”İstanbul Finans Merkezi sorunlara rağmen ilerliyor”

TBB Başkanı Özince, İstanbul Finans Merkezi söyleminin tam bir fikir birliği içinde ilerlediğini belirtti

YAYINLAMA
GÜNCELLEME

 

ANKARA - Türkiye Bankalar Birliği Başkanı (TBB) ve Türkiye İş Bankası Genel Müdürü Ersin Özince, "Türk finans sektörü olarak, başta hükümetimiz, sayın Başbakanımız, otoritelerimiz olmak üzere, İstanbul Finans Merkezi söylemini geliştirdik. Yaşanan sorunlara rağmen, bu konuda tam bir fikir birliği içinde ilerlediğimizi ifade etmek isterim" dedi.

Özince, Sermaye Piyasası Kurulu'nun 27. kuruluş yıldönümü nedeni ile düzenlenen "Küresel Mali Piyasalar ve Düzenlemelerin Geleceği" konulu toplantıda yaptığı konuşmada, İstanbul'un finans merkezi haline getirilmesinde amaçlarının Türkiye'yi finansal açıdan en anlaşılır, en şeffaf, örnek bir ülke, bir platform haline getirmek ve Türkiye'nin global refaha özellikle yöresi açısından daha fazla katkı sağlamasını temin etmek ve dünyanın her yerinde Türk yatırımcıların çok daha arzulanan yatırımcı olmasını sağlamak olduğunu söyledi. Yaşanan sorunlara rağmen, bu konuda tam bir fikir birliği içinde ilerlendiğini ifade eden Özince, şöyle devam etti:

"Halen ciddi eksiklikler var ama bunların teşhisinde, ne otoritelerimizle, ne hükümetimizle farklı bir görüşümüz yoktur. Ülkemizin çeşitli sosyal ve siyasal özellikleri nedeniyle, imkanlarımızın kısıtlılığı, bazen büyük hamleler yapmamızı engellemektedir. Bu nedenle de özellikle global sistemde lider konumda olan büyük ağırlık taşıyan ekonomilerin ve onların yönlendiricilerinin desteği ve koordinasyonuna ihtiyacımız olduğunu şahsen düşünüyorum."

"Serbest piyasa deneyimi, semeresini vermeye başladı"

Özince, uzun yıllar üzerinde çalışılan serbest piyasa deneyiminin Türkiye'de son yıllarda semeresini ciddi olarak vermeye başladığını belirterek, bunun şu anda Türkiye'de mali sektöre gelen uluslararası sermaye miktarı ile görüldüğünü kaydetti.

Türkiye'nin komşu AB ülkeleri dahil, yöre coğrafyasında, şu anda en yüksek finans sektörü sermayesine sahip olduğunu belirten Özince, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada gelişen ülkelere çok önemli bir örnek teşkil etmenin yanı sıra, finansal sektöründeki her nevi gelişme ile onları da büyüme, gelişme ve piyasa ekonomisi konusunda yönlendireceğini söyledi.

"Şu anda yaşanmakta olan uluslararası sorunda, Türkiye örneğinin dikkatle incelenmesinin ve gelişen ekonomilerin yanı sıra, gelişmiş ekonomiler açısından da basit ama esas olan piyasa prensiplerinin belki tekrar hatırlanmasını sağlayabilir diye düşünüyorum" diyen Özince, Türkiye'nin 2001 yılında çok ciddi bir mali sistem yapılandırmasının yanı sıra, reel sektör yapılanmasını da realize etmek zorunda kaldığını hatırlattı.

"Mevduat sahipleri ve yatırımcılarla ilgili tereddüt yok"

Özince, bu sürecin gelişiminde özellikle AB ile olan geniş platformlu ilişkiler doğrultusunda Basel 2 seviyesindeki prensipler dahil bir yol haritasını, ülke politikası olarak ilan etmek suretiyle, kendisini imkanlarını da zorlayarak çok ciddi taahhütler altına soktuğunu kaydetti.

Bu sayede, bankacılık sektöründe çok ciddi sermaye birikimi olduğunu ve o sermaye birikiminin kalitesinde de çok önemli gelişmeler olduğuna dikkati çeken Özince, şöyle devam etti:

"Bugün Bankalar Birliği'nin en önemli konusu, Türkiye'de bankaların yeniden yapılandırılması, sermayelendirilmesi değildir. Bankacılık ile risk prensiplerinin gözden geçirilmesi, öğrenilmesi, geliştirilmesi, mevduat garantisi değildir. Ne mevduat sahipleri ile ne yatırımcılarla ilgili hiçbir tereddüt yoktur.

Buna rağmen çoğu banka halka açık bankadır ve piyasa değerlerinde çok ciddi kayıplar tabiki olmuştur. Ama bunlar ne yönetimlerin, ne de uzun süreli yatırımcıların tereddütünü gerektirecek seviyede olmamıştır, çünkü halen sermaye yeterlilik rasyosu dahil konularda marjlı çalışıyoruz."

Bu sözlerinin geleceğe dönük dikkatli olmayı ve dünyadaki gelişmelerden halen süren etkilenimi de iyi yönetmeyi ihmal edelim anlamına gelmediğine işaret eden Özince, Türkiye'nin uluslararası piyasalarla entegrasyon konusunda taahhütkar bir ülke olduğunu ve bunun da her yönüyle değerlendirilmesi ihtiyacı bulunduğunu söyledi.

Özince, "Bu ve bunun gibi ülkeler özellikle gelecek dönemde global anlamdaki regülasyonlarda nazarı dikkate alınmalı bu ülkelerin Türkiye gibi ülkelerin kazanımlarının kullanılması, global ticaretin, global finansal sistemin daha iyi çalıştırılması için bu ülkelerin birikimlerinin kullanılmasının ihmal edilmemesi kanaatindeyim" dedi.

@page@

 

SPK Başkanı Turan Erol

SPK Başkanı Turan Erol da küresel finansal krizin üç nedeni olduğunu belirterek, bu nedenleri aşırı borçlanma, düşük faiz, ahlaki çöküntü ve kredi derecelendirme konusunda yaşanan fiyasko olarak sıraladı. Kredi derecelendirmede menfaat çatışmalarının söz konusu olduğunu ve bunun yerine ne koymak gerektiğinin düşünülmesinin gerektiğine işaret eden Erol, şöyle devam etti:

"Ama bunu da tümüyle devre dışı bırakmak söz konusu değil, yeni mekanizmalar koymak gerekiyor. Asıl bu noktada finansal risk değerlendirmesi, önemli bir konu haline geldi. Bunun üzerinde yoğunlaşmalıyız. Risk yönetimini ağırlıklı kullanarak, derecelendirmeyi ikinci plana bırakmalıyız. Şirketler kendileri ile ilgili risk yönetimi konusunda çok ayrıntılı olarak yatırımcılara ve piyasaya çok ayrıntılı bilgi sunmak zorundalar."

Krizin bir başka nedeninin de yatırım ve ticari bankaların içiçe geçmesinden kaynaklandığını ifade eden Erol, bu çerçevede, finansal sistemde aracılık sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi.

Erol, organize piyasaların krizde önleyici faktör olarak çıktığını belirterek, onun için tezgahüstü piyasalar yerine, ağırlıklı olarak organize piyasaların kullanılması gerektiğini kaydetti. Turan Erol, sermaye piyasalarında likidite ve yatırımcı güveni açısından bir sorun yaşanmadığını da sözlerine ekledi.

Devlet Bakanı Nazım Ekren

Ayrıca toplantıda finans sektörünün büyüklüğünün yanında bu sektörün gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere yaptığı yatırımların da önemli olduğunu vurgulayan  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, şunları kaydetti:

"Başlangıçta gelişmiş ekonomilerin krizi olarak adlandırılabilen bu sürecin, gelişmiş ülkelerin ya da gelişmekte olan ülkelerin finans sektörünün yatırım yaptığı ülke profillerine baktığımızda gelişmekte olan ülke krizine dönüşme ihtimali yüksektir. Türkiye ekonomisi açısından bakıldığında hem bankacılık sektörünün ve hem de sermaye piyasalarının bu açıdan özel bir risk ve kırılganlık içermediğidir. Dolasıyla finans sektöründeki büyümenin sağlıklı ve adım adım içeren bir süreçte yapılması da yeni dönem için üzerinde duracağımız önemli konular olacaktır."

"İstanbul Finans Merkezi Strateji Belgesini küresel toplumla paylaşacağız"

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ekren, İstanbul'un finans merkezi yapılmasının Türkiye'nin üzerinde odaklandığı küresel projelerden bir tanesi olduğunu anımsatarak, şunları söyledi:

"Bunun ilk adımı olarak bölgesel bir finans merkezi. Daha sonra sürecin doğal akışına bağlı olarak küresel bir finans merkezi projemizi yakın zaman içinde dokümante edilmiş bir hale getireceğiz.

Önümüzdeki hafta içinde İstanbul'da değişik sektör kesimleriyle, değişik sosyal kesimlerle temaslarımızı hızlandırarak, bu sene sonunda Dünya Bankası ve IMF toplantılarının yapılacağı tarihte İstanbul Finans Merkezi Strateji Belgesini de küresel toplumla paylaşıp, paydaşlarımızın tümünün yerli ve yabancı yarar sağlayacağı, Türkiye ekonomisinin her bireyinin, her kurumunun ve her bölgesinin finansal sistemle entegrasyonunu kolaylaştırıcı süreci de paylaşmış olacağız."