Enflasyonda Avrupalılaştık bu yıl sürümden kazanırız
Türkiye'nin enflasyonda Avrupalılaştığını söyleyen Unilever Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Karaca, bu yıl enflasyonu yüzde 0-3 bandında bekliyor.
YAYINLAMA
GÜNCELLEME
"Biraz iddialı bir tahmin ama üretici enflasyonunun yüzde 2.5 gelmesi çok önemli. Bu rekabet ortamında üretici tüm artışları tüketiciye de yansıtamayacak" diyor. Karaca'ya göre 2013'te şirketler satış miktarlarını artırarak gelir artıracak, önümüzdeki dönem Anadolu'da yatırım yapan 'lojistik maliyetler' açısından kazançlı çıkacak.
Özlem ERMİŞ BEYHAN
İSTANBUL - Unilever Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Karaca 2013 yılına dair iyimser. Enflasyonun yüzde 3'te kalacağını, şirketlerin gelirlerini satışta miktar büyümesi ile artıracaklarını düşünüyor. Karaca enflasyonda düşüş beklentisinin arka planını şöyle anlatıyor: "Üretici endeksi, yani bizlerin enflasyonu 2012 itibarıyla çok düşük çıktı. Bunun pazara yansıması önümüzdeki süreçte gerçekleşecek. Üretici enflasyonunun 2.5 çıkması, üreticilerin zamları daha düşük yapacağını gösteriyor. Global ekonomide bir sürpriz gelmezse benim tecrübem 3 ila 6 ay içinde üretici enflasyonundaki düşüş tüketici enflasyonuna yansıyacak. Rekabet çok fazla bugün, bizlerin yarattığı enflasyon sahaya da çok yansımayabilir." Bu perspektifle Karaca'ya göre bu yıl Türkiye enflasyon sorununu yüzde 0-3 aralığında bir enflasyon oranı ile çözmüş olacak yani "Türkiye enflasyonda Avrupalılaşacak."
2013 tonajları büyütme senesi olacak
Peki büyümede de Avrupalılaşma söz konusu olur mu? Yani büyümede de düşük oranlara alışmak zorunda mı kalacağız? "İnşallah olmaz, Türkiye'nin bugünkü nüfus oranı ile işsizlik oranını tutabilmek için yüzde 5'lik büyümeye ihtiyacı var" diyor Karaca, 2012'deki büyümenin ihracattan kaynaklandığını, ülke çeşitlendirmesi ve Avrupa bağımlılığının azalmasının gerçekleştiğini vurguluyor. 152 milyar dolarlık ihracat gerçekleşmesi, 2023 hedefinin birinci yılda hedefi tutturduğu anlamına geliyor. Bunun çok önemli bir başarı olduğunun altını çiziyor. Bu noktada iç pazarda 2012'de bir büyümenin ise gerçekleşmediğini vurguluyor. İç pazardaki dinamiklerin çok önemli olduğunu vurguluyor. Unilever Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı, iç pazarın büyümesine dair yüzde 3.9'luk hedefin realistik olduğunu, ülke çeşitlendirmesi ile ihracattaki hızlı artışın katkısı ile büyümenin yüzde 5'e ulaşabileceğini belirtiyor.
Gıdada satış miktarlarında düşüş var
Gıda kategorisinde satış miktarında azalma olduğunu anlatıyor İzzet Karaca: "Gıda pazarında 0'la eksi 5'ler arasında oldu gerçekleşmeler. Temizlik ürünleri ve kozmetikte ise satışlar artıyor. Gıdadaki duruma ise daha ayrıntılı bakmak lazım. 2013'te stratejimiz, ki tüm sektör bu yola gidecektir, tonajları büyütmek olacak. Zam yapmak değil, satış miktarını artırmak hedef olacak. Bu trend başladı. Fiyat artışı olmadığı zaman tonaj artışı sağlayacağız, yani bu yıl sürümden kazanılacak tüm sektörlerde. Tüketimi artırmak, refah seviyesini artırmak güzel bir büyümedir. Miktar büyümesi yeni yatırım demektir. Kapasite kullanımı ideal olan yüzde 80'lere gelir 2013 sonunda."
Enflasyon düştükçe stok yapma eğilimi azaldı
Türkiye'de tüketiciler enflasyonla yaşamaya alışmıştı. Şimdi yüzde 3'lerden söz ediliyor. İzzet Karaca tüketicide bu değişimle ortaya çıkan davranış farklılıklarını yakından gözlemliyor: "Enflasyon döneminde maaşımızı aldığımızın ertesi günü o ayki ihtiyacımızı alıp atardık önce eve. Onun için örneğin bizim sektörden bir örnek vermem gerekirse deterjan paketleri 20 kiloya kadar çıkmıştı. Enflasyon aşağı indikçe, kredi kartı kullanımı ile iş normale döndükçe deterjan boyutu 5 kiloya indi. Tüketici aşırı stoklama yapmamaya başladı. Perakendeci tarafında ise biz bir süredir "Şu ürüne zam gelebilir, bize mal ver" taleplerini duymaz olduk. Perakendede stoklar önemli oranda azaldı. Artık parayı operasyondan kazanıyorlar." Karaca bu trendin 2013'te devam edeceğini, enflasyonda 0-3 bandında kalınması ile trendin daha da hızlanacağını vurguluyor.
İlk kez euro ve TL büyümesi eşit çıktı
İlk kez euro ve TL büyümesi eşit çıktı
Karaca'ya göre Merkez Bankası'nın 2012'de yaptığı en iyi işlerden biri kur bandını çok dar bir şekilde yönetebilmek oldu. "Kurun da bir önceki yıla göre çok değişmediğini görüyoruz. Bu Türkiye için doğru olanı" diyor Karaca. Emtialarda ciddi bir fiyat artışı olmadığının da altını çiziyor. Burada dikkate değer bir trend gördüğünü anlatıyor İzzet Karaca: "İlk kez bizim takvimimizde euro ortalaması 2011-2012'de eşit çıktı. Ben buna ilk defa rastlıyoruz. Bu yıl bizim euro büyüyemiz, TL büyümemiz oldu."
Bizim hesaplarımıza göre Türkiye'de üretmek ucuz
Türkiye'nin önemli sorunlarından biri de cari açık. İzzet Karaca cari açığın adı üzerinde "cari bir mesele" olduğunu düşünüyor. Bankacılık önlemleri ile cari açığın orta ve uzun vadede çözülebileceğine inanmıyor. Cari açığı azaltmak için iki ana gelişmeye işaret ediyor. Biri tasarruf oranlarının artması. Bu açıdan bireysel emeklilikte gelen yüzde 25'lik devlet katkısının öneminin altını çiziyor. İkinci gelişme ise ithalattaki düşüş. Bunun kalıcı olabilmesi için yerlileştirmenin, ikame etmenin önemini vurguluyor. İzzet Karaca örneğin otomotiv sanayiinin ithalat bağımlılığına dikkat çekiyor ve "Neden böyle olsun? Bizim yaptığımız hesaplamalara göre Türkiye'de üretmek hala ucuz. Biz Unilever olarak her yıl 10-15 tane ithal ettiğimiz hammaddeyi yerlileştiriyoruz" diyor. Türkiye'de üretmenin birçok alanda rakip ülkelerden daha ucuz olduğunu, örneğin paketlemede, gıda hammaddesinde yerlileştirmeyi hızla gerçekleştirdiklerini anlatıyor. Yani Karaca, cari açığa kalıcı çözüm olarak yerlileştirme ve tasarruflu işaret ediyor.
Hiçbir uluslar arası şirket sadece teşviğe bakmaz
Peki son teşvikler bu anlamda Türkiye'deki yerlileştirme ihtiyacını yeterince destekleyecek noktada mı? Unilever Yönetim Kurulu Başkanı, teşviklerle Türkiye'nin bölge ülkelere kıyasla büyük ölçüde rekabetçi hale geldiğini düşünüyor. Ancak hiçbir uluslar arası şirketin de sadece teşviğe göre karar verip yatırım yapmayacağını ekliyor. "Kalifiye işçiden pazarlara yakın olmaya çok sayıda etken var. Teşvik, Türkiye'nin dezavantajlarını kaldırdı. Burada yatırımları mutlaka artıracaktır" diyor. Unilever bu yıl 8'inci fabrikasını Konya'da üretime başlatıyor. Mart ya da Nisan ayında üretim başlamış olacak.
Anadolu'da yatırım artık daha karlı
Karaca artık sadece Marmara bölgesinde yapılacak yatırımların ne sosyal ne de ticari açıdan doğru olmadığını özellikle belirtiyor. Karaca, Anadolu'da yatırımın ticari açıdan neden doğru olduğunu şöyle anlatıyor: "Anadolu'da yatırımı çok önemsiyorum. Gelir farklılıklarını gidermek bizim asli görevlerimizden biri. Ancak sadece sosyal açıdan değil ticari açıdan da Anadolu doğru yer. Bütün malı Marmara'dan Türkiye geneline taşımak çok pahalı. Hele soğuk zincir taşıyorsanız. Konya bizim optimum bölgemiz çıktı. Başka şirket için başka bir nokta çıktı. Oradan bölge illerini, Avrupa ihracatı için Çorlu'dan, Ortadoğu'ya Konya'dan -hızlı tren geliyor biliyorsunuz- dağıtım yapmak bizim için optimum verimliliği veriyor. Konya hammaddemizin merkezi. Pazarlara yakın. Tüm şirketlere de bu yaklaşımı tavsiye ediyorum: Marmara artık Türkiye için en ucuz üretim yeri değil. Lojistik maliyetlere mutlaka bir daha bakmak lazım. Bizim yaptığımız hesaplarda çok fark ediyor."
100 milyon dolarlık bir yatırım Konya'da kurulan Algida fabrikası. İzzet Karaca bu yatırımın kendileri için "güzel bir lojistik test alanı" olacağını anlatıyor. Yani yatırımın geri dönüşüne, karlılığına, verimliliğine bakılacak, iyi sonuçlar bölgede yeni yatırımların da kapısını aralayacak. Karaca, "Diğer kategorilerde ilk fabrikası Marmara'da olanların ikinci fabrikası Anadolu'da olabilir mi buna baz oluşturacak" diyor.
Petrol pahalı, birkaç fabrika daha karlı Bu noktada İzzet Karaca sanayide yeni bir trendin daha altını çiziyor: "Eskiden tek bir büyük fabrikam olsun, 3 fabrikam var onları birleştireyim yaklaşımı vardı. Şimdi ise küçük küçük farklı yerlerde fabrikalarım olsun, lojistik maliyetimi düşüreyim yaklaşımı daha karlı. Çünkü petrol pahalı."
Tecrübeli bakkal amcalar birleşti yerel zincir oldu
"Bakkal amca kendini güleryüzle koruyor, "Ayşe abla nasılsın" diyor. Ancak bakkalın portföyü değişti. Her şeyi satan bakkal dönemi bitti, marketleşme ile örneğin kozmetik satışlarında yüzde 80 olan bakkal payı yüzde 20'ye düştü. Bakkal artık bir büfe haline geldi. Ekmek, yoğurt, gazete satıyor. Yazın Algida satıyor. Bakkalı eski bakkalla mukayese etmeyelim, portföyü değişti. Yerel zincirler marketleri bakkalın cirosunu düşürüyor. Ama bakkal hiçbir zaman ölmez. Tecrübeli bakkal amcalar birleştiler yerel zincirleri oluşturdular. Şimdi yerel zincirler birleşip ulusal boyuta gelecek. Bu süreçte konsolidasyorlar da olacaktır diye düşünüyorum."
Saç yıkamanın maliyeti 30 kata kadar çıkabiliyor
Saç yıkamanın maliyeti 30 kata kadar çıkabiliyor
"Portföyde uç noktalara kayışlar görüyoruz. Eskiden örneğin 1 lirayla 5 lira arasındaydı ürün fiyat aralığı. Şimdi 1'den 20'ye kadar uzanıyor. Süper Premium ürünlere talep başladı. Parası olan en iyiyi alıyor. Örneğin saç kategorisinde saç yıkamanın maliyeti 30'katlara kadar değişebiliyor artık. En üst fiyat kategorisinde bir satış artışı var. Orta kademe devam ediyor. En alt kademede de güçlenme var. Gelir seviyesinin artıp farklılaşması bunu getiriyor. Eskiden az satılabilir düşüncesi ile çok pazara sunulmayabilen en üst kategori ürünlerin potansiyelinin olduğunu görüyoruz. Bizim amacımız da bu, herkese her keseye ürün üretebilmek. Örneğin Algida'da 25 kuruşa da ürün var, 5 liraya da. Her ikisinin de alıcısı var, orta kademenin de alıcısı var. Bu dengeyi tutturduğunuzda başarılı olabiliyorsunuz."
Kuzey Afrika hala uyuyor uyandığında ticaret patlar
İzzet Karaca Unilever'in 35 bölge ülkesinden de sorumlu. Bu nedenle bölge pazarlarını çok yakından takip ediyor. İran'la ticari ilişkilerimizin ambargonun kalkmasının ardından çok hızlı gelişeceğini öngörüyor. Kuzey Afrika'da var olan Türkiye hayranlığının ihracat potansiyelimize katkısından söz ediyor. "Türk dizileri en çok izlenen diziler. Bir Avrupalı, bir Amerikalı değil ama Türk film yıldızları orada en beğenilen yıldızlar. Bunlar bize orta ve uzun vadede mallarımızın da daha tercih edilir olmasını getirecektir. Türk Hava Yolları da gurur duyduğumuz bir networke sahip" diyor. Karaca, Arap Baharı nedeni ile Kuzey Afrika'nın 'uyuduğunu' vurguluyor. Yani bölge uyandığında ticaret çok hızlı artacak. Karaca, "Bizim Türk girişimcisi oraları keşfetmeye başladı. İyi haberler çok yakında gelecek" diyor. ?
Artık buna ihracat değil 'pazar geliştirme' diyelim
Artık buna ihracat değil 'pazar geliştirme' diyelim
Unilever Türkiye, 138 milyon dolarlık bir ihracata imza atıyor. "Artık ihracat demeyelim, Pazar geliştirme diyelim" diyor Karaca. Global üretim modelinin bakışı bu. "Şu pazarın ihtiyacı ne, ona nasıl satış yapabilirim, nereden satarsam optimum verimliliği sağlarım"diye düşünmek gerektiğini vurguluyor. "Pazarın ihtiyacı neyse, optimum nokta nasıl yakalanıyorsa belki burada üretip satacağım, belki farklı bir ülkeden satacağım, belki Çin'den getireceğim" diyor. Karaca, 2012 yılında şirket olarak tüm hedeflerini gerçekleştirdiklerini belirtiyor. Türkiye Unilever'in ihracatta iyi yolda olduğunu ve 2013'ün de başarılı bir yıl olacağını, çift basamaklı büyümelere ulaşmanın mümkün olabileceğini söylüyor.
Büyümeyi 5'lere çıkaramazsak
İzzet Karaca bu yıla dair iyimser. Ancak büyümeyi 5'lere çıkaramazsak işsizliğin artacağı gerçeğinin kendisini endişelendirdiğini söylemeden de geçmiyor. Karaca, "İşsizliği iki basamaktan tek basamağa düşürebilmek çok güzel. Bu seviyede tutabilmek lazım. İç tüketimi yüzde 3-4 seviyelerinde tutabilirsek, ihracatın katkısı ile 5'leri bulabiliriz. İşsizliği çok önemsiyorum. Bizim şirketler olarak görevimiz satış miktarını artırabilmek bu aşamada."
Altın ihracatını Avrupa kompanse eder, 2023 hedefini tutturuz
"Türkiye ihracatı 150 milyar doları aştı. Evet altın ihracatının bunda etkisi olabilir, ancak önümüzdeki yıllarda Avrupa'nın toparlanması ile burada bir düşüş olursa dengelenecektir. Buna bir torba olarak bakmak lazım. Evet altın ihracatının olumlu etkisi olmuştur ama Avrupa'ya ihracat düşüşünün de negatif etkisi olmuştur. En önemli ihracat pazarımız bu yıl kan ağlıyor. Eğer biz bu yıl bile 152 milyar dolara gidebildiysek, ben 2023 hedefinin tutabileceğini düşünüyorum. Pazar çeşitlendirmesini başlattık, şimdi bu pazarlara ürün çeşitlendirmesine başlamak ve miktar artışı sağlamak gerekiyor."
Türk çayını kurtarmamız lazım çünkü ekonomik değil
Unilever'in Lipton markası ile Karadeniz'de çayın kalitesini artırmak için başlattığı proje tüm hızıyla sürüyor. İzzet Karaca'nın projeyi anlatırkenki heyecanı projenin daha uzun süre devam edeceğinin sinyalini veriyor:
"Karadeniz'de bir problem var. Çay bir çalı ve ömrü 100 sene. Biz 75'inci yıldayız. Dolayısıyla 25 yıllık ömür kaldı ve bu süreçte çayın kalitesinde düşüş oluyor. Çayı değiştirmek lazım, Türkiye bu evrimi geçirecek. Gübrelemede sulamada hatalar var. Karadeniz'de zemin etüdü yok. Biz çay aldığımız yerlerde zemin etüdü yaparak doğru toprakta doğru gübrelemeyi anlatıyoruz. Üreticilere eğitimler veriyoruz. O kadar bilgiye aç, sizi dinleyen, sayan, destek veren bir üreticimiz var ki, bu iş bize keyif veriyor. Çöp toplama eylemleri yaptık, farklı eğitimler verdik. Çayı bizim kurtarmamız lazım çünkü Türk çayı ekonomik değil. Kenya'da 24 sürgün alınıyor. Türkiye'de 3 sürgün alınabiliyor. İşçilik, enerji pahalı. Korumacılıkla ayakta çay. Türk çayını biz çok seviyoruz ama dış pazarlarda para etmiyor."
Çorbanın % 100'ü bu topraklardan gelecek
Karaca sosyal sorumluluk projelerinin diğer markalarıyla da süreceğini anlatıyor. En yeni projelerden biri Knor ile kekik üzerine. Türkiye'deki kekik üretiminin yüzde 70'i Denizli'de üretiliyor. İzzet Karaca Denizli'deki kekik yetiştiricileri ile sohbetini şöyle aktarıyor: "Dedim ki 'ne kadar kazanıyorsun?' 1000 euro dedi. 'Bu sene ne kazandın?' dedim, bu yıl 2000 euro kazandığını söyledi. Nasıl oldu diye sordum. 'Dağa damla sulama yaptık, Unilever bize yatırım yaptı. Karım arttı' dedi. Devlet çok güzel teşvik veriyor damla sulamaya. Sürdürülebilirlik projemizin bir parçası bu. Biz istiyoruz ki İstanbul'da ramazanda kaşıklanan bir çorba Ayşe teyzenin tarlasından gelsin. Biz şu anda yüzde 50'ye geldik. 2015'i bile bulmaz bu oranın yüzde 100'e ulaşması."