“Kelimenin tam anlamıyla ekmeğimi ‘taştan' çıkarıyorum”
Baltık kehribarını kullanarak takılar tasarlayan, aynı zamanda fotoğraf sanatıyla uğraşan Alexander Hill, “Benim tarzım çok değişmiyor, çünkü kehribar zamana bağlı değil” diyor.
EMRE ALKİN
Bugünkü konuğumuz Amerikalı girişimci kehribar ustası Alexander Hill. Kendisi, bir buçuk sene önce kurduğu markası Komnata Jewelry’de Baltık kehbarından oluşan küpeler, kolyeler, kolye uçları ve setler sunuyor. Kehribarın özel bir türü olan Baltık kehribarını, kaliteli kehribar yataklarının bulunduğu Polonya’dan bizzat seçip tasarımlarını yapan Hill, koleksiyonlarını da bu şekilde oluşturuyor. Kendisine geçmişi, bu işe nasıl başladığı hakkında sorular sorduk ve girişimcilere yönelik harika tavsiyeler aldık... Paylaşmasak olmazdı.
-Okuyucuların tanıması için tam olarak bugüne kadar ne yaptığınızı kısaca anlatır mısınız?
Komnata Jewelry butik bir aile şirketi. İlk olarak Batı Amerika’da, Kaliforniya ve çevre eyaletlerde başladık, ondan sonra Türkiye’de de kehribara talep olduğunu farkettik. Polonya’ya gidip en sevdiğim kehribar parçaları bizzat seçiyorum, tasarımı ortaklarımızla yapıyoruz.
"9 yaşındayken odamı müzeye çevirmiştim"
-Yaptığınız işi seçmenizde yaşadıklarınız mı etkili oldu, yoksa çocukluktan gelen bir motivasyon mu?
Bir şey doğuştan mıdır, yoksa yetiştirmeyle mi gelişir? Bunun cevabını asla veremeyiz ama bence ikisi de çok önemli. Küçükken sanata ve tarihe ilgim vardı. Resim çizmeyi çok seviyordum. Hatta dokuz yaşımdayken birkaç fosil bulup bir süreliğine odamı bir müzeye çevirmiştim.
-Anne ve babanızın, ailenizin hayattaki seçimlerinize etkisi oldu mu? Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Dedem çok seyahat ederdi, onun annesi de ressamdı. Bunların elbette bende bir etkisi olmuştur. Diğer dedem ben dokuz yaşındayken vefat etti. Ondan bana bir kamera kaldı, bugün hâlâ kullanıyorum. Yaklaşık kırk yaşında olmasına rağmen hâlâ gayet güzel çalışıyor. Ayrıca dindar, Mormon mezhebine ait bir ailede büyüdüm. Biraz sert kuralları vardı. Ondan dolayı yirmi yaşıma gelene kadar, yani ailemin mezhebinden ayrılana kadar bir bardak kahve bile içmemiştim. Şimdi litre litre kahve içerek telafi ediyorum. Tüm bu sert kurallara rağmen dünyayı gezmeyi, kitap okumayı sevmeyi öğrendim, çünkü ailemizde eğitime, bilgiye çok önem verilirdi, hatta kutsal şeyler olarak görülürdü.
-Bu işi yapmaya ne zaman karar verdiniz? Bugün istediğiniz yere geldiğinizi düşünüyor musunuz ?
Baltık kehribarının güzelliğini ilk kez 2013 yılında Polonya’ya gittiğimde keşfettim ve yaklaşık bir buçuk sene önce bu işi kurmaya karar verdim. O zamandan beri başardığımız şeylere bakınca çok mutlu oluyorum. Tasarımlarını yaptığın mücevherleri Türkiye’nin ünlü oyuncularında görmek harika bir şey. Ama yapılabilecek en büyük hata, olduğunuz yerde kalmaktır. Aklımda varmak istediğim bir yer yok, sadece bu yolda ilerlemek istiyorum.
"Sosyal medya daima güçlü"
-Sosyal medya yaptığınız işte ne kadar etkili?
Sosyal medyanın hem en büyük avantajı hem de en büyük dezavantajı, herkesin kullanabiliyor olması. Benim sosyal medya kullanımında en zorlandığım şey, hangi kanalları kullanmam gerektiğine karar vermekti. Etkisini görmek zaman alsa da, sosyal medya daima güçlü.
-Yaptığınız iş dünden bugüne ne kadar değişti? Benim tarzım çok değişmiyor, çünkü kehribar bir zamana bağlı değil. Bence basit ve minimalist bir yaklaşım bu durumu iyi ifade eder.
"Hikayesini anlatmak önemli"
-Bu işte ekmek var mı? Varsa nereden başlamalı?
Var elbette, ben kelimenin tam anlamıyla ekmeğimi taştan çıkarıyorum. Sevdiğiniz işi yapmak çok önemli, gerçekten öyle. Daha gerçekçi bir cevap vermek gerekirse, ürününüzü nasıl pazarlayacağınızı bilmek de çok önemlidir, diyebilirim. Onu nasıl sunacağınızı, hikâyesini nasıl anlatacağınızı iyi bilmek, işe başlamanın ilk adımıdır. En güzel ürün, yanlış bir şekilde pazarlanıyorsa, bu başarısızlıktır. Ya da tam tersi, en berbat ürünü doğru pazarlarsanız başarıya ulaşırsınız.
-Hiç unutamadığınız bir anı var mı? Sizi çok güldüren ya da şaşırtan, belki de kızdıran?
Aklıma gelen çok anı var, fakat anlatmaya utanıyorum!
"Yüzlerindeki ifadeye bayılıyorum"
-Bu işte eğitimin, ilişkilerin ve tecrübenin payı size göre yüzde kaçtır? Özellikle sizin mesleğinizde...
Rakam söylemek gerekirse, eğitime yüzde on beş, tecrübeye de yüzde on beş veririm. Geri kalan yüzde yetmiş ilişkiler. Tüm işler bir şekilde ilişki olarak görülebilir zaten, en azından iki kişi arasındaki hareket demektir. Bu işte özellikle hem Polonya’daki hem de Türkiye’deki ortaklarımızla iyi ilişki kurmak benim için çok önemli.
-Yaptığınız işte örnek aldığınız kim ya da kimlerdir ?
Kehribar, ham şeklinde göze çok güzel görünmez. Ancak Polonyalı ortaklarımız bu taşa benzeyen reçine parçasını alıp, kesip parlatıyorlar. Denizden çıkan bu tuhaf görünümlü şeyi çok güzel bir şeye dönüştürüyorlar. Bu işi yaparlarken yüzlerindeki huzur dolu, o odaklanmış ifadeye bayılıyorum. Bu, onlar için meditasyon gibi bir şey, tamamen tek bir şeye odaklanmak... Hepimizin bundan öğrenmesi gereken bir ders var gibi...
Fotoğraflarımın hatırlanmasını isterim
Başka hangi mesleği tercih ederdiniz ya da ne yapmak istediniz?
Bu mesleğin yanında fotoğrafçılık da yapıyorum. Biraz tuhaf gelebilir ama itiraf ediyorum, yüzlerce yıl sonra kişisel o larak hatırlanmayı pek istemiyorum ama çektiğim bir fotoğrafın hatırlanmasını istiyorum.