Ekonomik büyümenin lokomotifi olan inşaat sektörünün duayenleri, sorunları ve çözüm önerilerini DÜNYA'da tartıştı: Bankalar yabancı ağırlıklı oldu teminat mektubu almak zorlaştı

Ekonomik büyümenin lokomotifi olan inşaat sektörünün duayenleri, sorunları ve çözüm önerilerini DÜNYA'da tartıştı: Bankalar yabancı ağırlıklı oldu teminat mektubu almak zorlaştı

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

ANKARA - 1999 ve 2001 krizlerinin ardından derin bir küçülme sürecine giren Türkiye ekonomisinin 2002 yılından bu yana 5 yıldır aralıksız büyümesinin en önemli unsurunu oluşturan inşaat sektörünün duayenleri, DÜNYA Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak'ın yönettiği toplantıda sektörün sorunlarını tartıştı. GSMH'nin yüzde 33'ünü oluşturan inşaat sektörünün durması halinde Türkiye ekonomisinin de duracağı tespitinde bulunan inşaat sanayicileri, dünyadaki rakiplerinin kendilerini bir tek 'teminat mektubu' maliyetini artırarak ve alımını zorlaştırarak durdurabileceğine dikkat çektiler. Teminat mektubu sıkıntısının, bankalardaki yabancı payının artmasıyla doruk noktaya ulaştığına dikkat çeken inşaatçılar, yurtdışının Türkiye'nin 82'nci ili olarak görülüp, yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin ona göre teşvike bağlanmasını istediler. Teminat mektubu sorununun bir sigorta fonu oluşturularak çözülebileceği görüşünde birleştiler. Halihazırdaki ödeneklerle mevcut projelerin bitirilmesinin imkansız olduğunu dile getiren inşaat sanayicileri, "Ödeneksizlik her işin yarım kalmasına neden oluyor. Yol yapıyorsunuz, diğer tarafını bitirmeden, işletmeye açtığınız yerin tamir, bakım, onarım dönemi geliyor. Bir kanal yapıyoruz, baraj işletmeye açılmadan, ekonomik ömrünü tamamlamış oluyor. ödeneklerdeki gecikme, projelerin tamamlanmaması, milli servetin heba edilmesi anlamına gelir" dediler. İNTES ve Koçoğlu Group Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Koçoğlu: Ufak tefek yollar yerine, sulama ve enerji projeleri ele alınmalı İnşaat sektörü hiç çalışmazsa, yani lokomotif durursa, GSMH'de direkt ve endirekt olarak yüzde 33'leri sağladığı için Türkiye durur. Yani getirisi de bu inşaat sektörünün, götürüsü de bu. Yurtdışındaki işler çok önemli. Arkadaşlarımız sadece 2007 yılında 17 milyar dolarlık iş almış yurtdışında. Bu sene hedef daha fazla. Türkiye'de yapacak işler az. Dolayısıyla buradaki kapasiteyi yurtdışına taşımak gerekiyor. Karşımızda teminat mektubu sorunumuz var. Çalışma mevzuatı sorunu var. Mesela Çin örneğini vermek doğru olur. Çin tamamen devlet destekli. Çinliler'le kimse rakip olamıyor. Ayda 50 dolara işçi çalıştırabiliyorlar. Onlar olmasa bile Hintliler de ucuz fiyata çalışıyor. Özellikle Körfez ülkelerinde en çok Hintliler çalışıyorlar. Böyle ucuz bir işçilikle rekabet etmek çok zor. Buna karşın Türk işçileri dışarıya çıktığında çok pahalı. Burada aldığı maaşın iki mislini alıyor. Sosyal güvenlik anlaşması olmayan ülkelerde iş yaptığınızda burada ailesine para veriyorsunuz, sigorta yaptırıyorsunuz. Bir de orada maaş verip sigorta yaptırıyorsunuz. Devletin, bu yükleri üzerimizden alması lazım. Bununla ilgili Türkiye'de, yurtdışını 82. il olarak ilan edelim dedik. Doğu ve Güneydoğu'daki teşvikler yeterli bulunmuyor. Biz bir yatırım indirimine bile razıyız. Bunlar bize gerçekten nefes aldıracak konular. Minimize edilmiş kârlarla Çinli'yle Hintli'yle yarışabiliriz diye düşünüyorum. Bize göre en önemli konular sulama ve enerji. Bazı ufak tefek yolların yerine, bu önemli projeler ele alınmalı. Tarıma, sulama yatırımlarına ve enerjiye dönülmesi lazım. Enerjiyi devlet yap, işlet, devret tarzında ele aldı. Burada da bazı yerler var ki, sizin yapamadığınız sınırı aşan sularda, stratejik kararların verilmesi gerektiği yerlerde devletin desteklemesi lazım. Özel sektörün gidemeyeceği yerler de olabilir. Kamulaştırmada problemler olabilir. Burada devletin parmağını mutlaka koyması lazım. Çünkü bu yatırımlar bitmezse, sular bitecek. Kentlere inanılmaz derecede bir göç var ve istenilmeyen olayların temelini bu göç oluşturuyor. Gayri safi zirai milli gelir, minimum 5.5 misli artıyor. Bu DSİ tarafından yapılan bir çalışma ve 14 misline kadar artabiliyormuş kendi ifadelerine göre. Şimdi böyle olduğu zaman insan göç eder, birbirini yer, dağa çıkar mı? Hem ekonomik güce sahip oluyor, hem de toprağı yeşeriyor. Herkes kendi yerinde kalmak ister. İstihdam üzerindeki yükler çok fazla. Kümesteki kazlarız biz. En ufak bir vergi toplanacaksa hemen kümese el atılıyor. Bir yerde açık olursa bizim sigorta primimize bindiriliyor. Halbuki yüzde 52 kayıtdışı var. Kayıtdışı ne kadar aşağı inerse biz de o kadar yukarıya çıkacağız. Bizim yükümüz de azalacak. Bütün hedefin burası olması lazım. Doğru ama biz lokomotif bir sektörsek bunları bizim dile getirmemiz lazım. Üstelik biz devletle de iç içe çalıştığımız için bizim amacımız belli, giderimiz belli. Biz zaten parayı cebimize koymadan vergimizi ödüyoruz. Şirketsek kurumlar vergisi, şahıssak şahıs vergisini ödüyoruz bunun adı stopajdır. Sertifikasyon adı altında bir çalışma var. Artık konutçu konut, barajcı baraj yapacak. Özellikle Türkiye'de bende dahil olmak üzere "Ben her şeyi yaparım abi" takımındanız. Yol da yapıyoruz, konut da yapıyoruz, baraj da yapıyoruz. Aslında bunun böyle olmaması lazım. Belki Türkiye'nin bu konudaki açlığından bunları yapıyoruz. Bundan sonra biraz daha spesifik hale getirilmesi gerekiyor. Bu yanlışlık devletten de kaynaklanıyor. Devlet İhale kanunlarında 5 tane Beko, 3 tane dozer olsun diye bana iş makinesi aldırıyordu. Kazıyı bana yaptırıyordu. Ama dünyada böyle değil. Kazıyı da, demiri de firmalara yaptırıyorsunuz. Devlet de yanlışından daha yeni dönüyor. Bu tek taraflı bir yanlış değil. Ama bizlerde devlet kötü yapıyor diye evet dediysek biz de orada suçluyuz. Yanlış bir durum varsa kafayı kaldırmamız gerekir o durumda. Özellikle iş başta bu işi yapan insanların iyi eğitilmesi gerekir. Türkiye bu konuda çok eksik. Biz bu eksiği kısmen giderdik. Hem sertifika vererek yurtdışına işçi göndermeyi kolaylaştırıyoruz. Biz bu boşluğu İNTES olarak doldurduk. Bunun yanında eğitiyoruz. MEB onaylı ve akrediteli sertifikalar. TOKİ, İNTES ve Çalışma Bakanlığı ve Yol-İş olarak bu projemizi biraz daha yayacağız. Erzurum ve Van olarak belirlendi. Bunun amacı da işçi eğitmek. İşçi eğitirken biz sadece demir nasıl, kalıp nasıl, fayans nasıl diye eğitmiyoruz. Bunun yanında işçi sağlığı ve güvenliği dersleri veriyoruz. Diğer bir konu da konut. İnşaat sektörü deyince akla hemen konut geliyor. Halbu ki inşaat sektörü yoldur, sulamadır, barajdır. Binlerce parça var. Türkiye'de konutu TOKİ yapsın yapmasın, konut problemi olan Güneydoğu'da konut yapsın. Ama bunun dışındaki yerlerde artık ucuza arsa üretmesi daha akılcı olur diye düşünüyoruz. TOKİ ile birlikte ismini cismini bilmediğiniz yüzlerce müteahhit türedi. Bunların çoğu da toplu konuta girdi battı, kafayı çarptı. Ama bu zaman içerisinde niteliksiz sektör haline geliyor ve ismimizi zedeliyor. Ama bunun yanında yurtdışında bizim mesleğimiz son derece itibar edilen bir meslek. Yurtdışında adam iş alırken yaptığınız önceki işlere bakıyor. Sen kimsin, ne iş yaptın diye soruyor. Ama Türkiye'deki eleme sisteminde elek çok sağlıklı değil. Yani hem elek fiziksel olarak sağlıklı değil, bazen de eleyen ellerde sağlıksızlıklar oluyor. Konutta bir gerileme var şu an da. Bunun olması doğal. Çünkü inşaat malzemeleri fiyatları çok fazla artırıldı. Türkiye'de TOKİ'nin yaptığı konutların dışındaki konutların alıcısı 2'den fazla konut sahibi insanlar oluyor. Konuttaki hareket ihtiyaçtan dolayı değil, tamamen yatırım amacına yönelik. Şimdi elinde fazla konutu bulunanlar bunu paraya çevirmek isteyecek ve kârını azaltıp satacak. Konut fiyatları biraz daha dibe vuracak. ETS AŞ Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Adiloğlu: Böyle giderse Türk müteahhitlerin teminat mektubu alacağı yer kalmayacak İnşaat sektörü denilince akla hep konut geliyor ama işin geneline baktığınızda, inşaat içinde konutun payı yüzde 25 civarındadır. Yani mortgage piyasasındaki gelişmelerden ağırlıklı olarak bu yüzde 25'lik dilim etkilenecektir ki, bu piyasanın daha Türkiye'de oluşmaması etkinin dozajını daha da düşürecektir. Ancak bana göre buz dağının asıl kısmı henüz ortaya çıkmadı. İnşaat sektörü 1999, 2000 ve 2001 yıllarındaki art arda gelen krizlerden olumsuz etkilendi. Bu dönemlerde yatırımların azalması sektörü olumsuz bir noktaya getirdi. Bundan 10 sene önce müteahhitler gece gündüz sürekli çalışırdı. Kimse ödenek nedir bilmez ve 24 saat çalışırdı. Yaptığımız işler bütçelendirilip ödenmek üzere ilgili saymanlığa gönderilirdi. Şimdi gelinen noktada müteahhitlerin zamanı 'Ödenek alabilir miyim?' 'Bütçede benim projeme yer verilir mi?' 'İhtiyacım 100 birimse bunun ne kadarını alabilirim?' gibi soruların cevaplarını aramakla geçiyor. Neticede siz 10 birim alıyorsanız, yatırımların tamamlanma süresi 10 yıldan 30 yıla kadar uzuyor. 1999 ile 2008 döneminde inşaat sektörünün durumu budur. Bu durum Türk müteahhitlerinin yurtdışına açılmasını doğurdu. Özellikle son 5 yılda yurtdışı için sektör büyük mücadele içerisine girdi. Asya'dan Amerika'ya, Avrupa dahil dünyanın her tarafında ihalelere katılıyorlar, kazanıyorlar ve iş yapıyorlar. Sadece geçen sene Türk müteahhitlerinin yurtdışında kazandıkları ihale tutarı 20 milyar dolara yaklaştı. Bu rakam 2001 yılında 1.7 milyar dolar düzeyindeydi. Pazar, 2001 yılından bu yana 12 kattan fazla artış gösterdi. Bunun daha da artış göstereceğine inanıyorum. Yani daha büyük başarılara imza atacaklar ama o kadar büyük sorunlar var ki o sorunlar, yukarı doğru giden ivmeyi aşağı çekiyor. Bu sorunların başında da teminat mektubu geliyor. Yurtiçinde sorun yaşanmıyor ama yurtdışında büyük sorun yaşıyoruz. Bankalar yurtdışında iş yapan müteahhitlerine teminat mektubu temin ederken çok nazlanıyorlar. Üstelik şimdi Türk bankalarının çoğunda yabancı payı yükseldiği için teminat mektubu almak daha da zorlaştı. Bu oran yabancılar lehine giderek artıyor. Biraz daha ilerlediği zaman Türk müteahhitlerin teminat mektubu alacağı banka kalmayacak. Yabancı bankalar taşıt ve ev kredisini ve kredi kartlarını yaygınlaştırma peşindeler. Yabancı bankalar yatırımı teşvik etmezler. Türk müteahhitlerin iş almasının anahtarı olan teminat mektubuna teşvik etmezler. Etseler bile şu anda ödediğimiz masrafın 4-5 katını ödemek durumunda kalacağız. Örneğin Cezayir'de bir ihaleye girseniz yapacağınız masraf yüzde 5'i hatta yüzde 6'yı bulabiliyor. Cezayir, Türk bankalarını kabul etmediği için araya bir banka konuyor, o banka Avrupa'daki bir banka veya başka bir Arap bankasıyla anlaşıyor. Ancak bu işlemlerden sonra Cezayir'deki bankaya ulaşıyorsunuz. Her bankaya ayrı komisyon ödediğiniz için toplamda bu rakam yüzde 6'ya ulaşıyor. Benzer nitelikle Türkiye'de bir ihaleye katılsanız ödeyeceğiniz masraf yüzde 1'i bile bulmaz. Bana göre bu, Türk müteahhitlik sektörünün gelişimini engelleyen ve engellemeye devam edecek çok önemli bir konudur. Kürşad Bey (Bakan Tüzmen), teminat mektubu sorunun çözümü için uzun süredir çalışıyor. Bankalar Birliği, Müteahhitler Birliği, Ziraat Bankası gibi kurumlar uzun süre bunun için çalıştılar ama somut bir şey çıkmadı. Bununla ilgili ilk olarak herkesin çalıştığı bankadan aldığı teminat mektubunu Eximbank'a getirmesi ve Eximbank'ın da bunu ilgili ülkeye vermesi yönünde ara bir çözüm ortaya atıldı. Ancak bu bile mümkün olmadı. Herhangi bir bankanın teminat mektubu kabul etseler zaten Eximbank'ın devreye girmesine gerek kalmayacak. Buna devletin kesinlikle çare bulması gerekiyor. Bu konu istenirse sigorta sistemi içerisinde çözülür. Yurtdışında iş yapan müteahhitlerin aldıkları işin belli bir miktarını prim olarak sigorta havuzuna ödemesi, mektuplara da Eximbank'ın aracılık etmesine dayalı bir sistem öngörülüyor. Bu şekilde oluşabilecek risklerin 3-4 katı kadar prim toplanacaktı. Sigorta sistemi oluşacak ve yurtdışında iş yapan müteahhitler diğer müteahhitlerin kefili olacaktı. Bir aksaklık halinde hemen Müteahhitler Birliği aracılığıyla yeni bir müteahhit gönderilecekti. O işler de sıkıntıya girmeyecekti. Mektubun irat kaydedilmesinin önüne geçilecekti, irat kaydedilse dahi, karşılığında yeteri kadar sigorta primi toplandığı için konu kendiliğinden çözülecekti. Bu sistem için, tüm işlerden yüzde 1 gibi cüzi bir miktar risk primi toplanırsa, teminat sorununu çözüme kavuşturabiliriz. Kurt İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Kurt: Bazı işlerde döktüğümüz betonun ekonomik ömrünü dolduracak kadar süreler geçiyor Ben müteahhitliği baba mesleği olarak yapıyorum. 11 yaşından bu yana müteahhitlik mekanizmasının içerisindeyim. Babamın müteahhitlik yaptığı zamanlarda vekalet olarak, 25 tane işe imza attım ve bitirdim. 1980 yılında Kurt İnşaat'ı kurdum ve 1980-1990 yılları arasında 5 tane işin kabul tutanaklarını imzaladım. Ama 1996 yılından sonra devam eden hiçbir işimin biteceği zamanı bilmiyorum. Daha önceden gündeme getirildiği gibi bizler işleri planlayan insanlar olarak çalışanlarımıza hep talimatlar veririz. Günlük şu kadar beton dök, şu kadar kazı yap ve şu kadar da iş yap diye. Bu yapılmadığı zaman nedenleri, gerekçeleri sorulurdu. Artık 2000'li yıllardan sonra telefon açıldığı zaman şantiye şeflerimize niye bu kadar beton döktün, bunun parasını nereden alacaksın? Neden bu kadar kazı yaptın, bu işin akaryakıtını kim temin edecek? diye sorular sorup, azarlıyoruz. Bizim imkanımız var ve bunları yapıyorsak bile, devletin şu andaki imkanları içersinde zaten bunları da yaptırmıyorlar. Siz neden ödenek üstü harcama yapıyorsunuz, niye öngörülenden fazla işlerde bulunuyorsunuz diye soruyorlar. Tabii burada devletin de birtakım sorunları var. Sadece bizlere karşı yapılan hareket değil bunlar. Ben sulama projeleri yapan bir firmanın temsilcisiyim. Sulu tarıma geçildiği zaman Türkiye'nin bazı yerlerinde üretim artışı 7-8 katlara çıkıyor. Çoğu yerlerde ikinci ürünler ekiliyor. Çok ciddi miktarlarda da ekime ve verime katkıları var bunların. Son 3-4 yılda ciddi boyutlarda büyük ihalelerin yapıldığını pek bilmiyorum, halihazırda elimizde bulunan proje stoklarının gerçek manada ne zaman biteceğini de bilmiyorum. Bunlara paralel olarak çok büyük elemanlarda yetişmiyor. Bizler şantiyeleri açıyoruz. 2-3 ay süre içerisinde çalışıyoruz. Bu süre içerisinde yeni elemanlar alıp istihdam şansımız da yok. Bir ay, üç ay çalıştırıp geriye kalan zamanlarda dışarıya gönderiyoruz. En büyük sıkıntımız bunlar. Hiçbir arkadaşımız gelip de şu işimi, şu sene bitiririm diye bir söz söyleyemez. Biz istiareye yatıyoruz. Acaba bize şu sene ne kadar ödenek verilecek, diye. Yıllık süre uzatımları içerisinde keşfimizi yüzde 3 ve 5 ile gerçekleştiririz biz. Halihazırda Türkiye'de betonun ömrü ne kadar, tespit edilmiştir. Bazı işlerimizde döktüğümüz betonun ekonomik ömrünü dolduracak kadar süreler geçiyor. Elimizdeki işlerimiz kangren olmuş durumda. Yol yapıyorsunuz, diğer tarafını bitirmeden, işletmeye açtığınız yerin tamir, bakım, onarım dönemi geliyor. Bir kanal yapıyoruz, baraj işletmeye açılmadan önce ekonomik ömrünün çoğunu tamamlamış oluyor. Sulama projelerinde artık kamulaşmayı kaldırdılar. Toplulaştırmaya gidiliyor. Ama toplulaştırmanın nasıl yapılacağı ve kimin tarafından yapılacağı da hâlâ çözülemedi. Çok başlılık var. Sayın Bakan'ın aldığı bir karardı, "Ben bundan sonra kamulaştırma yapılacak yerlere para vermeyeceğim" dedi, "Vatandaşın tarlasının yanına suyu götürüyorsunuz, tarlası kıymetleniyor, geliri artıyor, niye devlet para versin" dedi ki bu çok doğru. Peki, nasıl çözülecek bu dediler, o da toplulaştırmayla dedi. Toplulaştırma aslında gayet iyi bir şeydir. Arazilerinizi de kısımlarınızı da toplulaştırıyorsunuz. Ama bu toplulaştırmayı yapacak kurum yok. O zamanlarda Köy Hizmetleri'ne verdiler. Bir yıl sonra köy hizmetleri lağvedildi. Şimdi Toprak Reformu'na veriyorlar ama Toprak Reformu başka amaç için kurulmuş bir yer. Sulamayı yapacak kuruluş ise daha başka bir kuruluş. Karmakarışık bir sistem yani. Gena Group Yönetim Kurulu Başkanı Gürhan Özdemir / Toplu Konut İdaresi, lüks konut yerine sosyal konuta devam etmeli Biz artık müteahhitlik mesleği demek istemiyoruz. Uzun yıllardır böyle bir imaj sorunumuz var. Yavaş yavaş aşıyoruz. Zaten inşaat sanayicileri olarak da ismimiz de değişti. Artık sektöre biraz daha farklı bakıldığını düşünüyorum. Sorunlarımızdan bir tanesi müteahhit sayısındaki inanılmaz artış. Türkiye'de 200 binin üzerinde müteahhit olduğu söyleniyor. Geçen gün Sayın Mehmet Şimşek'i ziyaretimizde, konutla ilgili olarak müteahhit sayısını sorduğunda, biz cevap veremedik. Çünkü böyle bir doküman yok elimizde. Önüne gelen bu sektörün içerisine çok rahatlıkla girebiliyor. Bir kısıtlama yok. İnşaat sektöründe bu çok önemli. Çünkü Türkiye'nin coğrafi konumunu ele alırsanız bir deprem bölgesinde yaşıyoruz. Her an deprem bekleniyor. Ama bir firmaya kalkıp da kimse senin uzmanlığın nedir diye sormuyor. İçinde mühendis barındırıyor musun? Bir kasap dükkanını kapattın da mı müteahhit oldun? denilmiyor. Bir diğer sorunumuz fiyat farklarıyla ilgili. Eskiden biz malzeme fiyatlarımızı hazırlardık, verirdik, devletin yayınladığı fiyatlarla o gün ki fiyatlar arasındaki fiyat farklarımızı alırdık. Şimdi ÜFE'den fiyat farkları alıyoruz. Bu hiçbir zaman tutmuyor. Dolayısıyla yurtiçinde yapılan işlerde büyük kayıplarımız oluyor. Yurtdışı ile ilgili sorunumuz ise sigorta meselesi. Bizim ve üyelerimizin yurtdışında işleri var. Biz diyoruz ki: Bu istihdam sorununa bir çözüm bulunsun ve biz oraya kendi işçilerimizi götürelim. Ama olmuyor. çünkü daha hâlâ yurtdışına götürdüğümüz istihdamın sigorta işini çözemedik. Hem burada sigorta ödüyoruz, hem de götürdüğümüz ülkede sigorta yapıyoruz. Bunun bir an evvel çözülmesi lazım. Çünkü yurtdışında çok ciddi işlerimiz var. Bunun çözülmesi halinde Türkiye'deki istihdam sorununa çare olacaktır diye düşünüyorum. Şu anda benim Ukrayna'da işim var. Oradaki işçi sayım 220 kişi. Bunun ancak 20 kişisi Türk, gerisi yabancı. Sınır yarı yarıya. Yarısını götürebiliyorsunuz aslında. Burada önemli olan şey işçilerin sertifikalandırılmasıyla ilgili. Götürüp bu kalıp ustasıdır diye oraya vize alamıyorsunuz. Ben TES sayesinde götürdüm işçilerimi. Çünkü önce orada kurs aldılar, sertifika aldılar. Sektöre önemli bir hizmet olduğunu düşünüyorum. Son olarak da toplu konut ile ilgili sıkıntılarımızı dile getirmek istiyorum. Ben toplu konutun sosyal konut yapması gerektiğini düşünüyorum. Toplu konut lüks konutlara geçmiştir. Artık inşaat sektörüyle bir rekabet haline girmiştir diye düşünüyorum. Zaten yapılan işlerde düşük fiyat sıkıntısı var. Çok düşük fiyatlarla alınanlar var. Alt taşeronlarını perişan edenler var. Başbakan da birkaç kez uyardı. Bu tarz müteahhitleri içinizden ayıklayın diye ama neyini ayıklayacağız? Zaten onlar da bizim üyelerimiz değiller. Cemil Özgür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Özgür: Yurtdışındaki en büyük rakibimiz Çin biz ise birbirimize rakip oluyoruz İki önemli konu olduğunu düşünüyorum ben. Devletimizin büyük bir çoğunluğuna verdiği Yeşil Kart var. Yeşil Kart'lı işçiyi getiriyoruz, "Beni sigortalı yapma, Yeşil Kartım gider" diyor. Bunu devlet yarattı. Kaçak işçiyi devlet yarattı. Böyle bir şey dünyada yoktur. Yeşil Kartı veriyorsun, çalıştığı zaman da elinden alıyorsun. İkinci konumuz ise şoförlere ehliyet veriyoruz. Bütün sürücülere veriliyor. Şoförün kullandığı en lüks taksinin bedeli 300 bin YTL. İş makinesinin operatörünün kullandığı iş makinesinin değeri bir milyon ile 5 milyon YTL arasında değişiyor. Buna bir ehliyet vermiyoruz. İNTES başlattı ama bu gecikmiş bir başlama. Aslında bunu devletin yapması lazımdı. Ehliyetsiz kişiler sayesinde milli serveti heba ediyoruz. Bir firmada operatör yardımcısı olarak çalışan adam, 6 ay sonra başka bir firmaya operatörüm diye gidiyor. Başkası yok mecbursunuz işi vermeye. Eline verdiğiniz yepyeni makine 2 senede hurdaya çıkıyor. Gerekli girişimler yapılmalı. Bütün bu yaşadığımız olumsuzluklara rağmen Avrupalı bizden kolay kolay iş alamıyor. İşte bu yüzden bizi engelleyebilmek için teminat mektubu sorununu ortaya çıkarıyorlar. Bunların dışında kimse bize 'dur' diyemiyor. Bizim yurtdışındaki en büyük rakibimiz Çin, bir de birbirimize rakip oluyoruz. Primler için Eximbank'ta bir havuz oluşturulsun. Buraya her yurtdışında iş alan yüzde birin altında bir para atsın. Risk binde birin altında. Yüzde atarsan riskinde üzerinde bir para toplanır ve önemli bir fon oluşur. Bu yapılanma Türk müteahhitlerine yurtdışı işlerde çok önemli bir avantaj sağlar. 1950 öncesinde Türkiye yokluklar ülkesiydi. Çivi, toplu iğneyi ithal ediyorduk. Sanayi ve ticaret Gayri Müslimler'in elindeydi. 1950'de çok partili hayata geçildikten sonra Marshall yardımı başladı. Üzülerek ifade ediyorum, bize gıda yardımı bile yapılıyordu. Bu dönemden itibaren Türkiye kabuk değiştirmeye başladı. Türk insanı yavaş yavaş ticareti ve sanayiyi öğrenmeye başladı. Ancak 1960, 70 ve 80'li yıllarda yapılan ihtilallerle birlikte Türkiye geriye doğru gitti. Keşke bu ihtilaller olmasaydı, şimdi en az 20 yıl daha ileride olurdu Türkiye. 50 yıl devletler tarihinde büyük bir zaman değil ama aradan geçen 50 yıl içinde Türkiye yok olan her şeyi var haline getirdi. Ben zamanında Muş ile Bitlis arasındaki 74 kilometrelik yolu, bir kış günü katır sırtında ancak 4 günde gidebildim. Düşünün atlar bile gidemiyordu ve biz katırları kullanıyorduk. Şimdi gelinen noktada aynı yolu 45 dakikada gidebiliyorsunuz. Aynı dönemde Ankara'dan Erzurum'a 14 kişilik uçaklarla gidebilmek için bir iki havaalanına uğrardık. Tabii ki bunlara havaalanı denilirse. Uçaklar, stabilize yoldan bozma yerlere inerlerdi. O gün hiçbir şey olmayan Türkiye, bugün dünyada ne varsa aynısına sahip. Eğer siyasiler biraz daha akıllıca davransaydı, çok daha ileri noktalara gelebilirdik. Dünyada marka olan inşaat sektörümüzün çok daha ileride olabilirdi. Yapılanlardan ve yapılamayanlardan ders alırsak önümüz açık. İNTES Yönetim Kurulu üyesi ve İsmail Çelik İnşaat Genel Müdürü İsmail Çelik: Yurtdışı pazarını 2001 yılından bu yana 12 kat artırdık, çok daha artırabiliriz En büyük sorun inşaat eksikliği. İnşaat yok, dolayısıyla iş yok. Devlet gerekli yatırımları yapamıyor. Buradaki problem de tabii ki arz talep meselesi. Bir işe herkes başvurduğu için proje de sonuçlanamıyor. O iş ortada kalıyor. İnşaat sektörünün diğer sorunları iş olduktan sonra çözülür. Bence en büyük mesele iş olmaması. İş olsun ki ondan sonra inşaatın sorunları olsun. İnşaat sektörünün sorunlarını İNTES her zaman belirli toplantılarda gündeme getiriyor. Yurtiçinde iş olmadığı için inşaat firmaları da yurtdışına yöneliyor. Yönelemeyenler de var. Yeni kanundan dolayı yurtdışına açılmamız da ayrı bir konu. Sanki kendi inşaatçımızı doyurmuşuz, iş artmış da yabancılara açılıyoruz. Bunlar Türkiye'ye biraz lüks gibi. Siyasi yatırımlardan dolayı Türkiye proje mezarlığına döndü. AKP hükümeti 2002'de geldiği vakit 5-6 bin projenin ancak 3 bin tanesi rafa kaldırabildi. 2 bin 200 tanesi falan hâlâ duruyor. Elimizdeki projeleri bitirip yenilerine bakmamız lazım ama bunlarda 5 yılda olmaz. 15-20 yılda ancak düzeltirsiniz. Kamu yatırımları için 3 yıldır 12'şer katrilyon ödenek verildi. 3 yılda 36 katrilyon belli projelere para yatırılıyor. Her sene iyimser bir bakışla yüzde 10 enflasyon olduğunu düşünürsek, (TÜİK'in verilerine çok güvenmesem de) yüzde 30 bir gerileme var 3 yıl içerisinde devlet yatırımlarında. Devletten bir şey istemeyelim ama devlet de yapacağı yatırımı mühendislik kriterlerine göre yapmalı. Ben sadece bu hükümet için söylemiyorum. Bütün geçmişleri de ele alıyorum. Şimdi çok daha iyi. Geçmişte çok daha politize edildi bunlar. Arabanın bagajında fabrika temeli getirildi. Yani böyle suni temeller atıldı ülkede. Yurtdışı pazarını 2001 yılından bu yana 12 kat artırdık, çok daha fazla artırabiliriz ancak sorunlar var. En büyük sorun teminat mektubu konusunda. Üstelik şimdi Türk bankalarının çoğunda yabancı payı yükseldiği için teminat mektubu almak daha da zorlaştı. Bu oran yabancılar lehine giderek artıyor. Biraz daha ilerlediği zaman Türk müteahhitlerin teminat mektubu alacağı banka kalmayacak. Yabancı bankalar taşıt ve ev kredisini ve kredi kartlarını yaygınlaştırma peşindeler. Yabancı bankalar yatırımı teşvik etmezler. Türk müteahhitlerin iş almasının anahtarı olan teminat mektubuna teşvik etmezler. Etseler bile şu anda ödediğimiz masrafın 4-5 katını ödemek durumunda kalacağız. Sektörün en önemli istekleri GSMH'nin yüzde 33'ünü sağlayan sektör durursa, Türk ekonomisi durur. Yurtdışını 82. il olarak görüp, o il için teşvikler geliştirmeliyiz. Sulama ve enerji projeleri 'yol projeleri'nden daha önemli. Yol ödeneklerinin bir kısmı bu projelere kaydırılmalı. Ödeneksizlik her işin yarım kalmasına ve milli servetin heba olmasına neden oluyor. Yol yapıyorsunuz, diğer tarafını bitirmeden, işletmeye açtığınız yerin tamir, bakım, onarım dönemi geliyor. Bir kanal yapıyoruz, baraj işletmeye açılmadan önce ekonomik ömrünün çoğunu tamamlamış oluyor. Teminat mektubu' krizi için 'Fon' kurulsun, sermayesi için aldığımız işlerden pay aktaralım. Teminat mektubu nedeniyle yurtdışında iş alamıyoruz. Bankaların yabancılaşması işimizi daha da zorlaştırdı. Bankaların satılmasıyla 'teminat mektubu maliyeti' yüzde 7'lere çıktı. Bankalardaki yabancı payı, en azından bu seviyede kalmalı... Bankalar yurtdışı için teminat mektubu verirken çok nazlanıyorlar. Kalifiye eleman sorununu açacağımız merkezlerle çözeceğiz. TOKİ, İNTES, Çalışma Bakanlığı ve Yol-İş birlikteliğiyle 'sertifikalı işçi' programları başlatacağız. Konut sektörü, inşaat sektörünün yüzde 25'ini oluşturuyor. Kriz etkilemez ama sorunlar çözülürse. Sektörün en önemli istekleri 1999 ve 2001 krizlerinin ardından derin bir küçülme sürecine giren Türkiye'nin 2002 yılından bu yana 5 yıldır aralıksız Türkiye'de ekonomik büyümenin en önemli unsuru olan inşaat sektörünün duayenleri sektörün sorunlarını tartıştı, DÜNYA Gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak'ın yönettiği toplantıda sektörün sorunlarını tartıştı. "GSMH'nin yüzde 33'ünü sağlayan sektör durursa, Türk ekonomisi durur." "Yurtdışını 82. il olarak görüp, o il için teşvikler geliştirmeliyiz." "Sulama ve enerji projeleri 'yol projeleri'nden daha önemli. Yol ödeneklerinin bir kısmı bu projelere kaydırılmalı." "Ödeneksizlik her işin yarım kalmasına ve milli servetin heba olmasına neden oluyor. Yol yapıyorsunuz, diğer tarafını bitirmeden, işletmeye açtığınız yerin tamir, bakım, onarım dönemi geliyor. Bir kanal yapıyoruz, baraj işletmeye açılmadan önce ekonomik ömrünün çoğunu tamamlamış oluyor." İnşaat sanayicilerinden 'teminat mektubu' krizi için çözüm önerisi: 'Fon' kurulsun, sermayesi için aldığımız işlerden pay aktaralım. Teminat mektubu nedeniyle yurtdışında iş alamıyoruz. Bankaların yabancılaşması işimizi daha da zorlaştırdı. Bankaların satılmasıyla 'teminat mektubu maliyeti' yüzde 7'lere çıktı. Bankalardaki yabancı payı, en azından bu seviyede kalmalı... Bankalar yurtdışı için teminat mektubu verirken çok nazlanıyorlar. Kalifiye eleman sorununu açacağımız merkezlerle çözeceğiz. TOKİ, İNTES, Çalışma Bakanlığı ve Yol-İş birlikteliğiyle 'sertifikalı işçi' programları başlatacağız. Konut sektörü, inşaat sektörünün yüzde 25'ini oluşturuyor. Kriz etkilemez ama sorunlar çözülürse. İNTES ve Koçoğlu Group Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Koçoğlu: ETS AŞ Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Adiloğlu: Gena Group Yönetim Kurulu Başkanı Gürhan İzdemir: İNTES Yönetim Kurulu üyesi ve İsmail Çelik İnşaat Genel Müdürü İsmail Çelik: Kurt inşaat Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Kurt: Cemil Özgür AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Özgür: