”Krizi fırsata dönüştürerek aşmalıyız”
Cumhurbaşkanı Gül, TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılının açılışı dolaysıyla, Genel Kurulda milletvekillerine hitap etti
ANKARA - Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dışa açık ve dünyayla bütünleşmiş Türk ekonomisinin, son küresel gelişmelerden belli ölçüde etkilenmesinin doğal karşılanması gerektiğini belirterek, "Dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu krizi, ülkemiz için bir fırsata dönüştürmek suretiyle aşmamızın mümkün ve gerekli olduğuna inanıyorum. Türkiye'yi yatırım yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini reformlarla düzene koymaya devam edelim" dedi.
Gül, TBMM'nin 23. Dönem 3. Yasama Yılının açılışı dolaysıyla, Genel Kurulda milletvekillerine hitap etti. Konuşmasına, yeni yasama yılının, geçen yıl olduğu gibi, yoğun ve verimli bir mesaiyle geçeceğine olan inancını dile getirerek başlayan Gül, başta milletvekilleri olmak üzere, vatandaşların bayramını kutladı.
Bayramların, kardeşliğin ve dayanışmanın, en üst düzeye çıktığı, kırgınlıkların onarıldığı, küskünlüklerin giderildiği günler olduğuna işaret eden Gül, "Yüce Meclisin açılışının bir bayram gününe tesadüf etmesinin, ülkemizde hoşgörü, işbirliği ve karşılıklı saygıya dayalı bir siyasi iklimin oluşmasına katkıda bulunmasını ümit ediyorum" dedi.
"Güvensizlik duygusunun yaşandığı dönem"
Gül, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dünyada yaşadıklarını belirterek, küresel işbirliği ve gelişme fırsatları ile gerginlikler ve krizlerin, aynı anda ortaya çıkabildiğini söyledi.
Uluslararası alanda, tanımlanmasında dahi güçlük çekilen belirsizliklerin ve buna bağlı bir güvensizlik duygusunun yaşandığı bir dönemden geçtiklerine dikkati çeken Gül, kronik bölgesel sorunlara ek olarak, Kafkasya'da yaşanan son ihtilaf, gıda ve enerji fiyatlarındaki ciddi dalgalanmalar ve uluslararası para piyasalarındaki son sarsıntıların, bu belirsizliğin yarattığı sonuçlardan sadece birkaçı olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, yaşanan küresel ekonomik ve siyasi sıkıntıların, sosyal, kültürel ve dini aşırılıkların, çatışmaların uluslararası gündemde yer almaya devam etmesine yol açtığını ifade etti.
"Türkiye'nin gelişmelerin dışında kalması düşünülemez"
Geçen hafta katıldığı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulunda bulunan dünya liderlerinin zihinlerini, bu ve benzeri konuların yoğun biçimde meşgul ettiğini yakından gördüğünü anlatan Gül, BM'ye üye yaklaşık 200 ülkenin ve uluslararası kuruluşun temsilcileriyle yaptıkları toplantılarda, açlık, yoksulluk, salgın hastalık ve iklim değişikliği gibi sorunlara karşı acil kolektif önlemler alınması yönünde anlayış birliği içinde olduklarının ortaya çıktığını söyledi.
Gül, BM'nin daha demokratik bir yapıya kavuşmasından kriz yaşayan uluslararası mali piyasaların bir düzen ve disipline sokulmasına, nükleer silahların yayılması konusundan terörizme kadar herkesi yakından ilgilendiren başlıca kritik konuları enine boyuna tartıştıklarını belirtti. Abdullah Gül, kronikleşmiş bölgesel ihtilaflara çözüm yolları bulma ve yeni ihtilafların ortaya çıkmasını önleme imkanlarını ele aldıklarını dile getirdi.
Türkiye'nin de uluslararası toplumun önemli bir üyesi olarak dünyadaki gelişmelerin dışında kalmasının düşünülemeyeceğini vurgulayan Gül, "Bunları yakından, dikkatle izlememiz, tartışmalara ve çözümlere katkıda bulunmamız, hem kendi ulusal çıkarlarımızın hem de uluslararası sorumluluklarımızın gereğidir. Başta bölge ülkeleri olmak üzere, uluslararası toplumun ve BM'nin, Türkiye'nin bu tür katkılarından memnuniyet duyduğunu, hatta bizden giderek artan bir beklenti içerisinde olduklarını bizzat müşahede ettim" diye konuştu.
"Ekonomik politikalarımızda uyarlamalar yapma ihtiyacı ortada"
"Tasvir ettiğim uluslararası koşullarda ulusal hedeflerimizi gerçekleştirmek ve uzun vadeli çıkarlarımızı korumak için milletçe her zamanki gibi müteyakkız olmamıza ihtiyaç vardır" diyen Gül, bu çerçevede, kalkınmayı; uzun vadeli bir perspektif içinde, istikrarlı ve hızlı bir şekilde sürdürmeye daha fazla özen göstermeleri gerektiğini kaydetti.
Gül, bugün dünya ekonomilerinin içinde bulunduğu krizi, Türkiye için bir fırsata dönüştürmek suretiyle aşmalarının mümkün ve gerekli olduğuna inandığını belirterek, "Tabiatıyla, ekonomik ve sosyal politikalarımızda bu yolda uyarlamalar yapma ihtiyacı ortadadır" dedi.
Buna paralel olarak, yeni bir evreye gelmiş olan AB'ye tam üyelik sürecini, etkin bir dış politikayla ve geniş bir toplumsal ve siyasi mutabakatla hızlandırmak zorunda olduklarını ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
@page@
"Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde ülkemizin 20. yüzyılın başlarında ortaya koyduğu büyük dönüşüm ve modernleşme hamlesi, bugün 21. yüzyıl şartlarında da hepimize ilham verecek güçlü bir vizyon ve cesaret örneği teşkil etmektedir. Bu anlayıştan hareketle, Cumhuriyetimizin 100. yılına doğru, 15 yıllık bir perspektif içinde, sahip olduğumuz potansiyeli sonuna kadar en iyi şekilde kullanarak, ülkemizi hak ettiği daha yüksek konuma taşımak, milletimize ve Cumhuriyetimize karşı hepimizin sorumluluğu olmalıdır.
Dünya ölçeğinde daha saygın bir devlet, daha müreffeh ve özgür bireylerden oluşan bir toplum olma yolunda, tüm bilgi birikimimizi ve emeğimizi seferber etmek mecburiyetindeyiz. Uzun vadeli kalkınma stratejimizde de ifade edildiği üzere, temel hedefimiz Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılında, ülkemizi dünyanın en güçlü ekonomisine sahip 10 ülkesi arasına sokmak olmalıdır."
"Sakin liman arayan girimciler"
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin; 1990'lı yıllarda ve en son 2001 yılında yaşadığı ağır ekonomik krizlerin ardından, kararlı bir şekilde gerçekleştirilen reformlarla, ekonomik ve sosyal kalkınmasında çok önemli mesafeler aldığına işaret etti.
Bu başarıyı çok önemsediğini ve kazanımların titizlikle korunması gerektiğini dile getiren Gül, "Ancak, uzun vadeli hedef ve stratejiler çerçevesinde, daha yapacak çok işimiz olduğunun da altını çizmek istiyorum. Özellikle bugün dünyanın içinde bulunduğu büyük ekonomik bunalım karşısında kazanımlarımızın korunması ve yitirilmemesi gereğine bir kez daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum" diye konuştu.
Gül, küresel krizin, dünya ekonomilerini bir süre daha etkisi altında tutacağının açık olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
"Dışa açık ve dünya ile bütünleşmiş ekonomimizin, son küresel gelişmelerden belli ölçüde etkilenmesi doğal karşılanmalıdır. Nitekim, Türkiye'de de büyüme, enflasyon, faiz oranları ve hisse senetleri fiyatları gibi temel büyüklükler, kendi iç sorunlarımızın da katkısıyla, küresel gelişmelerden etkilenmiştir. Bununla birlikte, krizin kapsamı ve derinliği dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinin geçmiş dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde dayanıklılık kazandığının da altını çizmek gerekir.
Bu ortamda, bir yandan mevcut kazanımlar korunurken, diğer yandan ekonomimizi daha da dayanıklı kılacak ve ülkemizin potansiyelini tam olarak harekete geçirecek adımların zamanında atılması büyük önem taşımaktadır. Ekonomi alanında gerekli tedbirlerin gecikmeksizin alınması ve koordinasyonun güçlendirilmesi, sonuç olarak öngörülebilirliği arttıracaktır. Öngörülebilirliğin olduğu bir ortam ise bugünün dünyasında sakin liman arayan girişimciler ve sermaye için çekici bir ortam sunacaktır. Özellikle ülkemizin çevresindeki büyük sermaye birikimleri ve krizlere beraber baktığımızda, Türkiye'yi yatırım yapılacak güvenli bir ada haline getirebiliriz. Yeter ki evimizin içini reformlarla düzene koymaya devam edelim."
"Kriz döneminde doğru politrika izleyen ülkeler"
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu çerçevede, AB müktesabatına uyum sürecine ilişkin hazırlanan Ulusal Programın hızla uygulanması öncelikli ve temel hedefler arasında yer alması gerektiğini belirtti. Gül, 2007-2013 dönemini kapsayan, stratejik planlama anlayışına dayalı olarak hazırlanan ve Meclisçe onaylanan 9. Yedi Yıllık Kalkınma Planındaki vizyon ve temel amaçların, yapılacak temel yapısal reformlar için güçlü bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.
Kriz dönemlerinde doğru politikalar izleyen ülkelerin, dünya ortalamalarına göre daha yüksek performans göstermelerinin ve gelişmiş ülkelerle farklarını hızla azaltmalarının mümkün olduğunu vurgulayan Gül, normal şartlarda uzun süre gerektiren mesafelerin, bu şekilde çok daha kısa zamanda kapanabileceğini kaydetti.
"Belirsizliklerin giderilmesi"
Türkiye'nin dünyada yaşanan krizi fırsata dönüştürebileceği önemli alanlardan birinin gıda güvenliği ve tarım sektörü olduğuna dikkati çeken Gül, gelecek dönemde, bu potansiyeli harekete geçirecek şekilde, uzun vadeli yapısal dönüşüm çalışmalarının yoğunlaştırılmasının temel bir öncelik olması gerektiğini söyledi.
Gül, bu bağlamda, Güneydoğu Anadolu Projesi ile diğer bölgesel kalkınma programlarının kısa sürede tamamlanmasının önemli olduğunu dile getirdi.
Küresel gelişmelerin gündeme taşıdığı bir diğer temel sektörün, enerji olduğunu vurgulayan Gül, "Enerji, ekonomik büyümemizin sürdürülmesi, rekabet gücümüzün arttırılması, çevrenin korunması, ulusal güvenliğin ve uluslararası ilişkilerin sağlıklı bir zemine oturtulması ve AB'ye üyelik sürecimiz açısından çok boyutlu olarak değerlendirilmesi gereken bir alandır" dedi.
Gül, özel girişimin ve yabancı sermayenin, enerji sektörüne yeterince yatırım yapmasının sağlanmasının öncelikli öneme sahip olduğunu, böyle bir yatırım ortamının sağlanması için belirsizliklerin giderilmesi ve uzun vadeli öngörülebilirliğin sağlanması gerektiğini bildirdi.
"Kurumlarımızla hazırlanmalıyız"
Enerji ve su kaynaklarının yönetimi gibi stratejik konularla bağlantılı gördüğü küresel ısınma sorununa da önem vermeleri gerektiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:
"Küresel ısınmanın ülkemizi ve insanlarımızı önümüzdeki dönemde ciddi şekilde etkilemesi beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz coğrafya böyle bir riskle karşı karşıyadır. Bu durumla yaşamayı öğrenmemiz ve ihtiyaç duyulan önlemleri uluslararası işbirliği çerçevesinde almamız lazımdır. Gelecek yıllarda, Kyoto sonrası süreçte, gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkeler arasında bu sorunun çözümü konusunda yaşanacak müzakerelere bütün ilgili kurumlarımızla hazırlanmalıyız.
Bu çerçevede, yurt sathındaki ağaçlandırma seferberliğine tüm kurumların daha fazla destek vermesini sağlamalı ve arazilerimizin yüzde 10'unun milli park olması hedefi esas alınmalıdır. Başta Çevre ve Orman Bakanlığı ve TSK olmak üzere kamu kuruluşlarının, yerel yönetimlerin, TEMA, ÇEKÜL, Doğal Hayatı Koruma Derneği gibi sivil toplum örgütlerinin, firma ve vatandaşların bu alandaki katkılarını takdirle not etmek isterim."