Elti kavgası şirket kapattırıyor
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin araştırmasına göre, Türkiye'de şirketlerin yüzde 65’i ilk beş yıl içerisinde kapanıyor.
Şirketlerin yüzde 20'si ise ömürlerini ilk 12 ayda tamamlıyor. Şirketlerin ömrü uzadıkça kapanma oranları da düşüyor. Kurulduktan sonra 5 ila 10 yıl arasında kapanan Türk şirketlerinin toplama oranı yüzde 24. 10 ve üstü yaşta kapanan şirketler toplamın yüzde 11'ini oluşturuyor.
Birinci kuşaktan ikinci kuşağa geçebilen şirketlerin toplama oranı yüzde 30. Üçüncü kuşağa geçebilenler ise yüzde 12. "Şirketleri kuruyoruz ama büyütüp yaşatamıyoruz" diyen TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, "Türkiye'de şirketlerin çoğu aile şirketi. Pek çoğu kardeşler kavgası, eltiler kavgası, ortaklar çekişmesi içinde boğulup gidiyor. Ticari zekamız yüksek ama ortaklık kültüründe sınıfta kalıyoruz" dedi.
İSTANBUL - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) araştırmasına göre, Türkiye'de şirketlerin yüzde 65'i ilk beş yıl içerisinde kapanıyor. Son bir yıl içerisinde kapanan şirketler baz alınarak yapılan araştırmaya göre, şirketlerin yüzde 20'si de ömürlerini ilk 12 ayda tamamlıyor. Araştırmayı değerlendiren TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, "Şirketleri kuruyoruz ama büyütüp yaşatamıyoruz. Birinci nesilden ikinci nesile geçebilen şirketlerin toplam şirketlere oranı ancak yüzde 30'larda kalıyor. 'Mesele ne' diye sorduğumuzda ise karşımıza kurumsallaşamamanın sıkıntıları çıkıyor. Aile şirketleri, aile üyeleri arasındaki çekişmelerden dolayı yaşamını sürdüremiyor" diye konuştu.
Son bir yılda şirket kapanmalarının analiz edildiği araştırmaya ilişkin bilgi veren TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu "Bu sefer aynayı özel sektöre tuttuk" dedi ve şunları söyledi:
-TOBB Bilgi Hizmetleri Daire'sinden bir çalışma yapmalarını istedim. Son bir yılda kapanan firmaların analizlerini yaparak ortak özelliklerini çıkarmalarını istedim. Arkadaşlarımızın son bir yılda (2011 Eylül-2012 Ağustos) kapanan 40 bin firmanın üzerinden yaptığı analizlere göre ortak özellikler şöyle:
Son bir yıl içinde kapanan firmaların yüzde 65'i kuruldukları ilk 5 yıl içinde faaliyetlerine son veriyor. Yüzde 24'ü 5-10 yıl arasında, yüzde 11'i ise 10 ve daha üstü yıl yaşıyor. İlk yıl içinde kapanan firmalar tüm kapanan firmaların yüzde 20'sini oluşturuyor.
-Arkadaşlarımızın detaylı çalışması devam ediyor. Daha ayrıntılı analizler önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak. Ülkemizde şirketlerin yaşama sürelerine ilişkin geçmiş yıllardaki rakamlarda bu oranlara yakın. Bu arada son bir yılda yani 2011 Eylül-2012 Ağustos arasında toplam 109 bin yeni firma açıldığını da belirtmeliyim.
-Müteşebbis bir milletiz. Her sene çok sayıda yeni şirket kuruyoruz. Türkiye bir KOBİ deryası haline geldi. Ama şirket kurmakta gösterdiğimiz başarıyı, büyütmekte gösteremiyoruz. 200'den fazla ülkeye mal satıyoruz, müteahhitler yurtiçinde gayet faal oldukları gibi dünyada 100'e yakın ülkede inşaat projeleri hayata geçiriyor. Etrafımızdaki coğrafyanın tamamında makine parklarımız, yatırımlarımız bulunuyor. Ama kurduğumuz şirketleri yaşatma ve büyütme konusunda sıkıntı yaşıyoruz.
Nedenler ekonomikten çok sosyal
-Sermaye kıtlığı çeken ülkemizde, şirketlerimizi büyütmenin bir yolu da, birleşmek ve ortaklık kurmaktır. Ama biz ortaklığı beceremiyoruz. Firma kapanmalarına ilişkin ekonomik sıkıntılar, küresel kriz, sektörel değişim, sermaye yetersizliği başta olmak üzere birçok neden sıralanabilir. Ancak ben Anadolu'nun her yerinde karşılaştığım ve beni çok üzen başka bir noktayı gündeme getirmek istiyorum. Kardeşler kavgası, eltiler kavgası, ortaklar çekişmesi içinde boğulup gidiyoruz. Ülkenin varlıklarına yazık oluyor. Bu yüzden şirketlerin yaşam süresini kısaltıyoruz. Veya büyümelerini engelliyoruz...
-Malum ülkemizin bir gerçeği var. Bizde şirketlerin çok büyük çoğunluğu aile şirketi olarak kuruluyor. Sermaye kısıtlı olduğu için ortak sermaye ile kuruluyor. Bu ortakların büyük kısmı da eş dost, akraba. Ama kurumsallaşma olmadığı için, kısa süre sonra iki elti, iki kardeş anlaşamıyor, olan şirkete oluyor. Elti, kardeş veya ortak kavgasının olduğu yerde inanın bereket de kaçıyor.
Devir değişti, anlayış da değişmeli
-Bugün de ekonomilerin bel kemiği aile şirketleridir. Halen dünyadaki şirketlerin yaklaşık dörtte üçü aile şirketidir. Yapılan araştırmalara göre aile şirketlerinin yüzde 30'u ikinci nesile ve sadece yüzde 12'si üçüncü nesle aktarılabiliyor. İşte kurumsallaşma bu noktada önem kazanıyor, zira bu trendi değiştiriyor. Bizde de en büyük şirketlerimiz kurumsallaşamadıkları için yok oluyorlar. Ülkemizde pek çok böyle örnek var. Bizim şirketlerimiz kurumsallaşmak yerine kurumu sallıyorlar. Bu şirketlerin hepsi ülkemizin, 72 milyonun malıdır, o yüzden kurumsallaşarak ayakta kalmak zorundadır.
-İnsanımızın ticari zekası çok yüksek. Ama aynı ticari zeka ortaklık kültüründe sınıfta kalıyor. Anadolu'da hala ''ortaklı inekten, buzağı yeğdir'' sözünü duyarsınız. Ama devir değişti anlayışta değişmeli. Zengin olmanın yolu ortaklıktan geçiyor. Başarılı ortaklığın da ilk adımı, vurguladığım gibi kurumsallaşmaktır. Kurumsallaşma ve kurumsal kültürü yerleştirme konularında hala kat etmemiz gereken mesafe var.
Çekte sorun sürüyor, TOBB'dan çeke yeniden itibar kazandırmak için öneri
[PAGE]Çekte sorun sürüyor, TOBB'dan çeke yeniden itibar kazandırmak için öneri
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, son dönemde iş dünyasında çek sorununun devam ettiğini dikkat çekerek "Biliyorsunuz çek kanununda hapis cezalarını kaldıran değişiklik Şubat ayında yapıldı. Biz etkilerini Mart'ta görmeye başladık. Bakın Mart-Ağustos dönemindeki 6 ayda kullanılan çek miktarı yüzde 22 artarken, karşılıksız çek tutarı yüzde 119 artmış. Karşılıksız çek oranı yüzde 2,5'tan yüzde 4,4'e çıkmış. Burada ciddi bir problem olduğu açık" diye konuştu.
Karşılıksız çek tutarında yaşanan artışın iki nedeni olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu şunları söyledi:
"Bu problemin de iki nedeninden biri iç piyasadaki daralma. İkincisi ise çekin itibarsızlaşması. Her iki sorun da iş dünyası için çok önemli ve önlem alınması şart. Çeke yeniden itibar kazandırmak için ise çok basit bir yöntem öneriyoruz. Çeki kabul eden çeki verenin kredi-çek geçmişini görsün istiyoruz. Çekte yeni bir kontrol mekanizmasının devreye alınmasına ihtiyaç var. Aksi takdirde piyasalarda çeke olan güven azalacak ve ekonomik aktivite bundan olumsuz etkilenecek."
"Biz zamanında ilgililere bir çağrı yaptık" diyen Hisarcıklıoğlu sözlerine söyle devam etti:
"Dedik ki tacirlerin birbirinin kredi/çek geçmişini görebilecekleri bir sistem kuralım, birlikte çalışalım. Böylece "art niyetliler piyasadan temizlensin, çeke güven artsın" dedik. Ama olmadı. Kurulan sistem etkin değil. Yazılı başvurman gerekiyor. Ciddi bürokrasi var. Ticaret hızlı davranmayı gerektirir. Bizim önerdiğimiz sistem SMS üzerinden işleyecekti. 2-3 dakika içinde karşı tarafın çek geçmişini görebilmeliyiz. Bunu sağlamazsak çek kullanımında sıkıntı artacak."
DÜNYA Yazarı Rüştü Bozkurt değerlendirdi
[PAGE]DÜNYA Yazarı Rüştü Bozkurt değerlendirdi
"Eltiler kavgası" ve kaynak kaybı
Küçük ve orta ölçek işyerleri sorunlarına ilgim 1970'li yılların ortalarında bir yerel gazetede çalışırken başladı. 1970'li yılların sonlarına doğru kısa süre çalıştığım Eskişehir Sanayi Odası'nda KOBİ'lerin sorunlarını daha yakından gördümÖ Daha sonra ülke ölçeğinde KOBİ konusu güncelleşmeye başladı: Çorum'dan Edirne'ye, Van'dan Adana'ya ülkenin her yerinde KOBİ'leri yakından izledim; izlemeyi sürdürüyorum.
1980'li yılların ortalarında "Ülkemizin büyük belası eltiler kavgası" olduğunu yazdığımda iki türlü tepki aldım: Birincisi, "Eltiler kavgası bir ekonomik olgunun kanıtı olarak gösterilemez" deniyorduÖ Diğerleri de "Toplumun kültürünü dikkate almadan ekonomide beklenti yönetilemez" diyerek tezimi destekliyordu.
Daha sonra küreselleşme sürecinin hızla yaşamı derinden etkilediği bir döneme girdikÖ Rekabetin yaygınlaşması, derinleşmesi ve yoğunlaşması "iş çevresini" köklü biçimde değiştirdi. Rekabet gücü, erişebilirliği sağlayan ölçek büyüklüğü, küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını dengelemeyi gerektirdi. Bu gereklilik bir başka anlatımla, işbirliği, ortaklıklar ya da başka yöntemlerle güçleri birleştirmeyi gerektirdi.
Ülkemizin tarihi, coğrafi ve kültürel derinliğinden baktığımızda, en önemli sorunumuzun "Öbizde ortak çalışma olmaz" inancının iş çevresindeki değişmelere uyumu engellemesi olduğuna tanıklık ettik. TOBB'un yaptığı araştırma, yaklaşık 30 yıldır mücadelesini verdiğimiz, çok konuştuğumuz ve çok yazdığımız bir "kültürel engelimizi" bir kez daha kanıtlıyor.
Sorunun saptanmış olması yetmez. Siyasi irade, bürokrasi, sivil inisiyatifler, özellikle de görsel ve yazılı medyanın sorunun sosyo-ekonomik boyutunu kamuoyuna taşıması gerekir. DÜNYA Gazetesi'nde bugünkü haberden çıkaracağımız ders böyle olmalıdır; hepimiz eteklerindeki taşı dökerek bu sorun üzerine gitme sorumluluğunu taşır.