Ekonominin zirvesi Uludağ'da buluştu

Türkiye'nin en önemli ekonomi buluşmalarından biri olan Uludağ Ekonomi Zirvesi bugün başladı. 22 Mart’a kadar sürecek olan zirve, bu yıl da iş dünyasının önemli isimlerini ağırlıyor

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

Ferhat POLAT

BURSA - Ekonomi ve iş dünyasının önemli aktörlerini ağırlayan Uludağ Ekonomi Zirvesi başladı. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen zirvede 50'nin üzerinde konuşmacı yer alıyor. 22 Mart’a kadar sürecek olan zirvede yedi farklı oturumda ekonomik gelişmeler ve şirketler için farklı stratejiler tartışılacak.

Uludağ Ekonomi Zirvesi’ne Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek konuşmacı olarak katılıyor. Zirvenin dikkat çeken katılımcılarından biri ise Marc Faber. ‘Doktor kıyamet’ lakaplı uluslararası yatırım uzmanı, küresel ekonomi ve piyasaların bugününü ve yarınını anlatacak.

İş dünyasından önemli birçok ismin yer aldığı zirvede, Birleşik Krallık Milletvekili Jack Straw ile Almanya eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff da Türkiye ve Avrupa'nın geleceği ile ilgili oturumlara katılıyor.

"Küresel kriz artık arkamızda kaldı"

Babacan, dünyadaki gelişmeleri çok yakından izlediklerini, ancak artık resmi sorumluluk ve rolleri gereği de çok daha yakından izlemeye devam edeceklerini vurguladı. Babacan konuşmasını şöyle sürdürdü:  

"Küresel krizin artık en derin, en kötü dönemi geçmişte, arkamızda kaldı diyebiliyoruz. Geçen sene bunu pek diyemiyorduk, daha emin değildik. Ama şu andaki pek çok gösterge bunu bize gösteriyor. Bu kriz finans sektörü kaynaklı olduğu için uzun sürdü ve etkileri çok derin oldu. Şöyle bir dünya iktisat tarihine baktığımızda, finans sektöründen kaynaklanan krizlerin uzun sürdüğünü ve çok derin ve geniş etkilerinin olduğunu görüyoruz. Bu kriz de farklı olmadı. 2007-2008'den bu yana dünyayı etkileyen kriz pek çok ülkede derin yaralar açtı. Özellikle gelişmiş ekonomiler üzerindeki etkisi çok dramatik oldu. Gelişmiş ekonomilere baktığınızda kriz sonrası dönemde artık çok yüksek bir borç stoğu söz konusu, Amerika'da, Avrupa'da, Japonya'da durum aynı ve bu borçların makul seviyelere inmesi çok uzun süre alacak, yıllar alacak, hatta bazı ülkeler için 10 yıllar alacak."

Pek çok ülkenin kriz karşısında bütçe tedbirleri aldığını, almaya devam edeceklerini vurgulan Babacan, vergi artışları ve bütçe kesintilerinin önümüzdeki dönemin kaçınılmaz tedbirleri olacağına işaret etti.  

Krizin çok önemli etkilerinden bir tanesinin de işsizlik oranlarının özellikle gelişmiş ekonomilerde çok yükselmesi olduğunu belirten Babacan, özellikle uzun süreli işsizliğin büyük problem olduğunu aktardı. Babacan, 6 ayı bir yılı geçen bir süre bir insan işsiz kaldıktan sonra tekrar iş gücüne katılmasının çok zor olduğunu bildirdi.  

[PAGE]

"Avrupa'nın toparlanıyor olması bizim açımızdan önemli"

Babacan, Avrupa'da büyüme rakamlarının olumlu yönde seyretmeye başladığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:  

"Euro bölgesinde yıllardır süren, negatif büyüme rakamlarından sonra bu yıl ilk defa artı yüzde 1 civarında bir büyüme gerçekleşecek gibi görünüyor. Bu bizim için önemli, çünkü Avrupa biliyorsunuz, bizim temel ihraç pazarımız ve ihracatımızın en önemli parametrelerinden, ihracatımızı en çok etkileyen unsurlardan bir tanesi, ihracat yaptığımız ülkelerin iç piyasası. Dolayısıyla Avrupa'daki bu küçük de olsa kırılgan da olsa bir toparlanma ihracatımızın daha iyi seyretmesine sebep olacak ve zaten bunları biz aralık, ocak, şubat aylarında aslında görmeye başladık. Özellikle Avrupa'ya olan ihracatımız, son 2-3 aydır, bir önceki yılın aynı aylarına göre ciddi artışlar göstermeye başladı. Japonya'da yepyeni bir ekonomik program uygulanıyor, kısa vadede sonuçları fena değil ama orta uzun vadede nasıl bir sonuç vereceği konusunda hiçkimsenin fikri yok. Zaten çok gevşek olan para politikasının, piyasaya sürülen likiditenin 2 yılda iki katına çıkarılacağı bir program ve kısa vadede bir hareketlilik getirdi Japonya'ya ama yüzde 240'a varan kamu borcunun nasıl yönetileceği ve nereye doğru gideceği hala belirsiz. ABD'ye döndüğümüzde toparlanma biraz daha güçlü ve artık Amerikan Merkez Bankası'nın da para politikalarında normale dönmeye başlaması ve bununla ilgili daha somut bir takvim oluşturması işlerin normalleştiğinin de önemli bir göstergesi."  

Bunun kuşkusuz, gelişmekte olan ülkeler üzerinde bazı olumsuz etkiler oluşturduğunu, ama işin özüne bakıldığında düzelmenin, toparlanmanın, normalleşmenin sonucunda ABD Merkez Bankası'nın bu kararları aldığını ifade eden Babacan, son 7-8 aylık piyasa hareketliliğine bakıp, "bu çok kötü oldu, ABD Merkez Bankası'nın bu hareketi bütün gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkiliyor" gibi çok kısa vadeli bir bakışa kapılmamak gerektiğini belirtti.  

''Büyüme ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerden gelecek''

Babacan, bunun olumsuz etkilerini yönetmek, ama işin özünde dünyanın kriz ortamından çıkmakta olduğunun da en somut göstergesi olduğunun da farkına varmak gerektiğini vurgulayarak, gelişmekte olan ekonomilerin durumuna dikkati çekti:

"Gelişmekte olan ülkeler, özellikle önümüzdeki 10 yıllık dönemde artık geçmiş 10 yıllık performansını gösteremeyecek. Bu da küresel ekonominin bir başka gerçeği. Geçtiğimiz 10 yılki büyüme oranlarıyla gelecek 10 yılki büyüme oranlarını karşılaştırdığımızda gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyüme oranları daha düşük seyredecek. Neye göre? Kendi geçmişlerine göre. Ama gelişmiş olan ülkelerle mukayese ettiğimizde yine gelişmiş ülkelerin çok üzerinde büyüme oranları görmeye devam edeceğiz. Özellikle geçen sene mayıstan bu yana uluslararası basın, yoğun bir şekilde gelişmekte olan ülkelerin ekonomileriyle alakalı, olumsuz yayın yapıyor. Tabii bu çok yeni bir haber, haber değeri var, ilgi çekiyor. Ama bu kadar gürültü çıkarıldığı kadar, bu kadar olumsuz, sansasyonel haber yapmasına rağmen, işin yine özüne inip baktığımızda gelişmekte olan ülkeler yine önümüzdeki 10 yıl boyunca en az küresel ekonomik büyümenin lokomotifi olmaya devam edecek. Dünya ekonomisi nereden nasıl büyüyecek diye baktığınızda yine büyüme ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerden gelecek."

[PAGE]

"Piyasa hareketliliğimiz sadece dış kaynaklı değil"

Babacan, Türkiye'nin cari açığı olan ve özel sektör dış borcuna bakıldığında rakamların hızla yükseldiği bir ülke olarak bu dönemden daha fazla etkilenen ülkeler arasına girdiğinin de bir gerçek olduğunu bildirdi.  

Türkiye ile birlikte Hindistan, Brezilya ve Endo gibi birkaç ülkenin de benzer piyasa hareketliliği yaşadığını vurgulayan Babacan, şunları söyledi:

"Tabii bizim piyasa hareketliliğimiz sadece dış kaynaklı olmaz. Bazı özel siyasi gelişmeler de Türkiye'de yaşandı. Bizim negatif ayrışmamız, cari açığımızdan kaynaklandı ama bir ölçüde geçen sene mayıs ve haziranda yaşadığınız 'Gezi olayları' ve son içinde hala bulunduğumuz 17 Aralık süreci de Türkiye'nin olumsuz bir şekilde ayrışmasının sebepleri oldu. Türkiye'ye genel anlamda bakacak olursak, biraz daha geniş bir perspektiften ve daha geniş bir takvim çerçevesinde bakacak olursak aslında son 10 yıl Türkiye'nin pek çok alanda önemli adımlar attığı yıllar oldu. Öncelikle bu 10 yıl içerisinde biz ciddi anlamda bir kamu mali yönetimi kontrol sistemi kurduk. Bütçe disiplininde, mali disiplinde çok çok iyi bir noktaya geldik. Sosyal güvenlik reformunu yapabilen ender ülkeler içerisindeyiz. Hala pek çok gelişmiş ülke sosyal güvenlik reformunu yapabilmenin derdinde."

"Bankacılık sektörünün kontrollü büyümesi gerekiyor"

Babacan, bugün hala ne Avrupa'nın ne ABD'nin bankacılıkla ilgili göstergelerinin Türkiye'deki noktayı yakalayamadığını dile getirerek, "Biz şu anda Basel-2'ye uyum sağlamış bir ülkeyiz. Hatta Basel-2'den daha sert isteklerimiz var bankalarımızdan. Bizim sermaye yeterliliğimiz hesap edilirken Basel-2'ye göre daha düşük bir sonuç veriyor. Basel-3'e dahi sermaye yeterliliği açısından baktığımızda her bir bankamız bugünden uyum sağlamış durumda" diye konuştu.

Bankacılıkla ilgili bu olumlu gelişmelerin yeterli olmayacağının, devamının gerektiğinin altını çizen Babacan, bunun devamı için bankacılık sektörünün kontrollü büyümesi gerektiğini bildirdi.  

[PAGE]

Cari açık

Babacan, Türk ekonomisinin kırılganlık alanının ise cari açık olduğunu kaydederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:  

"Cari açığı finanse edebilmek için ağırlıklı olarak özel söktörümüzün yurt dışından kullandığı kredilerde özel sektörün yurt dışına olan borcunu zaman içerisinde hızlı bir şekilde artırmış durumda. Buna da kuşkusuz dikkat etmemiz gerekiyor, izlememiz gerekiyor. Bulunduğu seviye olarak çok kaygılanmaya belki gerek yok ama bu seviyeye çok hızlı çıktık. Ona dikkat etmemiz gerekiyor ve bundan sonraki artış hızının çok kontrollü olması gerekiyor. Biz şimdiye kadar kamu borcuyla ilgili borç sürdürebilirlik analizleri yapıyorduk. Çünkü Türkiye'nin en büyük sorunu neydi 2002'ye kadar? Kamu borcu. Bütün ekonomik parametreler, hedefler bu borcun sürdürebilirliğine dayanan ve onu hedefleyen enstrümanlardı. Oysa şimdi artık özel sektörün dış borcunun sürdürebilirliğine bakan bir makro ekonomik çerçevemiz var, böyle bir yaklaşımımız var ve son açıkladığımız orta vadeli programda da bir numaralı hedef olarak cari açığın düşürülmesini yazdık."

AB'nin, birkaç ay önce ilk defa yeni parametre setleri açıkladığını ifade eden Babacan, eskiden 'Maastricht kriteri' denilen 4 tane kriter bulunduğunu, bunların "bütçe açığı, borç stoğu, enflasyon ve faiz" olduğunu anımsattı.  

''Özel sektörün dış borcunu artırmayacak bir cari açık''

Babacan, şimdi bunlara çok daha fazla sayıda parametre eklendiğini, AB'nin bu parametreleri kendi üyelerindeki ekonomik dengesizlikleri düzeltebilmek için hedef olarak belirlediğini vurgulayarak, şunları kaydetti:  

"Geniş bir hedef seti var artık ve bunun adı 'aşırı dengesizlikleri düzeltme süreçleri.' Biraz uzun bir ismi var, umarım yakında daha kısaltılmışını bulurlar. Ama buraya baktığımızda cari açık için olarak AB kendi üyeleri için yüzde 4'lük bir sınır belirledi. Cari fazla için de yüzde 6'lık bir kriter var. Çünkü AB içinde dengesizlikler büyük, bazı ülkelerin çok yüksek cari fazlası var. Onların da tedbir alıp bunları dengelemeleri gerekiyor. Dolayısıyla 'cari fazla yüzde 6'dan çok olamaz, cari açık da yüzde 4'ten çok olamaz' gibi bir aralık, ilk defa belirlendi. Biz zaten kendi hesaplarımıza göre şunu söylüyorduk;  'yüzde 4-5'lik bir cari açık Türkiye için yönetilebilir, sürdürebilir ve özel sektörün dış borcunu artırmayacak bir cari açıktır, bunun üzeri risklidir.''  

"Yolsuzluk iddialarının sonuna kadar gidilmeli"

Yyolsuzlukla mücadelenin önem verilmesi gereken bir alan olduğunu vurgulayan Babacan, şunları söyledi:

"Burada mutlaka yolsuzlukla ilgili iddiaların sonuna kadar takibi, yanlışlık içinde olanların er ya da geç bunun hesabını vermesi, hiçbir yolsuzluğa müsamaha edilmemesi, hiçbir yolsuzluğun üzerinin örtülmemesi de şeffaf ve hesap verebilir bir devletin, hükümetin temel görevi. Ama bunlar üzerinden eğer bir komplo, bir tuzak, bir kumpas varsa ve bu tüm siyasi istikrarı, devletin güvenliğini etkilemeye başlıyorsa o da ayrı bir yanlış, ona da 'dur' demek, izin vermemek  gerekiyor. Türkiye'nin son 11 yılda bu konularda atmış olduğu önemli adımlar var. Başarılı olduğu geniş bir alan var. Ama hele hele siyasi reformlar konusuna baktığımızda önümüzde daha uzunca bir yapılacaklar listesi de var. Sayın Başbakanımız geçen ekim ayında bir demokratikleşme paketi daha açıkladı ve meclis tatile girmeden önceki en son yasa, bu demokratikleşme paketiyle ilgiliydi. Başbakanımız, ne dedi? 'Bu ilk de değil son da değil' dedi. Daha bunların devamı gelecek. Bizim hazırladığımız aslında demokratikleşme paketi, teknik çalışma çok daha geniş. Biz bunun sadece içinde bulunduğumuz şartlar ve konjonktüre uygun bir alt kümesini aldık, onu açıkladık. Açıklananın en az iki mislisi daha elimizde hazır, yapılacaklar var. Her şeyiyle hazır, kanun maddeleri yazılmış, fırsat pencereleri açıldıkça, şartlar uygun oldukça bu paketler inşallah önümüzdeki dönemde de arka arkaya devreye girecek.''