Garcia’ya mektup
Genç insanlara gereken, ne teorik bilgiler ne de şu veya bu konudaki talimatnamelerdir; gereken şey bir göreve kilitlenerek hızlıca harekete geçip enerjilerini yapacakları şeye odaklamalarıdır... Yaklaşık 120 yıl önce Garcia’ya ünlü mektubu götüren Rowan gibi...
AYŞE NAZMİYE UÇA
Elbert Hubbard tarafından 1899 yılında kaleme alınmış, yönetimde sorumluluk temalı bir liderlik hikâyesinden bahsedeceğim bu hafta.
Kıssadan hisse diyebileceğimiz bu hikâyenin yaklaşık 120 yıl sonra dahi geçerliliğini koruyan, kuvvetli bir mesajı var. Hikâye kısaca şöyle:
İspanya ile ABD arasında patlayan savaş sırasında Küba’nın direnişçi liderlerinden Garcia’ya savaşı etkileyecek kritik bir bilginin ulaştırılması gerekiyor. Ancak Küba dağlarında nerede saklı olduğu bilinmeyen Garciya‘ ya ulaşmak için hiçbir iletişim aracı yok.
Ne yapılabilir?
Biri Başkana “Rowan isimli bir kişi var, eğer Garcia’yı bulabilecek tek kişi varsa bu da odur” der. Akabinde, bahsedilen bu tek kişi olan Rowan’a mektup verilir.
Rowan bu mektubu alıp bir deriye sarıp göğsüne mi bağladı, dört günde Küba kıyılarından geceyarısı üstü açık bir tekne ile çıkıp dört gün sonra karaya mı çıktı, üç hafta bir ormanın içinden geçip adanın diğer kıyısına mı ulaştı, yürüye yürüye düşman hatlarından nasıl geçti de Garcia’ya mektubu ulaştırdı? Macerasının detayları ile fazla ilgilenmiyorum.
Beni ilgilendiren kısım şu: McKinley, Garcia’ya ulaştırılacak mektubu Rowan’a verdiğinde Rowan mektubu almıştı ve şu soruyu sormamıştı:
“Garcia nerede? Ona nasıl ulaşacağım?”
Bedeni, ölümsüz bronza dökülüp yeryüzündeki her üniversitenin önüne ebediyete kadar dikilmeli! Genç insanlara gereken, ne kitabî (teorik) bilgiler ne de şu veya bu konudaki talimatnamelerdir; gereken şey bir göreve kilitlenerek hızlıca harekete geçip enerjilerini yapacaklara şeye odaklamaktır.
General Garcia artık hayatta değil, ama başka Garcialar var. Çok sayıda yardımcıya ihtiyaç duyulan bir eylemi gerçekleştirmeye kalkışan hiç kimse yoktur ki zaman zaman ortalama insanın ahmaklığı karşısında âdeta dehşete düşmesin. Bir şeye yoğunlaşıp onu sonuçlandıramama beceriksizlik veya isteksizliğine yol açan ahmaklıktır bu.
Öyle görünüyor ki üstünkörü destek olmak, abes dikkatsizlikler, lakaytlık, gönülsüz çalışma hâkim duruma gelmiş vaziyette. Sadece test etmek için bir deneme yapın. Ofisinizde oturuyorsunuz, yakın çevrenizde altı çalışanınız var, birini çağırıp şu soruyu sorduğunuzu farz edelim:
“Ansiklopediden Garcia’nın hayatı hakkında bir özet çıkarır mısın?“ Çalışanınız “Peki tamam…” deyip masasına gider mi?
Yoksa size kuşku ile bakıp şu soruları mı sorar:
- Bu adam kim?
- Hangi ansiklopedi?
- Ansiklopedi nerede?
- Ben bunun için mi işe alındım?
- Bismark’ı mı kast ettiniz?
- Charlie’nin bununla ilgisi ne peki?
- Yaşıyor mu?
- Acele mi bulmam gerekiyor?
- Kitabı getirsem kendiniz baksanız...
- Neden öğrenmek istiyorsunuz?
Bu soruyu 2018 yılında sorduğunuzda cevabın ne olacağını hepimiz biliyoruz...
Buna benzer 10 soruyu cevaplamanızdan ve bilgiyi nasıl bulacağını anlattıktan sonra, çalışan gider, diğer çalışanlardan Garcia’yı bulması için yardım ister, sonra gelip böyle bir kişi olmadığını söyler.
Tabii ki bu iddiayı muhtelif durumlar karşısında kaybedebilirim, ancak ortalama yasasına göre kaybetmeyeceğim gerçek.
Daktilo kullanabilen birisi için ilan verdiğinizde başvuranlar, yazdığı raporun onda dokuzunda ya gramer hatası yapar ya yanlış yazar. Düşünmesinin çok gerekli olmadığı hissine kapılmış olabilir.
Böyle bir kişi Garcia’ya mektup yazabilir mi?
Bir arkadaşım, işe aldığı kişiyi “Evet iş çıkarıyor ancak, bir yere gönderdiğimde yolda oraya buraya uğrar sonra ne yaptığını unutabilir…” diye anlatıyordu.
Böyle bir kişi Garcia’ya mektup götürebilir mi?
İşsiz ya da evsiz insanlara sempati duyan kişiler, çoğunlukla onlara iş vermeyen işverenlere kızarlar.
Kimse, iş kurmak için çok çaba harcayan, birçok zorluğu aşarak bir işletme yaratan, bunun için gecesini gündüzüne katan, risk alan, çalışanlardan üretim yapmak için istediği gerçek desteği bulamadığı birçok zamandan dolayı erken yaşlanan işverene sempati duymaz. Birçok yönden parlak zekâsı olan, ancak kendi işini kurma becerisi olmayan çalışan; işverenin kendisi ezeceği şüphesi ile sürekli gardını alan bir kişi Garcia’ya mektup götürebilir mi?
Büyük olasılıkla “Al mektubu kendin götür” der…
Bu şartlar altında, bugün sokakta dolaşan evsiz bir kişiyi kim işe almaya cesaret edebilir?
Meseleye fazla sert mi bakıyorum? Belki de… Ancak her türlü zorluğa rağmen işletme kuran ve bir iş yaratan kişilere, çalışanlara her türlü kolaylığı sağlaması ve birçok konuyu çalışandan yana değerlendirilmesi ile işverenin de anlaşılmasını istiyorum.
“Patron” kalbim; uzakta iken de işini aynı titizlikle yapan çalışanla beraber. Garcia’ya mektubu gereksiz sorular sormadan götürebilen adamla beraber. Medeniyetler böyle bir insanı arıyor, böyle bir kişiyi hiçbir işveren kaybetmek istemez. Böyle bir kişi her şehirde, her kasabada, her köyde, her işyerinde, her fabrikada aranıyor. Garcia’ya mektubu ulaştıran böyle bir insan gerçekten çok değerli ve gerekli.
Elbert Hubbard’ın ta 1899’da yazdığı milyonlara ulaşan Garcia’ya Mektup (*) isimli hikâyesinin özü bu. Oldukça işveren tarafında ve çok sert bir yazı olsa da birçok kez gözden kaçan ve söylenmek istenip de söylenemeyenleri de içerdiğini düşünüyorum.
Ve eğer söylenti doğru ise Elbert Hubbard bu yazıyı ortalama ve verimsiz olduğu nu düşündüğü oğlu için kaleme almış! Elbert Hubbard’ın yüzyıllardır ekol olmuş bu metni, o tarihte oğlu üzerinde nasıl bir etki yapmıştır onu bilemeyiz ama, günümüzde okumasını isteyeceğimiz yeni jenerasyonun ortalama olanlarının cevabını tahmin edebiliriz:
“Hepsini okumam gerekiyor mu?”
Ama mektubu Garcia’ya düşünülmedik bir yöntemle ulaştıran, mutlaka çıkacaktır.
(*) Garcia’ya Mektup: Kafekültür Yayıncılık, Basım Yılı: 2013
MEKTUBUN YOLCULUĞU
Philistine adlı aylık derginin, 1899 Şubat nüshasında yayımlanan Garcia’ya Mektup makalesinden ilk etkilenen New York Merkez Demiryolu İşletmesi’nin yöneticilerinden George Daniels olur. Daniels, yazıyı beş yüz bin nüsha ile çoğaltıp tüm demiryolu çalışanlarına “Bu çavuşu örnek alınız” ön yazısıyla dağıtır.
Bu mektup, Rus Demiryolları Genel Yönetmeni Prens Hilakoff ’a ulaştığında mektubu okuyan Hilakoff , metnin Rusça’ya çevrilip demiryolu işçilerine dağıtılmasını emreder. Demiryolu işçilerinin dolaşıma soktuğu mektup Rus Ordusu mensuplarının eline geçtiğinde ise, artık işler başka bir boyuta ulaşmıştı: Mektubun resmileştirilmesine ve tüm ordu mensuplarına dağıtılmasına karar verilir.
Japonya ile başlayan savaşta esir düşen Rus askerlerinin tümünün üniformasının cebinden aynı metin çıktığında, Japonlar bu mektubu ciddi bir incelemeden geçirdikten sonra “Tutsak alınan tüm Rus erlerinin cebinde bulundu” ibaresiyle Japon imparatoruna sunacaktır. İmparatorun, birer kopyasının Japon hükümetinin tüm üyelerine dağıtılmasını emrettiği mektup, ABD Deniz Kuvvetleri mensuplarının eline ulaştığında yıl 1913’ü gösteriyordu ve Birinci Dünya Savaşı’na katılan askerlerin önemli bir bölümünün cebinde yer alıyordu…