğru planlama yapmaktan, doğru pazarlama süreci kurgulamaktan geçiyor. Yirmiyedi, online hizmet ajansı Pure'un Ajans Başkanı Burak Gözalan ve deneyimsel pazarlama hizmeti veren Think'in Ajans Başkanı Genco Alp, piyasaların açık olduğu dönemlerde kötü planlama yüzünden başarısız pazarlama aktivitelerine çokça şahit olduklarını belirtiyorlar. "Özellikle ülkemizde kurumsallaşamamış aile şirketlerinde gördüğümüz gibi piyasalarda durgunluk olduğunda ilk alınan aksiyon; reklam/iletişim harcamalarının durdurulup eleman çıkartma yöntemine başvurulması. Halbuki bu tip kararlar piyasaların daha da sıkışmasına, ekonominin neredeyse durma noktasına gelmesine neden olabiliyor. Sonuçta tüketim hiç bir zaman durmuyor, eğer doğru planlama yapılırsa kurumlar için durgunluk zamanları bulunmayacak fırsatlar sunuyor. İşletmeler, yapabilecekleri kısa bir araştırma ile iletişim faaliyetlerini kesmeyen yerli yabancı birçok firmanın şirket tarihlerinin en büyük büyüme oranlarını kriz dönemlerinde yakaladıklarını görebilirler" diyorlar. Yöneticilerin yüzde 62'si telefonla mülakatı tercih ediyor Yönetici seçme ve yerleştirme şirketi Antal International'ın Türkiye Ofisi tarafından yapılan araştırma, yöneticilerin kendilerine gelen iş teklifleri için telefonda mülakatı yapmayı tercih ettiklerini ortaya koyuyor. Farklı sektörlerden 146 firmanın yaklaşık 382 orta ve üst düzey yöneticisinin katılımıyla yapılan araştırmaya göre yöneticilerin yüzde 62'si telefonla mülakatı, yüzde 38'i ise yüz yüze mülakatı tercih ediyor. Bu oranlar 2007 yılında yüzde 44 telefon, yüzde 56 ise yüz yüze mülakat şeklindeydi. Söz konusu oranlar 2000 yılından bu yana Avrupa ülkelerinde birbirine oldukça yakın seyrediyor, ancak 2008 yılı itibariyle ülkemizde belirgin bir değişim baş göstermiş bulunuyor. Adaylar rahat, yöneticiler objektif oluyor Antal International Türkiye Genel Müdürü Mine Batıyel, geçtiğimiz yıla kadar yöneticilerin yüz yüze görüşmeyi daha fazla tercih ettiklerini, ancak 2008 yılının yoğunlaşan çalışma temposu ve sayısı giderek yükselen seyahat günleri nedeniyle yöneticilerin telefonda mülakat yapmayı tercih ettiklerini belirtiyor ve "Geçtiğimiz yıla kadar mülakat yaptığımız yöneticiler genellikle yüz yüze görüşmeyi tercih ederlerdi. Ancak bu yıl itibariyle telefonla görüşmeyi tercih edenlerin oranı yüzde 62 seviyesine yükselmiş bulunuyor. Bu aslında bizim için de tercih edilen bir yaklaşım, çünkü ilk mülakatı telefonda yaptığınız zaman yüz yüze etkileşim ya da dış görünüş gibi unsurlar söz konusu olmadığı için hem aday kendini daha rahat hissediyor hem de en objektif şekilde değerlendirme yapma şansı oluyor. Zaten yöneticiler artık yüz yüze mülakat yapacak vakit bulmakta da güçlük yaşıyorlar" diyor. Rekabet, zihinler arasında "Günümüzde yarışın sonuçlarını tayin edecek en önemli zihinsel faktörlerden biri yaratıcılık. Yaratıcılığın çeşitli bilgi alanlarında ve farklı uluslardaki miktar ve derinliği çok önemli olacak. Eğer uluslar arası yarışma ortamında hayatta kalmak istiyorsak, bu ulusun hayati insan gücü problemine getireceğimiz en ümit verici çözüm, çeşitli tipteki önemli personelin belirlenmesini ve yetiştirilmesini teşvik ve desteklemek olacak. Zamanımızda insanlık, bir zihinler arası rekabetin içinde" diyor ünlü davranış bilimci Frederick W. Taylor. Günümüzde yaratıcılık ve yenilikler bulma yönetimle ilgili önemli konular arasında yer alıyor. Çalışanların yeni fikirler üretebilme becerileri, kurumların ve diğer örgütlerin değişikliklere açık olabilmelerindeki tek yol olarak gözüküyor. Kurum içi değişiklikleri zorlayan iç baskı, büyük bir hızla değişmekte olan dış dünyadan kaynaklanıyor. Bir kurumun yaratıcılığı ve yeni fikirler üretmeyi teşvik etmesi için kullanılan yollardan biri, yapısal değişiklik yapmak. Yeni fikirler ortaya konması yönünde baskı oluşturmak yerine, bu gibi fikirlerin doğmasını kolaylaştıracak yönetim uygulamaları geliştirerek yapısal bir yaklaşımda bulunmak. Diğer bir yaklaşımsa çalışanlara daha yaratıcı düşünmeyi öğretmek. Aslında en iyi yöntem bu iki yaklaşımı beraber uygulamak. "Kafaya İnen Darbe" (Awhack on the Side of the Head) isimli kitabın yazarı Roger Von Oech daha yaratıcı olabilmek için şu sekiz inançtan kurtulmamız gerektiğini söylüyor: 1. Doğru cevabı bul: Okulda bize her sorunun bir tek doğru cevabı olduğu öğretilir. Ancak gerçek böyle değil. Birçok problemin ucu açıktır. Verilebilecek ilk cevap belki hemen görülebilir ama ikinci, üçüncü ve dördüncü cevaplar yaratıcı olmayı gerektirir. 2. Bu mantıklı değil: Çok katı mantık kuralları içinde düşünmek yeni fikirleri öldürebilir. çelişkili alternatif fikirler bile dikkate alın. 3. Kurallara uy: Yaratıcı bir fikir ortaya koymak için çoğu zaman artık bir anlam taşımayan kurallara karşı gelinmesi gerekir. Şu soruları sorun: "Neden bunu her zaman bu şekilde yapıyoruz? Böyle yapmaya devam etmeli miyiz? Bir değişiklik yapmak ne gibi imkanlar sağlar?" 4. Pratik olun: Yeni fikirler üretebilmek için, pratik olmanın getirdiği dar açıdan değil, mümkün olan her şeyi düşünmenin getirdiği geniş açıdan bakmak gerekir. Kendinize "Eğer şöyle yapılsa nasıl olur?" diye sorun. 5. "Aptal olma": Bir sorunla karşılaştığınızda kendinize çeşitli garip fikirler üretme imkanı tanıyın. Aptal durumuna düşme riskini göze alın. Sonra da aklınıza gelen fikirleri yazın. 6. "Hata yapma": Hatalar yaratıcılık sürecinin basamakları olabilir. Hata yapmaktan korkmayın. 7. "Bu, benim alanım değil": İyi, yeni fikirler hemen hemen her zaman kendi alanımızın dışından gelir. Kendi alanımızın dışında kalan, fakat kendi alanımızda kullanabileceğimiz ne gibi fikirler var, onları araştırın. 8. "Ben yaratıcı değilim": Burada kendi kendini haklı çıkartan bir kehanet söz konusudur. Kendilerini yaratıcı yetenek sahibi görenler, genellikle yaratıcı yetenek sahibi olurlar. Yetenekli olduğunuza inanın.