“İçinde zekâ olan her şey sanattır”
Ünlü ressam Devrim Erbil başlıktaki sözü bir ressamdan aktarıyor ve ekliyor: Zekâ, yeni fikirler, inovasyon burada; yani sanatta… Yaratıcılık, yenilik sanatta… Bir şey bunları taşıdığı zaman, aslında bir sanat eseri özelliği ortaya çıkıyor.
VOLKAN AKI
Geçtiğimiz günlerde yaşayan en önemli ressamlarımızından biri olan Devrim Erbil ile konuşma fırsatı buldum. Onun hocalık yapmasından da kaynaklanan farklı bakış açıları var. Windowist’teki Karbon Gallery’de yer alan sergisinde gerçekleştirdiğimiz sohbetimiz biraz yaratıcılık, yenilik yaratma ya da bunların moda kavramıyla inovasyon konularında gelişti, denebilir… Tabii Devrim Erbil hoca, bizi aldı bu konuyla ilgili bambaşka yerlere götürdü, içinden birkaç kırıntı alabilirsek belki güzel şeyleri ortaya koyabiliriz… Ben bu konulara girince bana Bauhaus Okulu’nu hatırlattı… Oradaki sanatçıların düşüncelerinin mimariyi, endüstriyi, sanatı nasıl etkilediğinden bahsetti… Bauhaus Okulu 20. yüzyılda mimari, tasarım, sanat alanlarında yeni akımlar yaratmış bir okul. Kurulduğu zaman dünyanın en seçkin ve çağdaş mimarlarını, sanatçılarını bir araya getirerek, yalnızca bir eğitim kurumu yaratmamış, aynı zamanda bir üretim merkezi ve tüm bunların konuşulup tartışıldığı bir yer haline gelmiş. Yeni Almanya’nın endüstrisinin kurulmasında da katkıları olmuş…
Yaratıcılık ne demektir?
Ressam Devrim Erbil, “Sanat ya da yaratıcılık bir tasvir veya benzetebilmek değil, bir şeyi size özgün bir dille anlatabilmektir” diyor. Şöyle bir öyküyü aktarıyor, bilmem size ne mesaj verecek: “1950’lerde bir Avusturyalı ressam çelik mavisi tuvaller yapıyor. Çılgınlıklar yapıyor aslında… Örneğin, bir araba alıyor, tuvalini de alıyor ve çamurlu yolda tuvaline gelen çamurlarla eserler yaratıyor, sonra bunları sergiliyor. Ya da çivit bir mavi ile tuvali boyayıp sergiliyor. Dümdüz bir tuvali boyayıp sergiliyor ve ‘Bu benim eserim’ diyor. Diyorlar ki ‘Bunu ben de boyarım, dümdüz boyadın…’ ‘O zaman beni taklit etmiş olursun, bunu ilk defa ben yaptım’ diyor.” Ne olursa olsun yaratmanın gücünü, farklılaşmanın gücünü belki bu öyküden alabiliriz…
İçinde zekâ olan her şey...
Bir söz aktarıyor Devrim Erbil.. Galiba yeni dönem için çok önemli… Hani yazılar yazdım “Dijital Dönüşüm Sanat mıdır?” konu başlığı altında… Bu söz onunla o kadar bütünleşiyor ki… Şöyle diyor Erbil: “Çağımızın sanatına yön verecek bir sözden bahsetmek istiyorum: ‘İçinde zekâ olan her şey sanattır…’ Abartılmış bir yanı var gibi gelebilir, ama bu genelleme doğrudur. Zekâ, yeni fikirler, inovasyon burada, yani sanatta… Yaratıcılık, yenilik sanatta… Bunları taşıdığı zaman aslında bir sanat eseri özelliği ortaya çıkıyor. Oluşumundaki değerler ortaya çıkıyor. Tabii bunlardan bir adım sonra belki estetik dediğimiz noktaya da geliyoruz burada… Estetik değerler ortaya çıkıyor. Kompozisyon, denge, hareket, uyum… Türkiye’de örneğin insanlar renk uyumunu hiç bilmiyorlar. Giydiğimiz kıyafetlere, yaptığımız yapılara kadar…”
Eğitimin ve birikimin önemi
Devrim Erbil aslında bunları anlatırken altının dolması gerektiğine dikkat çekiyor. Değişik bir açıdan temel konularda eğitimin önemine işaret ediyor ve şöyle diyor: “Ben çok ünlü mimarlarla tanıştım, bu renk dengesini tam olarak gerçekleştiremiyor. Çok ünlü bir iç mimar ‘Ben patlıcan moruyla, turuncuyu kullanmaktan hoşlanıyorum’ dedi… Niye diye sorduğumuzda ‘Hoşuma gidiyor’ dedi… Hoşa gitme subjektif bir değer algısıdır. Diğerine sorsanız o da başka şey söyleyebilir. 'Bu iki renk bir aya geldiğinde uyumlu olur' dediğinizde nedenini söyleyeceksiniz… 'Bu bir sanat eseri ya da değil,' dediğinizde de öyle… Eğer nedenini söyleyemiyorsanız herkes farklı şekilde yorumlayabilir. Objektif yargılar insanların çoğunluğunun beğendiği yargılardan ortaya çıkmıştır. Renklerin harmonisi insanlığın ilk çağlarından bu yana oluşmuştur. Denizin mavisini, göğün mavisini, ormanın yeşilini görmekten insanlar mutluluk duyuyor. Gün batımı, gün doğumu… Neden ‘Mona Lisa’ çok değerli bir tablo… Bunların hepsinin tahlilleri var. Bunlar nasıl yan yana geliyorlar? Renklerin de binlerce kombinasyonu, milyonlarca çeşidi vardır... Kırımızı hangi tonda hangi yeşille bir araya gelir? Bunların bilinmesi, öğrenilmesi gerekiyor.”
Yaratıcılığın kaynağı sanat
Peki ama bunlar yeterli mi? Devrim Erbil’e göre değil… Belki o yüzden müthiş renkler kullanarak İstanbul silüeti resimleri yapıyor. Erbil şöyle diyor: “Ben mimarlık fakültelerinde de dersler verdim, bazen o derslerle de bunlar olmuyor. Kentler hep gri, hep bej… Hep kullanıyoruz ama, bunlar ne bir heyecan ne bir tepki uyandırır. Enerji taşımazlar. Örneğin, kırmızıya bakarsanız vücudunuzdaki kanın hareketi hızlanır… Bunlar tasarımlarda önemli, özellikle kent tasarımlarında… O rengi hangi oranlarda, nerede, nasıl kullanacağınız önemli… Bunlar bulunması gereken şeyler… Bugün çağdaş sanat ile inovasyonu da kesinlikle aynı düzleme koyabiliriz. Bakış açıları farklılık yaratıyor. İnsan her şeyi görüyor, yeni bir şey görmek istediği zaman sanat onun en doğru adresi… O yüzden yeni şeylerin, inovasyonun kaynağı sanat… Hepsinin temeli aynıdır. Sanat hepsinin temelinde vardır. Tasarımların kaynağı sanattır… Güzel sanatlar, tasarım fakülteleri oluyor. Tasarım biraz daha endüstri ile bağlantılı… Bütün bunların temelinde sanat, ilerlemesinde ise temel sanat eğitimi yatar. Yaratıcılık, güzellik, estetik bunların hepsinin kaynağı aslında sanat… "
Tüm inşaatları sergi yapabilir miyiz?
Ressam Devrim Erbil son bir çalışmasını anlatırken benim de aklıma bu geldi… Ne mi? Aktarayım: “Dolmabahçe ile Kabataş arasında eserlerimi inşaat alanlarının cephelerine astılar. Şimdi bu bir tasarım… O boş inşaat alanlarını bu şekilde değerlendirmek de bir kent tasarımı aslında… O çirkin alanlar başka bir yere dönüştü…. Bir dergi bunu kapak yaptı… ‘Dünyanın en büyük açık hava sergisi’ dedi… 3-5 metre büyüklüğünde bunlar… Belki oradan günde 1 milyon kişi geçiyor ve 1 milyon kişinin gezdiği bir sergi oluyor. Bu güzel bir sergi oluşuyor. Sanat büyük bir paylaşım aslında… Dediğim gibi sanat her yerin kaynağında var ve belli bir elit kesimin karşılaştığı bir olay değil sanat… Ne kadar geniş kitlelerle paylaşılırsa aslında yaratıcılığımız belki o kadar artar…” Keşke bu kadar inşaat varken, İstanbul’un inşaatlarını sergi alanlarına çevirsek aslında bütün şehirde büyük bir sanat seferberliği başlatabiliriz. Belediyenin bu konuda bir insiyatif alması yeter buna… Neden olmasın?